EBRU FİRİDİN ÖZGÜR / Birgün
Bu sayfada hem Dünya Şehircilik Günü vesilesi ile hem de sayın Ekinci’nin daha önceki “mesleki taarruzlarının” yarattığı ortam dolayısıyla defalarca kaleme alındı, planlama meslek alanının saygınlığının bu kadar kolay harcanamayacağı. Hatta tartışmanın “karşı-saldırı” boyutuna gelmesi titizlikle engellendi ve hatta “yaratılan karşı tarafın da görüşlerine bu sayfada açıklıkla yer verildi. Ancak Cumhuriyet gazetesi ve sayın Ekinci nereden kaynaklandığı anlaşılmayan bir hınç ve hırs içinde saldırmaya devam ediyorlar. Biz de dilimiz döndüğünce tekrar ve tekrar bu sayfadan disiplinler arası çalışmanın getirdiği olgunluk içinde, şehir planlama meslek alanının içinde bulunduğu sorunlara, dert edindiği eşitsizlikçi politikalara rağmen gündemin sistematik olarak saptırılmaya çalışıldığını yazmaya devam edeceğiz. Burada bir meslek grubunu toptan “karşı taraf” olarak görüp yaftalamadığımızı ve yargılamadığımızı belirtmemiz gerek. Dikkat çekmek istediğimiz asıl nokta, belli bir saygınlığı olan bir basın organının taraf konumuna getirilip halkın amaçlı, bilinçli ve sistematik olarak yanlış bilgilendirilmesi ile bilgi alma hakkının önüne geçilmesidir.

RANT ÜZERİNDEN YÖNETİM

Sayın Balaban’ın daha detaylı olarak değindiği gibi, bir meslek alanına ve mensuplarına yöneltilen hakarete varan ifadeler, karalamalar asıl sorunu örtmekte, hedefi saptırmaktadır.

Birincisi, kentlerimizin bugün rant üzerinden yönetiliyor olması, şehir planlama bilim dalının doğasından değil, günümüz yönetimlerinin anlayışından kaynaklanmaktadır. Zaten bizim, şehir plancıları olarak karşı durduğumuz tam da kentlerin rant üreten makineler olarak görülmesinin yarattığı ortamdır. Bu ortamın içinde eşitsizlik de vardır, dokunulmaz olan doğal değerlerin geri dönülemez biçimde tahrip edilmesi de vardır; bu ortamın içinde kentsel sorunlar dediğimiz ve niteliksiz yaşam koşullarına denklenen sonuçlar da vardır.

KİMİN İŞİNE YARIYOR…

İkincisi, sorunun yanlış kavranması, kavratıl-ması ve hedefin saptırılması acaba kimin işine yarıyor? Bunun düşünülmesi gerekir. Bir mimar ile bir şehir plancısını düşman kesmekten hangi mimar, hangi şehir plancısı, hangi vatandaş, hangi kentli çıkar umar? Biz şehir plancıları olarak, gerektiğinde her bilim dalından, tarihten, arkeolojiden, sosyolojiden, iktisattan, ekolojiden, hatta mimarlık alanından beslenmekte beis görmek şöyle dursun, bilakis bunu zenginlik olarak görürüz; çünkü artık ıgoo’lerin başındaki “tek adam” formülü çökmüştür. Bunu en iyi sayın Ekinci’nin bilmesi gerekir ki, biz şehir plancıları olarak 1970’lere kadar “büyük mimarların” yaptığı “büyük hatalar”dan çok şey öğrendik. Neyse, konuyu dağıtmadan söylemek gerekirse, biz şehir plancıları olarak, disiplinler arası çalışmakta bir beis görmediğimiz gibi, bu disiplinler içine mimarlık alanı da dahildir.

Burada anlaşılması gereken noktalardan birisi de şudur ki, günümüz imar kanunu buna izin veren bir yapıda değildir. Ve mevcut imar kanunun kentlerden ve kentlilerden yana olacak şekilde değiştirilmesi de şehir plancıları olarak öncelikli konularımız arasındadır. Burada hiçbir meslek grubunun kendine yontacağı bir mesele bulunmamaktadır. Biz, şehir plancıları olarak, her ne olursa olsun, bilimsel ilkelerden, eşitlikten ve hakçahktan yana olmayı sürdüreceğiz; saldıran saldırsın…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir