Miraç Zeynep Özkartal /Hürriyet

Mehmet Akif der ki: “Sade sen gösteriver ‘işte budur kubbe’ diye, İki ırgatla iner şimdi Süleymaniye

Ama gel kaldıralım dendi mi heyhat o zaman, Bir Süleyman daha lazım yeniden bir de Sinan.” Acaba neden Mimar Sinan’la yetinmemişti Mehmet Akif de, “Bir de Süleyman lazım yeniden” demişti? Nedenini geçen haftanın iki cami haberiyle öğrendik. İlki Ataşehir’e geçen hafta açılan Mimar Sinan Camii İkincisi ise Çamlıca Tepesine inşa edilecek cami için açılan yarışma.
İkisi de gösteriyor ki, yapıyı tasarlayandan önce işverenin talebi giriyor devreye. Ataşehir’de bir Selimiye kopyası isteyen de işverendi İstanbul’un simgesi olması hedeflenen caminin proje yarışmasına 40 gün süre tanıyan da…

Çamlıca için açılan bu yarışmanın şartnamesinde şu ifadeler dikkat çekici: “Osmanlı Türk mimari üslubunu yansıtacak, gelenekten geleceğe uzanacak”…2012’nin camisi için Osmanlı Türk mimarisi çerçevesi belirlenmiş bile. Peki çağdaş bir caminin mimarisi Türkiye’nin önde gelen mimarlarının hayalinde nasıl şekilleniyor? Mimarlara tek tek sorduk. Ve çağdaş cami konusunu açtığımızda, her biri neredeyse söz birliği etmişçesine “geçmişi kopyalamak”tan yakındı.

Vedat Dalokay’ın  Pakistan’daki camisi

CENGİZ BEKTAŞ
“Sinan ‘400 yıl önce bıraktığım yerde mi otluyorsunuz?’ derdi”

Mimar Sinan 400 yıl sonra bir an için açsa gözlerini ve çevresine baksa, “400 yıl önce bıraktığım yerde mi otluyorsunuz kafirler?” diye Osmanlı tokadı aşk etse, haklı değil midir? Bu cami, bizim her yapısında başka şey deneyen, bir yenilik arayan Sinan’a hiç yakışmayan torunlar olduğumuzu gösteriyor. Bizim Sinan’a sahip çıkmamız bu kafayla olanaklı değil.

Ben ilk çağdaş camiyi 1964 yılında Etimesgut’ta yaptım. Balaban köyündeki Abdurrahman Erzincani ve Kınalıada camileri de ilginç örneklerdir.

 

 

 

Kınalıada Camisi

Çağdaş caminin önceliği, Müslümanlığın çağdaş yorumu olmalı. Cami demek toplanılan yer demek. Tarihte hiçbir cami sadece ibadet yeri olarak yapılmamıştır. Cami bir toplanma, ders, danışma yeridir.İran’da düğünler bile camide yapılır. Bir Süleymaniye dendiğinde sadece camiyi düşünüyorlar. Süleymaniye’de 13 değişik fonksiyon vardır; ilkokulundan hastanesine kadar… Bunlar cami yapınca altına alışveriş merkezi yapıyorlar. Mimar Sinan döneminde caminin harcına bir kuruş haram girerse, o camide kılınan namaz geçerli değildir denir. Son zamanlarda yapılan camilere bir de bu gözle bakalım, acaba hangisinde namaz kılınabilir?

Kınalıada Camii İstanbul’daki çağdaş tasarımlı camilerden… Mimarları ise Turhan Uyaroğlu ve Başar Acarlı.


DOĞAN HASOL

“Çamlıca’ya verilen sürede çöp istasyonu bile tasarlanmaz”
Prensip olarak mimarlıkta kopya olmaz. Önemli olan yeniyi yaratmak, yeni şeyler söyleyebilmektir. Tıpkı diğer sanat dallarında olduğu gibi… Ataşehir Mimar Sinan Camii’nde ne yazık ki böyle bir şey yapıldı. Sinan’ın taşla yaptığı eser, kaç yüzyıl sonra betonarmeyle taklit edilmeye çalışıldı. Olacak şey değil. Türk mimarlığı için çok büyük bir kayıptır. Buna bakan yabancı mimarlık çevreleri, “Türk mimarisi burada mı?” diyecekler. Böyle bir eserin Türkiye mimarlığın yüceltecek şekilde yapılması gerekirdi. Bu fırsat kaçırılmıştır.

Bu büyüklükte bir yapı yapacaksanız, yarışmaya açacaksınız. Çamlıca için bir yarışma açılmış ama öyle yarışma olmaz. Verilen sürede böyle bir projenin yapılması mümkün değil. Bu sürede İstanbul’a değil simge bir cami, çöp istasyonu yapamazsınız. Türkiye’de mimarlık çok ciddi bir yere geldi, dünya çapında başarılar kazanılıyor. Bunları göz ardı ederek, geçmişi kopya etmek suretiyle bir yere gidemeyiz.

Behruz -Can Çinici, TBMM Camii

Vedat Dalokay’ın İslamabad’da yaptığı cami çok iyi ve dünya çapında bir örnek. Hatta Doğan Kuban’ın iddiasına göre dünyanın en güzel camisi. Behruz ve Can Çinici’nin TBMM Camiileri var iyi bir örnek olarak…


DOĞAN TEKELİ

Ataşehir’de, yüksek binaların gölgesinde cami adeta karikatür”
Mimar Sinan’ın camisinin benzerini Ataşehir’de, yüksek binaların gölgesinde yapmak, eminim Sinan’ı müthiş üzmüştür. Orada bir şehir tacı olan Selimiye, burada bu binaların gölgesinde adeta karikatürleşmiş. Cami herhangi bir işlev yapısı değil. İnsanı tanrıyla buluşturacak bir atmosferin yaratılması lazım. Uhrevi, yalın, tanrıya yakın, günlük hayattan insanı bir dereceye kadar ayıracak bir yapı olması bence tercih edilir. O bakımdan Karacaahmet’teki Şakirin Camii’nin çok dekolte olmasını da biraz yadırgıyorum. Her ne kadar açık havada da namaz kılınabilirse de, caminin bir miktar kapalı olması içeri girdiğimizde dünyadan ayrı, uhrevi aleme girme hissinin yaratılması gerekir. Dalokay’ın İslamabad’daki camii, çağdaş cami mimarisinin çok başarılı bir örneği. Çamlıca Camii yarışmasının şartnamesine baktım, diyor ki “Seçilen eserler telif haklarını peşinen derneğe devretmiş olurlar. Ve seçilen eserlerden birine bu iş verilirse Bayındırlık Bakanlığı ücret tarifesinin en az yüzde 40’ı tenzilat yapacağını peşinen kabul eder”. Bu kafayla sanat eseri yaratılır mı? Bunlar, yapıyla ilgili sığ bir kültürün ifadesidir.

Vedat Dalokay’ın İslamabad Camii


HASAN ÇALIŞLAR

“Başka ülkelerde kimse Notre Dome’ın ya da San Pietro’nun taklidini yapma çabasında değil”
Ataşehir Mimar Sinan Camii, ülkemizde son elli yıldır süregelen basmakalıp ve tarihi formların taklidi olmaktan ileriye gidememiş, bir söz söylemeyen, fikirden mahrum bir yapı. Ülkemizdeki genel mimari seviyeyle son derece orantılı.

İslami toplumların modernleşmesinden bahsedildiği bir dönemde, bu çağdaşlaşma eğiliminin mimarisinin de ortaya çıkması için iyi bir fırsat kaçtı. Görünen o ki, muhafazakar cephede kimse “Bu çağa ait cami nasıl olmalı?” diye bir düşünce üretmiyor. Diğer semavi dinlerin ibadethanelerine baktığımızda, çağa uygun olarak değişen mimariyi takip edebiliyoruz. Kimse gidip Notre Dame’ın ya da San Pietro’nun bir taklidini yapma çabasında değil.

Çamlıca için iktidarın tutumu ise bu konuda fikir üretenlerle dalga geçer gibi. “Ben böyle karar verdim, böyle olacak” şeklinde bir yaklaşımla karşı karşıyayız. Kolektif akıl ve profesyonel düşünce popülist bir propaganda için yok sayılıyor. Çağdaş camii, mekan organizasyonu, ihtiyaç programı ve en önemlisi simgesel değerleri ile bugüne ait bir eser olmalı. Bunun için suhulet ve sükunet içermelidir. Lüzumsuz görsel kalabalıklardan arınmış olmalı. Bu anlamda eski camilerden öğrenilecek çok şey vardır. Ama bunlar biçimler ve strüktür değil, manevi hislerdir. Sevdiğim camiler;Roma Camii, TBMM Camii ve Kınalıada Camii.

Roma Camii ve içi…

Roma Camii, Avrupa’nın en büyük camisi. 12 bin kişinin ibadet edebildiği caminin mimarları Polo Portoghesi Vittorio Gigliotti ve Sami Mousawi.


İHSAN BİLGİN

“Mimar Sinan Camii yerini şaşırmış!”
Mimar Sinan Camii için ilk söyleyeceğim “Yerini şaşırmış!” olurdu. Bu ölçekteki camiler; tarihi yarımadada olanlar ve Edirne Selimiye’de olduğu gibi “şehir tacı” oluşturup kentin sıradan dokusunu domine ettiklerinde yerlerini bulmuş oluyorlar. Bu caminin yerini şaşırmış olmasıyla mimari işlevini karşılayamaması bir yana, cami mimarisi açısından da bir pozisyonu yok. Sorgusuz-sualsiz bir kopya zaten.

Dubai Camii. Mimarı İranlı Fari Hatam

Çağdaş cami tasarımı yaparken her türlü malzeme masanın üzerinde kullanılmaya hazır olmalı. Cami için ayrı bir fikir geliştirmenin anlamlı olduğu kanısında değilim. Caminin farkı, uhrevi ve manevi auranın önceliği olsa gerek. Ama onun da bir şablonu yok ve olmamalı; her seferinde yeniden keşfedilmeli… Bu arada hep ihmal edilen Ulucami tipolojisinin de yeniden mimari dağarcığımıza katılmasının zenginleştirici olacağı kanısındayım. Bugünün camileri arasında Alpaslan Ataman ve Nevzat Sayın’ın birlikte tasarladıkları, ama henüz yapılmadığı gibi, projesini de ortaya çıkarmadıkları, benim çok benimsediğim bir örnek var.

Tabii Behruz ve Can Çinici’nin TBMM Camii de iyi bir örnek.


MEHMET KONURALP

“Uyduruk bir beton mekan kurmak yazık”
Türkiye’nin ibadet kültürü açısında mekan kurgusunda bir kısırdöngü takip ediliyor. Roma’dan beri büyük mekanı kapatabilmek için en uygun şekil kubbedir. Fakat dini ritüele baktığınızda İslam dinindeki tapınma ritüelleri açısından lineer kurgu daha doğru görünüyor. 1800’ün ortalarından itibaren mekan kurgusunda hâlâ o kubbeyi devam ettirmiş Türk İslam mimarisi var. Ama yenilikler de deneniyor. Bu sefer, Mimar Sinan Camii’nde hiçbir şey denenmiyor. 2012’de hâlâ basit, uyduruk bir beton mekan kurmak en azından mimarca düşünüldüğünde yazık.

Sözgelimi Behruz Çinici’nin TBMM Camii’nde yeniden yorumladığı ögeler var. Mihrabı sorguya yatırdı, kıble yönüne put kavramından bize kadar intikal etmiş desenleri değil, camı yerleştirdi. Bu, büyük bir katkıdır.

17 Comments

  1. Cinayet işleri başkanı mimarların camilere küstüğünü söylüyor. Niye küssünler ki? Gelen talepte mimarlıkla ilgili en ufak bir kırıntı mı var? Adamlar yap bir kubbe altında dört köşe mekan olsun bitsin diyorlar. Şimdi mimarların ne suçu var?

  2. Ne kadar güzel eleştiriler yapmışlar. Hayatlarını mimarideki bilinirlikleri ile kazanan büyük isimli şahıslar. Ama hayatları boyunca Cami eskizi dahi çizmemiş, çizdiklerini göstermeyi de (kafalarında dahi olsa) küçüklük olarak görenler sürenin yetersizliğine ve diğer detaylarına takılmışlar; Yüz yıla yaklaşan ülkenin büyük yapısal imzalara ihtiyacı olduğunu görmeden yaşayan ve hazır olmayan çok çok böyyük mimarlar. Sizi kutluyorum ama sizlere göre kopya, taş yığını, Sinan’ı aşamamış ve sair eleştirilerinize rağmen bunu hayata geçirenleri DAHA DA ÇOK KUTLUYORUM

  3. “Cami projesi için alanlarında uzman seçici kurul üyelerinden oluşan yarışmada birinciye 300 bin lira, ikinciye 150 bin lira, üçüncüye 75 bin lira, 5 adet de 25 bin liralık mansiyon ödülü verilecek.
    Cami, Üsküdar Çamlıca mevkisinde 57 bin 511 metrekarelik alan üzerinde, ibadet ile birlikte eğitim ve sosyal kültürel ihtiyaçların karşılanması hedefi doğrultusunda inşa edilecek. Cemaat kapasitesi avlu dahil 30 bin kişi olarak tasarlanacak cami, yaklaşık 15 bin metrekarelik alan üzerine oturtulacak.” Arkitera’dan.
    300.000 liralık birincilik ödülü bir açık ara Türkiye rekorudur. Hele hele tarifli bir cami projesi için mollalarımız anlaşılan son zamanlarda iyi semirmişler hayırlı olsun.
    İkinci konu 30000 kişilk cami konusu, kişi başı 1.5 m2 olsa 45.000m2 yapar. Bu tek katta neredeyse yarım kilometre uzunluğunda, yüz metre genişliğinde bir bina demektir. Burada bir panik çıksa, şeytan taşlamaya giden hacılardan beter duruma düşerler. Böyle bir kalabalığın aynı anda namaz kılması için bu büyüklük, yani 15 tane avlusuyla beraber Süleymaniye camisini yan yana getirmeniz gerekir.
    Hani derler ya dayak yemedin ya sayı saymasını bilmiyorsun.
    Anlaşılan mollalarımız daha şimdiden kendilerini kevsere vurmuşlar.

  4. Enver beyin dikkat çektiği 40.000.000 tl’ye malolduğu yazılıyor bu doğru mu? Bu parayla, birim fiyatlarla en pahallı inşaattan -ki camiler bu grupta değil- tam 25.000 m2 inşaat yapabilirsiniz.

  5. Diyanet işleri başkanı olması bir kişiyi mimarlık, sanat ve toplumsal kültür alanında yetkin kılmaya yetmiyor demek ki. Tamamen ideolojik bir tepkiyle bu sözlerin söylendiği çok belli. Fazla mühimsenmesine gerek yok.

  6. 27 Ağustos 2012 tarihli gazetelerin bir kısmında; Diyanet işleri Başkanı Mehmet Görmez, ‘Mimarlarımız, üniversitelerimiz, mimarlık fakültelerimiz 80 sene camilere küstü. Cumhuriyet dönemine özgü bir Cami mimarisi ihdas edemediler’ haberi yer aldı. Nedense bu haber mimarlık sitelerinde kayda değer görülmedi.

  7. Bu yapıyı ben muhteşem buluyorum sadece takıldğım bir konu var gazetelerin yazdığına göre bu yapı için 40000000 lira harcanmış, bence bir inşaatcı olarak söylüyorum bu para bu yapı için çok fazla acaba birileri buradan da götürdü mü?
    Allahın evinden çalmanın hükmü nedir?
    Eğer neyin neye malolduğunu bize bildirirlerse bu şüpheden kurtuluruz. Çünkü bilinmelidir ki şüphe imanı yok eder.

  8. Ölçü ölçek endaze önemli unsurlardır. En güzel çalışma bile eğer bunlara uygun değilse komik kalır. Küçük yeğenim bu camiyi görünce önce maket zannetmişti. Garip ama şimdi bende ne zaman oradan geçsem yüksek binaların arasında kalmış bir maket gibi görüyorum.

  9. Osmanlı’nın imar kurallarının başında hiçbir yapının yanındaki caminin gövde yüksekliğini geçememesi gelirdi. Bu nedenle 15.50 İstanbul için bir sınır oluşturmuş bu sayede de muhteşem doğa, bina yüksekliklerinde tekrarlanarak (ofset edilerek) tekrarlanmıştır. Uphill bu açıdan bakınca -sadece Uphill de değil tüm Ataşehir- zavallı Mimar Sinan Camisinin üzerine abanmış, onu ezen, onun savunduğu dini inancı küçümseyen yapılar gibi durmakta.
    Çağdaş mimarlık örneklerinin neredeyse olmadığı bir ülkede -öğrencilerin bile eğer odadan geçecekse, eğer belediyeden ruhsat alacaksa daha harcıalem bir proje yapalım!- dedikleri ülkemizde bir de anlamsal olarak da ezilen yapılar yapmanın çok fazla dini yarar sağlayacağını sanmıyorum.
    Camiye Uphill’in tepesinden bakanlar “biz Allah’a daha yakınız” diyecektir.

  10. ATAŞEHİR MİMAR SİNAN CAMİSİ

    Ben gezdim.Beğendim.Beğenmediğim yönü:2. bodrum katını biraz havasız buldum.2. bodrum katındaki şadırvanların olduğu yer, havasızdı.Doğal havalandırma olması gerekirdi.Tadil edilmelidir kanaatindeyim.Cami yerini merkezi idare seçmiş olmasına rağmen,yerleştirmeyi uygun buldum.

    Bina klasik,iç revakla çevrilmiş avlulu ve ibadet –eğitim salonu ana kubbeli Osmanlı camisi tipi bir cami.Cami kuzey güney yönündeki TEM otoyolunun batısındaki Ataşehir yerleşmesi ile otoyol arasındaki yeşil alanda kurulmuş.1/5000 ölçekli nazım imar planında, bu alanda daha önce raylı ulaşım –metro ulaşımı önerilmişti.

    Caminin ana kütlesi ,caminin doğusundaki Nezahat Gökyiğit kavşağından batıya doğru bakıldığında Uphil’in gökdeleni ile yarışıyor diyemeyiz.Binalar birbirini eziyor diyemeyiz..aksine bu kavşaktan; Kozyatağı tem otoyolu,çamlıca çıkışı otoyolu kesişmesinden ,doğuya doğru bakışta, Osmanlı camisi ile modern gökdelen uyumlu görünüyor.Yani bu kavşaktan üçgen bakış açınızın içinde, cami gökdelen ve minareler birbirlerini bozmadan görüntü kirliliği olmadan üst üste biniyor.Bana öyle geldi.

    Caminin klasik Osmanlı camilerindeki gibi,bilhassa Fatih camisindeki gibi olan kapalı iç avlusu var.Bu avlunun diğer 2 yan duvarlarının revaklarının bulunduğu mahalden taç kapılarla giriş ve çıkışları var.

    Caminin ana kapalı mekanı-salonu dikdörtgen bir formdadır.Bu dikdörtgen planın geniş kenarının ortasından ana giriş verilmiştir.Şehzade camisindeki gibide, ana girişin hemen sağ ve sol iki yanından dış mekana giriş ve çıkışı bulunmaktadır.Bu dikdörtgen formlu salunun çatısında biri ortada kısa kenar eninde çapı olan büyük kubbe,onun yanlarında 2 şer yarım kubbe vardır.Ana kubbe beşgene oturuyor.

    Cami kapalı mekanı ortasında Bursa Ulucamisi gibi ama ondan daha kısa ve küçük bir platform ve üstünde küçük bir havuz düşünülmüştür.Acaba daha görkemli yapılamaz mıydı diye düşündüm yerinde.

    Avizeler muhteşemdir.Tavanlardan zincirlerle sarkan avizeler orijinaldir.Arapça harflerle yazılan dini yazılar, ayetler ,küresel bir hale getirilerek ,üzerlerine aydınlatma elemanları yerleştirilmişlerdir.

    Yenilik :ana kapalı mekanını girişinden içeri doğru ,sağa ve sola revaklı kısımların altından yürürseniz, duvarlara bitişik 2 sahanlıklı 2 merdivenle karşılaşırsınız.Bu merdivenler üst katdaki kadınlar mahfiline gider.Bu mahfil U şeklinde olup ,epeyce büyüktür.Mahfil mihrap duvarı hariç diğer duvarların yanında iç teras şeklindedir.Diğer camilerle kıyaslar isek daha büyük olarak , bence uygun olmuştur.

    Camini avlusun ana girişe göre sağında, yani güneyindeki üçgen mahal de cenaze töreni avlusu ve yeşil alanlar bulunmaktadır.Ana binanın bu kısmında dışa bakan revakli kısım bulunmaktadır.Bence de uygundur.

    Caminin ana mekanının doğusunda ise çok geniş yaklaşık 200mTX300 mT rekreatif alan: gezinti yolunda,çamlar,ağaçlar,ahşap çardaklar,banklar,havuzlar,Mimar Sinan dönemi Mimar Sinan eserlerini tanıtan, seramik imalatlı resimlerin ve tanıtım yazılarının olduğu duvar levhaları (stel gibi),bulunmaktadır.Bu mekan da kuzeye ,Ataşehir’in diğer kısmına ve Ümraniye’ye bakmaktadır.Manzara çok güzeldir.

    Halk ne yapıyor.Ramazan vakti iftar saatinden önce, bu parka piknik malzemelerini getirip, iftar açmakta, camiye ,akşam namazı veya teravih namazı kılmaya gelmektedir.

    Cami içinde iç mimariyi incelediğinizde:avizelerden başka içi duvar ayetleri pek görkemli değildir.Mihrap cephesindeki Vitraylar mükemmel ve güzeldir.Ama ben olsam Edirnekapı Mihrimah camisi mihrap cephesinin, bol pencereli olmasını isterdim.

    Mihrap cephesine zaman içinde ilaveler yapılabilir.Yani Bursa Ulucami içindeki şahaser yazı örnekleri zamanla bu camide de uygulanabilir.

    Cami ibadet mahalli 3 kademelidir.Bodrumlar 1. bodrum kat çarşı ,2. bodrum kat otopark ve şadırvanlar şeklinde fonksiyonlandırılmış kabaca.

    -Avlunun ana girişinde ki taç kapıda ve ana binanın taç kapısında yine Osmanlı camilerindeki Türk üçgeni kabartmalı , Tromb -küresel bingi uygulanmıştır.Güzeldirler.

    Caminin ana binasında birinci kademesinde dış kapalı avlu,ana ibadet ve eğitim salonu bulunmaktadır.2. kademede ,kadınlar mahfili,3. kademede 4 yarım kubbe,4.kademede ana kubbe vardır.Kubbeler köşeleri yumuşattığı için,iç mekanda iyi bir örtüdür.

    Cami tabiî ki betonarme taşıyıcı sistem prensibi ile inşa edilmiştir.Ama Osmanlı döneminde meşhur olan ve o dönemin teknolojik gelişmesinin sonucu olarak ,tüm dünyada uygulanan yığma sistem bina tasarımı kuralları dikkate alınarak bu dönemde yapılması beklenemezdi.Tabiiki betonarme karkas taşıyıcı sistemi ile yapılacaktı.Mimarideki çelişki ve soru şudur?Günümüzde betonarme karkas taşıyıcı sistemler moda olduğuna göre,daha çok ve farklı kabuğu olan bina, bina heykeli, yapmak var iken ,neden hala 1450-1900 dönemi Osmanlı eserlerini taklit etmeye ve o tip camiler yapmaya çalışıyoruz.

    Bunun cevabını toplum verecek.Kullanıcı toplum çünkü.

    Bu camide betonarme ile iyi bir yığma bina tasarımı ve uygulaması yapılmıştır.Mimarlık tarihinde bu tür sanat tarihi açısından,eski dönemleri anlatan binalar için ‘’Ge璒 denilmektedir.Mesela Geç Osmanlı Mimarisi denebilir.

    Cami ana mekanında ki fil ayağı dediğimiz ana taşıyıcı kolonlar,Süleymaniye veya Selimiye’dekilere göre daha ince görünmektedir.Mihrap duvarı arkasındaki 1. kademe mahallerinin tavanları düz döşemedir.Biliyoruz ki yığma yapılarda düz döşeme yoktur.genellikle tonozdur.Bu düz döşemelerin duvarları kestiği ayrıtlara kartonpiyer uygulanabilirdi.

    Caminin 1. Bodrum katında tavan yüksekliği çok yüksek olmayan, ama normal bulduğum,çarşı mekanı,2.bodrum katında ise otopark ve abdest alma mekanları vardır.Çarşı mekanının caminin güney doğu köşesine yakın yürüyen merdiven ile giriş çıkış imkanı vardır.İşte burada modern bir imkandan yararlanılmıştır.

    Caminin kuzey duvarı çamlıca otoyoluna çok yakın olduğu için değerlendirilmemiş ,sadece cami altı otoparkına giden otopark yolu ve garaj girişi düşünülmüştür.

    Komşu Uphill mahallesi binaları ile Mimar Sinan camisi binası sanki farklı yılları anlatıyor gibiler.Bir zararı yok.Zamanla anlaşırlar.

    Saygılar.

    Doğan Demircioğlu
    Y.Mimar

    14.8.2012

    [email protected]
    ATAŞEHİR

  11. Bizde cami yapımı biraz da ucuza kaçıldığı için heryerde olan kubbeli tipolojinin bir başka çeşidi olarak ve tek minare çift minare ve bunlarda olabilirse iki ya da üç şerefe şeklinde mümkün mertebe gösterişli olarak inşa ediliyor. Karar vericiler cami yaptırma dernekleri sadece. Böyle bir süreçte caminin kopya mı yoksa taklit mi olduğu fazla bir önem taşımıyor.

  12. Pardon. Hemen KOPYA = TAKLİT gibi çarpıcı ve irite edici sıfat ve eylemler zikremeyiniz. ETKİLENMEK diye bir olay var. Fazla etkilenmek olabilir mesela.

  13. Taklit sadece Türkiye’nin içler acısı eğitim sisteminin bir özelliğidir. Batıda ise meslekten atılma nedenidir.

  14. Mimarlıkta KOPYA ve ama illa ki TAKLİT olur. Nasıl değerlendirirseniz değerlendirin TAKLİT en geçerli yoldur. Tam kopya zaten istese kimsenin yapamayacağı birşeydir. Benzemek en garantili yoldur.
    Şimdi “olur mu canım” falan demeyin. Herkes aynaya baksın lütfen.

  15. Çok tartışma götürecek bir konu açıkçası. Gönül kopya olmasın istiyor, mimar bunu nasıl yapar diyor ama en “garantili” olan yol “benzemek”. Çünkü talep de o yönde çünkü.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir