Günümüzden bir ütopyacı: Paolo Soleri

Her gerçek mimari proje aynı zamanda bir ütopyanın gerçekleşmesidir. Yaşantımızı etkiler, değiştirir bizleri başka dünyalara taşır ve kimliklerimizi yeniden şekillendirir.
Mimarlık “ütopya” kelimesinin en fazla kullanıldığı ve en fazla aşina olunan alanların başında gelir. Bu gün günlük hayatımıza giren kavramların, kuralların, yasaların neredeyse tamamı başlangıçta bir ütopyacının görüşleriydi. Bahçe şehirler, ekolojik kent yerleşimleri, imar yüzdeleri, yan bahçe mesafeleri… malzemeler neredeyse herşey başlangıçta sadece çoğu insanın alışkanlıklarını aşamayanların gülüp geçtiği şeylerdi.


Bu gün ise günümüzün tartışılması bile mümkün olmayan gerçekleri.

Paolo Soleri bugün kırk yaşını geçen ütopyası Arcosanti ile sadece sürekli gündemde kalmakla kalmıyor, kimilerine gore başarısız kimilerine gore yolunda gerçekleşen düşünceleri çok farklı yerlerden gelenlere ilham kaynağı oluyor. Böylelikle sadece mimarlığın bir bilim alanı olmadığı kanıtlanmakla kalmıyor, aynı zamanda yeniliklerin de çığır açmaların da nasıl gerçekleştiğine çok somut örnekler ortaya konuluyor.



Paolo Soleri 1919 yılında İtalya’da doğdu. 1956 yılında 37 yaşında Amerika’ya göç eder ve Cosanti Vakfı’nı kurar. Vakfın öncelikli amacı, kendi kendine yeterli, son derece yoğun bir yaşantı için ismine Arcology ismini verdikleri bir barınma alanı yaratmaktır. Başlangıçtaki hedefi ilk aşamada 5000 kişinin yaşayacağı bir yer oluşturmaktı. Bugün yaklaşık 100 kadar öğrenci ve gönüllü bulunmakta. Toplam alan 25000 m2. Doğal malzemelerin kullanıldığı, hem ısıtma hem de soğutmada ekolojik kaynakların kullanıldığı, seramik ve bronz çalışmaları yapılan bir yer…Son bina ise 1989 yılında gerçekleşmiş. Ancak buranın getirdiği bir sonuç var. Çinde Dongtan, Birleşik Arap Emirliklerinde ise Masdar Kenti arcology prensipleriyle gerçekleştirilmekte. Uygulamada olmasada düşüncede arcology yoluna devam etmekte.

Bugün ütopyasının sadece %5’i gerçekleşmiş durumda. Bir yüzme havuzu, konutlar, müzik merkezi, dökümhane, stüdyo kompleksi ile toplam 14 bina.

İtalyan Mimar Paolo Soleri Arizona’da Aqua Fria Nehrine bakan bazalt kayalıklarında, 1970 yılında başladığı çalışmasının kırkıncı yılında…

Binalarda küçük alanlarla sınırlı özel alanlara karşılık büyük kamusal alanlar öngörülmüş, bu onun ütopyasının da temeli. Dairesel formlar insanları yeryüzünden gökyüzüne doğru, iklimsel açıdan kontrolu sağlanmış bir çevrede yükselme arzusu veriyor.

Mimarlık ve ekolojinin karışımından oluşan Arcosanti kelimesi onun insan, doğa ilişkisini tanımlamakta. Vizyonu yeni bir topluluk oluşturmaya yönelik. Bu nedenle geçmişin ütopyacılarının yolundan gidiyor.
Kırk yıl once yapılan çözümler, bunların kısmi uygulamaları dairesel beton yapılar, yarım kubbeler düşüncenin boyutunun küçük bir bölümünü göstermektedir.  Buna karşılık binlerce kişi için düşünülen kentin şu an oturan kişi sayısı sadece 82. Paolo Soleri ise her yıl belirli dönemlerde geliyor ve burada dünyanın her yerinden gelen öğrenciler 1350 dolarlık bir bedel karşılığında (masraflar için alınan) beş hafta süren çalışmalara katılıyorlar.

Bu deneyime ünlü mimarlardan da destek var. Micheal Graves bu çalışmaların son derece ilginç ve önemli olduğunu söylemekte. Soleri için “o çok özel bir rüya yaşıyor” diyor.

Soleri’nin hem daha önceki mimarisinden ötürü modernizm’de özel bir yeri hem de ütopyasından ötürü modern sonrası dünyada da ayrı bir yere sahip. Kent ile doğa arasındaki uyumun, doğanın bu denli geri plana itildiği bir dünyada yeniden tanımlanmasının ne denli önemli olduğunu söylemeye gerek yok.

Bazı yazarlara göre Paolo Soleri geçen yüzyılın en önemli üç isminden birisi olarak geçmekte: diğer isimler Gandi ve Einstein. Gandi’nin seçilmesinin nedeni içe dönük, duygusal doğu kültürü ile bir ülkenin bağımsızlığını kazanmasını sağlamış olması, Einstein ise bunun zıddı bir nedenle seçilmiş: batılı anlamdaki akılcılığı ile fizik ve matematiği kullanarak geçmişin fizik kuramlarını değiştirdiği için… Soleri’de ise bunların bir sentezi var. “Madde ile ruh arasındaki köprüde madde ruha dönüşmekte” “The Bridge Between Matter and Spirit is Matter Becoming Spirit.” başlıklı kitabında maddi gelişmelerin ruhsal gelişmeler tarafından izlenemediğini anlatmakta. Gerçekten de Einstein’in matematik ve fizikle yaptığı gelişmeyi insanlık kültürel, psikolojik alanlarda gerçekleştiremedi. Adam Smith’in ekonomi gibi son derece somut bir alanı yönlendirebilen ve insanın niteliklerine bağlı olarak “irrationel” diye adlandırabileceğimiz “görünmez eli” tüm bu gelişmelerin dışında kaldı.  Böylece “aşk ve nefret, tutku ve robotlara has aldırmazlık, açgözlülük ve cömertlik, iyi ve kötü kavramları aynı gelişmeleri gösteremedi. Gandi’nin maddesel mücadelesi de doğu kültürlerine yaslanmasına rağmen, dünyanın en büyük demokrasisi ile sonuçlanmasına rağmen bu alanda gerilerde kaldı.

“Açıkca, gelişmelerdeki insan etkisi ortadadır ve yıkıcıdır. İki bacaklı parlak zekalı insanlar, gezegenlerinin farklılıklarını yok etmekteler. Mızraklar, ok ve yaylar, ateşli silahlar canlılar evreninde faunanın çoğunu yoketti. Buldozerler ise ormanları…ve bu durum da devam etmekte. Şimdi masif CO2 salınımı insanlar yerine arabalarla şekillenen gelişmesi yönlenen kentlerden yükselmekte, tüm gezegende iklimsel stabiliteyi yok etmekte. Yeryüzü bir bitirme spazmı geçirmekte ve biyolojik  çeşitliliği yoketmekte. İnsanların çoğu bununla ilgili düşünmek istememekte…. Istedikleri zaman da hayallerinde bir çiftliğe göç etmeyi, çatıya bir güneş paneli yerleştirmeyi, bir sebze bahçesi oluşturmayı … hayal etmekle yetinmekte.”
Akıl ile duyguların sentezi insanlığın da bu ekolojik krizden çıkış noktasıdır.  Soleri düşüncelerinde önerdiği de budur. Binaları yapış şeklimizi değiştirerek dünyadaki bu olumsuz gelişmelere karşı durabiliriz. Radikal enerji, toprak kullanımı, zaman ve diğer kaynakların korunması konusunda yeterli bir kent yapısı  üretebiliriz. Biyolojik çeşitliliği koruyacak diğer taraftan da insan yaratıcılığını yükseltecek, potansiyel tutkuları harekete geçirecek bir ortam oluşturulabilir.


Soleri’nin anlaşılmamasının nedenleri vardır: bunların başında insanların kendilerini koyun gibi güdecek liderler peşinde koşmalarıdır. İnsanlar akademik ortamlarda kabul edilmek istiyorlar. Ayrıca kafalarında oluşmuş standart bir başarı kavramı var onlara uygun bir şeyler istiyorlar. “Doğru” işler yapmak, “doğru” okullara gitmek, “doğru” arkadaşlıklar yapmak vergileri ödemek… bunlara karşı olmanın bir anlamı yok ama bunlarla sınırlı bir dünyanın da kabul edilebilirliği tartışılır.

Soleri’nin önerisi ise bir takım konforsuz ortamları “duygusal, ruhsal” yükselmenin karşılığında kabul etmek. Maddi dünyanın bazı olanaklarından daha gelişmiş tinsel ortamlar için vazgeçmek ve kendi planetlerini yaratmak için harekete geçmek. Günümüz insanının hedefi bu olmalı ya da en azından bu hedefi anlamalı. Einstein büyüleyiciydi, olağanüstüydü. Ancak bu onu tümüyle haklı çıkarmıyordu.

Çünkü evrendeki ve yaşamdaki gelişmeler matematik ve fizikte olanlardan daha fazla. Ve kapsamı daraltılmış bir alan teorisi ile ulaşabildiklerimiz bu gerçeklere erişemiyor…Solieri  bizi gelişmelerin yönü konusunda uyarıyor. İleri doğru hareket etmek daha kompleks hale geldi, daha detaya inmek için ise sistemde daha fazla armoni gerekiyor. Kentlerin bu sorunlarını çözmüş (çevre, trafik, iletişim, yaşam kalitesi…) bir yönde geliştirilmeleri ise bizim de yeniden şekillenmemizi sağlayacak.




Kaynak:Archdaily / Paolo Soleri
Çeviri ve montaj: Mimdap

 

4 Comments

  1. çok özel bir mimar büyüğümüz olduğu belli. bu yaşta ve hala yenilikçi hala taze o yüzden

  2. bir mimar için ütopya ne anlam taşır? ütopyası olmayan mimar olur mu mesela? olmak istediği, varmak istediği hedefi olmayan mimarlık yapabilir mi?
    düz okul gibi mimarlık okullarında tedrisat verenlerin kulakları çınlasın.

  3. Paolo’nun yaptıklarına sadece mimari demek eksik bir tanım olur sanırım. Sanki büyük boyutlu modern heykel çalışması yaptıkları. Geçmiş tarihi özleri yeniden kendi dönem teknolojisiyle yorumlamış diye düşünüyorum. Ütopya evet, hoş mu hepsi, bu soruya çok değişik yanıtlar verilebilir, hiç beğenmeyenler de olabilir. Ancak yol açıcı olduğu, yeni fikirlere dair bir serüvene kapı açtığı kesin. Bu duruşa da ancak saygı gösterilebilir.

  4. Yaşasın ütopyacılar, yaşasın dünyamızın önderleri, yaşasın hayat. Çok doğru onlara sadece ilginç deneyimler değil bugün yaşadığımız ortamın her şeyini borçluyuz. Soleri, rüyasını gerçekleştirirken dünyayı da değiştiren bir isim. Saygılar sevgiler…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir