Bu da bir ‘değişim’ ve ‘dönüşüm’ hikayesi. Nereden nereye, ve nasıl?

Çok bilindik ya da son zamanlarda karşımıza sıklıkla çıkan kentsel imajlarımızdan biriyle “gözlem” yapacağız bu defa. Genellikle metal ve cam kaplı binalarda giderek ‘kolayca’ ulaşılan ve kullanıcısına bir taşla iki kuş vurduran, hem ‘çağdaş’ hem de binanın reklam dünyasına açılmasını sağlayan mucize cephe kaplama malzeme ve tekniğine gözlemimiz sırasında şapka çıkarmak istiyoruz.

Son yıllarda yeni yapılan bir çok cadde üstü yapıda yada ana arterlerde kalmış eski iş yeri-apartmanın giydirilmesi ile ortaya çıkan bir ‘yenileme’ modeli bu. Üstelik alüminyum cam cephecilerin optimize ettikleri ve giderek basma kalıplaştırdıkları, bir miktar alüminyum panel (piyasa adı alükobont) kaplama; çoğu silikon cam cephe olan, mümkün olduğu kadar çıkıntısız, düz, kübik oluşum adeta prototip hale getirilmiş. Bu tarz  ‘tasarım zenginliği’ yapıyı kaplamaktan çok yeni teknoloji reklam çıkartmalarının altlığı olmaya adanmış görünmektedir.

Baştan söyledik, bunlardan çok var. Zira başlangıçta eskiyen yapının bütün kusurlarını örten, adeta onu bir cam kavanoza çeviren bu yapı üretim teknolojisi biraz öncede ismini andığımız irili ufaklı “alüminyum dış cephecilerin” piyasa davranışına da bağlı. Bir anlamda alüminyum cephe  ve cam sanayinin kent ortamındaki icra-i sanatı

go-2.jpg

Kent reklamlarına kısaca değinelim
Daha önce de kentlerimizde sokak ve cadde boylarındaki özellikle ticarethanelerin tabela büyüklüklerinin ve onların hiçbir kurala bağlı olmaksızın sonsuz bir yarış halindeki arz-ı endam edişlerinin kent yapılarını örtmesinden yakınmıştık. Hatta vazifesi bir şeyi tanıtmak, markayı göstermek olan tabelanın sokak ve bina ile ölçeksiz yarışmasıyla okunabilirliğinin de kalmadığını, bu yarışın ve curcunanın insanların dikkatini dağıtmanın yanında görüntü kirliliğine de yol açtığını belirtmiştik.

go-31.jpg   go-41.jpg

Boşluk bırakmadan katları kapatan reklam çalışması

Bazı tarihi niteliği olan yapılarda bile bu dikkatsizliğin devam etmesini, işyeri sahiplerinin tarihi tescilli yapıyı bile acımasız yarıştan muaf tutmadıklarını daha önceki farklı “gözlem” bölümlerimizle eleştirmiştik.

go-5.jpg

Kentlerin yöneticisi olan belediyeler sokak düzenlerini, binaların girişlerini, bina üzerine konacak tabela cins ve boyutlarını belirlememiş olması ve bina cepheleri üzerine isteyenin istediğini takmasını hodri meydan açık bir ‘özgürlük’ alanına döndürmesi ortaya çıkan bu manzaranın birinci sebebi olabilir. Fakat hoyrat reklam ve tabela yarışının bu hale gelmesi, bugün içinde yaşadığımız toplumun kendine özgü ‘dinamizmi’ ni, birbirine olduğu kadar özellikle kendi dışındakilere verdiği önem ve saygıyı da açığa vuran indikatör aynı zamanda.

go-6.jpg

Dememiz odur ki, bu amansız yarış binaların açıkta kalan her köşesine a telefon markası, b  telekominakasyon şebeke reklamı gibi yamanarak; yamandıkça da okumak ve algılamayı tesadüflere bırakan beyhude bir içgüdüsel davranışa dönüşmüşken, yeni çıkan cam kaplı cepheler bu işi tek çırpıda yapmayı vaad etti ve devasa ölçülerde taşıdı.

go-7.jpg

Camdan binası olanlar…
Bu yeni tipolojinin ‘çözdüğü’ piyasa ihtiyacı neydi?.
Şöyle ki parçacıl reklam bantlarının yapının değişik köşelerine yamanmasının bir anlamda sonu gelmişti. Binanın penceresine, kemerine, duvarına, kapı üstüne, balkon korkuluğuna, çiçekliğine, damına, bacasına,… her neresine gelirse; yeter ki görülsün ilkesiyle takıştırılan bu tabela ve panolar büyük oranda dikkati çekmez hale gelmişti.

go-8.jpg

İşte bu kaporta tekniği ile yapılan, mümkün olabildiği kadar temizlenebilir, reklam çıkartmalarını yapıştırıp kaldırılmasına olanak veren düz yüzeyli bu son yılların kentsel imajımıza biraz daha inelim.

Bazı örneklerini verdiğimiz metal-cam kaplı yapılar bazen kullanıcısının bazen de kullanıcısı dışında (ama reklamdan dolayı kullanıcısına para kazandıran) bir etkinliğe dönüşmüş durumda. Bu yapılar düz satıhlı olmalarından dolayı mı yeni teknoloji tek yönden (içerden) görüş sağlamayı devam ettiren ama dışarıdan sıvama reklamı yapılan nesneyi gösteren neredeyse bina boyutu kadar tabelaya dönüşmüştür. Acaba böyle bir reklam yapma arzusu yüzünden mi böyle “kaporta mimarisi” şeklinde üretilmiştir?

go-9.jpg

Birbiriyle geçişimli bu istek-gereklilik, dış cephe kaplamasında kendi kolaycı “tasarım rehberini” oluşturmakta, merdiven altı atölyeden anlı şanlı bu işin devlerine kadar dış cephe sektörünün bir anlamda kente el atmasının önünü açmaktadır. Hepsi birbirinden ‘yaratıcı’ alüminyum sektörünün ‘dış cephe tasarımcıları’, inşa etme ticari faaliyetinin promosyonu olarak müşteriye bu ‘tasarımları’ sunmakta, bu yolla kentin yenisini eskisini baştan sona yeniden biçimlendirmeye girişmiştir. Bir anlamda anonim mimarlık hizmeti, müşterinin katologtan “şundan olsun” demesine dönüşmüş görünmektedir.

Bu mevzu, kamusal yararı koruma savaşı veren meslek odalarının henüz dikkatine ve inceleme ölçeğine girememiş olsa bile reel mimari hizmet alanında çok büyük bir yer kaplamaktadır.

Göz önündeki binalar değişmeye zorlanıyor
Göz önünde olan bazı sıradan binalar bile kendi kullanım değerlerinden daha fazla bir “reklam alma” değeri taşımaktadır. Bu yeni bir şey değil şüphesiz fakat yukarıda anlattığımız cam cephe kaplama tekniği ile ayyuka çıktığı söylenebilir.
Binanın tümü reklamı yapılan nesnenin resmi ve onu anlatan yazılarından oluşan baskı yüzeyidir artık. Bu yüzeyin ardında kalan mesela pencere artık pencere değildir. Dış kapı yoktur, dış duvar da yoktur, aslında binanın dışına ait bir bilgi kalmamış hepsinin üstü örtülmüştür.

Peki bu büyüklükte bir reklam afişi kent dokusu içinde nasıl durmaktadır? Nasıl bir kentsel ‘uyuma’ denk düşmektedir?

go-10.jpg

Bir kısa hikaye anlatalım:
Kendi alanında büyüklerin arasına girmeye çalışan bir çay firması kendisine kurumsal merkez binası yapmak istemektedir ve mimari ofisin sunduğu alternatifleri “bütün bina yüzeyinin çay reklamı olmasına” yönlendirmeye çalışmaktadır.
Tasarımcı mimar ise özetle “yapı kimliğini zedeleyecek büyüklükte bir reklam yüzeyinin olumlu etki yapmayacağını, binanın kurumsal kimliğini kendi çağdaş çizgisinden alacağını, reklam yüzeyi olarak ayrılmış pano ve totem olanaklarının reklam gereksinimini karşılayabileceğini…” söyler. Ama firma yetkilisinin cevabı ilginçtir. “Bu marka (çay markası oluyor burada) var diye biz bina yapıyoruz, biz olmasak bina da olmaz ” diyor.

Yani ben binayı markamdan dolayı yaptırıyorum, bu marka olmasa (onun reklamı bütün binayı kaplamasa) binaya da gereğim olmaz, mimari de olmaz. Her halde içinden “sen de mimar olarak karşımda olmazssın” demeye getiriyor.
Bina yaptıracak olan ‘kudret sahibi’ kişi bina konusunda o kadar karar verici ki, mimardan bunu bir ön istek, rica biçiminde söylemeye gerek duymadan “bunu böyle istiyorum” demeye kadar işi vardırmış, hatta mimarın olmadığı ortamda çağırıp dış cepheciyi “şunu yap bana” diyecek bir özgüven ve özgürlüğe sahip olmuşlardır.  

Bu sürecin nasıl yıllar içinde buralara kadar gelebildiğine de ayrı bir gündemle değinmek ve tartışmak her halde gerekir.

Bir yarışma ile tanıyabilir miyiz?
Antalya Mimarlar Odası kente katkı veren mimari uygulamaları teşvik etmek amacıyla “kentimizdeki binaları seçiyoruz” yarışma açmışlar ve aday projeler arasından güncel yapıları ödüllendirmişlerdi. Aynı temanın tersini düşünelim mesela, kente katkı vermeyen (çirkin bina demek istemiyoruz…) yapıları seçsek örneğin. Ayırd etmek, farkındalık yaratmak için.

Böyle bir fotoğraf yarışma açılsa görsel malzemenin ne kadar çok olduğu ortada. Her köşe başında bulunabilen binlercesi arasından dereceye girecek kadar kentin görünümünü bozan ‘iyi’ lerini seçmek jüriyi herhalde çok zorlayacaktır.

9 Comments

  1. Siz gözönünde bir binanın sahibisiniz diyelim. Cephenizi cam kaplatmak, hem ısı giderleri, hem su yalıtım giderlerini düşürmek, hemde görsel konforu sağlayıp, ölesiye kadar bir daha düşünmeyeceğiniz bir cephe yaptırmak istiyorsunuz. Ancak alüminyumun Londra Alüminyum borsasına göre fiyatı, temperli ithal camların maliyeti yüzünden 200-300 milyar civarında bir harcama yapmanız gerekiyor.
    Bir reklam firması, diyelimki amerikan kökenli dev bir reklam firması size gelip, cepheyi yaptıracağını, ayrıca size 20 trilyon para ödeyeceğini, ancak cephenin kullanımının 10 yıllığına kendisinde olacağını söylüyor.
    Şimdi ne yapacaksınız? 20 trilyon hazır paramı, yada bir sürü masrafa girip güzel bir cephe yaptırmak mı?
    Yabancıların güçlü ve vahşi kollarına sadece mimari cephelerimizi atmadık sanırım. Babalar gibi ne varsa sattık, değerlerimizi bile.

    Neyse bu hikayeye bir kurban gerekiyor, ne yapabiliriz? Kimi günah keçisi yapalım? “Böyle cephe yapılır mı kardeşim?” diye kimi suçlayabilirsek onu, yani mimarı.
    Cam yüzeyler, tarihi korumak açısından harika malzemelerdir. Bakın bir çok tarihi yapının yanına cam bina yapılır. Çünkü hem yansıtıcıdır, çevresini yutmaz, hemde doğal bir malzemedir. Aslında cam kaplatmak cümlesi çok yanlıştır, çünkü cephe kaplama bir sistemdir. Sadece görsellik için yapılmaz, su yalıtımı, ısı, ışık yalıtımı, yangın bariyerleri, duman bariyerleri gibi bir çok şeyi içinde barındırır.

    Saygılarımla…

  2. İlk resimdeki binanın dış cephesini ben çizdim.
    eleştirileriniz çok güzelde, bir çok olaydan hiç haberiniz yok.
    O binanın dış cephesini adını vermeyeceğim bir reklam firması 10 yıllığına kiraladı. Hep cepheyi yapacak, hemde bina sahibine(Karadenizlidirler) astronomik rakamlar(trilyonlar) ödeyecekler. Binanın cephesinin yapımını tamamen reklam firması karşılıyor. Onların da amacı hepinizin tahmin edebileceği gibi, en büyük, en düzgün yüzey, yani reklam alanı. Binanın nasıl göründüğünün umurlarında olabileceğini düşünebiliyormusunuz?
    Buraya koyduğunuz cephelerin tamamı reklam firmaları tarafından uzun yıllar kiralanmış ve yaptırılmış cepheler.
    Burada mimarın yaptırımı veya tavrı ne olabilir sizce?
    Daha önce çizdiğim hiç bir binanın benzerini görebileceğinizi sanmıyorum. Üstelikte mimari açıdan harika cepheler.
    Sadece cam kaplanmış binalardan bahsetmeniz ise içler acısı, TOKİ nin yaptığı rezil binaları görmüyorsunuz örneğin.
    Daha detaylı bilgiler almak istiyorsanız, [email protected] adresine mail atabilirsiniz.

  3. nasıl dur diyebiliriz bu niteliksizliğe. her yanı dev boyutlarda reklam posterine çeviren manasılığa?

  4. Kentlerimizdeki görsel kirlilik bu ve her geçen gün daha da artmakta. Birilerinin bu işe dur demesi lazım.

  5. Sokak ağzıyla, devrik cümlelerle yazılan bu metni okuyamadım. Kusura bakmayın. Lütfen biraz özen gösterelim.

  6. kaporta dediğiniz bu teknik on sene önce keşfedildi. bugün binlercesi bu kaportayı taktırdı. bu olayın tekniği öyle tutmuş ki bakın aydınlatma armatürleri konsol vs. yapılmış satışta yani. sektör var bu olayın ardında. bugünden yarına değişmez. bizde bu reklam vericiler olduktan sonra yarışmadan çıkmış binayı bile kaporta giydirirler.

  7. kalitesizliğin düstur haline geldiği mimarlığın kenara-kızağa alındığı NORMAL İNŞAAT PİYASASI içinde bu gösterdikleriniz az bile. cephe karaketeri, kent kimliği gibi tanımlarınıza artık çoğu kişi gülümseyerek bakıyorlardır. kalmadı onlardan. AZGIN İNŞAAT PiYASASI kent cephelerini ele geçirdi demek ise biraz ağır olur çünkü bu mesele “ele geçirilmeye” hazır bir toplum, kentsel değerleri hiçe sayan bir anlayışın yaygınlığı ile doğru orantılıdır.

  8. Moda oldu desem bunun da modası mı olur. Tektipleştirilmiş motomot aynı cam metal çerçeve bir kılıf gibi adeta.Kimliksiz, kişiliksiz, silik, soluk, altlık sadece. Piyasa iş ve sıradan, her ahliyle ucuzluk kokan bir salgın sanki.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir