Ulusal Mimarlık Sergisi bu yıl geçtiğimiz yıllardan farklı bir yönüyle konuşuldu. Bu yıl oda yönetimi, odadan mesleki denetimden geçmemiş, vize almamış olması nedeniyle 22 eseri sergi ve ödül dışı ilan etti.

Bilindiği gibi bu konudaki tartışmalar odanın yayınlarına göre açık ortam sayılabilecek internet yayını yapan mimarlık portallarında yer aldı, forum ve yorumlarda konuşuldu. Doğal olarak mimarlık ailesi geniş bir şekilde konudan haberdar oldu. Jüri üyelerinden Atilla Yücel’in çekince raporuna karşın “jüri kararı” olarak sunulan bu uygulama Ulusal Sergi açılarından bir ilkti ve ne yazık ki, oda genel kurulunda bu uygulama ‘yasallaştı’ ve doğru dürüst tartışılamadan (zira oda genel kurulunda karşı görüşü seslendirebilecek delege yoktu, karşı görüş sahipleri delege edilmemişlerdi…(!) ) bir “oda geleneği” daha icad edilmiş oldu.

Bu konuda haberler ve haber altı yorumları bilindiği gibi mimdap’ta yayınlandı.

Yazılar Mimarlık’ta yayınlanamadı
Bu gelişmeler sonrası odanın yayını Mimarlık Dergisi’nde konuyu ele almak ve kararlar alınmış, içtihatlar genel kurullar marifetiyle sağlanmış bile olsa meselenin üzerinde derinlikli tartışmaları yürütmek isteyen bir grup mimar dergi yayın kuruluna yayınlanması için değerlendirmelerini gönderdiler.

Mimarlık Dergisinin sadece yönetimin dergisi olmadığını, bütün mimarlara yollanan, ulaştırılan, ödenekli bir kurum dergisi olduğunu, bunun sorumluluğu ve objektifliği içerisinde davranmasının gerekli olduğu düşüncesi ile Ulusal Sergi seçimlerinde yapılan uygulamayı mimarlık kamuoyuna bildirmeyi amaçlayan yazılarını bir bütün içerisinde yayınlanmasını talep ettiler. İçlerinden bir bölümü oda yönetimlerinde de bulunmuş, dergi yayın kurulu üyeliği de yapmış, oda işleyişini bilen ve odaya geçmiş dönemlerde hizmetleri geçmiş mimarların ortaya koyacağı değerlendirmeler bir anlamda mimarlık kamuoyu önünde konuyu tartışmayı, yapılan uygulamaya ait tarihe not düşmeyi ve aslında ortamı bir ölçüde normalleştirmeyi öngörüyordu. Ancak bir tuhaf durum daha yaşandı ve bu yazılardan sadece biri, üzerinde düzeltmeler yapılması kaydıyla “yayınlamaya değer” bulundu ve diğer yazıların “yayınlamayacağı” bildirildi.

Yazıları Yapı Dergisi yayınladı
Mimarlar Odası yayını Mimarlık Dergisi’nde Ulusal Sergi ile “yayınlanmaya uygun” görülen bir yazı dışında bırakılan ve geri çevrilen yazılar mimarlık tasarım kültür sanat yayını olan ve etkinliği herkes tarafından kabul edilen Yapı Dergisi 321. sayısında yer buldu.

Böylece bir yönetme şekli olarak odanın, tartışılır bir uygulamasını kendi yayınlarını kapatarak “tartışmasız” hale getirmesi önlenmiş, mimarların bilgilenme hakkı önündeki bir engel kaldırılmış oldu. Konunun daha sağlıklı değerlendirilmesine olanak sağlayan bu yayıncılık girişimi, merkezi yapıların, yönetim kurullarının yayın kurulları üzerindeki etkisini kırdığı gibi ortamın demokratikleşmesine yararı dokunan bir girişim olarak görülmektedir.

Yapı’da yayınlanan yazılarda neler var?
Yapı Dergi ayırdığı bu bölümde Aslı Özbay, Hasan Özbay, Şükrü Kocagöz, Haydar Karabey, Gökhan Avcıoğlu, Salih Z. Pekin yazılarına yer vermiş. Bilindiği gibi konuyla ilgili Aydan Balamir yazısı Mimarlık Dergisi içinde yer bulmuştu.

Aslı Özbay, “Ulusal Sergi’ye yazık oldu” başlığıyla kaleme aldığı yazısında oda genel kurulunda konun ele alınışını, Ulusal Sergiyi sanki bir yarışma ve vecibelerini yerine getiremeyen mimarlar olarak görüp değerlendirme yapmalarını, bunlara bir de “ödül mü verilecekti?” mantığıyla bakılmasını eleştirip “Ulusal Sergi’nin 20 yıldır çağdaş mimarlığımız açısından ne denli yaygın ve değerli bir belgelemeye zemin olduğunun farkında değil gibiydiler.” diye devam ediyor.

Aslı Özbay, “Bu süreçte olan, ödül kazananlara oldu! Başta büyük ödülü kazanan Ziya Tanalı olmak üzere, bütün ödül sahipleri, hiç hak etmedikleri bir ilgisizliğe kurban oldular. Sergiyi bu hale sokan anlayış, onları hafife almakta da öncülüğü elden bırakmadı: ödül töreni organizasyonunda, hiçbirinin çalışmalarını hakkıyla aktaran bir sunuş öngörülmemişti. Jüri üyelerinden yalnızca bir kişi törene katıldı. Ödül kazananlarla yenilen kutlama yemeği yapılmadı. Ne de olsa genel kurul kulislerinde bulunmak öncelikliydi! Bu tavır -artık iyice Oda sözcüsü haline dönüşen-Mimarlık dergisindeki yayına da yansıdı.” şeklinde yazısında düşüncelerini ele aldı.

Ödül herkese açıktır
Hasan Özbay ve Şükrü Kocagöz imzalı “Ulusal Mimarlık Ödüllerini Doğru Anlamaya Dair” başlıklı ikinci yazıda, Ulusal Mimarlık Sergisi ve ödüllerinin yönetmeliğinin 1987 de kapsamı çok geniş ve hoşgörülü bir düzenleme ile hazırlandığını, amacın ülkemizdeki mimarlık faaliyetlerinin tanıtılması, özendirilmesi olduğunu, 1987 de bu Sergi ve Ödül kurumunu oluştururken faaliyetin sadece Mimarlar Odası faaliyeti olarak görmeden meydana getirdiklerini hatırlatıyorlar.

Sergiye katılımın serbest tutulduğunu ve çok çarpıcı önekle, “Ülkedeki bütün yapılı çevre faaliyeti ile yalnızca Mimarlar Odası üyelerinin faaliyetinin ayrımı çok önemlidir. Yani bu bariz ayrım, Ağa Han Ödülü’nün Nail Çakırhan’ın binasına verilebildiği gibi Ulusal Mimarlık Yapı Dalı Ödülü’nün de Nail Çakırhan’ın bir binasına verilebileceği “hoşgörüyü”, “esnekliği” “geniş kapsamlılığı” içermektedir.” diye ifade etmektedirler.

Yine çarpıcı bir şekilde Özbay ve Kocagöz, “Düzenleme Komitesi, yetkisinin dışında olduğu açıkça yazılmış alanlarda tebliğ, düzenleme yapamaz. Yaparsa hukuk silsilesi içerisinde geçersizdir. 8. madde bu tip uygulamalara meydan vermemek için Yönetmeliğin yürütülmesinden Merkez Yönetim Kurulunu sorumlu tutmuştur. Sorumluluk “Yönetmeliğin yürütülmesindedir.” Yoksa MYK da yönetmeliği dilediğince yeniden yazmaya, yorumlamaya yetkili değildir. Ağa Han Ödülü’nün yaptığını yapmamaya, Nail Çakırhan’ları, Tadao Ando’yu (bir gün Türkiye’de yapı yaparsa) onurlandırmamaya, ancak Genel Kurul ya da ancak onun bu konu ile sınırlı yetki verdiği MYK yetkilidir.” diyorlar.

Yasakçı uygulama geçmiş jürileri karalamaktadır
Yapı Dergisi’ndeki konuyla ilgili üçüncü yazı Haydar Karabey’in “Ulusal Mimarlık sergileri, Mimarlar Odası ve Gelecek Üzerine Bazı Kestirimler” başlıklı yazısı. Kendi katıldığı Ulusal sergi deneyimlerinden konuyu geliştiren Karabey, serginin başlangıç dönemlerinde “oda vizesinin” bir katılım koşulu olmadığını, ancak ödül verme meselelerinde seçici kurulları da bağlayan “etik” bir sorumluluğun hep taşındığını, bugün yapılan uygulama ile aslında bundan önceki seçici kurulların lekelendiğini belirtiyor.

Karabey “Ulusal Mimarlık Sergileri, her dönem özenle vurgulanageldiği gibi, bir yarışma değildir. Sergi, bu coğrafyada belirli bir dönemin çağdaş mimarlığının bir profilini çizmeyi hedefleyen olabildiğince geniş katılımlı bir etkinliktir ve belki de bu tanımıyla Mimarlar Odası’nın “çağdaş” mimarlığımız (mimarlarımız) ile kurduğu tek ilişkidir. Gerekli geniş katılım için konsensüs gerekir. Sanıldığı gibi işverenlerle, ayrıcalıklı imar haklarını oluşturanlarla işbirlikçilik değil, yalnızca ve yalnızca mimarlarla. Oda ise ne yazık ki bu alanda da konsensüsü “işbirliği, ihanet, satılmışlık… vb.” sayar.” biçiminde görüşlerini ilişkilendirmektedir.

Yargısız infazdan farkı yok
Dergideki diğer bir yazı Gökhan Avcıoğlu’nun “ ÇED refilli raporlar… Kötü planlamalar plansızlıktan daha iyi değildir” başlıklı yazısı. Mimarlar Odasının ciddi bir kimlik sorunu içinde olduğunu, kendini plancıların sözcüsü olarak gördüğünü, kurallar silsilesi üzerinde “altını olan kuralı koyar” misali şehir plancısı mührü ile bütün şehrin basma kalıp kopyalanmasına olanak tanıyan; şehirleri birbirine benzeten, saçma sapan, ürkek şehir planlarına güvenip, iki boyutlu ruhsuz kararlara dayanarak oda olarak bizler adına hareket edenlerin yanılgıya buradan başladığını ifade ediyor.

Avcıoğlu “Biz mimar olarak yaptığımız yapıların ardında duruyoruz. Haklarında “ÇEDrefilli, afilli raporlar” yazılsa da savunacağız, savunuyoruz ve çizgimizin arkasında duruyoruz. Yaratıcılık her yerde olur. Hattâ yasaklan delerek daha da zevkli olur! Deleriz ki yeni yollar açılsın.” diyor ve devam ediyor “ 11. Ulusal Sergi’ye alınmayan projemizde, her mimarı inleten, blok nizam ölçü mezalimine karşı emsal oluşturacak başanlı bir merhale kaydettik. Dört bloğu tek kütlede erittik. Bizi “ÇED raporu olumsuz” gerekçesiyle elemeniz, yaptıklarımızı görmek istemediğiniz, bilgiyi paylaşmak istemediğiniz anlamına gelir. Bu uygulama da, üyelerinize sormadan, yargısız infaz ve dikta yönetimi uygulamak gibidir.” diye anlatımına devam ediyor.

Serbest meslek üzerine baskı kurulmaktadır
Yapı Dergisi içinde yayınlanan bu konuyla ilgili son yazı Salih. Z.Pekin’in “Mimarlığı Temsil Edemeyen Mimarlar Odası !” başlığını taşıyor. Pekin, asıl sorunun, odanın yalnızca bazı belediyelerde imzalamayı başarabildiği “mesleki denetim” kuralının sanki genel kabul görmüş bir kuralmış gibi dayatması ve böyle davranmasından kaynaklandığını vurgularken, ortaya çıkan Ulusal Sergi yasaklamalarının yasal dayanağı olmasa bile odanın “mimar mimari çalışmalarını MO denetimi altında yapma zorundadır” anlayışının sonuçları olduğunun altını çiziyor.

Pekin, “”…Oda’dan ‘vize’ almamış projeleri Ulusal Mimarlık Ödülü kapsamında değerlendirmem! Hattâ bu eserin içeriğine, kapsamına, topluma ve kente kazandırdığı estetik değerlere bakmaksızın, eğer MO vizesi almamışsa onu elerim… Böylece, MO’nun meslek üzerindeki denetiminin ne denli güçlü ve yaptırımcı sonuçlar vereceğini mimarlara gösteririm. Onları mutlaka ‘MO vizesi’ almaya zorlarım…” düşüncesinin vahametini ortaya koyuyor ve bu yönde değerlendirmelerde bulunuyor.

Ortamın demokratikleştirilmesi
Yapı Dergisi’nde çıkan yazıların devamı en geniş şekilde elbette 321. sayısı alınarak okunacaktır.

Bu dosya konumuz içinde aslında önem verdiğimiz, mimarlığın ödülle de süslenen ve ülkemiz meslek ortamına ışık sunan bir kurumunu; “Ulusal Sergi ve Ödüllerini” önemsediğimiz, bu konuda oda tarafından yapılanlarla bu yapılanları doğru bulmayanların görüşlerini ortama taşımak istedik.

Uygulamayı yapıp bir de yapılan işi eleştirenleri duyulmaz, görülmez kılarsanız o takdirde güvenli, sağlıklı, umutlu bir mimarlık mesleğinden bahsedemezsiniz. Tek yanlı bilgilendirme ve tek yanlı kararlarla yapılan uygulamalar yine nerdeyse belli birkaç görüşün hegemonyasında geçen ve örgüsü, delegasyon sistemi kendi kendini üretmeye yönelik olan “genel kurul” süreçleriyle şeffaflaşamaz, haklılaşamaz.

Bunun karşısında en iyi yol bilginin serbest ortama yayılması, düşüncelerin bir tek karar verici ve onun onayına bağlı olmayan çevrimlerde de yer almasıdır. Açıklıktır. Yapı Dergisi bu anlamda büyük bir eksikliği gidermiş görünmektedir ve bir yayın olarak biz de bu durumu sevinçle karşıladığımız belirtmek isteriz.

Daha fazla tartışma, daha fazla görüş, açık ortamların hepimizi ve mimarlığımız ilerleteceği umudu içinde dergide yayınlanan yazıları izleyenlerimize bir demet olarak sunduk.

mimdap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir