Alejandro Aravena ve Sosyal Konut - MİMDAP
Ana Sayfa Bağlantılar Biz Kimiz İletişim Mimar İş İlanları
ANA SAYFA
Alejandro Aravena ve Sosyal Konut
Share 11 Temmuz 2009

Aşırı yoksulluk, aşırı depremsellik, kaynak kıtlığı, arsa azlığı… Sosyal konut sorunu denildiğinde akla ilk gelen konulardır şüphesiz. Peki ya bunların hepsine cevap bulunduğunu söylersek? “Eğer elinizdeki para sadece evin yarısı için geçerliyse, soru, hangi yarısını yapmalıyız, oluyor…” Sosyal konut projelerinde devrim yaratan Şili’li mimar Alejandro Aravena ve örnek konut projelerine bakıyoruz…

aravena-1-2.jpg

aravena-3.jpg

Aravena, bir yandan Şili’nin en büyük ikinci şirketi olan (bir petrol şirketi) COPEC’in CEO’luk görevini üstlenirken, diğer yandan da Elemental adı adı altında, dünyanın çeşitli yerlerinde düşük gelirliler için konutlar üretiyor. Tabi bunların yanı sıra, özellikle son zamanlarda artan sayıda ödülleri de toplamaya devam ediyor. Şüphesiz, başarısının altında mimarlığa bakış açısı da yatıyor.

aravena.jpg

Icon Dergisi’nin Ocak 2009 sayısına verdiği röportajda bu bakış açısını şu şekilde ifade ediyor: Günümüzde en büyük zorluk mimari olmayan öğeleri – yoksulluk, şehirlerde daha az ayrımcılık, daha az şiddet – özellikli bilgimiz olan tasarım yapma ve projelendirme yöntemiyle mimarlığın kanatları altına almaya çalışmak olmalı.

aravena-4-5.jpg

Iquique Projesi (Şili)

Toplu konut üretme konusuna yeni bir bakış açısı getirme ihtiyacı, 2003 yılında Kuzey Şili’deki Iquique’de, aile başına 7500 dolar hükümet desteğiyle 100 aileye konut inşa etmesi istendiğinde ortaya çıktı. Bilinen tüm toplu konut projelerini denedikten sonra, kent merkezinde arsa fiyatlarının yüksek olması nedeniyle, ailelerin ya arsa almaya ya da ev yaptırmaya yetecek parasının olduğunu, bu nedenle de toplu konut projelerinin kentin uzak noktalarında yer aldığını farkeden Aravena, Elemental çalışması kapsamında bu konuya yaratıcı bir çözüm getirmesi gerektiğine karar verdi.

aravena-8-9-10-11.jpg

Lo Espejo Projesi, Santiago (Şili)

Evin yarısına yetecek bütçe ile “bir ailenin kendi başına asla yapamayacağı yarıyı inşa etmeye” karar vererek işe koyuldu. Bina, çatı, mutfak ve banyodan oluşan parçalı birimleri de şık bir biçimde üretmeyi başardı.

aravena-12-13.jpg

aravena-14-15.jpg

Renca Projesi, Santiago (Şili)

Bugün pek çok kentte sosyal yapıyı tehdit eden konut sorununu “yeterli para yok, ihtiyacınız olan araçlarla çözüm bulmak için yeterli zaman da yok” sözleriyle özetleyen Aravena, Şili başta olmak üzere, dünyanın pek çok yerinde geliştirdiği konut tasarımını uygulayıp, düşük gelirliler için kendilerine özgü yaşam alanları yaratıyor.

aravena-18-20.jpg

aravena-19-21.jpg

Temuco Projesi (Şili)

Projelerinin en önemli yapı, tasarladığı evlerin olduğu gibi kalmaması ya da bilinen toplu konut projelerinde olduğu gibi zaman içinde kötüleşmek yerine iyileşiyor olması. Ailelerin genişlemesine ve yaşam alanlarının kişiselleştirilmesine imkan tanıyan, böylelikle de kolayca benimsenen toplu konutlar ortaya çıkıyor.

aravena-22-23.jpg

Chiguayante Projesi (Şili)

Türkiye’de kimilerine göre konut sorununa çözüm, kimilerine göreyse bu sorunun çözümünün önünde engel olarak görülen gecekondulaşma ve gecekondu geliştirme süreci ile ya da az gelişmiş / gelişmekte olan ülkelerdeki “slum”, “favela” denilen yerleşimlerin gelişmesine oldukça yakın bir mantıkta olduğunu söyleyebileceğimiz bu “geliştirilebilir” konut sunum biçimi, belki de bu tür yerleşimlerin iyileştirilmesi için önemli adımlardan biri olabilir.

aravena-16-17.jpg

Milano Projesi

Milano Projesi uygulama videosuKaynaklar: alejandroaravena.com, Elemental, Icon Ocak 2009
Derleme ve Yazı: Mimdap

9 Yorum
  1. Bu projeci de sosyal konulara yakın duran biri. New Orleans’ta olduğu gibi dar gelirlilere de mimarlık hizmeti sunmak bir vazifedir esasında. Bunu hatırlayanları tebrik etmek lazım.

    Kerim Köseler | 11 Temmuz 2009

  2. Arevena başka bir dünyası olanlara tasarım hizmeti sunarak hayatın zor sürdürülen tarafına el atmış biri olarak takdire şayan. Nispeten yatay düzlemde kalınarak inşa edilmiş emsali az düşünülmüş genellikle boş alanlarda kurulmuş işçi evleri yaptıkları. Bizdeki Mahmutbey’i Fikirtepe’yi Bağcılar’ı düşünüyorm beş altı kat gecekondu mu kaçak kondu mu bunları ıslah edebilmek Arevana için bile zor.

    nebahat kılıçlar | 13 Temmuz 2009

  3. sosyal proje denilen budur bence. gecekondu ve eciş bücüş sağlıksız yapılar yapmak zorunda kalan yoksullara bir çıkış bence. burada finasa ait bir desteğin sosyal yapıdan (belediye ya da devletten) gelmesi gerekir. yoksa bizde olduğu gibi kamu kaynaklarının sosyal alana yönlenmemesi bir politika olursa bu tarz projeleri hiç göremeyiz. göremiyoruz zaten.

    olcay temiz | 17 Temmuz 2009

  4. gecekondu sorunu salt yapılaşma sorununa indirgenmemeli. Bugün gördüğümüz 5-6 katlı gecekondular onu yapanlardan daha fazla bu sistemi üretenlerin suçudur. Barınma hakkının piyasa koşullarına terkedildiği ülkemizde, işin içine rantın sokulmasıyla gecekondu alanlarının bugünkü halini beğenmediğimi de ifade edeyim.

    Ancak insanlığın yerleşme tarihi boyunca her zaman (bir kaç istisna olabilir) coğrafyaya doğru yerleştiğini düşünüyorum. Deneyimlerinden yola çıkarak bina yapım tekniklerini oluşturduklarınıda görüyoruz. Mesela Yenice bölgesinde kırsal alanda yaşayanların çoğu ormandan elde ettikleri ağaçla yaklaşık 90 m2 lik prefabrik 2 katlı bir ev inşa ediyorlar. 5*10’luk taşıyıcılar ve birbirine geçen tahtalar kullanılıyor. Bu şekilde oluşmuş yerleşim dokusu doğa ve toplum ile uyum sağlıyor. Günümüzde ise bölgede bu tekniği kullananların sayısının azaldığını belirtmek isterim. yapı yapmak aynı zamanda bir kültürel birikime de yaslanmalıdır. Yapıyı yenilemek, yapım sürecinde yer almak, onun açıklarını sıkıntılarını bilmek gerekir.

    Bu anlamda, eski gecekonduların doku ve yerleşim deseni incelendiğinde hayranda kalabilirsiniz. Örneğin Dikmen Vadisi projesinde gecekonduların 1980’de ki yerleşim desenine bakın, bir de Faruk Göksu’nun yaptığı projeye. Bir de iki yaşamın içine girip bakmak gerekir.

    Bu projeleri birde “mikrokredicilik” kapsamında değerlendirmeli. Mikrokrediciler ve bu tip Robin Hood’lar artık ödüller alıyorlar. Ama arkadaşlar konut sorunu sizce kapitalizm içinde çözülebilir mi? Yani şimdi proje güzelde olsa kent dışında yapılıyor olması acaba çok önemli bir sorun değil mi? Acaba yeteri kadar para kazanamıyor olmanın kendisi kent içinde yaşamaya engel olmalı mı? Yoksa kentte yaşayan herkesin yaptığı işin kritik bir önemi mi var? Her neyse, sonuç itibarı ile ben kendi adıma projeyi biraz sorgulayarak yaklaşıyorum.

    deniz ulugür | 17 Temmuz 2009

  5. ve bu projeyi gerçekleştiren petrol şirketi CEO’su arkadaşın işlerine bir bakalım; yani dışarıda herşeyi talan edip sonra martılara simit atmakla insan olunmuyor. Bu ve bunun gibi adamlar konut sorununun asıl açmazını oluşturabiliyorlar.


    Günümüzün bir başka genişleyen grubu, sigorta sektöründe odaklandı; Cruz Blanca konsorsiyumu aracılığıyla Kolombiya, Arjantin ve Peru’da yatırımlar yaparak Cruz Blanca International olarak yeniden yapılanan Cruzat grubu. Öte yandan aile grubu Angelini, neredeyse yatırımlarının tümünü yoğunlaştırdı; bunların en önemlileri SOCOROMA’nın yüzde 85.56’sı ve Andes Gelişme ve Yatırım’ın yüzde 50’sidir; Andes Gelişme ve Yatırım aynı zamanda Angelini’nin ana girişimi olan COPEC (petrol ve fuel A.Ş)’in yüzde 60.1’ini kontrol etmektedir. Elde edilen son rakamlar sadece COPEC’in kârının yüzde 43 artış kaydettiğini gösterirken, Celarauco şirketinin kârı ise, yüzde 130 arttı. Öte tarafta, Said ve Abumohor aile grupları, Andina birliğiyle Latin Amerika pazarını tümüyle ele geçirmek için büyük bir yarışa girdiler ve Mercosur tartışmalarında kendi görüşlerini dayatmaya çalıştılar. Said grubu Arjantin’de Mendozo Refrescos ve Rosario Refrescos şirketlerinin kontrolünü ele aldı. Parque Arauco (büyük toptan satış mağazaları) ise, Buenos Aires’te bir ticaret merkezi kurmaya başladı. Bolivya’da ise, Masu ve Sumar topluluğuyla (BHIF Bankası’nda da ortakları var) bir ortak banka açtı ve Amerikan-Bolivya Bankası’nı satın aldı. Sigorta sektöründe de Abumohor grubu, Peru ve Kolombiya sigorta pazarına girerek sermayesini uluslararasılaştırmada yarışıyor.
    Söylediklerimize bağlı olarak bu gruplar, Şili’de ve bütün Latin Amerika’da tüm ulusal zenginlikleri talan etmeye hazırlanıyor. Ve bunu da, ya ‘demokratik yollarla’ ya da 1973’te Şili’de olduğu gibi ateş ve kanla, neoliberal ve yeni kapitalist politikalar sayesinde gerçekleştiriyorlar. Ezilen sınıfı talan etme politikası ise, başarılı ve modern bir model olarak tanıtılıyor. Bu politika, tüm bankaların özelleştirilmesi, konut, sağlık ve eğitimin tümüyle özelleştirilmesi demektir. Ve buna, küçük ve orta büyüklükte işletmelerin dağılması demek olan gümrük duvarlarını da eklemek gerekir. Bu gerçek modern göçmen tüccarlar, çeşitli ülkelere yerleşerek, bu ülkelerin işçi ve emekçi kuşaklarının emeği olan ulusal zenginliklere el koyuyor ve çadırlarını rüşvet ve dehşetle dolduruyorlar.
    Ülke zenginlikleri, ‘Şili’nin kalkınması’ ve ‘üretkenlik’ gibi şarlatanlık ve bayağı yalanlarla, birkaç tekelin elinde biriktiriliyor. Mesela, ticaret ve üretim sektörünün kilit işletmelerini ve muazzam bir zenginliği elinde bulunduran üç şirket var:
    Tablodan çıkan birinci sonuç, tekelleşmeye karşı kontrolün etkisizliği ve daha da önemlisi ulusal ve uluslararası alanda pazarın denetiminin çokuluslu şirketlerde, özellikle de Amerikan holdinglerine ortaklık (joint-ventures) sistemiyle bağlı birkaç grubun elinde bulunmasıdır.
    Bu durum, zenginliğin özel ellerde yoğunlaşmasına ve yatırımların kontrolünün de bunların elinde toplanmasına yol açıyor. Bu zenginler nerede ve ne için yatırım yapılacağını, geliştirilmesi gereken ürünlerin hangileri olduğunu, gümrük politikasını, devletin kontrolünü, ucuz işgücü politikasını, ülkenin çalışma hayatıyla ilgili politikasını belirleyen reformları, ücret politikasını vb. kendi kâr hırsları ve çıkarları doğrultusunda belirliyor. Ayrıca bu zenginler, pazarın dışa açılması ve talanı için Amerikan çokuluslu tekelleri tarafından koçbaşı olarak kullanılıyorlar. Bu gerçeğin üstü, kitleleri (seçim yoluyla devleti kontrol edebiliyormuş gibi) uyutmayı amaçlayan ve komediden başka bir şey olmayan göstermelik seçimlerle ve burjuva demokrasisiyle örtülüyor. Halbuki devleti gerçekten denetimleri altında tutanlar, bu ekonomik gruplardır. Bu gruplar bir taraftan çevreyi, doğal zenginlikleri, hayvan ve bitkileri yağmalayıp insanların yaşam seviyesini hiçe saydıkları gibi, işçi sınıfını aşağılamayı sürdürerek, ezilen sınıfları borç yüküyle boğmayı, mücadelelerle elde edilmiş hakları geri almayı ve her şeyi uluslararası düzeyde gericiliğin ve karanlığın emrine sokmayı, askeri kastlarla işbirliği içerisinde kendi kontrollerine almayı hedefliyorlar.

    deniz ulugür | 17 Temmuz 2009

  6. sosyal proje kurumsal birşeydir. daha doğrusu kurumsallaşması gereken bir anlayıştır. bu anlayışın hiç olmadığı, tarihinde buna ait yapma biçimlerinin gelenek haline hiç gelmediği bir ülkede zaten sosyal projecilik çok zor birşey ama o ülke insanlarının önüne böyle bir görev yükler.
    toplumun her kesimine mimarlık hizmeti üretmek konusundaki alışkanlıklara şiddetle ihtiyaç var. bunu neresinden başlarsanız ve nasıl örnekler verirseniz verin özellikle bu analyışın vurgulanması için farklılığın altını çizmek çok iyi olur.
    şimdi bundan sonrası teorik tahayüller. idealize edilmiş bir çok şey söyleyebilirsiniz ve hatta Alejandro Aravena yı yetersiz bulur beğenmeyebilirsiniz ama bunun pratik bir anlamı olmaz. şimdiye kadar hiç anlamı olmadığı gibi. daha toplumunuzda Alejandro Aravena’lar çıkmamışken bütün dünyayı tek defada değiştirmenin hayali içindeki ‘mükemmelliyetçilik’ kimseyi bir yere taşımaz.
    Alejandro Aravena’ya ben hem bravo diyorum hem de bir yerden başlanacaksa işte başlama noktası diye düşünüyorum.
    saygılar

    alişan oğuz | 18 Temmuz 2009

  7. evet arkadaşlar önce icraat ve önce aksiyon. fol yok yumurta yok ortada yok ne bilim herşey emeğin olsun, olsun da biraz icraat yani. nerdebu anlamda sosyal konut ve konut mimarisi. oraya geldik mi ki “martılara ekmek” atıyor muy muş. martılara ekmekte atılabilir ayrıca. deniz yıldızlarını kumsaldan denize fırlatmak gibi. çok ters değil yani sonuçta. bir örgü yapalım gelin önce bu konuları bir görür hale gelelim. bir iyi -kötü sosyal konut, yoksullar için ev, işçiler için yaşam yeri, sakatlar için yurt, engellilere yeni sahalar, neyse işte daha birsürü şey, bunlardan biraz yapalım. deneyleyelim ve bu deneyden bir muradımız oluşsun. sözümüzü yaptıklarımız üzerine inşa edelim. bu az oldu, bunun şurası iyi değildi, burada şunlara dikkat edelim diyelim. nerde biz öyle “dünya kapitalizminin yol açtığı mutlak sorunlar” için sıralama yapma becerisi bizde. bir adım atarsak bildiğimiz yolda yoksullar için bu da değerli dir.

    cengiz küçüksemerci | 18 Temmuz 2009

  8. BRAVO A.AREVANO’ YA, BAŞKA LAFA GEREK YOK. TOKİ’ YE DERS OLMALI YAPILANLAR.

    melih türa | 21 Temmuz 2009

  9. sosyal konuta bir vurgu yapılması şart. sadece varlıklılara konut ve işyeri üretmekle kent inşa edilmez. bu gidişat yoksulları daha yaşanamaz koşullar içine sürüklemek anlamı taşır.

    osman çoban | 3 Ağustos 2009


Yorum yazmak için


  Avustralya’nın Melbourne kentindeki Penleigh ve Essendon Gramer Okulu’ndaki (PEGS) Müzik Merkezi, McBride Charles Ryan’ın (MCR) PEGS Kampüsleri genelindeki bir dizi girişiminin bir parçasıdır. 

Copyright © 2024 All Rights Reserved | Mimdap.org