Birgün
Üzeri muşambayla örtülmüş bir kulübe önünde hararetle anlatıyor Çeribaşı Cemil Atmaca, bir anda hayatlarının nasıl belediye arabalarının altında kaldığını. Barikatları ve yangınları konuşuyor, o günden sonra çocukların yarım kalan uykularını söylüyor. “Şu kamyonetin orası benim evimdi” diyor sadece bu söz bile Kentsel dönüşümün gerçek yüzünü aydınlatmaya yetiyor.
Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında, yıkılan gecekondu mahallerinden sadece biri Kağıthane Gültepe’de ki Yahya Kemal Mahallesi. Kağıthane Belediyesi ilk defa 2006’nın mayıs ayında giriyor roman mahallesine.
Yıkılan evlerin karşılığında 2-7 bin YTL enkaz bedeli vererek, ilk kazmayı ev sahiplerine vurdurtuyor. n ev olaysız yıkılıyor. Fakat bu olayın gerisinde bilinmeyen bir gerçek gizli kalıyor.
Belediye yıkımlardan önce birkaç aileyi kandırıyor ve onlara diğerlerine verilecek paradan daha fazla bir miktar öneriyor. Bunun karşılığında onlardan, evini yıktırtmayanları ikna etmelerini istiyor. Böylece mahalle iki farklı cepheye bölünerek evini yıktıranlar ve yıktırtmayan-lar olmak üzere kamplaşıyor. Olaysız yıkımlar barikatların ardında kalıyor ve ardından herkesin bildiği tanıdık manzaralar; yangınlar, biber gazına karşı taşla savunmalar…
“Biz apartman dairesinde yapamayız. Bizim ayağımız toprağa değecek. Bir kere bütçemiz yetmez kapıcıya, doğalgaza, suya. Bizim kültürümüz bu…” diyor Cemil Abi ve belediyeye sundukları projeyi anlatıyor. “Belediyeden talebim vardı. 3 dönüm imara açık bir arazi talep ettim. Bilgi Üniversitesi Avrupa Birliği temsilcileri de vardı. Eğer bu arsa talebimiz olsaydı bizler de Romanların mahallesini Avrupa Birliğiyle birlikte 2’şer katlı yapacaktık. Böyle bir projeyle Başkan’a başvurduk. Kaymakamlık önce kabul etti. Sonra belediye izin vermedi ‘yer yok’ dedi. Bir sabah habersiz saldırdılar.”
“Yıkın gitsinler” projesi
Yıkımların ardından, olayın usulsüzlükle yapıldığının bilincine varan Yahya Kemal Mahallesi, belediyeyi mahkemeye veriyor. Açtıkları davayı kazanıyorlar ve yıkımlar bir süreliğine de olsa duruyor. Ancak Belediye, ne mahallenin deprem bölgesi gibi moloz yığınlarından kurtarılmasına izin veriyor ne de duvara tek bir çivi çakılmasına.
Cemil Abi, ‘Kentsel Dönüşüm’ü bir türlü anlayamadığını söylüyor. Ticari amaçlı, ırkçı bir yaklaşımla şehrin öteki sokaklarına doğru itilmelerinin ardında ‘güzel görünümlü mahalleler’den çok daha fazlası olduğunun bilinciyle Kentsel Dönüşüm… Güzel isim bulmuşlar. Ben olsam ‘yıkın gitsinler’ tasarısını sunardım mecliste” diyor. Kağıthane Belediye Başkanı Fazlı Kılınç’a derdini anlatamamaktan yakınıyor Cemil Abi.
“50 tane Belediye geldi. AKP’den önce mesela Refah Partisi’nden Arif Çalman vardı. Sahip çıktı bize. Yol yaptı. Park yaptı. Sağcısı solcusu fark etmez ben bunlar kadar ırkçısını görmedim” derken aslında Fazlı Kılınç’ın iyi adam olduğunu da söylemek zorunluluğu hissediyor kendinde. “Fakat” diyor üzüntüyle “En çok ak-varyumumdaki balıkları yıkımlarda öldürdüğü için kızgınım O’na.”
“Bir köpek kadar olamadık”
Cemil Abi toplumda dışlanmışlığın verdiği üzüntüyü anlatıyor sessiz bir sitemle. Çocukların yalın ayak koşuşturmaları, ev görünümlü arabalar arasından duyulan klarnet sesi, kapısı olmayan evlerin içinde özenle düzeltilmiş kirlendi kanepeler, dışlanan pek renkli bir tablo sunuyor ortaya.
Cemil Abi, evinin yanından ‘kapalıyız’ yazılı bir kapı açarak bizi ofisine götürüyor. Duvarda Yılmaz Güney’li Arif Calman’lı bayraklı fotoğrafların arasından bize gençlik yıllarında bu mahallede olduğunu belgeliyor.
“Bak işte bu küçük kız şimdi çoluğa çocuğa karıştı. Bir de işgalciymişiz biz. Adnan Menderes vermiş babalarımıza buraları. Neyse artık Yunan askeri sanıp denize dökmesinler de…” Sonra içi sıkıla sıkıla bir kangal köpeği almak istediğini söylüyor. ” Yavru kangal köpeği sordum geçenlerde. ıo bin dediler. Bir de kendimize baktım. Belediye 7 nüfuslu bir aileye 7 bin veriyor. Benim değerim kangal köpeğinin yarısı bile değilmiş.” Acılı bir gülümsemeyle “Bir köpek kadar olamadık be” diyor.
Küresel Isınma’dan yakınıyor Cemil Abi sonra. “Seçim çalışmalarında o kadar su harcadılar. Küresel ısınma yıllardır var. Bize kalkmış şimdi araba yıkamayın halı yıkamayın duş almayın diyorlar. Biz ne yapalım fakirin denizi sudur” yıkım kararlarının yeni meclisten geçip geçmeyeceklerini beklediklerini anlatıyor biraz sonra. Ve buram buram demokrasi kokan bir muhabbet doğuyor birden bire. “Yeni meclis eskisinden daha demokrat. İçinde fakir kesimden gelen insanlar var. Ufuk Abi’nin girdiği iyi oldu. Ama Baskın Abi’de girse iyi olacaktı.” Edirne’den Roman Dernekleri Federasyonu’nun talimatıyla oyların CHP’ye gittiğine dikkat çekiyor. Fakat sesini kısarak “Ben Baskın Abi’ye attım” diyor ve mahalledekilerin çoğunun oyunu yakışıklı adam Cem Uzan’a verdiğini anlatıyor gülerek.
“Kara Türkler”in emek partisi
Ciddi oluyor ifadesi sonra ve kuracakları partiden bahsetmeye başlıyor. “Ekmek Partisi. Geçen seneden beri çalışıyoruz. Bayağı destek verdiler. Kişi sayısını tamamlayalım İç İşleri Bakanhğı’na başvuracağız.”
Cemil Abi’nin ofisinden çıkıyoruz çokça çocukla birlikte. Objektiflere alışkın genç kızlar, kadınlar gözlerinin içi güle güle poz veriyor. “Yakışıklı artiz gibi çek” sözleri arasında Cemil Abi’nin kırmızı kamyonuna biniyoruz ve parti girişiminin ayrıntılarını konuşmak için Hüseyin Irmak’ın yanına gidiyoruz.
“19 kurucu üyemiz var şu anda. 30 kişi gerekiyor. Şimdiden 50-60 kişi destek vereceğini söyledi. Görüşmeler sürüyor. Tamamlanınca İç İşleri Bakanhğı’na başvurulup yasal hale getirilecek. Tüzük ve internet sitesi hazır. Düzenin nimetinden faydalanmayan herkesi Kürt, Laz, Çerkez, işçi yani ‘karatürkler’i temsil ediyoruz.”
Heyecanla çalışmaları anlatıyor Irmak. “Seçimlerden sonraya kadar bekledik. Eğer seçimlerden önce yasallaşsaydık yeterli örgütlülüğü sağlayamazdık. Şu aşamada sadece bir fikir hareketi. Fakat bu şekilde kalmak gibi bir niyetimiz yok. Bağımsız olarak Meclis’e girmek istemedik. Çünkü bağımsızın arkasında örgütlü bir güç yoksa başarısız olur.” Irmak, fikrin sokaktan geldiğini ver hayatın ta kendisi olduğunu önemle vurguluyor:
“Türkiye’de yaşam farklı kulvarlarda yaşanıyor. Kürsülerden ve dosyalardan yaşanan biri, kahvelerde takside konuşulan diğeri. Biz sokakta ne konuşuluyorsa kürsüde de onu anlatacağız. AIDS’li olduğunu söyleyerek pazarlık yapan hayat kadınına arabanın içinden ‘biz Tür-küz bize bir şey olmaz’ diye bağırmalardan geliyoruz.”
Daima kara Türkiye’nin sesi olma kaygısında olduklarının altını çiziyor Irmak ve halka ulaşmak için medya yaygarasını değil, üretken faaliyetleri kullanacaklarını belirtiyor. Kentsel Dönüşüm Proje-si’nin parti girişimini tetikledi-ğine de değiniyor Hüseyin Irmak. İstanbul’da ki Kentsel Dönüşüm Projesi’nin roman mahallelerine yönelik asimile çalışması olduğunu söylüyor Irmak. “Kentsel Dönüşüm süslü bir slogan. Kentsel dönüşümse eğer niye sadece çingene mahallelerinde uygulanıyor. Çünkü Sulukule, Kuştepe ve Kağıthane buralar rantı yüksek bölgeler”.
Sürgün gibi bekleyiş!
İstanbul Kağıthane’nin Gültepe Yahya Kemal Mahallesi’nde şimdi romanlar duvarları yıkık odalarda uyuyorlar. Geceleri mahallenin erkekleri kağıt toplamaya çıkıyor. Çocuklar okullar açılınca, derslerine nasıl çalışacaklarını düşünüyorlar. Genç kızlar ise özenilen bir hayatın hayalini kuruyorlar. Gültepe ‘nin eski sakinleri ise belediyenin verdiği parayla yeni bir hayat kurmaya çalışıyorlar.
Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında evsiz ve kimliksiz kalan çok aileden sadece küçük bir bölümü onlar. Kağıthane romanlarının Çeribaşı Cemil Atmaca ise zaman zaman Belediye Başka-nı’na mektup yazıyor, zaman zaman dernekler-deki sohbetlere katılıp içinde bulundukları zor durumu anlamaya ve çözmeye çalışıyor. Çingene mahalleleri yeni Meclis’in vereceği Kentsel Dönüşüm bağlamında ki yıkım kararını bekliyor. Birçoğu meclisin yıkım kararı vereceğini bildiği için Budapeşte’ye gitmek için hazırlık yapıyor. Fakat her şeye rağmen Çingeneler kültürlerini kaybetmemek için ateş yakıp, çalıp söylüyorlar. Renklerini silmeye çalışanlara inat, her gün yeni bir manzara çiziyorlar…
Sermaye kentsel alanları talan ederken kimliklere asla bakmıyor
Cemil Abi ile birlikte Hüseyin Irmak’ın yanından ayrılıp 11 aydır mahallede çalışma yürüten Halkevleri Gültepe temsilcisi Recep Çoban’ın yanına gidiyoruz. Yıkım kapsamında birkaç yerde bulunduğunu ve hak ihlallerine karşı kayıtsız kalamayacaklarını vurguluyor Çoban. “Sermaye bu alanları talan ederken kimliklerine bakmıyor. Ancak Çingene ve Kürtlerin üzerinde daha çok baskı var. Yıkımların yapıldığı bölgelerde mahalle halkı birbirine kenetlenmiş durumda. Biz Halkevleri olarak onlara örgütlü olmaları gerektiğini, yoksa evlerinin yıkılacağını söyledik. İnsanların yaşama, barınma gibi en temel haklarını ellerinden alıyorlar. Yerlerinden yurtlarından edildiler, dahası bir kısmına para vererek onları birbirlerine düşürdüler. Giderek yal-nızlaştırılıyor ve dilencileştirdikleri halkı kaderciliğe itiyorlar. Yıkımların yapıldığı yerler daha sonra pazarlanacak ve ticarileştirilecek. 450 bin konutun yıkılmasından söz ediliyor, bu ülkenin kimyasını değiştirir” diyor ve Kentsel Dönü-şüm’le yoksulun geri plana, şehir dışına atılıp zenginin daha da öne çıkarıldığını ifade ediyor.
Ulaşılabilir Yaşam Derneği Genel Başkanı Belgin Cengiz ise ülke içinde yerinden edilme ve zorunlu göçleri, iç savaş durumları, doğal afetler ve devletin planladığı kalkınma eksenli projeler olmak üzere üç temel nedene bağlıyor.
Kentsel Dönüşüm Projesini de kalkınma eksenli planlamanın sonucu olarak gören Cengiz yıkım sürecini “2006’nın mart ayından beri pek çok çalışma yaptık. Mart ayında Türkiye turuna çıktık. Trakya, Akdeniz, Ege yani her bölgede yıkımlarla ilgili problemlerin olduğunu gördük. Mayıs ayında uluslararası bir sempozyum düzenledik.
Kağıthane’de yapılan yıkımlar usulsüzdü. Belediye ile görüşerek yıkımları biraz bekletebildik. Bu süreçte toplantılar yaptık, sanatçıların, mimarların ve halkın katılımıyla ’40 Gün 40 Gece Sulukule’ platformunu gerçekleştirdik. Başlarda olaya ‘Çingene mahallesini yıkıyorlar’ şeklinde bakanların dikkati yıkımların tüm İstanbul’a yayılmasıyla bu konuya yöneldi. Kentsel dönüşüm ancak uluslarası normlara uygun, mülk sahibi veya kiracıyı mağdur etmeden, planlamaya onları da dahil ederek yapılırsa gerçekleşebilir.
Kağıthane’de barınma hakkı ellerinden alınan ve birey hakları ihlal edilen kişiler açtıkları davayı kazındı. Ancak Belediye davayı Yargıtay’a gönderdi. Yargıtay davası da kazandırsa bu insanlar göstermelik ücret değil hak ettikleri tazminatı alacaklar. Hükümet yıkımları zorla gerçekleştirmeye devam ederse dava süreci başlar ancak planlamaya Sivil Toplum Kuruluşları ve destekçiler olarak dahil olmaya hazırız” sözleriyle anlatıyor.