Mart ayının ilk pazarı Ailecek Sagalassos antik kentine gittik. Ben, Firdevs, Bedrettin, Merve.
Sagalassos diğer antik kentlere göre biraz daha bu günlere fazla harap olmadan gelmiş kentlerden biri.
Sagalassos, Ağlasun İlçesi’nin 7 kilometre kuzeyinde ve Akdağ yamaçlarında denizden 1700 metre yüksekliğinde. Pisidia Bölgesi’nin Roma İmparatorluk Dönemi’nin en önemli kenti. Yapıların büyük bir çoğunluğu Roma Dönemi’ne ait. Sagalassos’un ilk tespiti 1706 yılında Fransız gezgin Paul Lucas tarafından yapılmış. Bulutların arasındaki şehirde girişte konutlar, aşağıda hamam, kireç ve metal fırınları, aşağı agora (çarşı), çeşme ve odeon, daha yukarıda, kuzeye doğru ilerledikçe konutlar, sağ tarafta tiyatro, Neon kütüphanesi, Helenistik çeşme, seramik üretim merkezi, şehrin merkezinde yukarı agora, meclis binası, kilise, sol üst tarafta heroon, tapınak ve Cladius kapısı bulunmakta.
ANTONİNLER ÇEŞMESİ
Antik kentin en belirgin yapısı muhteşem Antoninler çeşmesi. Çeşmenin suları hala binlerce yıl öncesi gibi akıyor. İmparator Hadrian (M.S. 2’nci yüzyıl) döneminde ekonomik siyasi ve sosyal anlamda en iyi dönemini yaşamış Sagalassos, küçük Asya’da belki de terk edildiği günden günümüze kadar en iyi korunagelmiş antik yerleşimlerden birisi. 2009 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınmış. Meraklısı daha ayrıntılı bilgileri çeşitli kaynaklardan öğrenebilir. Biz herkesin mutlaka bu antik kenti görmesini öneriyoruz.
ŞAİR HASAN HÜSEYİN
Ağlasun sırtlarındaki bu kenti gezdikten sonra ilçeye iniyoruz. Şiir ve edebiyata yakın olanlar bilir, Ağlasun, Şair Hasan Hüseyin’in şiirlerinde çok geçer. “Ağlasun Ayşafağı” adı ile bir şiir kitabı da vardır. Şairin eşi Azime Korkmazgil Ağlasunludur.
İlçedeki evlerine uğradık, komşularına sorduk. Azime hocanım yokmuş. Yazları ilçede oluyormuş. Evin önünde ve ilçe merkezindeki parktaki Hasan Hüseyin büstünün önünde anı fotoğrafları çektirirken belleğimde o ünlü şiirin mısraları geçiyordu;
“AĞLASUN AYŞAFAĞI”
ağlasun umuttur sabahlarımda
ağlasun hüzün
hüzünlü bir eşkıya akşamlarımda
çakır dikenidir ağlasun, ahlat dikeni
sızlar tabanlarımda
ağlasun ellerimizdir,
ağlasun öfkelerimiz
ağlasun heryerdedir
ağlasun düşlerimiz
bir kuru gül dalıdır kadınları
hüzünlüdürler
…
ağlasun dedikleri bir ulu çınar
bir avuç yoksul yetim bir içim soğuk pınar”
BEDRETTİN CÖMERT
Sanat dünyasında
sahici dostluklara, arkadaşlıklara sık rastlanmaz. Bu nadir dostluklar da zaten sanat tarihimizde yerini almıştır. Nazım-Orhan Kemal dostluğu, Orhan Peker-Cornelius Bischoph dostluğu, Tahsin Saraç- Aziz Nesin arkadaşlığı, İlhan Başgöz-Enver Gökçe Dostlukları imrenilesidir.
Hasan Hüseyin-Bedrettin Cömert dostluğu temelleri Cömert’in Sivas’taki lise yıllarına dayanır. Mektuplaşmaları, tanışmaları, Ankara’da şairin evinde sabahlara dek süren sohbetlerde sürer gider. Ayrıca Forum dergisindeki Cömer’in yazıları, diğer dergilerdeki yazılarının değerlendirmeleri, Lorkmazgil’in şiiri üzerine bilimsel değerlendirmeler ile Bedrettin Cömert dostluğu adeta küçük kardeşliğe dönüşür.
Hasan Hüseyin onun için “Bedrettin Cömert ozandı, eleştirmendi, sanat tarihi ve estetik öğretmeniydi, dilciydi, felsefeciydi, çevirmendi, polemikçiydi vb…Ama onu böyle anlatmaya kalkışmak yanlış olur çünkü o, bunların hepsiydi. Bütün bunların oluşturduğu bir bütündü.” diye yazar. 11 Temmuz 1978 de öldürüldüğünde Hacettepe Üniversitesinde Estetik Doçenti idi Cömert.
Türkiye içinden çıkan değerlerin kıymetini bilmez. Sağlıklarında sahip olmaz, sahip olmayı bırakın yapmadığı eziyeti bırakmaz.
Hasan Hüseyin ve Bedrettin Cömert de ülkemiz sanatını en üst düzeyde temsil eden 24 karat sanatçı ve aydınlarımızdandı.
İkisinin mektuplaşmalarını okumalısınız.
Hele hele Hasan Hüseyin’i, Cömert’in ölümünün ardından yazdığı nehir şiiri okuduğunuzda gözyaşlarınızı tutamayacağınıza bahse girerim.
Her iki şair, yazar ve aydınımızı özlemle anıyorum.
ALO SESİN GELMİYOR BEDRİ!
Hüreyre Özdemir o nehir şiiri (Sonuçsuz Bir Telefon Konuşması) çok güzel seslendirmiş. Keşke paylaşsa da herkes de dinleyebilse;
“Agostina kızmaz bana boş lafı bırak
Hem kızacak ne var bunda be Bedri,
Kadın değil, kumar değil be gözüm
Biraz müzik,
Biraz sanat,
Biraz da laklak
Hepsi bu.
Geleceksin değil mi?
Geliyorsun değil mi?
Gelmelisin mutlaka.
Bırak şimdi gülmeyi de ‘evet’ de.
Hadi Bedri ‘evet’ de.
Çok da güzel çay demledim tam senlik,
vallahi çiçek gibi.
Bir de güzel peynir var ki, harika.
Bilmiyorum, ablan bulmuş,
Kaçtan almış sormadım.
Sormak neyi kurtarir ki be Bedri!”
Her laf yerini buluyor acılı tarhimizde. Bir Bedrettin gibilerini geri getiremiyoruz. Zulmü reva görenlerden kurtaramadık bu ülkeyi, arkadaşlarımızı yitirdik pusularda.
Sevgili Süleyman hocam, ben de Hasan Hüseyin’in Bedrettin Cömert için yazdığı bu şiiri Eskişehir garında sabah saatlerinde okudum. Dediğin gibi, o günleri yaşamış ve Bedrettin hocanın faşistler tarafından katledilmesi ertesinde onun protestolarına da katılmış biri olarak, gözyaşlarıma hakim olamadım. Ne zamanlar geçirdik, neler gördük dedim. Yine Hasan Hüseyin, Bedrettin hoca için şunları da yazmış:
O akşam beş kisiydik orada/Biri Gürler İliçin’di biri O/Biri Yücel
Kanpolat’tı, biri O/Biri Akın Çubukçu’ydu, biri O/Biri bendim, biri O.
O akşam dört kişiydik orada/beşinci yoktu/Bedrettin yatıyordu
Karşıyaka’da’da/Kurşun yemiş,karnı toktu
Hasan Hüseyin Korkmazgil
Acılara Tutunmak/ Bilgi Yayınları 8 baskı /şiirin tamamı 51 – 62 Sahife arasında