Hayvan hakları savunucuları faytonlara neden karşı çıkıyor? Faytonlar kaldırılırsa atlara ne olacak, atlar, faytoncular ve Adalar için nasıl bir çözüm öneriliyor? Faytonlar bir kültür mirası mıdır?

 

 

 

 

 

 

1 – Hayvan hakları savunucuları faytonlara neden karşı çıkıyor?

 

 

Hayvan hakları savunucuları sadece Adalar’daki bir ulaşım aracına karşı çıkmıyor, Adalar’da ve Türkiye’nin her yerinde hayvan çalıştırmaya son verilmesini talep ediyor. Adalar’daki faytonlar da Türkiye’de ve dünyada hayvan çalıştırmanın en gözle görünür örneklerinden biri olduğu ve çok sayıda atın ölümüne neden olduğu için hayvan hakları hareketinin temel gündemlerinden birini oluşturuyor. Hayvan hakları savunucuları aynı zamanda hayvanların yarış, deney, giyim, gıda, gösteri ve turizm gibi endüstrilerde kullanımına son verilmesini, bu yönde yasaların çıkmasını ve bu konuda yaygın bir toplumsal bilinç oluşmasını sağlamaya çalışıyor, eylemler ve kampanyalar düzenliyor.

 

 

Türkiye’de solun bir bölümü tarafından genellikle yok sayılan ya da kimi STK’lar tarafından fonlanan bir mücadele alanı olarak küçümsenen hayvan hakları savunuculuğu ve hayvan sömürüsüne karşı yürütülen mücadele, gerçekte doğanın ve yaşamın tahrip edilmesine karşı güçlü bir muhalefet alanını, önemli bir alternatif dünya görüşünü temsil ediyor. Düşünsel kökleri Aristo’nun “hayvanların insanlar için yaratıldığı” düşüncesine kadar uzanan ve bugün kapitalizm tarafından temsil edilen insan merkezli doğa ve yaşam algısına karşı veganlardan vejetaryenlere, anarşistlerden ekolojik haklar için mücadele eden kesimlere, kent hareketlerinden çeşitli siyasal gruplara ve iklim krizine karşı mücadele yürütenlere kadar uzanan geniş bir yelpaze bu alanda yanyana geliyor. Adalar’da ve tüm Türkiye’de faytonların yasaklanması ve hayvan çalıştırmanın engellenmesi için yürütülen kampanyalar da bunlardan biri.

 

 

2 – Faytonlar kaldırılırsa atlara ne olacak, atlar, faytoncular ve Adalar için nasıl bir çözüm öneriliyor?

 

 

Hayvan hakları ve yaşam savunucularının bu ve benzeri konulardaki tavrı açık ve net: Hayvan çalıştırmaya son verilsin, Adalar’daki atlar sahiplerinden satın alınarak İBB ve kamu kurumları tarafından finanse edilen ve Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gelen fayton atlarına tahsis edilecek özel alanlara yerleştirilsin ve bakımları sağlansın. Geçmişte hayvan hakları savunucularının baskısıyla ayı oynatıcılarından toplanan ayıların Bursa Karacabey’de özel bir alanda bakım ve tedavilerinin sağlanması gibi, kamu kaynaklarıyla atlar için de özel bir alan tahsis edilmesi isteniyor. Kuşkusuz bu süreçte faytoncu aileler de tazminat, taksi plakası, ulaşım kooperatifi vb. uygulamalarla desteklensin ve mağdur edilmesin, ancak Adalar’da doğal yaşama ve sosyal dokuya zarar veren kontrolsüz turistikleştirme sürecine karşı önlemlerin alınması isteniyor. Adalar’da yaşayanlar elektrikli fayton gibi Adalar’ı iyice keşmekeşe sürükleyecek ucubeler de istemiyor. Adalar’da illa ki bir çözüm aranıyorsa onun cevabı basit: Yürümek ve bisiklete binmek! Adalar’ın kültürü yürümeye, bisiklete binmeye ve yolda karşılaşmaya dayanan bir kültürdür. Yaşlılar ve hastalar için hizmet verecek elektrikli kamu araçları ve yerleşim bölgesi içinde ihtiyaca göre düzenlenecek küçük elektrikli toplu ulaşım araçları dışındaki tüm motorlu araçların Adalar’dan çıkarılması da bu kültürü canlandırmanın ilk ve en önemli adımı olacaktır.

 

 

Nitekim son yıllarda Adalı faytoncuların büyük çoğunluğu da çok zor, meşakkatli, yıpratıcı ve vicdani olarak rahatsızlık yaratan bir iş olan faytonculuğu bırakarak esnaflık, işletmecilik gibi başka işler yapmaya yöneliyorlar. Hayvan hakları savunucuları, faytoncuların durumu en iyi bilen grup olduğuna inanıyor ve hayvan çalıştırılmasına son verecek uygulamaları mağdur edilmedikleri sürece destekleyeceklerine inanıyorlar.

 

 

 

 

 

 

3 – Adalar’da hayvan çalıştırmanın boyutu ne? Atlar neden ölüyor?

 

 

Bugün 226’sı Büyükada, 31’i Heybeliada, 21’i de Burgazada’ya kayıtlı olmak üzere toplam 278 plakalı fayton bulunuyor. Mevcut at ve araba sayısı mevsime bağlı olarak değişiyor. Kış aylarında 500’e kadar düşen at sayısı, yaz aylarında 1200’ü aşabiliyor. Faytoncular Odası’nın açıkladığı rakamlara göre de Adalar’da her sene 400’ü aşkın yeni ata ihtiyaç duyuluyor. Bu ihtiyaç her sene bir önceki sezonda ölen ya da çalışamaz duruma gelen atların yerini yenilerinin aldığını gösteriyor.

 

 

Adalar’daki atların kitlesel olarak ölümüne neden olan şey ise büyük oranda aşırı çalıştırılmak. Adalar’da geçmişte yerleşim alanı içinde insan taşımacılığı yapması öngörülen ve turistik niteliği ikinci planda olan faytonlar, bugün bir ulaşım aracı niteliğini tamamen kaybetmiş durumda. Her yıl neredeyse tamamı turistik amaçla kullanılan faytonlarda çalıştırılan atların yaklaşık 300’ünü kaybediyoruz. At gömülerini yapan belediyenin verdiği rakamlara göre ruam hastalığının seyrine bağı olarak bu sayının 400’ü aştığı ve 500’e yaklaştığı yıllar da olabiliyor. Öte yandan sürekli asfalt üzerinde koşturulmaktan ya da aşırı çalışmaktan kaynaklanan laminitis gibi hastalıklar, kırıklar ya da enfeksiyonlar sonucunda artık çalışamayacak duruma gelen atlar da öldürülüyor. At ölümlerinin boyutunu gömülerin bir bölümü kayıt dışı yapıldığı için tam olarak maalesef bilemiyoruz, ancak ölümlerin tamamına yakını Büyükada’da yaşanıyor.

 

 

4 – Ruam nedir? Ruam nedeniyle 3 yıldır Adalar’a yeni at girişi yasak olmasına rağmen at ölümleri neden durmuyor?

 

 

Ruam, başta at, eşek, katır gibi tek tırnaklılar olmak üzere, insan, kedi ve kimi yabani hayvanlara da bulaşabilen deli dana hastalığına benzeyen, mankafa hastalığı olarak da bilinen bir hastalık. Atlarda görülen akciğer, deri ve burun ruamı olarak üç farklı türü var. Karantina ve tazminat gerektiren ölümcül ve bulaşıcı bir hastalık olarak insanlara da deri,solunum, at eti yemek gibi yollarla bulaşabiliyor. Hayvanlardaki tedavisi kamu sağlığı için tehdit oluşturduğu gerekçesiyle yasaklanmış durumda.

 

 

Tarım Müdürlüğü tarafından ilkbahar ve sonbaharda yılda iki kez yapılan kontrollerde atlarda ruam gibi bulaşıcı hastalıklar görüldüğünde o atlar karantinaya alınıyor ve iğneyle öldürülüyorlar. Ruam, kamu sağlığını da tehdit eden, insana da bulaşabilen tehlikeli bir hastalık olduğu için, atlar sahiplerine ödenen bir “itlaf bedeli” karşılığı öldürülüyorlar. 2015 ve 2016 yıllarında yıl başına ortalama 150 at ruam nedeniyle öldürülmüştü, ancak 2017’de alınan at girişinin yasaklanması kararı ve kontroller ruam vakalarını önemli oranda düşürdü. Ancak devlet tarafından ödenen “itlaf bedeli” çok düşük olduğu için kimi faytoncular geçmiş yıllarda atları kontrolden kaçırabiliyordu, ancak atların ortak sulama alanlarından, kötü barınma şartlarından, aynı koşum takımlarını kullanmalarından ötürü ruam hızla yayılabiliyordu. Son yıllarda bu konuda bir bilinç oluştu ve Ruam hastalığı nedeniyle 2017 yılında Adalar Kaymakamlığı’nın girişimiyle Adalar’a yeni at sokulması yasaklanmıştı. Ancak geçtiğimiz yıl Berat Albayrak’ın yerel seçimler öncesindeki “faytoncular mağdur olmasın” gerekçeli özel izniyle adaya 200 kadar at topluca sokulmuştu.

 

 

 

 

 

 

Büyükada’da ölen atların büyük bölümü Adalar Belediyesi tarafından Aya Nikola’daki belediye atölyesinin bitişiğindeki araziye gömülüyor. Ancak zaman zaman Tepeköy, Aya Nikola, Yörükali gibi bölgelerde fayton ahırlarının yakınlarında, kimi orman bölgelerinde ya da Adalar’daki eski çöplük alanlarında ölen atların kayıt dışı gömüldüğü görülüyor. Adalar’da yaşayanlar kimi zaman denize ya da ormana bırakılmış ölü atlara da şahit oluyor. Diğer yandan bugün çıkarma gemileri ya da çeşitli teknelerle Adalar’a yasadışı at girişi devam ediyor. Adalıların gözü önünde yaşanan bu durumdan maalesef resmi kurumlar dahil Adalar’da yaşayan herkesin haberi var, bu girişleri Faytoncular Odası da doğruluyor ve engellenemiyor.

 

 

Bu noktada konuyla ilgili yetkili kurum olan İBB’nin geçmiş yıllarda, Heybeli ve Burgaz’daki fayton ahırlarını uzun yıllar çok kötü koşullara mahkum ettiğini, genel olarak da fayton sorununu çözümsüz bıraktığını hatırlatmak gerek. Bu nedenle söz konusu ahırlarda atlar ve faytoncular çok kötü şartlarda barınmak zorunda kaldılar ve bu durum devam ediyor.

 

 

5 – Bir atın ortalama ömrü ile Adalar’daki bir atın ortalama ömrü arasındaki fark nedir?

 

 

Atlar ortalama 20-25 yıl arası yaşayan canlılar. Ancak Adalar’da faytonculuk her yıl yaklaşık 400 civarı yeni ata ihtiyaç duyan bir sektör. Adalar’a ruamın çok yaygın olduğu yakın geçmişte 480, 550, 670 gibi çok yüksek rakamlarla at sokulduğunu İlçe Tarım Müdürlüğü’nün açıkladığı resmi kayıtlardan biliyoruz. Tüm bunlar Adalar’da iki-üç yılda bir sayısal olarak atların neredeyse tamamının yenilendiği, özellikle Büyükada’da çalıştırılan atların ömrünün de 2-3 yıla kadar kısaldığına işaret ediyor. Adalar’da ve özellikle Heybeliada ve Burgazada’da atlarıyla daha yakından ilgilenen ve geçimlik olarak arabacılık yapan, hatta atlarını çalıştırmadan bakımlarını yapan kimi faytoncuların çok daha yaşlı ve iyi bakılan atları da var, ancak bunlar maalesef istisna olmanın ötesine geçmiyor. Tüm bunların ötesinde ölen at sayısının fazlalığı ya da azlığını konu alan tartışmalar maalesef konunun spekülasyonlara açık hale gelmesine ve normalleştirilmesine neden oluyor. 200 atın ölümünü normal bulanlar da var. Ama 300 yerine 200 ya da 20 atın ya da tek bir atın bile çalıştırılma nedeniyle ölüyor olması kabul edilemez. Bu durum her atın canlı bir birey olduğunu, her ölümün insan eliyle gerçekleştiğini unutturmamalı. Sorunun temelinde hayvan çalıştırma ve hayvan sömürüsü bulunuyor.

 

 

6 –  Son bir yıldır fayton tartışması kamuoyunda daha geniş bir yer buluyor. Bu süreçte denetimler arttı mı, ölüm sayıları düştü mü?

 

 

2015 ve 2016 yıllarında yıl başına ortalama 150 atın ruam nedeniyle öldürüldüğünü ve toplam at ölümleri sayısının da zaman zaman 400’ü aştığını biliyoruz. 2019’da Eylül ayı ortasına kadar sadece Büyükada’da yaklaşık 180 at belediye tarafından gömüldü. Adalar’da yüksek sezon denilen yaz aylarında her gün bir ya da iki atın ölüm haberini alıyoruz. Ancak Adalar’da yaşanan turistikleştirme nedeniyle ciddi bir yaz-kış sezon farkı kalmadığı için bu sene de 300’ü aşkın atın yaşamını kaybedeceğini tahmin ediyoruz. Hayvan hakları savunucularının yarattığı kamuoyu baskısı ve geçim kaynağı olan atlarını korumaya çalışan çok az sayıdaki faytoncunun kendi çabası dışında maalesef herhangi bir denetimden söz etmek mümkün değil. Adalar’da atlar yük taşıma kapasitelerine uygun olmayan kimi yüksek eğimli bölgelerde, kimi zaman aşırı ağırlıkla ve her zaman asfalt yollarda koşuyorlar. Adalar’da yaralanan ve tedavi edilebilecek durumdaki atlarla ilgilenebilecek herhangi bir veterinerlik hizmeti de yok, atlarla ilgilenen tek bir veteriner bile yok. Büyükada’da 226 faytonun yarısından fazlası 2 ila 20 arasında değişen sayılarda kimi ailelerin ya da grupların elinde toplanmış durumda ve bunların çoğu sezonluk olarak işletmecilere kiralanıyor. Ada dışından gelen sürücüler ve seyisler fayton ahırlarında yaşıyor. Fayton işletme bedelini ödemek, fayton işletmesi kiralayanların öncelikli meselesi olduğunda da atların yaşamı ikincil üçüncül bir sorun haline geliyor, atlar ölürse yerine yenileri geliyor, çalışma süreci durmaksızın devam ediyor. 1990’lı yılların sonundan bu yana yaklaşık 20 yıldır yapılan tüm toplantılar, çalıştaylar, hazırlanan yönetmelikler, öneriler, düzenleme girişimleri, atlara çip takma gibi uygulamalar ise hiçbir sonuç vermedi. Faytonların Adalar’daki yoğun turistik kullanımı ve Adalar’ın iç dinamikleri maalesef buna izin vermiyor.

 

 

7 – Faytonlar bir kültür mirası mıdır? Fayton taraftarı olan bazı kişiler “Faytonlar Adalar’ın kültürel mirasının parçasıdır, korunması gerekir,” gibi düşünceler ileri sürüyor…

 

 

Hayvan çalıştırmaya dayanan bir kültür mirası olamaz. Uygarlığın ve insanlığın bugün ulaştığı noktada geçmişin tüm kültürel öğelerini ve geçmişteki olumsuz uygulamaları “kültürel miras” vb. adlarla sahiplenmemiz doğru değildir. Bugün nasıl aynı mantıkla insan köleliğini, insan kurban etmeyi ya da ırkçılığı kültürel nedenlerle savunmuyorsak, atlar söz konusu olduğunda adı ister atlı tramvay, ister fayton, atlı savaş arabası, yarış atı, dolap beygiri ya da başka bir şey olsun hayvan çalıştırmaya dayanan bir “kültür mirası” olamayacağını ısrarla söylememiz gerekir.  İnsanlık bugüne kadar hayvanları savaşlarda, endüstride, deneylerde, ulaşımda, beslenmede sömürüye dayalı bir şekilde yaygın olarak kullanmış ve bunun sonucunda milyonlarca yaşam son bulmuştur. Yalnızca 20. yüzyıldaki dünya savaşlarında milyonlarca insanın yanı sıra bugün kayıtlarda yer almayan 10 milyona yakın at, eşek ve katırın öldüğünü biliyoruz. Dünyayı paylaştığımız canlıların insanlar tarafından her ne sebeple olursa olsun kullanılmasını ve öldürülmesini kabul etmek mümkün değildir. Bugün nasıl insanlık tarihinde büyük önem taşıyan atlı savaş arabalarını, atlı askeri birlikleri, atlı tarım araçlarını “kültür mirası” diye korumaya ve kullanmaya devam etmiyorsak, savaş fillerini, ayı oynatıcılarını, geyiklerin sürdüğü kızakları kullanmıyorsak, daha hızlı şişmanlasınlar diye kazları ayaklarından çiviyle yere çakmıyorsak atları çalıştırmanın da kültürel bir yönü yoktur. Bu tümüyle ekonomik bir süreçtir ve atlı ulaşım araçları hayvan sömürüsünün günümüze kadar ulaşmış, ekonomik gerekçelerle atların yaşamı pahasına sürdürülen uzantılarından biridir.

 

 

8- “Atlar çalışma hayvanıdır, çalıştırılmazlarsa atları kaybederiz” gibi düşünceler ileri sürülüyor?

 

 

Hiçbir canlı bir diğeri için var olmaz, her canlı yalnızca kendisi için var olan doğal bir varlıktır. Canlıları yemek hayvanı, çalışma hayvanı, süs hayvanı, ticaret hayvanı, deney hayvanı diye nitelemek onları kendi kullanımı için sınıflandıran insan bakış açısının ürünüdür. Bu bakış açısı ve hayvanların çeşitli amaçlarla kullanımı bin yıllar boyunca pek çok türün yok olmasına, birçoğunun yok oluşun eşiğine gelmesine, bir bölümünün de yapay seçilim yoluyla fiziksel özelliklerinin insan tarafından şekillendirilmesine neden olmuştur. Örneğin atların daha hızlı koşması ya da daha ağır yükleri çekmesi için yapay seçilimle fiziksel özelliklerinin biçimlendirilerek üretilmesi, bugün ayağı kırılan bir atın tedavisinin çok zor bir iş haline gelmesine, omurga bozukluklarına ya da vahşi atlarla evcil atların kromozom sayılarındaki farklar nedeniyle birlikte üreyememesine yol açmaktadır. Atların ilk atası Eohippus’tan bugünkü modern atlar olarak bildiğimiz Equus’a uzanan ve milyonlarca nesil süren 70 milyon yıllık doğal seçilimin ardından insan tarafından evcilleştirilen ve yapay seçilimle fiziksel özelliklerine müdahale edilen atların varlığı büyük oranda insana bağlıdır. Atlar kuşkusuz doğada da barınabilmekte ve insan kullanımından kaçarak vahşi atlar olarak Türkiye’de Çukurova, Toroslar ve İç Anadolu’da ya da Orta Asya ve Amerika bozkırlarında yaşayabilmektedir, ancak doğal alanların tahribi ve atların iklim etkilerine çok açık canlılar olması önemli bir sorun yaratmaktadır. Moğol atları (Takhi-Przewalski atları) gibi son vahşi at türlerinin neslinin insan eliyle yokoluş aşamasına sürüklendiği ve uzun uğraşlar sonucunda insanların çabasıyla kurtarıldığı bir gerçektir.

 

 

Türkiye’de yaşayan atların sayısı da son yıllarda büyük bir hızla düşüyor. FAO verilerine göre Türkiye’de 1970’lerde 1 milyonu aşkın at bulunurken bugün bu sayı 120 binler seviyesine kadar gerilemiş durumda ve bu süreç son yıllarda olağanüstü hızlanmış artmış durumda. Türkiye’de bulunan ve sayıları 15’i bulan yerli at ırklarının bir bölümü, Ayvalık midillisi, Canik, Alaca, Anadolu Yerlisi, Malakan gibi ırklar yokolma tehlikesiyle yüzyüze. Bu hayvanları çalıştırarak, ticari ya da endüstriyel amaçlarla kullanarak koruyamayız, çeşitliliği ve gen havuzunu kalıcı hale getiremeyiz, aksine yokederiz. Evet kapitalizm gölgesini satamayacağı ağacı keser, mamasını satamayacağı hayvanı öldürür, çalıştıramayacağı hayvanı beslemez. Ama zaten bu duruma karşı mücadele ediyoruz ve yapılması gereken atları kullanmak ve çalıştırmak değil, ticari ve endüstriyel kullanımını engellemek, korunmuş doğal alanlarda yaşamalarına uygun şartları sağlamak için mücadele etmektir.

 

 

İnsanlar tarafından evcilleştirilmiş inek, koyun, eşek, keçi, at, köpek, kedi, tavuk, deve, hindi gibi canlılar söz konusu olduğunda bu canlıların endüstriyel ve ticari amaçlarla kullanımına son vermek, yaşam hakkını savunmak, tür çeşitliliğini korumak günümüzde büyük ölçüde bizim çabamıza bağlı. Dolayısıyla ortada bir “kültürel miras”, kültür yaşatmak vs. değil, canlı kıyımı ve sömürüsü olduğunu artık anlamamız gerekir.

 

 

9- Faytonlar Adalar’a ne zaman geldi, nasıl yaygınlaştı?

 

 

Faytonların Adalar’a özel bir yanı yoktur. Faytonlar İstanbul’da atlı arabaların ve atlı tramvayların yaygınlaştığı 1800’lü yılların sonunda Adalar’a İstanbul’dan getirilmiş, yazlıkçıların ve adaya sayfiye evi yaptıran üst sınıfların talebi sonucunda yaygınlaşmıştır. Başlangıçta çoğunluğu köşk ve konakların ahırlarında barınan özel atlı arabalar olarak var olmuştur. Hatta tüm Adalar’da başta o güne kadar taşımacılık işlerini yürüten eşekçiler olmak üzere adalılar atlı arabalara karşı direnmiş, büyük kavgalar çıkmıştır. 1880’lerde Büyükada’ya giren atlı arabalar, 1920’lere kadar Heybeli ve Burgaz’a girememiştir. 1930’larda ise Büyükada’da 30, Heybeli’de sadece 10 civarı atlı araba olduğunu biliyoruz. Atlı araba sayısı ve fayton kullanımı Büyükada’da özellikle 1990’larda günübirlik kitle turizminin yoğunlaşmasıyla birlikte olağanüstü bir hızla artmıştır. Birden fazla faytona sahip olmak, fayton işletmesi kiralamak, fayton ticareti yapmak günümüzde sıradan bir uygulama durumuna gelmiştir.

 

 

Faytonların Adalar’a özel yüzlerce yıllık bir “kültür mirası” olduğunu iddia eden düşüncelerin arkasında maalesef hemen her zaman bir takım proje ya da ekonomik çıkar grupları bulunuyor. Faytoncuların kendi çıkarlarını ve kazançlarını savunmaları doğaldır, bir bölümü gerçekten ekmek parası kazanmak, çocuklarını okutabilmek için bu işi yapıyor, ancak bunu bir kültür mirası olarak niteleyen kişi ya da grupları anlamak mümkün değildir. Geçtiğimiz yıllarda atları gizlemek için yeraltına fayton ahırları yapmayı önerenleri, Türkiye’nin iklim şartlarına uygun olmayan at türlerini adaya getirmeyi, faytonları turistik olarak kullanmak için değişik projeler yapanlar da görülmüştü. Bugünlerde de son çare olarak “faytonlar kalkarsa Türkiye’de atların nesli tükenir”, “faytonlar kültürdür”, “faytonlar adanın simgesidir”, “atlar çalışma hayvanıdır” gibi düşünceler ileri sürenler var. Oysa bugün faytonculuk bir “kültür mirası” ya da ada içi erişimi sağlayan bir “ulaşım aracı” değil, atların kitlesel olarak “iş cinayeti”ne kurban edildiği, seyahat acentaları tarafından desteklenen günübirlik turizmin endüstriyel hale gelmiş bir uzantısından başka bir şey değildir.

 

 

10- “Faytonlar olmazsa Adalar’a motorlu araçlar gelir, Adalar imara açılır” gibi düşünceler doğru mu?

 

 

Adalar yasalarla motorlu araçlara ve yapılaşmaya karşı korunan, SİT alanı olarak korunan bölgeler. Bu yasal statünün değiştirilmesine ve yasaya aykırı uygulamalara karşı mücadele etmek kuşkusuz çok önemli. Ancak iddia edilenin aksine hayvan çalıştırmaya son verilmesiyle imar, motorlu araç trafiği gibi konuların doğrudan bir ilişkisi yok. Örneğin Kınalıada’da hiçbir zaman fayton olmadı, ama imar ve motorlu araçlar konusunda diğer adalarla aynı süreci yaşadı ve yaşıyor. Adalar’daki bini aşkın yasadışı imar uygulamasının, işgal edilen kıyıların, koyların, orman alanlarının, halihazırda sayıları 3000’i bulan akülü-motorlu aracın fayton kullanımı devam ederken yaşandığını unutmamak gerekir. Hayvan hakları hareketine karşı girişilen bu tür dedikodulara ve karalama kampanyalarına kulak vermeden önce süreci doğru tanımlamak gerekiyor. Adalar son 20 yıl içinde kısmen korunan bir sayfiye bölgesinden, İstanbul tarafından turistik bir sömürgeye dönüştürülen, kentsel ve doğal nitelikleri talan edilen, yılda 7 milyona yakın günübirlik turistin ziyaret ettiği turistikleştirilmiş ve niteliksizleştirilmiş bir bölge durumuna geldi. Adalar’ın sosyal, kültürel ve doğal niteliklerini bu turistikleştirme süreci nedeniyle tamamen kaybetme aşamasına geldik. Fayton atlarının yaşadığı ölümler de büyük ölçüde bu turistikleştirme sürecinin sonucu. Açıkça görülüyor ki, faytonların nostaljik ya da turistik kullanımı bu süreci daha da hızlandırıyor. Israrla söylemek gerekiyor, Adalar’da yürümek ve bisiklete binmek dışında egemen bir ulaşım şekli olamaz. Adalar’ı yürümeye, bisiklete binmeye ve yolda karşılaşmaya dayanan bir mekân algısını sağlayacak şekilde korumaya devam etmeliyiz. Bunun için bir ulaşım planına, yönetim planına vs. diyerek süreci uzatmaya ve ötelemeye, at ölümlerini izlemeye devam etmeye gerek yoktur, İstanbul Adaları geçmişte olduğu gibi bugün de her noktasına yürünerek ulaşılacak alanlardır. Yaşlılar ve bakıma muhtaç kişiler için hizmet verecek küçük elektrikli kamu araçları ve yerleşim bölgesi içinde ihtiyaca göre düzenlenecek, sayı ve hız sınırlamalarıyla kontrol altında tutulan küçük elektrikli toplu ulaşım araçları dışındaki tüm araçların Adalar’dan çıkarılması mevcut kaosu ortadan kaldıracaktır.

 

 

Bunun için bir ulaşım planına, yönetim planına gerek var vs. diyerek süreci uzatmaya ve ötelemeye, at ölümlerini izlemeye devam etmeye gerek yoktur.

 

 

 

 

 

 

Kaynak : sendika63.org

 

 

One Comment

  1. Bu canlılara yapılan zulüm yüzyılların alışkanlığı. Ama bu çağda artık atlı arabaya da binilmesin canım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir