Prof. Dr. AHMET VEFİK ALP* / Kadıköy Life
Türkiye’nin bir sürü öncelikli sorunu varken bir türban davası aldı gidiyor. İkiye bölündük: Türbanlılar ve türbansızlar. Laikçiler ve Dinciler. Toplumun ve TBMM’nin dörtte üçü türbanın üniversitelerde serbest kalmasını destekliyor, dörtte biri ise çeşitli kaygılarla buna karşı çıkıyor.

Ben bu konuda fikrimi ifade etmeyeceğim. Rahmetli Türkeş’in 1994 yılında beni MHP İstanbul Başkan Adayı olarak siyaset kazanı içine bıraktığından bugüne kendi uzmanlık alanım dışında ne konuştum, ne yazdım. Bilen bilmeyenin, akla gelen her konuda ahkam kestiği bu ülkede, kişilerin yetiştikleri konularda kelam etmesinden yanayım. Ancak şu kadarcık ipucu vereyim. Dünyanın dört bir yanını gezmiş, yaşamış biri olarak türban konusuna hoşgörüyle yaklaşabilirim, yeter ki yanlış amaçlara alet edilmesin.

Mimari ve şehirsel psikoloji alanında doktora yapmış bir projeci-düşünür olarak ise bu aşamada ilgimi çeken husus; türbanın, diğer bir deyişle dini inancın, ülkemizde momentum kazanmasının, mimari ve şehirciliği ne kadar, ne şekilde etkileyebileceğidir.

Kars’ta Milli Eğitim Bakanlığı tarafından TOKI konutları içine inşa ettirilen ilköğretim okulunun camiye benzeyen motifler içermesi dikkat çekmiş. Kars Eğitim-Sen, “Son dönem okullar camiye, külliyeye, tekkeye benzetiliyor” şeklinde beyanat vermiş. TEM’den Pendik yönünde giderken sağ tarafta izlenen azametli Sultanbeyli Belediye Başkanlığı binası da bu gruba girer herhalde.

Yabancı kaynaklı bir bilimsel araştırma, binaların mimarisinin sahiplerinin kişiliğini, kimliğini, sosyal statüsünü yansıttığını savunuyor. O zaman türban konusunda çarpışan AKP, MHP ve CHP’nin yeni inşa ettirdikleri genel merkezlerinin mimari üsluplarına bakmak anlamlı olabilir.

CHP binası çağdaş bir stili yeğlemiş. Ancak öne doğru bastırılmış çatısı, bu yapının en büyük zafiyeti. Kafasına yumruk yemiş gibi olmuş. Belki de CHP’nin güncel sıkıntılarını yansıtıyor.

AKP binası klasik bir üslubu benimsemiş, geçmişe dönük.

MHP Genel Merkezi ise geçmişle geleceği sentezlemiş, teknolojik üslupla geleneksel mimarimizden öğelerini meczetmiş. Şadırvanla taçlandırılmış dairesel başkanlık bloğu Osmanlı mimarisinden, ana giriş portalı Selçuklu mimarisinden esinlenilmiş. Bu benim projem. Başbuğ’un bana vasiyetiydi bu proje. Zor bir sentez. Doğru dengeleyemezseniz bir hilkat garibesi ortaya çıkabilir. Doğru tasarlayabilirseniz zengin ve dinamik bir eser olur. Bence MHP Genel Merkezi’nin mimari mesajı, ülkemiz siyaseti açısından en doğru yaklaşımı yansıtıyor. Mozaik değil, ebru sanatı gibi çokluktan birlik… Çağdaşlığa hedeflenmek ancak özgün kimliğimizi kaybetmemek.

Bence genel merkezler iyi kötü partilerin ideolojilerini yansıtıyor.

Türkiye için en doğru mesaj MHP Genel Merkezi’nin mimari dili. Ancak, MHP binasının mimari mesajı doğru da, bugün içinde oturanlar bunu özümseyebilmişler mi? İçselleştirebilmişler mi? Bu da sizin takdiriniz…

* Mimar Kent Bilimci – Başbakan Eski Danışmanı

6 Comments

  1. Tüm totaliter anlayışlara, buyurucu ve hegomonik yönetim şekillerine, onların temsilcilerinin sanatçılara ve mimarlara biçim dayatan söylemlerine her zaman karşı olunmalıdır. Bu durum meslek etiği olarak yer bulursa yönetici sınıf daha usturuplu davranmayı öğrenir.
    Ama bir de bu sanatları icra edenlerin ve mimarların kendi görüşlerinin uygunluğu anlamında bu tarz simgeselliklerin gönüllü savunucuları olma durumu, yıllara dayalı kötü eğitim, katı tutumcu milliyetçilik ya da katı tutumlu dindarlığın sonucudur. Bu etkiler demokratik yönetimler ve şeffa eğitimlerle ancak yıllar sonra dengesine kavuşur.
    Bu durum ise sayın Alp’in söylediği noktaya getiriyor bizi ve “türban mimariyi etkilermi” diye sorduruyor. Etkiler bir yönüyle şüphesiz. Ama yeterince etkilememesi için elimizden geleni yapmalıyız.
    Saygılar

  2. çıkarımlarınızda doğru taraflar var sayın Alp, bir kaygı duyduğunuz belli, bütün totaliter anlayışlarda toplumu hizaya sokmak ve kendi kutsadığı şeyleri topluma dikte ettirme kaygısı vardır. ama bu sizin eskiden mensup olduğunuz siyasal organizasyon için de bire bir geçerlidir biliyorsunuz. O hususta bir eleştiride bulunmadan bugünkü ortamı eleştirmeniz azıcık eksiklik gibi geliyor bana.

    Saygılar

  3. Bu gün, oy çokluğuna dayalı bir takım siyasetçiler “türban”ı Anayasa yolu ile üniversitelere sokmak istiyorlar. Anayasa maddelerinde laik hukuk devleti açık şekilde tanımlanmaktadır. Bu maddeler devletin niteliklerini tanımlayan değiştirilemez ve değiştirilmesi önerilemez maddelerdir.
    Gerçekte yapılmak istenen türbanı bir siyasi simgeye dönüştürerek devletin temeli niteliklerinden olan laikliği ortadan kaldırmaktır. Bu bir ilk adımdır. Turban laik hukuk sisteminin ortadan kaldırılmasının, dini kurallara dayalı bir hukuk sisteminin getirilmesinin sembolüne dönüşmüştür. Toplumlarda semboller son derece önemlidir, etkilidir.
    Bu adım,kadınların ve toplumumuzun çağdaş dünyadaki konumunu geriletmeyi amaçlamaktadır.
    Cumhuriyetimizin laiklik ilkesi en temel güvencendir. Laik cumhuriyet sayesinde, mirastan erkeklerle eşit pay alabilir, mahkemelerde eşit konumda yer alır, dört kadına kadar evlenme hakkı olan bir erkeğin eşlerinden birisi olmaktan kurtulabilir, toplumun her kesiminde erkeklerle eşit haklara sahip olabilir, yerini alabilirler. Laik hukuk sistemi olmaksızın bunlar mümkün değildir.
    Günümüz İslam ülkelerine bakarsak laik devlet niteliklerinin olmamasının nasıl geri toplumlar yarattığını kolayca görebiliriz.
    Laik devlet yapısının ve cumhuriyet değerlerinin kadınlara sağladığı bu temel özgürlükler toplumsal gelişmelerin de güvencesidir.
    Genç arkadaş,
    Saçlarını özgürce esen serin rüzgârlarla tara. Deniz, dağ, kekik, iyot kokuları dolaşsın başının üstünde.
    Estetiğin insan doğasının temeli olduğunu hiç unutma ve hiç kimsenin doğanı elinden almasına fırsat verme. Ruhunla barışık olabilmenin yolu da fiziğinle barışık olmaktır. Bunu hiç unutma.
    Bırak saçların güneşle barışık olsun. Güneşin altında pırıl pırıl parlasın. Güneşin sıcaklığını hisset, terli nemli dünyalara kendini kapatma.
    Tek bir yaşantın var yaşanacak ve onu bağnazlığın hapishanelerine kapatma.
    Atatürk “muhtelif kültürler vardır, lakin uygarlık tektir, o da batı uygarlığıdır ya ona uyarsınız yada cayır cayır yanarsınız” derken neyi kast ettiğini iyi düşün ve kendini savun. Bunu henüz keşfedememiş bağnaz islam ülkelerinin durumunu düşün. Bir de diğerlerinin, karşılaştır ve Atatürk’ün “cayır cayır yanarsınız” derken neyi kastettiğini gör.
    Gelecekte yitirilmiş haklar, yaşanmamış, yasaklar, sınırlamalar, boş inançlar ve engellerle dolu bir yaşantı için pişman olma. Gençliğini yaşa. Öyle ki gelecekte hiçbir şeyden pişman olmayasın.
    Bu dünya gerçekten güzeldir. Onu çirkinleştirmeye, yasakların hapishanelerine kapatmaya çalışanlara karşı çık. Özgürlüğünü ve kendini koru.
    “Bir toplumun yarısı yere zincirleriyle bağlıyken diğer yarısı göğe yükselebilir mi?” diye sorduğu zaman da Atatürk’ün anlattığı gibi. Seni yere zincirlemek isteyenlere karşı çık. Ve toplumu da kendini de kurtar.
    Başörtüsü, türban siyasi bir simgedir. Senin tüm dünya ile uyum içinde olmanı engelleyen bir simge. Başörtüsü ile girdiğin her topluluk senin özgür bir fert olmadığını düşünecek, yargılayacak, dışlayacak, ötekileştirecektir. Bundan sadece sen değil senin düşüncelerin, yaptıkların kısaca varlığın da zarar görecektir.
    Türbanla çağdaş dünyada yerin olmayacaktır.
    Üniversitelerde eğitim ve öğretim olmak üzere iki farklı etkinlik vardır. Öğretim bilgilerin, eğitim ise o bilgilerin hayata geçirilmesini sağlar. Eğitimde hedef, özgür, kendine güveni olan, hür düşünceli, hür vicdanlı, kendini her bakımdan eşit hisseden ve hissettiren bireyler yetiştirmektir. Çünkü çağdaş dünyada sadece onlara yer vardır. Türban, seninle çağdaş dünya arasında bir engeldir ve seni çağdaş dünyadaki yerinden etmeyi amaçlamaktadır.
    “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, ilimden başka mürşit aramak cehalettir, dehalettir” derken Atatürk’ün kılavuz gösterdiği çağdaş bilimle, felsefe ile çelişkiye düşme. Kendini “cehaletin ve dehaletin” saflarına yerleştirme.
    Bırak güneşin altında pırıl pırıl parlayan saçlarının arasında çağdaş uygarlık dolaşsın. Kitaplarıyla, felsefesiyle, müziği ile, güzel sanatları ve mimarisi ile… teknolojisi, bilgi birikimi, davranış kültürü ve tüm bunları sağlayan eşitik anlayışı ile.
    Kendinle gerçek bir hazine olan çağdaş dünya arasına bir bez parçasını engel olarak koyma.

  4. Sayın Alp, sorduğunuz soru şu anda ülkenin siyaset ortamının altını üstüne getiren bir muhtevaya sahip. Bunun kültüre yansıması ve buradan mimarlığı etki alanına alması süreci tabiki çalışıyor.
    Fakat sizin yaptığınız genel merkez binası tasarım için “mozaik değil ebru” demenizi fazla anlayamadım. Sizin ki de parçalardan oluşuyor ve belirgin bazı geometrileri birleştiriyor. Kafasına yumruk yemiş gibi tanımlarda bulunduğunuz bina iiçin söyledikleriniz bir tasvir belki ancak sizinki de parçalı bir kütle düzenlemesi.

    Bu vesileyle mimarlık-ideoloji tartışması açmanızdan dolayı teşekkür ederim.

    Saygılar

  5. Türban ve onun bağlı olduğu görüşler bütün kültürümüzü ve elbette mimarlığı etkiler. Çağdaşlıktan uzak bir ortam yaratır. Nitekim yaratmıştır. Şu anda buz dağının üstüdür görünen. Bu cahil-cühela takımı ileride neler ister neler yaptırır. Şimdi yapılan adalet saraylarını “modern örnekler” diye ararız ileride. Korkarım bundan.

    Saygılarımla

  6. Sayın A. Vefik Alp bence iyi bir soru sorarak, inancın mimarllığı nasıl etkilediğini konu olarak işlemişsiniz. Asıl anlam cümleniz “türbanın, diğer bir deyişle dini inancın, ülkemizde momentum kazanmasının, mimari ve şehirciliği ne kadar, ne şekilde etkileyebileceğidir.” şeklindeki açılımınız. Bu sorgulama aslında çok tartışma tüketir, çok kalem yazdırır, kırdırır.

    Ama birden parti genel merkezleri binalarına geçmişsiniz. Bence bu konudaki değerli bir ürün olan “Binalar konuşunca mimarlık susar” sergi ve yazınlarına göz atmakta yarar var. (Bildiğim kadarıyla bu sitede de bu konuya genişçe yer verildi) İşte örnekler bunlardır, ülkenin dört yanında. Adalet sarayları sonra tipik bir inaç-iseolojik tercih ürünleridir.

    Fakat Sayın Alp bu noktada sorgulamayı sürüdrmeyip bilhassa kendi yaptığı genel merkez binasının Osmanlı, Selçuklu ve modern mimarinin önemli bir sentezi olduğu tanıtımı sanırım isabetli değil. Alp; tasarımı için “mozaik değil ebru” diyor. Hoş, kulağa iyi gelen bir ifade ama galiba “ülke kültürleri bir mozaiktir” tanımlaması yapan bir gazeteciye “ne mozaiği ulan !” diyen önderinden fazla etkilenmiş gibi geldi.

    Sayın Alp, mozaik de iyidir ve sizin bu yapınız mozaik olsa keşke. Çok doğru bir soru ile başladığınız tartışmayı bir miktar isabetsiz bir tanıtımla kesmişsiniz. Fakat yazınızın sonunda ” … binasının mimari mesajı doğru da, bugün içinde oturanlar bunu özümseyebilmişler mi? İçselleştirebilmişler mi?” Bu saptamanız sizin özel gözlemleriniz ve mutemelen çok haklısınızdır, ama yazınızda da söyediğiniz gibi, bu durum mimarlık disiplini ile ilgili değil.

    Saygılarımla.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir