MİMAR SÜLEYMAN BOZ
Küresel ısınmanın neden olduğu susuzluk ve kuraklık insanların yaşantısında yaşamsal rol alacağa benzer.
Su bütün canlıların olduğu kadar insanlar için de çok önemli. Sadece içmek için değil temizlenmek, kullanmak ve üretimde ham madde olarak da suyun değeri tartışılmaz. Ülkemizde şimdilik kentlerdeki sıkıntı yüzünden gündeme geliyor. Tedbir alınmazsa ileride su yüzünden büyük sorunların çıkacağı olası.
Suyun ekonomik kullanımı, tasarruf edilmesi, ucuz yollardan temini önemli. Petrol kadar değerli olacağı geçmişten bu yana söylenegelirdi. İşte o günlere eriştik. Su kavgaları başladı bile..
Su kavgaları deyince sanmayın Suriye ile Türkiye arasında bir savaş çıktı! Kavganın kışkırtıcısı ve baş aktörü Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek. Ankara’daki su sıkıntısını çözmek için Kızılırmak’tan su aldığını, suyun verilme tarihinden epey sonra açıklayan başkan tepkileri üzerine çekti. Kızılırmak Suyu’nun temiz olduğunu iddia eden başkana karşın, ODTÜ Rektörü suda limitin üzerinde zehirleyici madde olan Arseniğe rastlanmış. Gökçek bunu kabul ediyor. Yani 12 mikrogramlık arsenik olduğunu.. Fakat bunun arıtma yolu ile limit olan 10’un altına düşürüldüğünü söylüyor. Rektör ise bunun arıtma ile yapılamayacağını iddia ediyor.
Ankara’nın (taşına değil) suyuna bak!
Melih Gökçek, konu Ankara suyu olmasına karşın, çarpıtarak İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kente limitin 4 katı (38 micro gram) arsenik içeren su verildiğini iddia edip yeni bir gündem yaratıyor. Kendileri “Cin fikirli, kurnaz, uyanık başkan” ya hani!..
Tartışmalar ne boyutta olursa olsun, polemiklerde kim başarılı olursa olsun “Sudan Meseleler” daha epey vukuatlara gebe. Kuraklık böyle giderse sulama suyu kavgasından, beldeler arası, kentler arası su kavgalarına kadar çatışmalar beklenebilir.
Kentimize yüzümüzü çevirdiğimizde; adı çok sulak yer anlamına gelen Denizli’nin su sorunu yaşamasının başlıca nedeni olarak bir stratejik su politikasının hala olmamasıdır. Geleceğin su planlaması, kullanımı ve yeni su kaynaklarının kayıpsız olarak kullanıcıya ulaştırılma projelerinin hala ciddi olarak gündeme alınmaması anlaşılmaz. Kenti yönetenler tarafından şebekede %60 su kaybı olduğu her seferinde söylenmesine karşın bunun politik bir öncelik olarak gündeme girmemesi ise tam bir “Zaaf” olarak değerlendirilebilir.
Konuyu ilgililere defalarca iletmişizdir. Hem Gökpınar Barajının sulama ve içme suyu olarak kullanılması konusunda. Hem barajın kirletilmemesi ve etrafın yapılanmaya açılmaması konusunda. Hem de kentin önceliğinin karayolu güzergâhında köprülü kavşak (Halk bunlara battı-çıktı diyor) yapmak olmadığını, önceliğin su şebekesi ve kanalizasyon olduğunu hatırlatarak.
Su konusuna, araç yıkama istasyonlarını kapatarak, yasaklayarak, ceza keserek yaklaşan zihniyetin Su sorununu anlayabildiğine kani değiliz. Suya fahiş zamlar yaparak bu parayı battı çıktılarda kullanan bir anlayışın gelecekte de bu sorunu çözebileceğine inanmıyoruz. İşin bu yanlarını bir kenara bırakırsak; İl Genel Meclisi’nin ve Kent Konseyi’nin gündeminin başına suyu alarak geleceğin Denizli’sinin su sorununu çözmesini temenni ederiz.
Denizli Kent Konseyi’nin birinci gündemi su olmalı
Bu sorunun bürokrat kafalarla değil, sivil, bilime ve planlamaya inanmış kafalarla çözüleceği artık belli olmuştur. Kent Konseyi, yönetmeliğine uygun olarak, sorunları önceden kestirip buna göre çözüm üretme organı vasfına ulaştığında ilin sorunlarının pek ala üstesinden gelinebileceğini söyleyebiliriz. Bu yüzden konseyin hakim güçlere yakın, at gözlüklü kişilerden oluşması yerine, doğruları , sorunları ve çözüm yollarını cesurca söyleyebilecek , uçuk, aykırı, sıra dışı kişilerden oluşmasında yarar olacaktır.
İçme suyunu daha dün kent şebekesinden alan insanımız hazır damacana kaynak suyuna alıştırılmış ve ticari bir bağımlılığa mahkum edilmiştir. İleride kullanma suyunun da bidonlarla satışını görmek istemiyorsak suyun ve kaynaklarının değerini bilerek buna göre politikalar mutlaka yaşama geçirilmelidir.
Kentlerin suyunun özelleştirilmesi, satılması ise tam bir facia olur. İletişim kanallarını (Telekomu) satan, ulaşım araçlarını, kıyılarını, ülke topraklarını satan anlayışın halkın suyunun üzerinden oyunlar oynamasının önüne geçilmelidir. Bu konuya ayrıca dönmek üzere, saygılarımızla.
su hepimizin can damarı. su sorununu çözmeyen bir yerel yöenetim düşünemiyorum. su kaynaklarını yapılaşmadan korumak ta öyle.
Kentlerin yaşama lanalarının korunmasına hassas yaklaşımını bildiğim değerli dostum Süleyman Boz’un “sudan meseleler” üzerine Denizli ve Ankara özelindeki incelemesi aslında ülkenin temel sorunlarından biri. O yüzden Türkçemize girmiş olan “sudan meseleler” sözü burada artık “çok önemsiz birşey” anlamına gelmekten çıkmış, toplumsal hayatın devamı için “olmaz sa olmaz” bir anlam taşımaya başlamıştır.
S. Boz arkadaşımızı bu açılımından dolayı kutlarken, yetkileri de “suyu özelleştirme” girişimine son vermeye davet ediyorum.
Saygılar
Hasan Kıvırcık