Ev için

Pliny the Younger, asıl adıyla Gaius Plinius Secundus, MS 62–113 yılları arasında yaşamış Romalı yazar, doğa bilimci ve filozoftur. Pliny, çocukluk arkadaşı Voconius Romanus’a Kuzey İtalya’da, Roma’nın batısı Laurentum’daki iki villasını detaylarıyla anlatan bir mektup1 yazar. Villaların adı Roma oyunlarından esinle “Komedi” ve “Trajedi”dir.

 

 

 

Mektup daha sonra Roma dönemi bahçe tasarımı ve Roma İmparatorluğu hakkında fikir vermesi açısından önemli bir kaynak olarak görülür. O dönemin gerçekliğine ulaşma gayesiyle okunur, okunur. Schinkel ve Léon Krier dahil, birçok mimar farklı dönemlerde Pliny’nin açıklamaları ışığında villasını planlarla ve perspektif çizimlerle görselleştirir. Ortaya çıkan çizimler birbirinden çok farklıdır. Herkes mektuptan kendi çıkarımını yapar.

 

 

Villa Laurentina çizimi,
Karl Friedrich Schinkel, 184

 

 

 

Villa Laurentina çizimi, Leon Krier, 1981

 

 

İşin ilginç yanı, daha sonra yapılan arkeolojik kazılarda, villanın birçok öğesinin Pliny’nin tasvir ettiğinden farklı olmasıdır. Mekânsal ilişkiler anlatılandan farklıdır. Trajedi’ye dair bir mimari iz bulunamaz, Komedi’nin konumunun da Pliny’nin tasvir ettiğinden farklı bir yerde olduğuna dair güçlü kuşkular vardır.

 

 

Bu noktada Pliny ve mektubuna yüklenen anlamı sorgulamaya başlarız. Pliny yalnızca çocukluk arkadaşına evini anlatan hevesli bir ev sahibi midir, tarihe ışık tutacağının farkında bir Romalı mı, yoksa betimlemeleriyle gerçekliği ve hayal gücünü ustalıkla birleştiren bir yazar mı?

 

 

Roland Barthes, 1967 yılında yayımladığı “Yazarın Ölümü” [The Death of the Author] başlıklı metniyle yazarın metaforik ölümünü ilan eder ve edebi eseri özgürleştirir. Bir eserin okur sayısı kadar farklı anlamının olabileceğine işaret eder. Artık yazar anlamın mutlak kaynağı değildir. Artık asıl önemli olan “yazarın burada ne demek istediği” değildir. Bu ölüm kategorik düşüncenin de ölümüdür.

 

 

Yukarıdan inme üretim silsilesine, yani kente, bu gözle bakacak olursak bu ölüm kentten beklentilerimizin cevabının doğuşu olur. Her öğe okunduğu anda anlam kazanır. Önceden atanmış tanımlar aradan çekilir, kent mekânı özgürleşir.

 

 

Kentsel mekâna ve objelere mutlak gerçeklik fikrinden uzaklaşılarak bakıldığında, 1649 İngiltere’sinde Kazıcılar [Diggers]2 kamu arazilerinde ekip biçebildi; 1930 Büyük Buhran’ında Central Park’ta Hooverville3 olarak anılacak enformel yaşam alanları inşa edilebildi; 1848 Fransa’sında bir at arabası tekerleği bir barikatta kendine yer bulabildi ya da Amerika’da 1917 yılında bir pisuar4 (tekerlek gibi başka bir hazır-yapım [ready-made]) bir sanat galerisinde yeni bir kariyere atılabildi.

 

 

 

The Diggers, 17. yüzyıl İngiltere’sinde

 

 

Fransız İhtilali sırasında “doğaçlamayla” inşa edilmiş barikat, 1848

 

 

 

“Hooverville”, Central Park,
NYC, ABD, 1935

 

 

Tam da bu noktada, şimdide, ev ve “ev olmayan yer” ilişkisinin gözden geçirildiği bu dönemde, ev mekânını yazarın gölgesi üstümüze düşmeden okuma zamanı. Pliny de mektubu da sonradan gelenlerin üretken yanlış okuması sayesinde sonsuz ihtimallerin önünü açtı. Geleneksel kamusal alan tanımlamalarının demokratik olarak bastırılmış toplumlarda ifade alanı yaratma konusunda yetersiz kaldığı gerçeği düşünüldüğünde, belki de şimdi yıllardır mahremiyetin kalesi olarak ilan edilmiş evi kamusallık lensinden düşlemenin zamanı.

 

 

 

Yazar öldü, şimdi serbest çağrışım zamanı.

 

 

 

1. Pliny, “Letters on the Tuscan Villa” (1st century),

 

 

 

2. The Diggers İngiltere’de yaşamış radikal Protestan bir grup. Modern anarşizmin ve tarım sosyalizminin öncüleri olarak görülürler. Gerrard Winstanley’in takipçileri 1649 yılında True Levellers [Gerçek Eşitlikçiler] olarak bilinen grup daha kamusal alanda tarım yapma girişimlerinden ötürü daha sonra Diggers [Kazıcılar] olarak anılmaya başlanır. Grubun orijinal adı Hıristiyan kutsal metninde yer alan bir pasajda sözü edilen ekonomik eşitliğe dayanır. Diggers, toplumsal düzeni tarıma dayalı, küçük ölçekli ve eşitlikçi kırsal toplumları baz alan bir yaşam tarzıyla yeniden kurgulamaya çalışır.

 

 

 

3. Hooverville, Büyük Buhran sonrası evsiz kalan halk tarafından Central Park’ta inşa edilen, adını satirik bir biçimde dönemin başkanı Herbert Hoover’dan alan enformel yapılaşma örneği.

 

 

 

4. Marcel Duchamp’ın 1917 yılında New York’ta sergilediği pisuar “Fountain”, sanatçı tarafından adlandırılan “hazır-yapım” (ready-made [objet trouvé]) heykel akımının öncülerindendir. 1964 yılında üretilen replikası Tate’te sergilenmektedir.

 

 

 

Kaynak : manifold.press

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir