Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Söyleşileri - MİMDAP
Ana Sayfa Bağlantılar Biz Kimiz İletişim Mimar İş İlanları
ANA SAYFA
Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Söyleşileri
Share 29 Temmuz 2020

20.07.2020 tarihinde  Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Dr. Öğretim Üyesi K. Pınar Aydemir Moderatörlüğünde 2d Mimarlık Şirketi Kurucusu: Mimar Mustafa Tonaroğlu ile “Günümüz Mimarlık Projeleri ve Uygulama Deneyimleri” konulu söyleşi gerçekleştirilmiştir.

 

 

 

 

Söyleşi Giriş Konuşması:

 

 

 

Değerli hocalarım ve değerli öğrenciler Abant İzzet Baysal Üniversitesi Mimarlık Fakültesi olarak mimarlık söyleşilerini yapma fırsatını bize tanıyan hocalarımıza (Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Yavuz, Dekan Yardımcısı Dr. Öğretim Üyesi Aysun Tuna, Bölüm Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Sermin Çakcı Alp) teşekkürlerimizi belirtmek isteriz. Bu gün günümüz mimarlık projeleri ve uygulamaları hakkında deneyimlerini bize aktarması amacıyla Mimar Mustafa Tonaroğlu ile söyleşi gerçekleştirmek üzere bir araya geldik. 96 Yılına Mimarsinan Üniversitesinden Mezun olan Mustafa Bey 96-2001 yılları arasında çeşitli firmalarda uygulama projeleri hazırlanması ve şantiye takibi üzerine çalışmış, 2001-2010 yılları arasında Atkıns WS Global ve Dome Mimarlık olmak üzere şirketlerde önemli deneyimler kazanmıştır. Diamond Of İstanbul Maslak Konsept uygulama projelerinin hazırlanması Varyap Meridyen Proje takibi Automall ve Benzeri Projelerde de Proje Yönetimi, İş güvenliği, Kalite vb. uygulamalarda çalışmıştır. 2010 Yılında 2D Mimarlık Şirketini Kuran Mustafa Bey, İzmit 17 Ağustos Dijital Gösterim Merkezi ve Deprem Farkındalık Müzesi fikir projesi, İzmit Sanal Gerçeklik Müzesi Planötoryum olmak üzere fikir projelerinde bulunmuştur.

 

 

 

 

 

 

Dr. Öğretim Üyesi K.Pınar Kırkık Aydemir tarafından Mimar Mustafa Tonaroğlu’na soruldu.

 

 

 

 

  1. Soru: Günümüz mimarlık projelerini yatay ve dikey mimari konseptler açısından nasıl değerlendiriyorsunuz ?

 

 

 

 

 

Mustafa Tonaroğlu yanıtı: Bu soruya cevap verebilmek için öncelikle her iki yaklaşımın da artı ve eksilerini değerlendirmek gerekiyor.

 

 

 

Şehrin siluetini korumak, Düşük yoğunluklu trafik gibi faydalar sağlamak için tabi ki yatay mimari diyebiliriz ilk bakışta.

 

 

Yatay mimari, yeşil alanlara önem veren projelerle birleşirse şehirlerin geleceğini kurtarabileceğini söylemek mümkündür.

 

 

Ayrıca ulusumuzun örf ve adetlerinde bulunan birlikte yaşam anlayışımıza da uygun görünmektedir.

 

 

Nüfusun, yerleşim ve iş alanlarının geniş bir bölgeye eşit bir şekilde dağılması, trafik ve diğer altyapı sorunlarının yaşanmasının da önüne geçer.

 

 

Bir yandan da nüfus yoğunluğu az olan şehirlerde ve yerleşim yerlerinde uygulanması daha olasıdır.

 

 

Buna karşılık nüfus yoğunluğu yüksek olan yerlerde zonlara ayırarak dikey mimarinin de yatay mimarinin de birarada kullanılması kaçınılmazdır.

 

 

Dikey mimari, konut inşaa etmek için yeterli arazisi olmayan şehirler için zamanında bir bakıma kurtarıcı olarak görüldü. “Madem yeterli arsa yok, o zaman var olan arazide maksimum sayıda insanın barınmasını sağlayalım” denildi.

 

 

Ancak bu, şehirlerin daha da kalabalıklaşmasını beraberinde getirdi.

 

 

Çünkü 20-30-40 katlı binalar, rezidanslar, gökdelenler yapmak demek, bir binada çok sayıda insanın yaşaması demek. Bu da yığılma demek.

 

 

Ayrıca bu güne kadar yükselen bu yapılar kuzey rüzgarlarını da keserek şehrin doğal klimasını bozuyor ve sebep olduğu diğer fiziki etkiler sebebiyle de şehrin küresel ısınmadan daha çok payını almasına sebep olmaktadır.

 

 

Sonuç olarak ; şehrin bir bölgesinde inşa edilen çok katlı binalarda binlerce kişi yaşıyor ve çalışıyor.

 

 

Bu durum da o bölgenin kalabalıklaşmasına yol açıyor. Oluşan insan trafiği bir yana (ki günümüzde pandemi ile birlikte bu çok daha büyük bir problem), bunun yanısıra araç trafiği bile içinden çıkılmaz bir hal alıyor.

 

 

Bu trafikte altyapı eksiklerimizin de payı var elbette.

 

 

Ancak tarihi bir şehir olan İstanbul’un merkezinde yeni yollar açmak pek olası değil.

 

 

Yeni yollar açılamadığı için de dikey mimari ile yoğunlaşan bölgelerde trafik, bir problem olmaya devam ediyor.

 

 

Ayrıca özellikle İstanbul için konuşmak gerekirse, tüm dünya tarafından binlerce yıllık siluetiyle bilinen şehirde devasa kulelerin ne kadar yeri olduğu tartışılır.

 

 

Bu yüzden yatay mimari, yeşil alanlara önem veren projelerle birleşirse şehirlerin geleceğini kurtarmayı başarabilir.

 

 

Bunun başarılı olması için, bana göre başta mimar ve şehir planlamacıları olmak üzere, multi disipliner ve STK’ların da katıldığı çok sesli ve geniş vizyonlu yaklaşımlara ihtiyaç bulunmaktadır.

 

 

Bir de nüfusun belli şehirlerde yoğunlaşmasının da önüne geçilmesi gerekmektedir. Ancak bu kritik şart sağlanırsa, daha reel bir zeminde

 

 

Yatay mimari ile dikey mimarinin avantajları ve dezavantajları konuşulabilir.

 

 

Benim şahsi tercihim ne yatay ne de dikey mimaridir. Benim tercihim Dogru Mimari.

 

 

Arazi şart ve yapısına, toprak niteliğine, bitki örtüsüne, nüfusa, gelir düzeyine, iklim koşullarına göre oluşturulmuş bir mimari anlayışı.

 

 

Hep birlikte o noktaya varacağımız günler de olacak. Bu konuda ben umutluyum.

 

 

Teşekkür ederim.

 

 

 

 

 

Dr. K.Pınar Kırkık Aydemir ;

 

 

Bilindiği üzere sosyal tasarımda öne çıkan en önemli konu çevre duyarlılığını dikkate alan projeler üretmekten ve insanı tasarımın bir parçası olmaktan geçiyor. Burada da aslında herkesin kullanımına olanak tanıyan toplumda yaşlı genç çocuk gibi farklı bireylere hitap eden yada toplumun algısında değer oluşturan projeler zihinlere çağrışım yapıyor. Bu hafta davetimizi kırmayarak seminer veren Mustafa Bey in de İzmit Deprem Müzesi ve planetoryum gibi toplumsal farkındalık projeleri var.

 

 

 

Mimar Mustafa Tonaroğlu’na yansıtılan 2. Soru:  Sosyal sorumluluk projeleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

 

 

 

 

Mimar Mustafa Tonaroğlu cevabı: Mimarlık, gündelik yaşamın tam içinde yer alan, dolayısıyla toplumsal, ekonomik ya da politik koşullardan soyutlanmaları imkânsız olan bir sanat dalıdır.

 

 

Genel bir perspektiften bakıldığında ortaya çıkan en küçük tasarım ürününden, en devasa gökdelenin mimarisine kadar bu alandaki tüm eserlerin öyle ya da böyle toplumsal yaşamda bir karşılığı oluyor.

 

 

Mimaride sosyal tasarımın  sorumluluk hanesine baktığımızda en çok öne çıkan konu, çevre duyarlılığı gibi görünüyor.

 

 

Ekolojik, çevreye minimum zararı veren ve minimum enerji sarfiyatıyla planlanan ve hayata geçirilen projeler, bir toplumsal sorumluluğun da ifadesi olarak değerlendiriliyor ve son kullanıcı nezdinde de gitgide daha çok önem kazanıyor.

 

 

 

Diğer yandan yine sosyal tasarım ve mimarinin önemli çıkış noktalarından biri insanların isteklerine değil ihtiyaçlarına yönelik olarak tasarım yapmak.

 

 

Mimarın görevi yalnızca bina tasarlamak değil, toplumlar için yaşama alanları öngörmektir. Üniversitelerde mimarlık eğitimi ilk günden itibaren bu konuya odaklı olarak devam eder.

 

 

Mimarlık öğrencisi eğitim hayatı boyunca tasarladığı binada yaşadığını düşünerek çalışmayı öğrenir. Mezun olduğunda yalnızca verilen arsayı değil, koca bir şehri düşünmek zorundadır.

 

 

Çünkü tasarlanacak olan yapı, tüm şehrin dokusunu ilgilendirmektedir ve mimar her ayrıntıyı düşünmekle görevlidir.

 

 

Mimarın düşünmesi, kaygılanması ve çözüm bulması gereken önemli bir alan sosyal sorumluluk projeleridir.

 

 

Planladığımız mekanlardaki kurguda ve fonksiyon şemasındaki ilişkilerde engelli ve yaşlı dostu yaklaşımlara ihtiyaç bulunmaktadır. Bu hem insan olmanın hem de bu ihtiyaçlar için çözümü hayata geçirecek olan mimarın en önemli görevlerindendir.

 

 

Bizim tasarımında ve yapımında da katkımız bulunan İzmit Deprem Müzesi de bir sosyal sorumluluk projesi olarak başlamıştır.

 

 

17 Ağustos 1999 saat 03:02 de resmi rakamlara yaklaşık onyedi bin kişinin öldüğü bu deprem uzun bir dönem toplum hafızasında yer etmiştir.

 

 

 

Ancak aradan yıllar geçtikçe unutulmasının önüne geçmek ve gelecek nesillere bu konudaki farkındalığı aktarabilmek adına İzmit Deprem ve Farkındalık Müzesi projesi hayata geçirildi.

 

 

2017 yılında bu proje fikri ortaya atıldığında, o depremden sonra doğan kuşak 18 yaşına yeni basmaktaydı. Ve bu genç kuşağa etkileyici ve farkındalık oluşturacak bir deneyim yaşama fırsatı verilmeliydi.

 

 

 

 

 

Dr. Öğretim Üyesi K. Pınar Kırkık Aydemir’in MUSTAFA Tonaroğlu’na yansıttığı 3. Sorusu  ise daha çok Abant İzzet Baysal Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğrencilerinin  Mustafa Bey e danışmak istedikleri üzerinedir.

 

 

Öğrenciler Mustafa Bey’e

 

 

 

 

Mimarlık Fakültesi 4. Sınıftan mezun olan Duygu Mıhcı tarafından;

 

 

Soru: İzmit Deprem Müzesi Projesinde içeride kullandığınız mimari detayları İzmit depremin anısını yaşatmak için  yapı cephesinde de devam ettirdiniz mi?

 

 

 

Mimarlık Fakültesi 2. Sınıfa geçen Eda Kartal tarafından yöneltildi.

 

 

Kendi Projelerimizi tasarlarken okul tarafından, tasarım açısından bir kısıtlama yapılmıyor. Böylece uçuk tasarımlar da yapabiliryoruz. Fakat iş uygulama kısmına gelince projenin yapılabilirliği ve teknik açıdan sorunlar ortaya çıkabiliyor. Bu konuda nasıl bir yol izlemeliyiz?

 

 

 

 

 

Dr. Öğretim Üyesi K.Pınar Kırkık Aydemir ;

 

 

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Mimarlık Fakültesi olarak Mimarlık Söyleşilerini yapma fırsatını bizlere tanıyan hocalarımıza, katılımları ve deneyimleri ile genç mimar arkadaşlarımıza söyleşi düzenlemeyi kabul eden  2d Mimarlık Şirketi kurucusu: Mimar Mustafa Toranoğlu’na teşekkür ederiz.

 

 

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğrencileri , Mimarlık söyleşilerini düzenleme konusunda yardımları olan öğrenci arkadaşlara (Mimarlık Topluluğu Öğrenci Organizasyon Başkanı Duygu Mıhcı, İbrahim Adem, Eda Kartal, Aybike Ercan, Hilal Gökçü, Büşra Ayindi,Emre Gökkaya, İsmail Cem Köksal, Beyzanur Demir) sevgilerle.

 

 

Farklı etkinliklerde karşılaşmak dileği ile.

 

2 Yorum
  1. Bilhassa yatay-düşey mimari gibi aslında olmayan bir kavramı siyasilerin gündemimize sokmasına karşı Mustafa bey “doğru mimari” tanımıyla iyi bir ayıraç oluşturmuş. Güze söyleşi, tebrikler.

    leman kaplan | 31 Temmuz 2020

  2. Ben yine de yatay düşey mimarlık konusunda daha iyi bir tepki beklerdim. Zira bu tür kavramları meslek ortamı dışındakilerin ortaya atması bakın öğrenci arkadaşların da kafasını karıştırıyor.

    Derya Çörekçioğlu | 2 Ağustos 2020


Yorum yazmak için


  Avustralya’nın Melbourne kentindeki Penleigh ve Essendon Gramer Okulu’ndaki (PEGS) Müzik Merkezi, McBride Charles Ryan’ın (MCR) PEGS Kampüsleri genelindeki bir dizi girişiminin bir parçasıdır. 

Copyright © 2024 All Rights Reserved | Mimdap.org