Deprem gerçeği ile yüzleşmek istemediler - MİMDAP
Ana Sayfa Bağlantılar Biz Kimiz İletişim Mimar İş İlanları
ANA SAYFA
Deprem gerçeği ile yüzleşmek istemediler
Share 18 Ağustos 2022

Deprem sınıfsal bir problem haline geldi. Kentsel dönüşüm rant potansiyeli olan alanlar ile sınırlı kaldı. İktidar bu konuda istismardan kaçınmadı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bugün, tam 23 yıl önce meydana gelen 17 Ağustos Marmara Depremi’nin yıldönümü. Her yıl olduğu gibi bu yıl da depremde kaybettiğimiz canlarımızı anıyor ve aynı acıların yeniden yaşanmaması için yapılacakları konuşmaya devam ediyoruz. Hala yapılacakları konuşuyoruz, çünkü üzerinden 23 yıl geçmiş olsa da yapılması gerekenler konusunda gerideyiz. Elbette, geçen zaman zarfında aynı acıları yaşamamak, canlarımızı enkazlar arasında aramamak için birçok şey yapılmış olsa da deprem gerçeği karşısında bugüne dek yapılanlar hala çok yetersiz. Buna karşın, yaşanacak acıları ve sorunları büyütecek işlere ise aynı hızla devam edildi. Hiçbir mühendislik hizmeti almamış yapılarla barışıldı ve affedildi, hatta bu yapılara tapu verildi. İnşa edilen yapılar önümüzdeki tehlikeye rağmen denetlenmedi. En acısı, aradan geçen zamanda yaşadığımız depremlerde; Van’da, Elazığ’da, İzmir’de yine canlarımızı kaybettik. Geçen bunca zamanda yaşadığımız diğer sınavlardan da ders çıkarılmadı ve gerçekle yüzleşmekten yine kaçıldı.

 

 

 

Özellikle konu deprem olunca, gerçekle yüzleşmek, mevcut fotoğrafı ortaya koymak cesaret ister. Mevcut kırılgan ve tehdit oluşturan yapı stokunun dayanıklılığını arttırmak ise kararlılık ve kaynak ister. Ne yazık ki AKP iktidarı son 20 yılda yeni acılar yaşanmasına rağmen, bu soruna karşı gerçek hedefler koyarak kararlı bir mücadele göstermedi. Önümüzdeki büyük deprem sorunu, başka sorunlara gebe olan 6306 sayılı Afet Yasası ile rant yaratma odaklı inşaat projelerine sıkıştırıldı. Van Depremi’nin hemen ardından iktidar tarafından çare olarak sunulan bu yasa ile kent merkezlerinde müteahhitler için yeni arsalar yaratmaya, rant değeri yüksek yerlerin dönüştürülmesine odaklanılırken, deprem tehdidi yeni inşaat alanları oluşturmak üzere bir fırsat olarak görüldü.

 

 

 

Böylece, deprem de Türkiye kentlerinde sınıfsal bir problem haline geldi. Deprem gerçeği karşısında kentsel dayanıklılığı arttırmak üzere kaçınılmaz olan kentsel dönüşüm, kentlerimizde rant üretme potansiyeli olan alanlar ile sınırlı kaldı. 6306 sayılı Afet Yasası ile “riskli alanlarda dönüşüm” piyasa koşullarına terk edildi. Kentte üst sınıfların yaşam alanlarının bulunduğu merkezler dönüşürken, alt sınıfların yaşam alanları ya boşaltıldı ya da zamanla daha da köhnedi. Özellikle, riskli alan ilan edilen bölgelerin İstanbul haritasında dağılımı bu sınıfsal ayrışmayı çok net gözler önüne seriyor. Kent merkezinde yer alan yerleşimler riskli alan/riskli yapı ilanı ile boşaltılıp yeni üst sınıflara yönelik yerleşimler yaratmak için arsaya dönüştürülürken; gerçek riski taşıyan kent çeperindeki, yoğunlukla alt sınıfların barındığı yerleşimler ise görmezden gelindi.

 

 

 

Konu inşaat yapmak, rant değerine el koymak olunca mevcut iktidar hiçbir tehdit ya da sorunu bu yolda istismar etmekten kaçınmadı, kaçınmıyor. İktidar, konu deprem olduğunda yapı stokunun yenilenmesi söylemi ile; konut sorunu karşısında ise konut arzını arttırmak vaadi ile nihai amaç olan rant doğrultusunda sürekli inşaat yapma telaşında. Bu yolda her fırsatı değerlendiren iktidarın stratejisi sorun çözmek ya da tehditlere karşı kararlı bir yöntem ortaya koymak değil, durmaksızın yeni inşaatlar yapmak üzerine. Oysa, geçen haftaki “Kent Suçunun Anatomisi” başlıklı yazıda bahsettiğim gibi sadece İstanbul’da ortaya çıkan rant, kamu elinde kentsel sorunlara çare bulmak adına kullanılsaydı; bugün İstanbul’un deprem karşısında kırılgan olan konut stokunun tümü yenilenmiş olurdu.

 

 

 

Durum böyle olunca geçen 23 yılın ardından yapılması gereken ilk iş, tüm kentlerimizde doğru kaynak kullanımı ve tehditlerin önceliklendirilmesi için yapı tespitleri yapmak olmalıdır. Öncelikle kırılgan yapı stoku tespit edilerek, en risklilerden başlayarak tehditler ortadan kaldırılmadır. Nitekim, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde 2019 yılında yaşanan yönetim değişikliği ile depreme karşı ilk başlanan çalışmalardan biri de bu oldu.

 

 

 

İBB Deprem Riski Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanlığı tarafından daha önceki dönemde kırılgan yapı stokuna yönelik kısmi tespit ve tahmin çalışmaları yapılmış olsa da, bu çalışmalara ya son verilmiş ya da yetersiz kalmışlardır. 2003-2009 yılları arasında yürütülen projelerde gözlemsel çalışmalar ve sokak taraması ile yaklaşık 140.000 bina incelenmiştir. Fakat, bina içine dahi girilmeden, beton dayanımı ölçülmeden yapılan çalışmaların sağlıklı sonuç vermeyeceği açıktır. Öyle ki, tespit yapılmasına karşın risk durumu kesin olarak belirlenmeyen Zeytinburnu’ndaki 1 yapı 2021 yılında kendiliğinden yıkıldı. Bunun yanında, 2019 yılında tamamlanan yapıların yapım tarihi, zemin durumu gibi verileri karşılaştırarak istatistiki tespitlerle üretilen hasar tahmin çalışmaları da bölgesel olarak genel bir izlenim verse de yapıların gerçek durumunu öğrenmek için yetersizdi. Aslında, bu çalışmalarda gerçek bir veriye ulaşmaktan kaçınan yöntemler bilinçli şekilde tercih edilmişti. İstanbul’daki yapı stokunun kırılganlığına dair yapı bazındaki tespitler sorumluluktan kaçmak üzere genel ifadeler ile tanımlanmıştı. Çünkü, tek tek deprem karşısında kırılgan yapıları tespit etmek, olası bir depremde yıkılması muhtemel bu yapıların sorumluluğunu da üstlenmek, onlara müdahale etmek zorunda kalmak demekti.

 

 

 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki yönetim değişikliği ile birlikte İstanbul’da gerçek tehdidi ortaya koymak ve kırılgan yapıları tek tek tespit ederek gerçek riskle yüzleşmek üzere çalışmalara başladık. İBB Başkanı Sn. Ekrem İmamoğlu’nun öncülüğünde sorumluluk alarak İBB Deprem Riski Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanlığı’ndaki çalışma arkadaşlarımla beraber İstanbul’un deprem gerçeği karşısındaki durumunu ortaya koymak üzere cesur bir adım attık. Çalışmalarımıza, konunun uzmanı akademisyenler ve meslek odalarının katılımı ile yapılan yoğun araştırma ve testler sonucunda, en doğru sonucu veren, laboratuvar çalışmaları ile %97 uyumlu Hızlı Tarama Yöntemlerinin amaca en uygun yöntem olduğunu belirledik. Yöntem çalışmalarının tamamlanması ile Avcılar ve Silivri’de 2000 yılı öncesi yapılmış tüm yapılara, diğer ilçelerde ise bu tarihten önce inşa edilmiş yapıların yüzde 5’ine giderek İstanbul’daki 2000 yılı öncesi yapılmış yapıların depreme karşı davranışlarını tespit ettik. İstanbul’un risk haritasını ortaya çıkarmak üzere kent genelinde 102.084 bina ziyaret edildi ve taramayı kabul eden 28.900 binada çalışmalar yapıldı. 2000 yılından önce yapılmış olan bu yapıların yaklaşık yarısının yüksek ya da orta risk taşıdıkları tespit edildi. İstatistiki yöntemle 2019’da tamamlanan hasar tahmin çalışmalarına göre İstanbul’da 48.000 binanın ağır, 146.000 binanın orta hasar alacağı tahmin edilirken; Hızlı Tarama Yöntemleri ile ağır ve orta hasar alması beklenen bina sayısının kat kat fazla olduğu ortaya çıktı. Sonuçta 7.5 büyüklüğünde bir depremde şu anda hafif, orta ve yüksek hasar bina rakamının 500 bine ulaştığını ne yazık ki gördük.

 

 

 

Bu çalışmanın sonuçlarına göre İstanbul’da kırılgan yapı stokunun en fazla yoğunlaştığı alanlar belirlenerek dönüşüm için proje çalışmalarına başlandı. Ayrıca, elde ettiğimiz bu veriler ilçe belediyeleri ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile paylaşılarak deprem riskine karşı ortak sorumluluk alınması için adım atıldı. Fakat Bakanlık’tan gelen cevap, riskin görmezden gelindiğini bir kez daha gösteriyordu: Cevapta sorumluluğu paylaşmaktansa, tespitleri yaptığınız gibi sorumluluk da sizdedir deniyordu.

 

 

 

Elbette, 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin üzerinden geçen bunca zamandan sonra riski tespit ederek, kaçınılmaz müdahaleleri önceliklendirmek mutlak gerekliliktedir. Ancak, İstanbul özelinde ortaya çıkan fotoğrafın da gösterdiği gibi, bu konuda hızla adım atılması, merkezi ve yerel tüm yönetim yapılarının ortak hareket ederek toplumsal bir seferberliğin başlatılması bir gün daha ertelenemez. Merkezi ve yerel tüm yönetim yapılarının, özel sektör, üniversiteler, meslek örgütleri ve en önemlisi kentlilerin desteğini alarak; ortaya çıkan bu fotoğraf karşısında ortak kaynak yaratılması ve kararlılıkla deprem tehlikesiyle yüzleşilmesi şarttır. Yüz yüze olduğumuz gerçek karşısında kırılgan binalarda barınanları, bir deprem anında yaşanacakları bile bile bu riskle baş başa bırakamayız. Her an yaşanabilecek deprem tehlikesine karşı, bir an dahi vakit kaybetmeden topyekun bir yüzleşmenin tam zamanı.

 

 

 

 

Deprem sık sık söylendiği gibi, doğal bir afet değil, insan tercihleri sonucunda bedeli ortaya çıkan bir sınavdır. Lakin bu sınavda riske atılan not değil, yüzbinlerce insanımızın yaşamıdır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kaynak: Birgün

1 Yorum
  1. problem de orada zaten, bu gerçekle yüzleşmeyince kamu yatırımlarını üstelik onlarca fonla oluşturulan büyük kaynakları başka yerlere kaydırabildiler.

    feride akçiçek | 22 Ağustos 2022


Yorum yazmak için


  Avustralya’nın Melbourne kentindeki Penleigh ve Essendon Gramer Okulu’ndaki (PEGS) Müzik Merkezi, McBride Charles Ryan’ın (MCR) PEGS Kampüsleri genelindeki bir dizi girişiminin bir parçasıdır. 

Copyright © 2024 All Rights Reserved | Mimdap.org