UNESCO listesine 27 yeni yapıt - MİMDAP
Ana Sayfa Bağlantılar Biz Kimiz İletişim Mimar İş İlanları
ANA SAYFA
UNESCO listesine 27 yeni yapıt
Share 9 Temmuz 2008

UNESCO’nun her yıl geleneksel olarak toplanan Dünya Kültür Mirası Komitesi, 8 Temmuz’da sona eren 32. toplantısıyla, yeni kültürel miras yapıtlarını belirledi. UNESCO’dan yapılan son açıklamaya göre, 19 kültürel ve 8 doğal mekân olmak üzere, 27 yeni yapıt listeye eklendi.

Böylece, Dünya Kültür Mirası listesinde 679’u kültürel, 174’ü doğal, 25’i karma olmak üzere, 145 ülkeye yayılan toplam 878 mekân yer almış oldu.

Kültürel mekânlar

Preah Vihear Tapınağı (Kamboçya)

Kamboçya’nın geniş bir alana yayılan ovasının hemen köşesindeki bir platoda yer alan bu tapınak, Shiva’ya adanmış. 11. yüzyılda inşa edilen tapınakta, 800 metre uzunluğundaki bir aks üzerinde uzanan, birbirine mahzenler ve merdivenler aracılığıyla bağlanan bir seri mabet bulunuyor. Tayland’a oldukça yakın olan bu mekân, günümüze kadar ulaşan ve iyi korunmuş eserlerden olmasıyla tanınıyor. Mimarî kalitesi, doğaya uyumu ve oyma süslemeleriyle Preak Vihear Tapınağı, listenin nadide yapıtlarından bir tanesi olarak görülüyor.

Fujian Tulou (Çin)

12. ve 20. yüzyıllar arasında inşa edilen 46 evden oluşan, Çin’in Fuji bölgesinin güneybatısındaki 120 kilometrelik alana yayılan bu ev dizisi, her biri 800 kişiyi barındıracak şekilde inşa edilmiş. Ortak bir avluya bakan, az pencereli, tek girişli bu evlerin esas yapım amacı, bulunduğu alanı savunmak olarak belirlenmiş. Tüm bir kabileyi içine alabilen bu evler, adeta küçük birer şehir olarak ün salmış.

Evlerin dışı ne kadar sade ve süssüzse, içleri de o kadar konforlu ve süslü. Farklı türde bir komün yaşamın ve alışılmadık bir savunma mekanizmasının örneği olan evler, birbirlerine ve çevrelerine uyumuyla, insan yerleşmeleri arasında özel bir yere sahip.

Stari Grad Ovası (Hırvatistan)

Milattan önce 4. yüzyılda Paros’lu Yunanlılar tarafından sömürgeleştirildiğinden bugüne kadar korunan bu alan, yüzyıllardır süregelen üzüm ve zeytin yetiştiriciliğiyle Yunan uygarlığından günümüze kalan önemli yapıtlardan biri olarak anılıyor.

Tarihî Camagüey Merkezi (Küba)

Küba’nın İspanyollar tarafından kurulan ilk yedi şehrinden bir tanesi olan Camagüey, uzun yıllar boyunca büyükbaş hayvan ve şeker endüstrisinin merkezi olarak kaldı. 1528’de bugünkü halini alan merkez, ufak meydanları, dar sokakları, patikaları ve düzensiz yerleştirilmiş yapılarıyla, Latin Amerika sömürge şehirleri arasında farklı ve önemli bir yere sahip.

Vauban Surları (Fransa)

Fransa’nın batı, kuzey ve güneyinde uzanan Vauban Surları, Kral 14. Louis’nin askerî mühendisi Sébastien Le Prestre de Vauban’ın (1633-1707) işleri arasında en önemlilerinden bir tanesi olarak kabul ediliyor. Geniş bir alana yayılan bu surlarda büyük kuleler, ovalar üzerine inşa edilen kaleler, kale burçları, hisarlar bulunuyor. Batı tipi askerî mimarînin klasik örneklerinden bir tanesi olan bu surlar, Avrupa tarihi açısından da önemli bir yere sahip.

Berlin’deki modernist sosyal konutlar (Almanya)

Berlin’in sosyal, politik ve kültürel olarak büyük gelişme kaydettiği Weimar Cumhuriyeti zamanında, 1910 ve 1933 yılları arasında inşa edilen bu konutlar, düşük gelir grubundan insanlar için konut çözümleri üretmesi; planlamaya, mimarlığa ve bahçe tasarımına yeni bir bakış açısı getirmesi açısından önem arz ediyor. Yeni kentsel ve mimarî tipolojiler yaratan, yenilikçi tasarım çözümleri üreten, teknik ve estetik buluşlara imkân tanıyan yapılarda Bruno Taut, Martin Wagner ve Walter Gropius gibi büyük mimarların imzası bulunuyor.

Ermeni Manastırı Topluluğu (İran)

İran’ın kuzeybatısında bulunan bu üç manastır, Ermenilerin Ortodoks Hıristiyan inancının önemli birer parçası olarak kabul ediliyor. Topluluk, St Thaddeus, St Stepanos ve Dzordor Şapelinden oluşuyor. Ermeni mimarîsinin evrensel değerinin ve dekoratif geleneğinin önemli birer parçası olan manastırlar, Bizans, Ortodoks ve Persler gibi diğer bölgesel kültür gruplarıyla olan ilişkisiyle de önem arz ediyor.

Haifa’daki ve Batı Galilee’deki Baha’i Kutsal Mekânları (İsrail)

Baha’i’nin güçlü hac geleneğini ve yoğun bir kutsallığı birleştiren bu mekânlarda, 26 bina, tarihî eserler ve alanlar bulunuyor. Bahá’u’lláh Türbesi ve Báb Mozolesi, yapıtlar arasında en çok göze çarpanları olarak kabul ediliyor. Bu mekânlarda, aynı zamanda konutlar, bahçeler, neoklasik modern yapılar ve bir de mezarlık bulunuyor.

Mantua ve Sabbioneta (İtalya)

İtalya’nın kuzeyindeki Po Vadisi’nde bulunan Mantua ve Sabbioneta, Rönesans tarzı şehir planlamanın en önemli örneklerinden bir tanesi. Mantua, hal-i hazırda var olan bir şehrin yenilenmesi ve dönüşmesi konusunda örnek olurken, Sabbioneta ise dönemin ideal kentini planlama konusundaki teorileri birleştiriyor. Roma döneminden bu yana yaşayan Mantua, 11. yüzyılda inşa edilmiş bir kubbeli yapıyla birlikte, bir de Barok tiyatroya sahip. 16. yüzyılda Vespasiano Gonzaga Colonna tarafından inşa ettirilen Sabbioneta ise, birbirini dik kesen çizgilerden oluşan ızgara planıyla dikkat çekiyor.

Mijikenda Kaya Ormanları (Kenya)

Kenya’nın yerli halklarından Mijikendaların (Kaya olarak da bilinirler) yerleşim yerleriyle birlikte, 200 kilometrelik geniş bir alanda uzanan 11 ayrı ormandan oluşan bu ormanlar, 16. yüzyılda burada yaşamaya başlamış, 1940’larda terk edilmiş bir medeniyete ev sahipliği yapmış olmasıyla, hâlen yaşayan bir geleneğin tanığı olmaya devam ediyor.

Melaka ve George Town (Malezya)

Bu iki şehir, Malezya’nın 500 yıllık geleneğinin önemli birer aynası olmasıyla tanınıyor. Kültürlerarası iletişimi imleyen, idarî yapıları, kiliseleri, meydanları ve kaleleriyle 15. yüzyılın Malay Sultanlığı, Portekiz ve Hollanda yönetimlerinin izlerini taşıyan şehirler, Asya ve Avrupa uygarlıklarının birleşme noktalarından bir tanesi olarak selamlanıyor.

San Miguel ve Jesús de Nazareno de Atotonilco Tapınağı (Meksika)

İlk olarak 16. yüzyılda inşa edilen şehir, 18. yüzyılda yapılan dinî ve sivil mimarî örnekleriyle, Meksika Barok sanatının en önemli merkezlerinden bir tanesi haline geldi. Şehre 14 km mesafede bulunan tapınak da, Barok sanatının ve mimarîsinin İspanyol sularındaki en çarpıcı örneklerinden bir tanesi.

Le Morne (Mauritius)

Mauritius’un güneybatısında, Hint Okyanusu’nun hemen yamacındaki Le Morne, 18. yüzyılda ve 19. yüzyılın başlarında, kaçak kölelerin ve mahkûmların sığındığı bir yerdi. Dağın yaşamdan izole olmuş, sık çalılı ve ulaşılmaz tepeleri, kaçak köleler için iyi bir sığınma mekânı yaratıyordu. Zamanla Le Morne Dağı kölelerin özgürlük mücadelesinin, çektikleri acıların ve yitirdikleri canların sembolü olmaya başladı.

Kuk Erken Dönem Mimarî Alanı (Papua Yeni Gine)

Deniz seviyesinin 1500 metre üzerinde, 116 hektarlık bataklık arazide bulunan bu alan, 10 bin yıla yakın süredir varlığını sürdürebilen ender mekânlardan. Yaklaşık 6500 yıl öncesinin tarım toplumuna ve teknolojik gelişimlerine ışık tutan bu iyi korunmuş arkeoloji alanı, bu kadar uzun yıllara yayılmış bir kültüre hâlen evsahipliği yapıyor olmasıyla, dünyanın sayılı değerleri arasında gösteriliyor.

San Marino Tarihî Şehir Merkezi ve Titano Dağı (San Marino)

55 hektarlık alana yayılan, Titano Dağı’nı da içine alan şehir merkezi, 13. yüzyıla kadar uzanan bir tarihe sahip. Şehir merkezinde tarihî surlar, geçitler ve mahzenlerin yanı sıra, 19. yüzyıldan kalma bir bazilika, 14 ve 16. yüzyıldan kalma rahibe manastırları ve 19. yüzyılda inşa edilmiş Palazzo Publico bulunuyor.

Al-Hijr Arkeoloji Alanı (Madâin Sâlih) (Suudi Arabistan)

Al-Hijr, Suudi Arabistan’ın ilk kültür mirası olma özelliğini kazanan mekânı oldu. Alanda, MÖ 1. yüzyıldan kalma, iyi korunmuş, süslü cepheli mezarlıklar bulunuyor. Aynı zamanda 50 kadar eski belge ve mağara resimlerine de ulaşmak mümkün. Al-Hijr, Nabatean kültürüne ve uygarlığına ışık tutan 111 adet mezarlığa, su kemerlerine ve diğer Nabatean mimarî eserlerine evsahipliği yapıyor.

Karpat Dağları’nın Slovakya tarafındaki ahşap kiliseler (Slovakya)

Bu bölgede bulunan 2 Katolik, 3 Protestan ve 3 Yunan Ortodoks Kilisesi, 16. ve 18. yüzyıllar arasında inşa edilmiş. Yerel dinî mimarînin en önemli örneklerinin görülebildiği bu alanda, Latin ve Bizans kültürleri bir araya geliyor.

Albula’daki Raetia demiryolu / Bernina Kültürel Alanı (İsviçre ve İtalya)

İsviçre Alplerini arşınlayan iki tarihî demiryolu, bu bölgede buluşuyor. 1904’te açılan Albula hattı, 67 km boyunca uzanarak alanın kuzeybatısını kapsıyor. 42 tünel, 144 viyadük ve köprüler, tren yolu boyunca yolculuğa eşlik ediyor. 61 kilometrelik Bernina geçişinde ise 13 tünel, 52 viyadük ve köprüler bulunuyor. Her iki hattın da bölgenin sosyo-ekonomik gelişimine ve yaşam standartlarına büyük etkisi olmuş. Aynı zamanda teknik, mimarî, mühendislik ve doğayla bütünleşme isteği, alanın her yerinde göze çarpıyor.

Roi Mata Alanı (Vanuatu)

Vanuatu’daki ilk kültürel miras alanı olan Roi Mata’da, 17. yüzyıldan kalma Efate, Lelepa ve Artok adaları bulunuyor. Alan, adını Roi Mata isimli bir ruhanî liderden alıyor. Burada Roi Mata’nın evi, ölüm yeri, vücudunun yakıldığı mekân görülebiliyor. Liderin dilden dile dolaşan hikâyelerine ve herkese yansıttığı ahlâkî değerlere tanıklık etmek adına, büyülü bir mekân olarak görülüyor.

Doğal mekânlar

Joggins Fosil Uçurumu (Kanada)

689 hektarlık bu paleontolojik alan, Kanada’nın doğusundaki Nova Scotia boyunca uzanıyor. Bölge, 354 milyon yıl öncesine ait Carboniferous döneminden fosillerin bulunduğu alan olarak biliniyor. Aynı zamanda 318 milyon yıl öncesine ait yeryüzü yaşamından en anlaşılır ve net kanıtların çıkartıldığı yer de, burası olmuş. Toplam 96 farklı cinsten 148 tür fosilin bulunduğu alanda, aynı zamanda 20 de ayak izi bulunmuştu.

Sanqingshan Dağı Ulusal Parkı (Çin)

Çin’in kuzeydoğusundaki Jiangxi bölgesinde bulunan 22950 hektarlık bu alan, eşsiz tepeleri ve doruklarıyla tanınıyor. 1817 metrelik Sanqingshan Dağı ise, alanın güzelliğine eşlik ediyor. Aynı zamanda park boyunca uzanan ormanlar, pek çoğu 60 metreden uzun şelaleler ve göller de, bölgeyi gerçek bir kültürel miras alanı kılıyor.

Kaledonya Lagünleri (Fransa)

Alanda, Fransa’nın Pasifik Okyanusu kıyılarındaki en etkileyici kayalıkları ve resifleri bulunuyor. Lagünler, aynı zamanda pek çok farklı bitki örtüsüne ve balık türüne de evsahipliği yapıyor.

Surtsey (İzlanda)

İzlanda’nın güney kıyılarından 32 km uzaklıkta bulunan bu volkanik ada, 1963-1967 tarihleri arasında yaşanan patlamalarla oluşmuş. İnsan yaşamının bulunmadığı ada, bitkilerin ve hayvanların kendilerine nasıl bir yaşam alanı kurabileceğini kanıtlaması açısından da görülmeyi hak ediyor. Adayı 1964’ten bu yana inceleyen araştırmacılar, okyanus akıntılarıyla taşınmış kökler, mantarlar, bakteriler ve küflerle karşılaşmış. Surtsey’de ayrıca kaydedilmiş 89 ayrı kuş türü bulunuyor.

Saryarka – Kuzey Kazakistan’ın bozkırları ve gölleri (Kazakistan)

Bu bölgede iki farklı koruma alanı bulunuyor: Toplamda 450.344 hektarlık alanı kaplayan Naurzum ve Korgalzhyn Eyaletleri. Göçmen kuşlar için hayatî öneme sahip sulak alanların bulunduğu bölgede, tehlike altındaki pek çok hayvan türü de yaşıyor. Beyaz Sibirya turnası, Dalmaçya pelikanı, Pallas kartalı gibi pek çok nadir rastlanan türün doğal yaşam alanı olan Saryarka, Afrika, Avrupa ve Güney Asya’dan kuş türlerinin de göç yolları üzerinde bulunuyor.

Monarch Kelebek Biyosferi (Meksika)

Mexico City’nin 100 km kuzeyinde bulunan bu alan, 56.259 hektara yayılıyor. Her sonbaharda Kuzey Amerika’dan gelen milyonlarca, hatta belki milyarlarca kelebek, ormanlık alanlarda küçük gruplar halinde yaşıyor. Kelebekler, ilkbahar geldiğinde Doğu Kanada’ya geçerek 8 ay sürecek göçlerini gerçekleştiriyor. Geçen bu süre içinde, 4 kelebek jenerasyonu doğuyor ve ölüyor. Yeni doğan kelebeklerin Meksika’ya dönüş yolunu nereden bildikleri ise, bir gizem olarak kalmaya devam ediyor.

Sardona Tektonik Bölgesi (İsviçre)

İsviçre’nin kuzeydoğusunda bulunan bu dağlık alan, yüksekliği 3000 metreyi geçen 7 zirvesi bulunan dağlık bir bölgeyi içeriyor. 32850 hektarlık alanda, jeolojik çöküntüler sonucu oluşmuş yer şekillerinin en nadide örnekleri görülebiliyor. Bölge, 18. yüzyıldan bu yana gerçekleşen jeolojik araştırmalar için doğal bir laboratuar işlevi görmüş.

Socotra Archipelago (Yemen)

Hint Okyanusu’nun kuzeybatısında, Aden Körfezi’nin yakınlarında bulunan, 250 km uzunluğundaki bu bölgede, 4 ada ve 2 adacık bulunuyor. Alanın özelliği, zengin ve çeşitli bitki ve hayvan türlerine evsahipliği yapıyor olması: Adada bulunan 825 bitki türü, sürüngenlerin %90’ı ve salyangozların %95’i, dünyanın başka hiçbir yerinde yaşamıyor. Adalar ve adacıklar, aynı zamanda barındırdığı 192 kuş türüyle de önem arz ediyor. 730 farklı tür balık ve 300 farklı türde yengeç, ıstakoz ve karides ise cabası…

Kaynak: UNESCO
Çeviri: mimdap

7 Yorum
  1. hepsi birbirinden ilginç ve güzel. zamanlara çağlara ayak uydurmuşlar gerçekten kültür mirası. İçlerinden 12. yy da yapımına başlanan Fujian Tulou bence muhteşem. Daha önce hiç görmemiştim. Çok etkileyici.

    sevimbener | 15 Temmuz 2008

  2. keşke küreselleşmemiz bu boyutla, bu alanlarla olsa.mimarlık daha doğrusu kültür ve sanat bunu gerçekleştirecek en güçlü alanlar bence.

    ümran kurt | 21 Temmuz 2008

  3. ben de ümran hanıma katılıyorum ve keşke diyorum. ancak bu hayli zaman alacak galiba. önce mimarlık ülkemizde böyle bir gücü olduğunu farketmeli.

    orçun kuzey | 21 Temmuz 2008

  4. gerçekten çok güzel resimler var ve güzel yazılar var

    tayfun | 5 Ocak 2009

  5. Abi çok teşekkür ederim türkçe ödevimi bitirdim kimse bulamamıştı ben buldum:D.

    Remzi | 19 Şubat 2009

  6. çok sağol valla çok makbule geçti allah razı olsn

    emine | 27 Ekim 2009

  7. çalışmanız güzel ama komün yaşamla ilgili pek fotoğraf yok.. ne yaparlar nasıl yaşarlar bu komünler..

    öznur koparan | 6 Aralık 2009


Yorum yazmak için


  Avustralya’nın Melbourne kentindeki Penleigh ve Essendon Gramer Okulu’ndaki (PEGS) Müzik Merkezi, McBride Charles Ryan’ın (MCR) PEGS Kampüsleri genelindeki bir dizi girişiminin bir parçasıdır. 

Copyright © 2024 All Rights Reserved | Mimdap.org