Geçtiğimiz günlerde 29. su sona eren TÜYAP Kitap ve Sanat Fuarı sona erdi.TÜYAP dendiğinde ilk akla gelen kitap haliyle, nasıl olmasın? TÜYAP ilk kitap fuarını açtığında. Tepebaşı’nda, şimdiki TRT binasında kapılarında ve stantlarda nasıl kuyruklar olurdu? O yıllarda 10-15 yaşında olanlar şimdilerde 50’li yaşlarına merdiven dayamış durumdalar. İlk kez babalarıyla ya da anneleriyle gittikleri TÜYAP kitap fuarına şimdi kendi çocuklarıyla gidiyorlar. Tepebaşı’ndan Beylikdüzü’ne gidildiğinde müdavimler çok üzülmüştü. O üzüntü bir yara olarak hâlâ çoğumuzun içindedir. Bu yazının yazıldığı gün Kadıköy’den kendi aracımla yaklaşık 5 saatte ulaşabildim TÜYAP’a.

29 yıllık kitap fuarı, 20 yıldır artist sanat fuarıyla birlikte düzenleniyor. Ama hâlâ “Sergiler mi var bu fuarda” soruları soruluyor. Kitap bölümü ile ilgili bilgiler ve değerlendirmeleri medyada daha çok yer alırken sanat fuarı bu tip bir ilgiye mazhar olmuyor. Katılımcı da olduğum sanat fuarı ile ilgili gözlemlerimi aktaracağım sizlere.

Fuarın bu yıl ki teması İstanbul’du. Kitap bölümü için “İstanbul’u yazmak” Sanat bölümü için “Görünmeyen İstanbul” başlık olarak seçilmişti. Kitap bölümünde Onur Ödülü Doğan Kuban’a verilirken, Sanat bölümünde; her yıl düzenli olarak plastik sanatların farklı alanlarındaki katkıları nedeniyle verilen Onur Ödülleri sahiplerini de buldu. 20. İstanbul Sanat Fuarı-ARTİST 2010 Sanatçı Onur Ödülü Heykeltıraş Ali Teoman Germaner’e verilirken, Eleştirmen Onur Ödülü Prof. Dr. Ayla Ödekan, Koleksiyoner Onur Ödülü İpek ve Ahmet Merey’e, Sanatsever Kurum Onur Ödülü ise Baksı Müzesi’ne verildi.

Daha önceki yıllarda sanat fuarı biraz kıyıda köşede kalmış izlenimi verirken, bu yıl nerede ise kitap bölümü kadar yoğundu. Hem mekan olarak yeni eklenen bölümler hem de bir çok giriş kapısının olması olası yığılmaları önlemiş. Geçen yıl ve önceki yıllara oranla bu yıl sanat bölümü yoğun ilgi gördü.

Ticari anlayış için amatör bir fuar
Özellikle 7. Hol Piyasada yer alan galerilere ayrılmıştı. Gerçi bir çok galeri eksikti ama onların da “ fuarında yer alacaklarından katılmadıkları yolunda söylentiler dolaşmaktaydı. Yani “TÜYAP Sanat Fuarı” ile “Contemporary Istanbul” fuarlarının rekabet haline girdikleri düşünülebilir. Katılmayan galeri ve sanatçıların TÜYAP fuarını amatör buldukları yönünde düşünceler var. Ama profesyonellikten kastın ne olduğunu da sorguladığımızda ticarileştirilmiş bir sanat mantığının yattığını söyleyebiliriz. Kısacası galerilerin satışları ya da satış oranlarıyla ilgili bir mesele diyebiliriz.

Bu yılı değerlendiren; TÜYAP Sanat Fuarı Yönetmeni Ümit İyem, “Gençlerin finans, sponsor peşinde koşmadan kendini ortaya koyabilmesini çok önemsiyoruz. Basının da TÜYAP’ta sanatın sesini kitabın sesi gibi güçlü duyurmasını bekliyoruz” demektedir.

Özellikle 8. ve 9. holde açılan stant ve sergiler daha çok temaya uygun yani “Görünmeyen İstanbul” başlığına çağrışım yapan çalışmaların yer aldığı bölümlerdi. Daha çok muhalif sanatçı, kolektifler ve gruplardan oluşmaktaydı. Uluslararası katılımcıların da yer aldığı bu bölüm sanat fuarının en renkli bölümüydü. Dikkatimi çeken bazı stantlardan gözlemlerimi aktaracak olursam;

‘1 Sürü Sanatçı’
Kapsamdışı Grubu “İstila” isimli ilk grup sergileriyle Nancy Atakan, İmre Balanlı, Çiler Belen, Zeynep Erdinç, Şeyda Gürsoy, Erkin Gören, Sibel Horada, İrfan Önürmen ve Özcan Yaman yer alıyordu.

“ İstila sürüyor…Her yer de… Bir askeri terimden başka anlamlar da yüklediğimiz istila kelimesi sağlıklı bir dokunun bir mikrop ya da bakteri tarafından ele geçirilmesinden tutun da bir şehrin çevresini, yaşanabilir doğasını veya dokusunu plansızlık ve popülist politikalar yüzünden ele geçiren karakter ve norm yoksunu beton binalar için de kullanıyoruz …” diyerek, “Kentsel dönüşüm” adıyla ortaya konan yağma ve rant işgaline karşı kavramsal bir sergi ile yer alıyordu.

Kollektif Grubu, Gülsün Toker Eroğlu’nun koordinesiyle “1 Sürü”isimli kalabalık bir sanatçı katılımıyla yer alıyordu. Sanatın değişik alanlarından bir araya gelen sanatçılar “Kollektif sanatçı birliğinin, kolektif davranışı, Kolektivist bakış açısı ile 1 Sürü ile Bir sürü arasındaki fark olarak hem çokluğu hem de tekliği vurguladıkları, toplumsal zemindeki yer değiştirmeyi ortaya koymaya çalışıyorlardı.

Yerde Gezen Grubu, Fotoğraf aracılığı ile toplumsal olayların analizinin yapıldığı eleştirel bir sergiyle karşımıza çıktı. Bir araya gelen fotoğrafçı gençlerin oluşturduğu grup, fotoğrafın değişik dallarında, Belgesel, Kolaj, video ve enstalasyon çalışmalarıyla yer alıyorlardı. Özellikle Molotofkokteylleri ile baskıya karşı direnmeye gönderme yapıyorlardı.

216 Grubu, “Manik Atak” isimli çalışmalarla dikkat çekiyorlardı. Sergilerini Tarihi Hasanpaşa Gazhanesi’ne adadıklarını söylüyorlardı. “Siyasal ve Kültürel yozlaşma, birey ve toplum arasındaki sorunlar ve bu sorunların kaynağı tüketim ve gösteri toplumuna dönüşmesi. Bu dönüşümden nemalanan rant çevrelerinin eleştirilerinin yapıldığı bir sergi. İtirazları var!
8. Holde yer alan Alternatif Platform geniş bir alanda izleyicileriyle buluştu. Karşı Sanat’ın organizasyonuyla fuar kapsamında yer alıyordu.

Redfotoğraf yine alanlardan geldi
Redfotoğraf Grubu, “1 Mayıs Kapalı alanlardan, Meydanlara” konulu sergisi ile 1976 dan 2010 yılına kadar dokümanter bir sergi ile 1 Mayıs ve İstanbul arasındaki ilişkiyi sunuyorlardı. Daha önce İşçi Filmleri festivalinde gerçekleştirilen serginin hazırlığını Afsad, Galata Fotoğrafhanesi, Fotoğraf Akademisi, İfod ve redfotoğraf ‘ın gerçekleştirdiği sergi ülkenin bir çok yerini gezmiş ve Tüyap’ta kaçıranlar için fırsat olmuştur.

Yine Redfotoğraf Grubu’nun Soylulaş-Ma Sergisi de arşivden bir çalışma olarak kentsel dönüşümün rantsal yanını göstermesi bakımından dikkat çekmiştir.

Redfotoğraf grubundan Nihat Karadağ’ın “İstiklalde bir gece ve Çatışma Fotoğrafları” isimli sergisi de İstanbul’un hareketliliğini anlatması bakımından ilgi çekiyordu.

Erdoğan Köseoğlu “Fotoğraf la bir ömür” Sergisi Cumhuriyet gazetesinde uzun yıllar foto muhabir olarak çalışan Köseoğlu’nun son 40 yıldan belgesel basın fotoğraflarından yapılan seçkisi ile dünü anlatmasıyla dikkat çekici idi.

78’liler “Gecenin Karanlığından, Şafak Vaktine.”Diyarbakır Cezaevinin müze yapılması kampanyası çerçevesinde gerçekleştirilen, dokümanter nitelik taşıyan sergi izleyenleri duygulandırırken yoğun ilgi gören stantlardandı. Diyarbakırlı Ressam Gökhan Aslan’ın Kadın portreleriyle desteklediği sergi daha bir çok ili gezecek gibi gözüküyor.

Ve son olarak;

Sennur Sezer’in yorumlarıyla benim (Özcan Yaman) ortak sergimiz olan “ İstanbul Bir Masaldır” Sergisi. “ …İstanbul’a baktılar. Biri şair, biri fotoğrafçı. Aynı şeyleri görmediler elbet, gördüklerini farklı algıladılar. Biri sözcüklerle gördü, biri renklerle. Durdular, ayırdılar söylemek istediklerini. Şimdi size anlatıyorlar yeniden İstanbul’u. Çünkü İstanbul bir masaldır. Her anlatılışında yenilenir…”

Bu yıl önceki yıllardan daha fazla ilgi gören sanat fuarının seneye daha gür bir sesle şimdiden çalışmalarının başlayacağını umut ediyorum.

Özcan Yaman
Kaynak: Evrensel

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir