Ana Sayfa Bağlantılar Biz Kimiz İletişim Mimar İş İlanları
ANA SAYFA
Tüm Yazı-Yorumlar

Peggy Deamer, Mimarlık ve İşçi’de mimarların işçi olduğunu kabul ediyor

 

Yazan: Peggy Deamer

 

Uygulamalı mimarinin çoğu angaryadır ve bu oldukça adaletsizdir. Öğrenciler olarak mimarlara, yapılı çevre ve onun büyük soruları hakkında düşünceli ipuçları ve bu soruları yanıtlamak için tek yaratıcı saltanat verilir. »


Sosyalistlerin mücadelesi kentlerde köklü izler bıraktı. O izleri gecekondu olgusunda aramak, sosyalistlerin durduğu yeri ortaya koyabilmek açısından değerli. Anahtar cümle ise şu: Konut sorunu, sınıf mücadelesinin bir parçası. 70’li yıllarda sosyalist gazetelerde yıkım haberleri sıklıkla yer almaya başladı. Gecekondu mücadelesi, 1980 darbesine kadar sürdü. Ardından sosyalist mahalleler de dahil gecekondu mahalleleri rant politikalarına konu oldu. »


Duvarlar her zaman tek parça ve büyük ölçekli olmak zorunda değil. Bazen parça parça ve küçük boyutlardaki duvarlar da insanı insandan ayırır. »


Havva Ezgi Doğru’nun Çılgın Projelerin Ötesinde: TOKİ, Devlet ve Sermaye çalışması İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Doğru, devletin büründüğü otoriter rolü TOKİ üzerinden kavramsallaştırıyor. »


Bozkurt’ta bir binanın üzerinde “af nefsin zekatıdır” yazıyor. Muhafazakâr ergen aforizmalarıyla geçti son 19 yılımız, siz bozun her şeyi biz affedelim öyle mi? Bozkurt’ta, Ayancık’ta yaşananların birileri hesabını vermeli önce, doğaya, insanlara nasıl kıydınız? »


Bir koy hayal edelim. Küçük veya büyük.. En dip noktasına akarsu akıyor olsun. Akarsuyun yıllarca dağlardan getirdiği alüvyonlar yavaş yavaş koyu doldurur. Deniz de açıktan kum getirerek ona yardımcı olur. Uzun yıllar sonra koyun ortası dolar.. Orada çok verimli ve bereketli bir ova oluşur. Ne eksen yetişir. Ne diksen büyür. »


Kadıköy’de eğlencenin ilk prensibi çevreyi rahatsız etmemekti.

1900’lerin başında çayırlarda gezinerek ve buralardaki mekânlarda alaturka müzik dinlenerek eğlenilirmiş. »


Türkiye ısınmanın en kuvvetli yaşandığı bölgede yer alıyor. Dünyada ortalama artış 1,5 dereceyi bulduğunda Türkiye’de bu artış 2 dereceyi bulacak. Bir hafta sürmesine alıştığınız 40 derecenin üstündeki sıcak hava dalgasının 2-3 hafta ve alışılmışın 4-5 derece üstünde sürdüğünü düşünün. »


Türkiye’nin canını yakan orman yangınları henüz söndürülmemişken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan imzasıyla Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren bir kanun, kıyılar başta olma üzere orman alanlarındaki yapılaşma tasarrufunu Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkisine bırakıyor. Hangi alanların kapsama gireceği ise doğruda Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek. »


2018 yılında gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Seçimleri öncesinde Erdoğan’ın seçmenlere en büyük vaadi, her ilde, “içinde yatıp yuvarlanılacak millet bahçeleri” yapılmasıydı. »


Osmanlı’nın İstanbul’a gelmesinden itibaren kıyılarda deniz ulaşımı küçük teknelerle sağlanmıştır.

 

 

1909 yılında İngiliz şirketine verilen imtiyaz 1910 yılında onlardan geri alınıp yeni kurulan Seyr-i Sefain İdaresine verilmiş. Bu dönemde Köprü-Yeşilköy ve Köprü-Pendik seferleri oluşturulmuş. Daha sonra İzmit Körfezinden Yalova’ya kadar seferler konmuş. »


İklim krizi birçok siyaset için merkeziyet kazanırken, sermayenin ‘yeşil yatırımlar’la krizi fırsata çevirmesi sonucu derinleşecek sorunlara veya ortaya çıkabilecek yeni türden çelişki ve çatışmalara karşı hazırlıklı olunması gerektiği konusundaki uyarılar da önem kazanıyor. »


Ülkede ne kadar doğal güzellik/değer varsa maddi kazanca dönüştürülmesinden yanayım. Bu ülke, zamanında kültür, doğa, insan, nezaket, vefa vs. diyerek çok şey kaybetti. »


“Tadao Ando’nun  yaptığı şey, bir köpeğin elektrik direğine yaptığı ile aynı”

Yazar: Aaron Betsky

 

Aaron Betsky, Paris’teki Bourse de Commerce’in mimar Tadao Ando tarafından yeniden tasarlanmasını, binayı Fransız sömürge şiddetinin bir anıtına dönüştüren steril betonun “tam bir felaketi” olduğu şeklinde yorumluyor. »


 

1874 yılı.. Osman Hamdi Bey Kadıköy’ün ilk şehremini olur.. Ondan önce küfeli çöpçüler ücretle çöp toplayıp denize atarlarmış. Osman Hamdi Bey, atlı çöp arabasıyla ücretsiz toplayıp denize attırmış.

 

1900 yılına ait Yeldeğirmeni sahilinin haritasında her sokaktan kanal akmaktadır. Demek ki her yerde kanallar denize akıtılmaktadır.

 

                                               

 

   1900 Yılında Denize Akan Kanallar

 

1924 yılı… Süreyya İlmen Kurbağalıdere’yi korumak için dere kenarına betondan kanal yapar. Uzun yıllar dere temiz kalır.

 

1930 ve 1940’lı yıllarda dere temizdir. Ancak denizin içine kadar uzanan kanal unutulmuştur. Oluşan bozulmalar sebebiyle dereye sızmalar başlar.

 

1950’ler.. Kurbağalıdere pistir. Yerleşim olmayan Hasanpaşa’dan yukarısı temizdir..

 

Kentte fabrikalar dere ve deniz kenarlarına yapılmaktadır. Haliç’in etrafı fabrika doludur. Pislik denize akıtılmaktadır..

 

1960’lar.. Kurbağalıdere’de kirlilik belirginleşmiştir. İlginçtir. Kurbağalıdere pistir ama ağzının iki yanındaki Moda ve Kalamış Plajları temizdir.

 

1970’ler.. Atık sular derelere akmaktadır. Oralardan da denize..

 

Bağdat Caddesinin çevresinde kanallar patlamaktadır. Yıllar önce buraları köy ölçeğindeyken döşenen 15 santimlik büzler yetmemektedir. Alt yapı yenilenmeden 1-2 katlı köşklerin yerine 10-15 katlı apartmanlar yapılmıştır. Bir apartmana yerleşen nüfus, önceki bir mahalleye yerleşen nüfustan fazladır. Kanal sistemi yenilenir.

 

Haliç’te fabrika atıklarının olumsuz sonucu gözükmeye başlamıştır. Atıklardan adacıklar oluşmaktadır.

 

1980’ler.. Dereler geniş kanal gibidir. Tamamı denize akmaktadır. Önlem almaya karar verilir.

 

Haliç’te, kıyıdaki tesisler ve içerdeki fabrikalar kaldırılır. Denizdeki çamur toplanıp Marmara’nın ortasına dökülür. Denizin rengi pislikten gri olmuştur. Vazgeçilir.

 

Deniz kıyısındaki bazı lüks oteller fosseptiklerinin vanasını gece açıp denize akıtmaktadırlar. Hâlbuki gündüzleri önlerindeki plajdan denize girilmektedir.

 

Yenikapı’ya ilk arıtma tesisi yapılır.

 

1990’lar.. Derelerin ıslahı gündeme gelir. Ancak ıslahtan kasıt derenin üzerinin betonla kaplanıp kanal haline getirilmesidir.

 

Buna rağmen denizin ortası temizdir.

 

Hazır beton çıkmış, denizin kum-çakılı kurtulmuştur. Ama zaten kalmamıştır ki.

 

Buraya kadar olan kısmı yorumlarsak.. Doğa kendini temizliyor. Yeter ki istiap haddi aşılmasın.. Bir de alt yapı yetersizliği ancak sorun çıkınca akıllara geliyor..

 

Arıtma tesisleri yapımına hız verilir.

 

                                             Kadıköy Ön Arıtma Şeması

 

2000’li yıllar.. Haliç’in çamuru Alibeyköy’de bir taşocağı çukuruna pompayla basılır. Haliç temizlenir.

 

Kanallar yenilenir. 10 noktada fiziksel ve biyolojik arıtma tesisleri yapılır. Arıtmalardan çıkan su deniz dibinden 2300 metre açığa akıtılır.

 

 

                                           2003 Yılı İtibariyle Arıtma Tesisleri Tablosu

 

Daha sonra 640.000 m3/gün kapasiteli Küçüksu Ön Arıtma Tesisi de devreye girer.

 

Kenarda köşede kalmış bazı belediyeler arıtmalarını sağlıklı çalıştırmamak gibi kuralsızlıklar yaparlar ama onlar fazla etki etmez, deniz temizlenmeye başlar.

 

Marmara denizi girilir hale geliyor..

 

                           

Arıtma Tesisleri Haritası

 

O yıllarda İstanbul’un nüfusu 11.5 Milyon.. Şimdi 15.5 Milyon.. Tesislerin o yıllardaki arıttığı miktarla kapasiteleri oranlanırsa rahatlıkla günümüzde de yeterli olacakları anlaşılacaktır.

 

                                 Anadolu Yakasının Kolektör Haritası

 

2010 yılı sonrasında tuhaf haberler çıkıyor. Örneğin: Marmara Bölgesi’nin çeşitli yerlerinde renkli akan dereler, bazı bölgelerde deniz kirliliği gibi.. Dronlarla dağdaki teröristin mağarası bulunuyor ama bu kirliliği yapan fabrikalar bulunamıyor.

 

2021 başlarında gittiğim balık restoranında istavrit bile olmayınca çok şaşırmıştım. Henüz kimse bu konuyu bilmezken restoran sahibi ‘Çamur var deniz dibinde’ demişti. O çamur meğer bugünlerde ortaya çıkan müslajmış.

 

                                                    Müslaj

 

Ben diyorum ki, hatta iddia ediyorum ki, neyse şüphe duyuyorum ki diyelim.. Özeller dahil arıtma tesislerinin çoğu, belki tamamı çalıştırılmamıştır. Zira denizin dibi katı maddelerle kaplanmış. Yukarıda 150 yılı aşkın bir geçmişi anlattım. Bu deniz ne günler gördü. Hep kendini bir şekilde temizledi. Ama belli ki ‘Nasıl olsa bir şey olmuyor’ diye koca bir fosseptik çukuru yerine konduğunda dayanamadı.

 

Önce dibini kazıyıp kum-çakıl çıkardık. Ardından kıyıları doldururken dibini çamurla kapladık.. Sonra kumsalları yok edip çevresini beton duvarla çevirdik. İçine attığımız çer çöpü geriye çıkaramaz hale geldi garibim.. Çöp attık, kanal akıttık, yetmedi kimyasal akıttık, ayrıca elimize ne geçtiyse içine attık.. Hala her çeşit sıvı-katı pisliği atmaya devam ediyoruz.

 

Biz Marmara’yı boğduk.. Boğduk.. Bu durum resmen denizin boğulmasıdır. Nefessizlikten müslaj kusuyor.. Büyük bir havuz gibi olan bu denizin çevresindeki illerde 25 milyon insan yaşıyor. Hepimiz.. Konuklarımızla, turistlerimizle 30-40 milyon.. Hep birlikte bitirdik bu denizi. Ama yetmiyor.. Sıraya Karadeniz’i ve Ege’yi de koyduk. Sürpriz olmasın sonra.

 

Evet.. Bütün arıtmalar biyolojik olsa iyi olur. Ama önce arıtmaların çalışıp çalışmadıkları yıl yıl araştırılmalıdır.. Sonra gereken yapılmalıdır.

 

Çeşitli zihni sinir projeleri duyuyorum. Denize müzik dinletelim, içine hava püskürtelim, aşı yapalım gibi. Bu işin şakası yok dostlar. Biline..

 


WordPress › Hata