EBRU FİRİDİN ÖZGÜR / Birgün
1990’lardan beri alkışlanan, pohpohlanan özelleştirmede artık satılacak KİT kalmadığından olsa gerek, yeni bir aşamaya geldik:Kentler özelleştiriliyor. Kentler, nakde çevrilebilecek gayrimenkuller silsilesi olarak algılanıyor. Tarihte görülmüş en azılı talan dönemlerini aratmıyor şu sıralar yaşadıklarımız. Günümüzde yeni bir eğilim gibi sunuluyor bu. Kentler pazarlanmalı, tabii ki gayrimenkul üzerinden. Gayrimenkul kamuya ait oldu mu iş kolay, ihale bile yapmadan satıverirsiniz, gelsin paralar…. Zaten “önde gelen” Şnans dergileri de İstanbul’un gayrimenkul alanında yabancı yatırımın gözdesi haline geldiğinden dem vuruyor. Ne güzel, elimizde ne varsa satalım… Böyle yaparak zenginleşmek yerine geri dönülmez bir fakirleşme sürecine girdiğimiz, bu Şnans dergilerinde ya da yetkili ağızlarda dillenmiyor tabii ki.

Böylece irili ufaklı tüm yönetimler, bir gayrimenkul pazarlama işine girişmiş oldu. Merkezi yönetimden ilçe belediyelerine kadar, hepsi, uzanabildikleri, yetebildikleri yerde bir gayrimenkul pazarlama faaliyeti içindeler. Oturaklı bir de ismi var bunun: Kentsel dönüşüm. Oysa kavramın içeriği ve amacı çok başka ama o kısmı işe gelmez… düşünmeyelim. Zaten demokrasi de amaca giden bir tren, öyle değil mi?

SOSYAL-MEKÂNSAL TEMİZLİK

Kentsel dönüşüm şimdilerde kamuya ait gayrimenkullerin özelleştirilmesi ya da “fakir” belediyelerin daha çok gelir elde etmek, “sınıf atlamak” için yaptıkları sosyal ve mekânsal temizlik operasyonları anlamı na gelmeye başladı. Kaygı verici. Bir belediye başkanının “ben artık burada daha üst gelir grubundan insanları görmek istiyorum” demesi, diyebilmesi vahim. Peki dışlanan kesimler, “onlar” ne yapsın? Kaygı verici ve vahim; çünkü bu tür projelerin “gerçek” sonuçları düşünülmüyor. Sonuç parıltılı, steril, rantabl mekânlar üretmek olduğu, para getirdiği sürece iyidir. Kimin için? Geliri artan belediye için, steril mekanları n sefasını sürebilenler için. Peki “onlar” ne yapsın?

“Onlar”, kentte tutunmaya çalışanlar, sosyal güvenceden, sosyal haklardan mahrum olanlar, nüfus cüzdanı olmayanlar… Ne yapsınlar? Bunu kimse düşünmüyor. Hükümet şimdilerde gençleri alkolden koruma görevini anımsayıverdi. Anayasada yazıyormuş. Anayasada yazan başka görevleri de var devletin. Mesela, anayasa der ki, kıyılar kamu yararına kullanılır (bundan satılıp kamuya kapatılması anlamı nı çıkarmak için nasıl bir okuma yapmak gerekir?).

Sonra yine anayasa der ki, herkes sağlıklı ve temiz bir çevrede yaşama hakkına sahiptir (buna istinaden, musluklardan içtiğ i sudan dolayı bir kent dolusu insan hastanelere düşebilir mi?). Ve yine anayasa der ki, devlet, herkesin sağlıklı ve yeterli konutlarda yaşamasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır (devlet konutları “dönüştürerek” pazarlar anlamı çıkar mı bundan?).

Şimdilik satıyorlar, dönüştürüyorlar, pazarlıyorlar. Deniz bittiğinde ne olacak?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir