İstanbul’daki binaların yüzde 73’ünün 1999 yılından önce yapıldığını açıklayan İBB İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Akgün, “Yıkılacak ve hasar alacak yapılardan 5 milyon kişinin etkileneceğini öngörüyoruz” dedi.

Deprem felaketinde 10 kent yerle bir oldu. 31 binden fazla yurttaş yaşamını yitirirken birçok kentte ve ilçe merkezinde ise neredeyse oturulabilecek bina kalmadı. Uzmanların yıllardır uyarmasına rağmen konut stoku yenilenmedi, müteahhitler denetlenmedi ve felaket göz göre göre geldi. Tüm bu yaşananların ardından da gözler İstanbul’a çevrildi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Gürkan Akgün, İstanbul’daki yapıların durumu, deprem toplanma alanları ve müteahhitlerin denetim sürecine dair pek çok alanda BirGün’ün sorularını yanıtladı.

Özellikle 1999 yılı önce inşa edilen yapıların risk teşkil ettiği ifade ediliyor. İstanbul’da yapıların durumu nedir? Riskli binalara dair çalışmalarınızdan hangi verilere ulaştınız?

2022 verilerine göre İstanbul’daki yapı sayısı 1 milyon 20 bin civarında. Bu yapıların da 740 bini, yani yüzde 73’lük bir kısmı 1999 yılından öncesi yapılmış. Yapıların yüzde 27’lik kısmı ise 1999 sonrasında yapılmış. Kentteki nüfusun yaklaşık 10 milyonluk kısmı da 99 öncesinde inşa edilen yapılarda oturuyor.

Biz göreve geldikten sonra binalarda hızlı tarama çalışmaları yürüttük ve daha detaylı verilere ulaştık. Yaptığımız çalışmalar doğrultusunda ulaştığımız tahminlerle olası İstanbul depreminde 90 bin binanın ağır hasar alacağı ve yıkılabileceğini, 170 bin civarında da binanın orta hasar alabileceğini öngörüyoruz. Tabi bu binaların da büyük kısmı, 1999 öncesi yapılan binalar olacak, çünkü büyük risk teşkil ediyorlar. Bu tahminin kendisi bile çok ciddi bir rakam. Yıkılacak ve hasar alacak yapılardan 5 milyon kişinin doğrudan etkileneceğini öngörüyoruz. İstanbul açısından oldukça kaygı veren bir durumla karşı karşıyayız.

İstanbul’un yapı stoku ve zemin açısından riskli bölgeleri nereler?

Yapı açısından söylersek tabi ki kentin merkezindeki yapılar. Çünkü buralarda yapı stoku eski. Fatih, Beyoğlu, Kadıköy, Eyüpsultan, Bakırköy, Bahçelievler ve Zeytinburnu gibi yerlerdeki yapıların riskli olduğu gibi bir durum var. Özellikle Küçükçekmece ve Büyükçekmece Göller Havzası arasındaki bölge ve genel itibariyle Anadolu ve Avrupa Yakasında E-5 in güneyinde zemin açısından sorunlu bölgeler var. Zemini riskli olan bölgelerde yapı stoku da eskiyse ciddi risk var demektir. İBB’nin Deprem Zemin İnceleme Müdürlüğü’nün internet sitesinde ilçe ilçe zemin durum bilgilerini paylaşmış durumdayız. Ancak özellikle altını çizmek isterim. Bu herhangi bir yanlış anlaşılmaya yol açmasın. İstanbul’un tamamı, tüm ilçeleri deprem gerçeği ile karşı karşıya.

Nerede olursa olsun, İstanbul’un tamamında öncelikle herhangi bir mühendislik hizmeti alınmadan yapılmış ruhsatız yapılarda oturanlar, 1999 öncesinde yapılan binalarda oturan vatandaşlar binalarını hızla kontrol ettirmeliler ve yenilemeliler. O bölgedeki yapılar zemin koşullarına ve mevzuata uygun yapılmışsa, gerekli önlemler alınarak yapılar inşa edilmişse yine sorun yok demektir.

Riskli yapıların dönüşüm süreci nasıl olmalı?

Deprem bölgesinde sadece 1999 öncesinde yapılan binaların yıkılmadığını ve yeni yapıların da hasar gördüğünü ve hatta yıkıldığını tespit ettik, gördük. İstanbul’daki binaların bugüne kadar yenilenme sürecini dikkate aldığımızda, bu hızla giderse İstanbul’daki yapıların dönüşümünün yaklaşık 80 yıl süreceğini öngörebiliyoruz. Tabi bu süreçte mevcut binalar da eskimeye devam edecektir. Ciddi bir seferberlik halinde İstanbul’u yenilememiz gerekiyor. Bunu yaparken de devletin tüm kurumları, büyükşehir, ilçe belediyeleri ve vatandaş da dahil olmak üzere herkes elini taşın altına koymalı. Kat etmemiz gereken çok uzun bir mesafe var ama zamanımız yok.

Siz milyonların can ve mal güvenliğini ilgilendiren oldukça önemli bir koltukta oturuyorsunuz. Deprem bölgesini ziyaret ettiniz ve İstanbul için ne düşündünüz?

Çok büyük bir yıkımla karşı karşıyayız. Bu noktada ‘artık yeter’ dememiz lazım. Esaslı bir hesaplaşmaya ve toplumsal yüzleşmeye ihtiyacımız var. İstanbul’u bir an önce depreme dayanıklı hale getirmemiz gerekiyor. Bu bir varlık-yokluk meselesi. Ciddi bir seferberlik gerektiriyor bu durum. Yapı denetim süreçlerinin geliştirilmesinden, imara aykırı yapıların tasfiyesine, kentsel dönüşümde finansal desteklerden, sosyal konut politikalarına kadar İstanbul’da çok detaylı bir çalışmalar yürütüyoruz. Deprem Bilim Kurulumuzu hızlıca topladık. Bütünlüklü olarak yaptıklarımızı, eksikliklerimizi, yapmamız gerekenleri kamuoyuyla da şeffaf bir paylaşacağız. Tüm bu çerçevede en temel mesele ise şu; imar ve şehircilik alanında topyekün bir yenilenmeye giderek, kentlerimizi birer rant yaratma ve paylaşma aracı olmaktan çıkarmamız lazım.

Deprem bölgesinde yeni binaların da yıkılması çok tartışıldı. Müteahhitleri kim denetliyor? İzinleri kimler veriyor?

Sistem şöyle işliyor. Müteahhit bir yapının mimari projesini vs. tamamlar ve ilçe belediyesine verir. Projeler öncesinde yapı denetim onayı alır. İlçe belediyeleri projeleri kontrol eder ve uygunsa inşaat ruhsatlandırılır ve yapı denetim firmaları da inşaat süresince denetimi yapmakla mükelleftir. Şantiye şefleri bu süreçte raporlamalar yapar. Eğer bina ruhsat projelerine uygun olarak tamamlanırsa da vatandaşın iskân olarak bildiği, yapı kullanma izni verilir.

Yani özetle; imar planına göre uygun proje doğrultusunda, yapı denetim süreçleri düzgün yapılmış bir binada vatandaşlarımız gönül rahatlığıyla oturabilirler. İBB’nin tüm yapıları tek tek denetlemesi gibi bir durum söz konusu değil. Bu işi kanunen denetim firmaları yapıyor ve firmaları da bakanlık denetliyor. Bir inşaat projesi için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın sistemi üzerinden yapı denetim firması tayin ediliyor. Yakın zamana kadar müteahhitler, daha doğrusu mülk sahipleri kendilerini denetleyecek yapı denetim şirketini seçebiliyordu maalesef.

Bu depremde de birçok binanın kolonunun kesildiğini gördük. Bunu tespit eden veya bundan şüphelenen yurttaşlar ne yapmalı?

Kolon kesildiği düşünülüyorsa ilçe belediyesine şikâyet edilmesi gerek. Belediye Kanunu’ndan gelen yetkiyle İBB ilçe belediyesini denetler. Yani bu şikâyet için adres öncelikle ruhsatı düzenleyen kuruluş olarak ilçe belediyeleridir. Biz şimdi tüm İstanbul genelinde, ilçe belediyelerimiz üzerinden bu yapıların tespit edilmesine yönelik bir çalışmayı başlatıyoruz. Tabi tespit sonrasında, deprem gerçeğiyle bu yapılara ilişkin gerekli işlemlerin gerçekleştirilmesi gerek. Eğer bir seferberlik dahilinde bugünden itibaren gerekeni yapmaz, başta da söylediğim gibi tüm kurumlar ve yurttaşlar olarak bu gerçeklikle yüzleşmez isek İstanbul’da depremin çok acı ve yıkıcı faturasıyla karşı karşıya kalacağımız aşikar.

Binalar sınıflandırılırken neden 1999 yılı öncesi ve sonrası deniyor? Neden 1999 yılı baz alınıyor?

1999 yılındaki depremden sonra çeşitli mevzuatlarda, yönetmeliklerde değişiklikler yapıldı. İmar mevzuatında, yapı denetiminde düzenlemeler yapıldı. 1999 öncesinde ve sonrasında inşa edilen yapıların, statik koşulları aynı değil ve farklı hesaplama kararları var. Bundan dolayı da 1999’dan sonra yapılan binalar eğer mevzuata uygun yapılmışsa depreme de dayanıklı olacağını öngörebiliriz.

İBB, yurttaşların başvurusuyla binalarının depreme dayanıklı olup olmadığını kontrol edebiliyor mu?

Bizim binaların dayanıklılık tespitine yönelik, vatandaşlarımızın başvurabileceği bir internet sitemiz var. Vatandaşlarımız buradan, binalarının sağlam olup olmadığını tespit ettirmek için başvuru yapabilir. Hızlı tarama sistemiyle ücretsiz olarak bu tespitleri yapıyoruz. Ancak şimdi depremden dolayı bir yığılma var, çok faza talep var. Biz imkanımız ölçüsünde tüm vatandaşlarımıza geri dönüyoruz. Ayrıca Bakanlığın lisanslandırdığı kuruluşlar üzerinden de vatandaşlar, 6306 sayılı Afet Yasası kapsamında da binası riskli mi değil mi bunu tespit ettirebilir.

Riskli çıkarsa süreç nasıl işliyor?

Bina riskli çıkarsa bu tapuya işleniyor ve binanın 60 gün içinde yıkılması gerekiyor.

Hükümet kurumlarına, bakanlıklara İstanbul’u yenilemek için birlikte çalışalım dediniz mi? Veya onlar dedi mi?

Bakanlık, İBB ve ilçe belediyeleri ve ilgili tüm kurumlar, sivil toplum ve akademi ile bir araya gelerek ciddi bir süreç yürütmeliyiz. Defalarca bunu söyledik, en üst seviyede de girişimlerde bulunduk. Daha önce de depremle ilgili bir konsey kurulmalı, ortak akıl ile bu süreç yürütülmeli deprem bu kentin en önemli sorunudur dedik. Tariflediğimiz, şekilde ortak bir kurul kurulmadı, maalesef bu süreç yürümedi. Ama bundan vazgeçecek değiliz. Birlikte, bilimin doğrularını önümüze koyarak çalışmak zorundayız. Çok net bir şekilde görüyoruz; başlı başına afet yönetiminin kendisinin ne kadar ciddi bir hazırlık gerektirdiğini, işbirliği ve koordinasyon dahilinde yürümesinin şart olduğunu. Yerel yönetimlerin bizzat bu süreçlerin içerisinde olması gerekiyor. Depremi engelleyemeyiz ama afet sonrasına hazır olursak, süreci doğru yönetirsek, insanlarımızı hayatta tutabiliriz.

Şunu da söylemek isterim ki, bu deprem de bize net bir şekilde kamu yönetiminin ciddi bir reforma ihtiyacının olduğunu göstermiştir. Tüm hizmetlerini piyasa süreçlerine, ihalelere bırakmış bir anlayışın, hele ki bir afet anında nasıl krizler yaşayabileceğini çok net bir şekilde görmüş olduk.

Depremde belediye binaları gibi kamu yapılarının da yıkıldığını gördük. İBB’nin binaları sağlam mı?

Saraçhane’deki merkez binamız 2001 yılında güçlendirme geçirdi. Göreve geldikten sonra İBB’ye ait tüm hizmet binalarının ve sanat yapılarının kontrollerini sağladık. Sorun varsa güçlendirilmesi veya dönüştürülmesi için süreci başlattık.

Toplanma alanları imara açıldı

Deprem toplanma alanları yeterli mi sizce?

Deprem toplanma alanlarıyla ilgili yoğun bir çalışma yaptık. Bunu hem kamuoyu ile hem de AFAD’la paylaştık. Resmi olarak ilan edilmiş deprem toplanma alanları artık e-devlet üzerinden ilan ediliyor. Buralara gözümüz gibi bakmalıyız. Geçmişte toplanma alanlarının maalesef imara açıldığını, plan değişiklikleri ile yapılaşmaya konu edildiğini gördük. Yaptığımız çalışmalar doğrultusunda İstanbul’da mevcut deprem toplanma alanlarının yeterli olduğunu kimse söylemez. Açık alanlar, yeşil alanlar, otopark alanları gibi toplanma alanı olacak yerlerin hızla mülkiyetinin kamuya kazandırılması ve resmi olarak toplanma alanı ilan edilmesi lazım.

Kaynak: Birgün

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir