TMMOB Ankara İl Koordinasyon Kurulunun düzenlediği ve İMO Teoman Öztürk Salonu’nda 16-18 Ocak 2009 tarihlerinde düzenlenen TMMOB 2. Ankara Kent Sempozyumu sonuç bildirisi yayımlandı.

TMMOB 2. ANKARA KENT SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRGESİ

2008 yılı küresel kapitalizmin tüm dünyada hem her şeyi kendi içine alan ve derinleşen krizle birlikte kendi ideolojik olanaklarını da kaybetmeye de başladığı bir yıl olarak hatırlanacaktır. İçinde bulunduğumuz bu krizin siyasal sonuçlarının da alınacağı yeni bir döneme girdiğimizde açıkça görülmektedir. Bu gelişmelerin olumsuz sonuçlarını da 2009 yılında görebileceğiz.

Ülkemizde de dünyada yaşanan bu koşullarda, siyasi anlamda bir genel seçim niteliği de kazanabilecek yerel yönetim seçimlerine gidilmekte ve bu seçimlerde 1980 sonrası oluşan iktidar anlayışının yansıması olan mevcut iktidarında akıbetini belirleyecek bir ölçüt olacaktır.

Kentlerimizin 1980 sonrası dönemde uygulanan siyasi ve kentsel politikalar çerçevesinde sermayeye hizmet eden bir anlayışa terk edildiği, özellikle yerel yönetimlerde ve kamu kurumlarında toplum ve kamu yararı yerine sermayenin gereksinimlerine cevap veren yaklaşımların öne çıktığını hep birlikte görmekteyiz. Bu süreçte hizmet alanlarını özelleştiren, yabancılaştıran, işlevsizleştiren ve serbest piyasa mekanizmalarına terk eden merkezi yönetim, devletin sosyal niteliğinin çöküşünü hızlandırarak kent yoksulluğunun artmasına neden olmuştur. Bugün geldiğimiz noktada yerel yönetimler tarafından seçim rüşveti olarak dağıtılan yardımlar ne yazıkki kent yoksulluğunun farklı bir meşruiyet kazanarak yoksulluğun çözülmemesine yönelik bir kabul görmesini sağlamıştır.

1980’li yılların başında yerelleştirilen planlama süreçleri ülkemiz gerçeklerinden kopuk, kamu ve toplum yararı kavramlarını hiçe sayan, öte yandan ayrıcalıklı bir kesime rant sağlamaya odaklı bir anlayışa terk edilmiştir. Bunun sonucunda oluşan yerel rantlar ile kentlerimizin üretiminden tüketimine yönlendirildiği bir anlayışla şekillendiği görülmektedir.
İmar planlaması sürecinin bütünselliği göz ardı edilerek, yerel inisiyatiflerin ve meslek odalarını planlama süreçlere katılımı da bu süreçle birlikte hiçe sayılmıştır.

Kentlerimizde yaşanan diğer bir sorun olarak kırdan kente göç olgusudur. Göç olgusun bu günleri belirleyen bir sorun olarak ortaya çıkmasının nedeni sanayi devrimi ile birlikte kapitalizm koşullarında oluşan bölgeler arası eşitsiz gelişme koşullarıdır. Göçenlerin sorunları arasında en başta barınma sorunu gelmektedir. İşte tam bu noktada ortaya çıkan gecekondulaşmada gelen yeni nüfusun ucuz konut edinememesi ve barınma ihtiyacını en kısa ve ucuz yoldan ulaşabilmesi için göçler sonucunda oluşan kentsel alanlardır.

Göçün kentimizde yarattığı sorunlar arasında işsizlik, çevre sorunları, altyapı götürülememesi sonucu eğitim sağlık alanında karşılaşılan sorunlar, orta ve uzun erimli planlamaların yapılamamasıdır.

Gecekondulaşma sürecinden bugünlere geldiğimizde ise merkezi idare ve yerel idareler eliyle gerçekleştirilen ve kentsel dönüşüm adı altında yapılan imar ve yapılaşma çalışmaları ile sermaye gruplarının lehine uygulamalar çoğalmaktadır. Sermaye birikimi süreçleri açısından kentin merkezinde kalan bu alanlar küresel sermayenin ilgi alanları olmuş ve küresel finans güçlerinin yönlendirdiği rant odaklı projeler ile burada yaşayanların kentlilerin tasfiye edilmesine ve bu alanların hızla el değiştirmesini öngören yaklaşımla yağma ve talan güçlerin aracılığıyla yeni bir yoksullaştırma/zenginleştirme kaynağı haline getirilmektedir.

Kentsel dönüşüm adı altında geliştirilen projeler, bilimsel planlama anlayışından uzak ve doğal, kentsel, tarihsel, kültürel ve mimari değerleri hiçe sayan, aynı zamanda kamu yararına olmadığı gibi yeni rant olanakları oluşturmaya yönelik çabalardır.

Kentimizdeki ulaşım politikasızlığı önemli ölçüde kaynak tüketimine, çevre açısından olumsuz etkilere yol açmaktadır. Bu dönemde yerel ve merkezi yönetimlerin ulaşıma bakışlarındaki en önemli yanlış, toplu taşıma odaklı bir çözüm anlayışının hakim olmamasıdır. Bunun sonucu olarak kentteki yaşam kalitesi gerek ekolojik gerek konfor ve gerekse can güvenliği anlamında bozulmakta, kentsel mekânların parçalanması sonucu insanların bir arada olabilecekleri kent meydanları bu anlamda kavşak ve alt – üst geçitler haline getirilerek yok edilmektedir. Avrupa kentsel şartı, kentin çevresel açıdan sağlıklı bir kentsel gelişmenin önemli bir unsurunun ulaşım olduğu vurgulamaktadır. Bunun içinde taşıt öncelikli alternatifler yerine (hava ve gürültü kirliliği, yol güvenliği, mekânın işgali, altyapı ile parçalanması vb. olumsuzluklar yarattığı gerekçesiyle) yaya öncelikli ve her türlü toplu taşım aracını tercih eden sürdürülebilir ulaşım politikaları tercih edilmelidir. Altyapının doğru planlanması için daha az hız yolu yapmak ve yayalar için daha fazla mekanlar ayırmak gerekmektedir.

Yine kentimizde yaşanan en önemli sorunlardan biriside tüm uyarılara rağmen Büyükşehir Belediyesi tarafından mayıs 2008 tarihinden buyana temiz su ile harmanlanarak kente dağıtılan kimyasal ve halk sağlığı açısından ciddi olumsuzluklar taşıyan Kızılırmak suyunun mevcut arıtma tesisi ile arıtılamayacağı gerçeği ve bunun sonucu olarak bu suyun halk sağlığını vereceği zararlardır. Bu yöntemin doğru bir çözüm önerisi olmadığı gerçeğine karşın, bilimsel veriler ve öneriler hiçe sayılarak halk sağlığı ısrarla tehdit edilmektedir.

Yoğun nüfusu ile metropol ölçekli bir kent olan Başkent Ankara’da kentlilerin ısınma ve elektrik başta olmak üzere enerjiye olan gereksinimleri de, 1980 sonrası topluma dayatılan küresel sermaye ve yerli işbirlikçilerine yarar sağlamaya odaklı politikalar temelinde şekillendirilmektedir. Dışa bağımlılığı ve pahalı olması yetmezmiş gibi üstüne özelleştirilen doğalgaz dağıtımı, bütünlüklü bir plan olmayışı nedeniyle farklı kurumların çalışmaları sırasında zarar verdiği elektrik ve haberleşme hatları gibi kamusal hizmetlerdeki kaos önemli bir işletmecilik sorunu ortaya çıkarmaktadır. Bütün bu hizmetlere erişimin kamusal hizmet olarak değil ticaret olarak dayatılması nedeniyle pahalı, arz güvenliği yetersiz ve kalitesiz olmaları başlıca sorunlardır.

Tüm bu değerlendirmeler ışığında kentimizde kamu yararını yok sayan anlayışla kentimizde bilime ve hukuka aykırı, kentlilerin taleplerini gözardı eden, toplumla paylaşılmadan gerekli uzlaşılar sağlanmadan rant gruplarının çıkarları doğrultusunda gerçekleştirilen tüm uygulamalar kentimize karşı işlenen suçlar olarak nitelendirilmelidir.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği örgütlülüğü içinde bizlere düşen görev, yıllardır mücadele ortamı içinde oluşan birikimlerimiz ile bugün kentlerimizi yaşanmaz hale getiren kentsel değerlerimizi küresel sermayenin ve rant odaklarının hizmetine sunan bu anlayışın durdurulması gerektiğidir. Mevcut ya da belirli dönemlerde uygulanan yanlış yerel yönetim anlayışı değil, bir bütün olarak kentlilik ve yerel yönetim algısının çarpıtılarak topluma empoze edilmesinin verdiği zararların ortadan kaldırılması için çalışmalar yapılması gerekliliği ortadadır. Hızlı araba sürülen değil, rantsal mekanizmalara terk edilen değil, çevreye, insana, sanata, tarihi ve kültürel değerlerine saygılı bir anlayışın yer etmesi için TMMOB örgütlülüğü üzerine düşeni kuşkusuz yerine getirecektir.

TMMOB ANKARA İL KOORDİNASYON KURULU

Kaynak: TMMOB

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir