Artvin, tarihsel ve toplumsal tecrübelerin gösterdiği gibi her zaman çok dilli, çok dinli, çok etnili bir şehirdi. Ermeni, Laz, Gürcü, Müslüman, Katolik gibi birçok kimlik ve dil bir arada yaşadı. Milliyetçiliğin kurduğu “dilsel hiyerarşi” insanlığa ölüm, sürgün, katliam mirası ve derin bir “kültürel fakirleşme” bıraktı. Ancak silinmeye çalışılan hafıza şehrin mahallelerinde hâlâ yankılanıyor.
Rahşan İnal tarafından derlenen ve yakın zamanda İletişim Yayınları’ndan çıkan “Dağlardan Denize Artvin” kitabı, şehrin toplumsal-politik hafızası ve bu bağlamda dilsel-inançsal kimlikleri ile gelecek için nasıl bir kıymetli saha olduğunu düşünmek için iyi bir vesile oldu. Kitap, tıpkı Artvin’in doğası gibi zengin ve etkileyici temaları içeriyor. 1970’li yılların simge örneklerinden biri olarak toplumsal hareketlerden, mekânsal-kültürel-dilsel geleneklere kadar pek çok konuya odaklanıyor ve silinip gitmesi beklenen geçmişi açıklıkla bugünlere taşıyor. Rahşan İnal başta olmak üzere, tüm yazarlara ve katkıda bulunan herkesin emeklerine sağlık olsun.
Artvin, öncelikle bir sınır şehridir ve bunun etkilerini açık/örtük çeşitli biçimlerde yaşamış ve yansıtmıştır. “Ulusal” sınırlarda olmak, kimlik manzarası açısından çok daha ilgi çekicidir. Bilhassa ‘tek dile’ yemin etmiş bir ülkenin şehri olmak, Artvin’i daha da özgün kılmaktadır. Görünüşe bakılırsa Artvin tek dilli bir şehirdir fakat tarihsel toplumsal tecrübelerin gösterdiği gibi her zaman çok dilli, çok dinli, çok etnili bir şehirdi. Üzerindeki politik örtüye rağmen bugün de bir ölçüde böyledir. Lazca, Hemşince, Gürcüce gündelik iletişimde kolaylıkla duyulabilir. Şehrin hafızası bu açıdan ilgi çekici deneyimlerle yüklüdür.
OSMANLI ARTVİN’İNDE KİMLİK MANZARALARI
Artvin, imparatorluğun diğer kadim şehirleri gibi, Osmanlı’daki genel etnik manzaradan köklü izler taşıyordu. Mesela 1835 yılı verilerine göre Kiskim Sancağı köylerinde toplam erkek nüfusun % 64,28’i Müslüman, %29,75’i Katolik ve % 5,95’i Ermeniydi. Yine 1835’de merkezi Satlil olan Şavşat Nüfus Defteri’ne göre 613 hanede toplam 2 bin 611 Müslüman, 15 hanede 27 Kıpti erkek kaydedilmiş; buna karşın 198 hanede 565 erkek ‘Katolik milleti’ ve ‘Ermeni milleti’ olarak kayıtlara geçmişti. 20’nci yüzyılın başlarında Ardanuç’ta da nüfusun çoğu Katolik Ermenilerden oluşuyordu. Kayıtlara göre kasabada kadın erkek toplam bin 329 Katolik Ermeni yaşıyordu. Buna karşın köylerin çoğu Müslümandı.
Etnolog Maçavaria’nın gezi notlarına göre Artvin vilayetinde genellikle Gürcüler, Türkler ve Ermeniler yaşıyordu. Ama en fazla iz bırakanlar Gürcülerdi. 1877 Trabzon Vilayet Salnamesi verilerine göre, Artvin merkezde Rebat Hayteb Mahallesinde 314 hane (bin 240 kişi) Katolik Gürcü nüfus vardı. Şehirdeki Ermeni nüfusunun çoğu da 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nden sonra boşalan yerlere civar bölgelerden gelen Ermenilerin iskânı ile oluşmuştu.
19’uncu yüzyıldan 20’nci yüzyıla giderken, bilhassa Osmanlı Rus savaşlarının ardından Osmanlı’dan Kafkasya’ya Ermenilerin, Kafkasya’dan Osmanlı topraklarına da Gürcü Müslümanların göçü yoğunlaşmıştı. Mesela 1828-1829 Osmanlı Rus savaşı sonrasında 84 bin Ermeni Osmanlı topraklarından Erivan, Gence, Tiflis ve Karabağ’a yerleştirilmişlerdi. Aynı süreçte Samse-Cavaheti’deki 35 bin Müslüman da Osmanlı topraklarına gelip yerleşmişlerdi.
Artvin’de görece güçlü kimliklerden birisi de Lazlardı. Lazların Doğu Karadeniz’de yaşadığı üç önemli merkez; Arhavi, Hopa ve Borçka idi. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda, yerlisi oldukları bölgelerin ve Batumi’nin Rusların eline geçmesiyle, Müslüman Lazların bir kısmı Osmanlı topraklarına göç etmişlerdi. Sovyet devriminden sonra Gürcü hükümet denetiminde kalan Lazlar, 16 Mart 1921’de Artvin Türkiye’ye dahil olduğunda Lazlar ağırlıklı olarak Pazar, Ardeşen, Fındıklı, Arhavi ve Hopa’da yerleşiklerdi ve Artvin’in dil ve kimlik grupları Gürcü, Türk ve Ermenilerin yanında Lazlar da yerlerini almışlardı.
Artvin’in dilsel kimlik manzarasına bir de Kafkasya göçmenleri olan Poşa’ları ekleyebiliriz. Poşalar, görece küçük gruplar halinde, Artvin gibi bölgedeki şehirlerin tümüne yayılmışlardı. Bugün de hemen her şehirde bu kimliğin izlerini görmek mümkün. Nüfus miktarı konusunda somut bir veri olmasa da, Poşalar dilleri ve kültürleriyle Artvin’in kimliklerinden birisiydi.
CUMHURİYET ARTVİN’İNDE KİMLİK MUHAREBELERİ
Cumhuriyet’in dilsel kimlikleri yönünden Artvin’in manzarasını biraz daha somut verilerle 1935 yılında yapılan ikinci nüfus sayımı verilerinde görebiliyoruz. Bu sayımın sonuçlarında diğer şehirlerde olduğu gibi Artvin’in de ‘anadillerine’ dair veriler yer almıştı. Buna göre Türkiye’de anadilinin Lazca olduğunu söyleyenlerin toplamı 63 bin 253 kişiydi ve bunların 53 bin 646’sı Artvin’de yaşıyordu.
Benzer bir durum Gürcüce için de geçerliydi. 1924 yılında Artvin Eğitim İdaresi’ne müfettiş olarak tayin edilen Muvahhid Zeki’nin yazdığına göre; 1920’li yıllarda Artvin’de “mühim bir kısım halk” Gürcüce konuşmaktaydı. O yıllarda Borçka, Maradit, Murgul’un bir kısmı, Maçahel ve İmerhev Nahiyeleri tamamen Gürcüce konuşmaktaydılar. 1935 nüfus verilerine göre ülkede anadilinin Gürcüce olduğunu belirtenler 57 bin 327 kişiydi ve bunların 15 bin 25’i Artvin’deydi.
Cumhuriyet dönemi Artvin’in kimliklerinden hem görünen hem de görünmeyeni Ermenilerdi. Ermenilerin bu coğrafyanın eski topluluklarından biri olduğunu değişik kayıtlardan ve Cumhuriyet rejiminin ilk yıllarındaki bazı metinlerden okumak mümkündü. Mesela Muvahhid Zeki’nin notlarında yer aldığına göre 1926’da Merkez Artvin kasabasında Ermeniler de dâhil 479 hanede bin 77 erkek, bin 962 kadın olmak üzere toplam 2 bin 139 nüfusu vardı. Bu nüfustan Çarşı Mahallesinde 61 hanede 177 erkek, 127 kadın toplam 304 nüfus yabancıydı. 84 hanede 136 erkek ve 175 kadın olmak üzere 311 nüfus Ermeniydi. Dere Mahallesinde 2 hanede 4 erkek, 6 kadın Ermeniydi. Korzul Mahallesinde 4 hanede 7 erkek, 8 kadın olarak 15 nüfus Ermeni olarak kayıtlara geçmişti. Haypet Mahallesinde 36 hanedeki nüfus kâmilen (tümüyle) Ermeniydi. Sirya Nahiye merkezinde Müslüman ve Ermeni Mahallesi ismiyle iki mahalle vardı. Ancak Ermeniler, bütün o gerilim sürecinde kitleler halinde Batum’a geçmişlerdi. O kadar ki vilayette Ermenilerden kalma kiliseler harap haldeydi.
1967 yılında yayınlanan Artvin İl Yıllığı’nda Artvin’de ilk nüfus yazımının yapıldığı 1925’te 478 Ermeni nüfus olduğu ama sonradan bunların tamamının Rusya’ya göç ettiği yazılmıştı. Aynı bilgi Cumhuriyet’in 50’nci Yılında Artvin İl Yıllığı’nda da yer almıştı.
Özetle Cumhuriyet döneminde Artvin’de Gürcüce ve Lazca ağırlıklı olarak konuşulan dillerdi. Türkçe ağırlıklı dil olarak elbette varlığını (daha da gelişerek) koruyordu. Bir dönem Artvin’in en çok konuşulan dillerinden olan Ermenice ise neredeyse tasfiye olmuştu. Bununla birlikte ilgili akademik literatürde Ermenice ile doğrudan ilişkilendirilen “Hemşince” bu coğrafyanın yerli dillerinden biri olarak kuşaklar boyu sürmüştü.
MİLLİLEŞTİRİLEN ÖTEKİ MEKÂNLAR
Cumhuriyet’in “millileştirme” politikaları pek çok farklı bağlamda öteki kimliklerin yeni milli kimliğe dönüştürülmesini amaçlıyordu. Bu politik tercih dönemin politik aktörlerinin dillerine yansıdığı gibi, yasal düzenlemelere de konu olmuştu. Bunun için dilsel yasaklar getirilmiş ve ulusal dil olarak Türkçenin ikamesi için pek çok tedbir alınmıştı. Bu tedbirlerden birisi de mekânı millileştirmek olarak tercüme edilebilecek olan yer isimlerinin değiştirilmesiydi. Zira Artvin çapında köy, bucak, mahalle isimleri genellikle geleneksel Artvin dillerinin (Gürcüce, Lazca, Ermenice vb.) izlerini taşıyordu.
Cumhuriyet’le kurulan yeni rejim, diğer şehirlerin büyük bölümü için ancak 1950’li yıllarda gündemine aldığı yer isimleri değişikliğine, ilginç biçimde ilk önce Artvin’de başlamıştı. Yeni rejim daha ikame bile olamamışken, adeta telaşla Artvin’deki yer isimleri çok büyük ölçüde değiştirilmişti. Muvahhid Zeki, Artvin’de ilköğretim müfettişi olarak görev yaptığı yıllarda yazdığı ve 1927’de basılan “Artvin Vilâyeti Hakkında Ma’lumat-ı Umumiye” adlı kitabında, Artvin’de yerleşim yeri adlarının değiştirilmesine dair şunları yazmıştı: “Mahalleler ve köylerin isimleri İl Genel Meclisi’nin 1925 yılı toplantısında tümüyle değiştirilmiş, yeni isimler verilmiştir.” M. Zeki’nin bu eserinde, merkez ilçe, Ardanuç, Borçka, Murgul ve Şavşat’a bağlı köylerin eski ve yeni adlarını, nüfuslarını da ekleyerek listeler halinde yayınlamıştı.
Cumhuriyet’in erken zamanlarında başlattığı isim değiştirme uygulamalarından etkilenmemiş olan ‘bucak’ statüsündeki yerlerin isimleri ise 1964 yılında değiştirilmişti. 10 Temmuz 1964 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan, “yabancı kökten gelen ve iltibasa yer veren bucak adlarının Türkçeleştirilmesi ile ilgili kararname” ile artık görünüşe göre her yerin bir Türkçe adı vardı.
ÇOK ETNİLİ HAFIZAYI GÖRÜNMEZ KILMAK
Türkiye’nin genelinde olduğu gibi Artvin’in dilsel/dinsel kimliklerine dair manzarayı esasta değiştirerek, zaman içinde yeni ve tek dilli bir şehir yaratma girişimleri hemen hemen kesintisiz olarak devam etmişti. Hatta tek partili dönem bit-tikten sonra da bu idealin gerçekleşmesi için yoğun bir çaba gösterilmişti. Bu çabalar o kadar etkiliydi ki neredeyse şehrin sesi sayılabilecek tüm kurumlar ve basın, Artvin’in çoğul kimlikli halinden söz etmemekte mutabakat sağlamıştı.
1965’te yayımlanan Artvin: Toplum Kalkınması Bülteni’nde köylülere/köylere dair neredeyse her şeyden bahsedilirken gelenekleri ve dillerine dair tek cümle bile yer almamıştı. Aynı şekilde “Kazalarımızı Tanıyalım” başlıklı bir yazı dizisinde Artvin ilçelerinin dilleri-kültürleri dışında her şeyden bahsedilmişti. İlk sayısı 16 Nisan 1962’de çıkan “Serhad Artvin” adlı günlük siyasi müstakil gazetenin yıllarca çıkan sayılarında Artvin’in dillerine dair tek bir yazı bile yer almamıştı. Artvin Yüksek Tahsil Talebe Cemiyeti’nin “Yeşil Artvin: Yöresel Fikir Sanat ve Folklor Dergisi”nde “Serhat Şehrimiz Artvin” başlıklı yazıda Artvin’in kısa da olsa neredeyse tüm özellikleri yer alırken, dillerinden tek cümle bile bahsedilmemişti. Sanki bütün Artvin’de anadil ezelden Türkçeymiş gibi. Aynı şekilde Artvin’in kurtuluşunun 50’nci yılında bir sınır bucağı olan Camili’nin (Maçahel) sorunları yazısında bu mahalde dünyaya gelmiş İsrafil Akdemir, kasabanın her tür özelliğine yer vermiş ama dilsel-dinsel niteliklerden hiç bahsetmemişti. Azmi Tozkoparan, yine aynı dergide Cevat Bozkurt’un 1970 yılında yayımlanmış “Artvin Tarihi Üzerine bir İnceleme” başlıklı yazısının, ‘Ermenice olan Artvin adının’ diye başlamasına bile öfkelenmişti. Bu durum daha sonraki yıllarda da devam etmişti. Mesela “İlimiz Artvin” gazetesinin Mart 1982 tarihli sayısında 1877-78 Osmanlı Rus savaşından başlayarak bilhassa Ermeni ve Gürcüler işgalci olarak işlenmiş ve onların gidişi ile Artvin’in bir daha kopmamak üzere anavatana bağlandığı, katı ulusalcı bir dil içinde aktarılmıştı. Özetle Artvin’in dilsel ve mekânsal hafızası, türlü biçimlerde gözlerden uzak tutulmuş, yok sayılmıştı.
SONUÇ
Bütün tarihsel tecrübenin özeti şudur: Modern milliyetçilik kurduğu “dilsel hiyerarşi” insanlığa ölüm, sürgün, katliam gibi olumsuz bir tarihsel miras ve derin bir “kültürel fakirleşme” bıraktı. Öyle bir fakirleşme ki çoğu “anadil” için geriye dönülmesi artık olanaksızlaştı. Ötekini görünmez kılmak ve bunu mümkün hale getirecek bir araç olarak ondan söz etmemek gibi bir başka politik tutumla birlikte bugün Artvin’de hangi dillerin, ne kadar nüfusun anadili olduğuna dair resmi bir veri-bilgi bile yok. Ayrıca Artvin’de kimlikleri yansıtan fiziksel mekânlar da artık neredeyse yoklar. Bilhassa başka kimliklerin inanç mekânları ya yıkıldı ya da yıkılmaya yüz tutarak mekânsal olarak silindiler.
Bugün Artvin’de geleneksel kimliklerden referans alan yer isimleri resmen silinmiş durumda ama yine de halk dilinde kısmen yaşamaya devam ediyor. Halk gündelik hayatta bildiği, işittiği gibi yer adlarını kullanmaya devam ediyor. Müziğinde ve halk danslarında da yine geleneksel aidiyetleri gözlemlemek mümkün. Keza yaygın olmasa da gündelik hayatta Gürcüce, Hemşince ya da Lazca konuşmalar duymak da olağan. Artvin’de belleksizliğe karşı “kayıt altına alma” yönünde bilinçli bir duruş da var, Rahşan İnal’ın kitabı da aynı zamanda bu eğilimin aracı, sesi ve dili gibi. Artvin geleceğini, geçmişindeki geleneksel birikiminin üzerine kurmaya çalışıyor, hafızasını silmeye çalışanlara inat…
Kaynak: Birgün