Tarihi bölgelerimizde dolaşırken, hani şu yıkılıp giden bölümü değil ama aramızda duranlara baktığımızda bazen bir şeylerin eksik olduğunu fark ederiz. Bir kesiklik, bir tuhaflık vardır.

Bu duyguyu eşelemeye, iz sürmeye ve gözlem etmeye çalıştık. Yolumuz Eminönü, Sirkeci, Büyük Postane’ye düşüyor. Arada daha naif, daha bize yakın ve mütevazı bir yapı, çiçekleri koluna dizmiş, goncalarını açmak ister gibi bakıyor.

VLORA HAN

 

Sirkeci, Mercan Bölgesi girişi, Vasıf Çınar Caddesi ve Fincancılar Sokak’ın kesişme noktası, Büyük Postane’nin çapraz köşesi, Postane Meydanına köşesinden yüz veren orta ölçekteki Vlora Han bugün kendi tarihine, taşıdığı mimari üslubun titizliğine uygun olarak yaşamıyor. Halen büyük oranda kullanılıyor ama yüzü kararmış, Yıllar olmuş el değmeyeli, ülkenin en işlek yerlerinden birinde eskiden vapurların yaz kış kömür tozu, hemen bir sokak ötede Sirkeci Garı içindeki lokomotiflerin buharı ve kömür kokusu, İstanbul’un lodosu duvarlarında yavaş yavaş izlerini oluşturmuşlar.

 

 

Oysa Vlora Han Art Nouveau mimari üslubunun en önemli örneklerinden biri.

 

 

 

“Art Nouveau üslubundaki başka önemli yapıtlar, Halic’in öte tarafındaki Eminönü’nün ticari bölgelerinde bulunur. Bunların arasında en tanınanı Vlora Han’dır. Dış kabuk modellemesinde yenilikçi çözümler sunmuş olan yapıların büyük bir bölümü gibi, bu apartman da iki sokağın köşe parselinde bulunmaktadır. Neredeyse binanın bütün kütlesini saran çıkmalı hacim teması burada iki süreklilik çözümü bulmuştur: Vedat Tekin tasarladığı Posta ve Telgraf Nezareti Binası’nın olduğu meydana bakan ana cephedeki cumbalar ve bunların plastrlarından ayrılarak köşeleri boşaltan eğrisel balkonlar.

 

Bu yapıtı, Avrupa repertuvarlarından alınmış cansız bezeme motiflerinin skolastik bir röprodüksiyonu olan, Pera ve Galata’daki çoğu Art Nouveau binadan ayıran temel özellik, ayrıntılardaki alışılagelmemiş özendir: Yan cephelerdeki balkonsuz, ancak öne çıkmış zarif korkulukları olan Fransız pencerelerin özgün biçimlerinde; gül tomurcuklan ile birbirine dolanmış bitki saplarından oluşan floreal süslemenin olağandışı dağılışında; son olarak da ferroneries (ç.n. Fr. demir işçiliği) motiflerinin zarif geometrisinde kendini gösterir.” (1)

 

 

 

Budur en azından Vlora Han. Kendi varlığını ayrıca ispat etmeden ama sade duruşuyla incelikli bir tasarım çizgisini müjdeler.

 

 

BUGÜN VLORA HAN

 

 

Bugün bu hana baktığımızda en işlek ticari aksta sektörel olarak Sirkeci de yaygın olan fotoğrafçılık, fotoğraf makine ve malzemeleri satışının bu hanın özellikle alt katlarını kaplamış olduğunu görürüz. O kadar kaplamış ki bina kendiliğinden yıpranır ve kendi griliği ile geri çekilirken yapılan kötü vitrinler, ölçeksiz tabela kirliliği yapının yürüme mesafesinden algılanmasını neredeyse kapatmaktadır.

Zemin seviyesinde yapının özgün çiçek formu bezemeleri, yere kadar inen giriş ve dükkan boşluklarının kenarlarındaki süslemeler, çıkmanın altında boşluğun üstünü örten nadide ferforjeler dikkatsizce örtülmüş. Bir önemi yokmuş gibi yapılmış. Fütursuzca önüne geçilmiş, kapatılmış.

 

 

 

 

Klimaların dış ünitesi asılmış örneğin, yapının özgün süslemesinin önüne gelmiş. Firmanın ismi en görünür kılınmış. Yine büyük boy panolar ile adeta reklam panosu oluşturulmuş dükkan düzeninde. Ha tarihi yapı olmuş ha herhangi bir yerdeki herhangi bir vitrin görüntüsü. Ayrıca bir kalitesi de yok, ucuz, malı öne çıkarmaya çalışan fakat karışık, özensiz, basit…

 

 

 

Yapının üst katlarında devam ediyor problem. 6. Noter kırmızı tabelası fırlıyor üstümüze. Meydanı gören hakim köşesinde balkona ve güzelim Art Nouvcau pencerenin önüne asılmış olarak. Aleladelik başladı mı önü kesilmiyor demek ki, noterler hukuk insanları olarak daha dikkatli değil anlaşılan. Onlar da daha fazla müşteri için daha büyük ve görünür tabela kullanıyorlar.

 

 

Devam ediyoruz, bir yazıcı tamir servisi tabelası köşe balkonun bütün ferforjesini kapatmış bulunuyor. Üste doğru çıktıkça Emniyet Tercüme tabelası altında okuyla birlikte kapattığı pencereden vuruyor bizi. Daha üstlerde tabela yok, okunmaz diye asmamışlar.

 

 

Ama yapının üst katı, çatı arası bölümünde niteliksiz metal ondülin teras yağmurluğunun hiçbir kaygı duyulmadan eklendiğini fark ediyorsunuz. Fırıncılar Sokak tarafında üçüncü kattan uzatılmış kalaslar ve iskele bir yıkılma ve tadilat işaretleri veriyor.

 

 

 

 

GEÇMİŞLE KURULAN BAĞLAR

 

 

Arada sessizce varlığını sürdüren Vlora Han akışkan ticari faaliyette yaşama şansı buluyor ama korunuyor mu sorusu, “yıkılmadığı için” korunuyor denecek mertebeden. Varlığını sürüdürüyor, oralarda duruyor.

 

 

Bölgede bir çok ticari bina vardır şüphesiz “Art Nouvcau üslubundaki ayakta kalan tek ticari bina olarak dikkati çeker. Az ötede, eğimli bir arazi üzerine inşa edilmiş ve dar bir cephe ile Fincancılar Sokak’a açılan Fresko Man, Botter Apartmanı’ndan bazı ipuçları almıştır.”(2) O kendi çevresi ile bağlamlar oluşturmuş, üslubunda ortaklıklar kurmuştur.

 

 

Yukarıda şikayet etsek de bugün büyük oranda bozulmadan duran cephe hala bu sanatın ne denli canlı ve yaratıcı bir yol izlediğinin kanıtı gibidir.

 

 

 

 

“Cephede floreal süslemeli kabartmaların içine alındığı kornişler, demir kafeslerin tasarımı, üçüncü katın Fransız penceresini çerçeveleyen ağaç profilleri, son kattaki eğrisel duvarlar arasına sıkıştırılmış balkonlar özellikle göze çarpar. Vlora Han’dan ise, göbek kısmı olmayan gül goncalarını almıştır. Bunlar, birinci kat balkonuna açılan Fransız penceresinin arşitravının üstüne yerleştirilmiştir. Burada, istanbul’da sıkça rastlandığı üzere, kötü konumda bulunan bir parseli -örnek olarak Georgiadis kardeşlerin yapıtları sayılabilir- en iyi biçimde kullanma becerisi ile çeşitli kaynaklardan gelen bezeme motiflerinin rahatça birbirlerine birleşmiştir.” (3)

 

 

TARİHİ BÖLGELERDE SOKAK DÜZENİ VE YÖNETMELİKLERİ

 

 

Böylesi türünün önemli yapıların bugünkü hayat içinde varoluşları gerçekten sıkıntılı. Bu ülkenin en tarihi merkezlerinden birinde bile bir tabela yönetmeliği yok. Kentsel düzenleme, yapıların kimlikleriyle kendilerini gösterecek şekilde ticari faaliyetin sınırlandırılmasına yönelik gerçekçi bir çabaya rastlamıyoruz. İlgili belediyesine gitsek bir çok çalışmanın yapılmış olduğundan bahsedebilirler. Biz gözlem yaptık ve ilgili belediyesine gitmedik. Hatta korktuk, “bak işte yönetmelik” diye gösterirler diye. Ama uygulamada varsa bile hiçbir yönetmeliğin işlemediği biraz garip bir ülke burası.

 

 

 

Daha yapının gerçek koruması üzerinde konuşmadan bile, tarihi mekanda ticaretin bir ayrıcalık olduğu konusunun yıllardır buraları kullanan, buranın ekmeğini yiyen ticaret erbabı tarafından çok benimsenmiş değil. Bir kültürel mesele sonuçta.

 

 

Ancak yerel yönetimlerin ülkenin neredeyse en çok turistinin geçtiği bu bölgelerde emsali hiçbir batı ülkesinde bulunmayacak derecede yaşanan özensizliğe bir an önce son vermeleri en azından belediyecilik görevidir. Satış kültüründen gerçek kültüre dönmek, yapıların bize yüz veren sokaklardaki bölümlerinin yaşatılması için çaba sarfetmek çok önemli görünüyor.

 

 

Zor bir şey mi bu kadarı?

 

 

Bu ülke insanları bu kadarını da hak etmiyor mu?

 

 

Cevapları hep beraber düşünelim deriz.

 

 

 

NOTLAR
1. İstanbul 1900, Diana Barillari, Ezio Godoli s 162
2. İstanbul 1900, Diana Barillari, Ezio Godoli s 164
3. İstanbul 1900, Diana Barillari, Ezio Godoli s 164

mimdap

14 Comments

  1. Her sabah önünden geçerken şöyle uzunca bir bakıp uzuunca üzülüyorum.. Fotoğrafını çekip yaşatmaya çalışacak olsak zaten tabelalar müsade etmiyor. Nasıl bu kadar hor kullanabiliyoruz özenle geleceğe taşımamız gereken yapıları. Tarihi yarım ada yarım ekmek arası balık ile hatırlanacak bu gidişle, tarih harap olacak insanlar sadece bakacak.. Yetikililer konusunu hiç açmıyorum, zira o yetkilerin en gerekli yerlerde kullanılmadığı aşikar.. İçim yanar içim kanar da, isyaaann!!

  2. bu mesele bir kültür ve tarihe değer verme meselesidir. faydacılık ve fırsatçılık temelinde iyi düzenlenmemiş bir ticaret anlayışı yeri göğü reklam panosu ile kaplayabilmektedir. ilgili belediyenin kuralları ise yetersizdir.

  3. arkadaşlar memleketin halini vlora han a bakarak anlamak mümkün ben orda esnaflık yapanlardan biriyim.bina acilen tabela ve vitrinlerden temizlenmeli yalandan da olsa boyanmalı ölüyü makyajla toprağa vermek gibi bişey ama en azından son haliyle güzel hatırlanır.bi ara ben vitrinleri sökmek için uğrasıyorum belediye müsade etmiyor 🙂 böyle bişey olabilr mi demeyin oluyor

  4. Vlora Han bir çok yönüyle tarihsel bir değer ve öneme sahip. Ama ne yazık ki, kullanıcıların yaşadıkları binaya uygun bir kullanma kültürü oluşturduklarını söyleyemiyoruz. Kent yönetmeliği ve uygulama kontrolu da bulunmayınca Vlora Han gibi değerlerimizin ileriye taşınmasında gerçekten sorunlar çıkıyor.

  5. Bu çevredeki bütün yapılara aşinalığım var ve bana çok önemli bir tarihi sokak silüeti etkisi verir. Çok çeşitli nedenlere dayalı olarak bu eserlerin kendi içine kapanıp pırıltılarını kaybetmeleri, kötü kullanıcılar eline düşmeleri hakikaten iyi tetkik edilmelidir. Bu yıkıcı süreç böyle kurul yapıları bu hamasetli korumacılık kahramanları ile bana göre hiç bir şey olmaz. Yeni bir duyarlılık gerekir. Mimarlık düşüncesinin bu somut gerileme trendi için düşünmesi ve çıkış yolu bulması lazım.
    Saygılarımla

  6. İstanbul’un çoğu tarihi eseri çok kötü durumda. Türkiye’nin resmileşmiş yani kendi bürokrasisini oluşturmuş bir koruma yapılanması var. Bunların gizli bir görevleri var o da son kalan tüm tarihi eserleri yok etmek:
    Mimarlar Odası rölöve, restorasyon, restitüsyon projelerini en yüksek gruba sokarak,
    Koruma Kurulları: inanılmaz bir bürokrasi ve gerçeklerden tamamen kopuk bir akademi özentisi ile git gel tashihleri yaparak,
    işi uzatarak, binaların çökmesini bekleyerek,
    Akademisyenler, ben yapmıyorsam kimse yapmasın, o benim uzmanlık alanım…. gibi gerekçelerle.
    Sivil toplum örgütleri: Bunu yapmak bize ne kazandırır hesaplarıyla,
    Bireyler, tarihi eserler kurtarılmazsa benim eski evime de belki bir gün imar çıkar beklentisiyle,
    Mimarlar odası bürokrasisi: hiçbir şey yapmadan kolayca avukatlara havale edip bir şey yapıyormuş gibi görünebildiğimiz projeler bunlar anlayışıyla,
    …..kısaca herkesim bir tarafından tutarak, katkı sağlayarak tarih ve kültür varlıklarının yok olmasına neden oluyor.
    Tüm toplum sanki günün anlamını en iyi özetleyen deyimiyle “bir akıl tutulmasına uğramış” gibi.
    Bu durumun tek bir ilacı var o da mimarlık. Bu durumu ancak yeterli büyüklükte sorunları ele alan projelerle aşabilirsiniz. Malesef bu sefer de mimarlığımızın önü kapalı.
    Bu kadar olumsuzluk herhalde bir tek ülkemizde olurdu.

  7. Vlora Han yalnız bırakılmış ve tahribata uğratılması sürdürülen tarihi kültürel varlıklarımızın içinde temsilen bir tanedir. Ama bunlardan İstanbul’da çok var.
    Sahipleri sahiplenmiyor,
    Koruma politikası ve kültürü yok,
    Satış ve ticaret herşeyin önünde ve üstünde
    Yanlış koruma yönlendirmesi var ve kimse bu durumda birşey yapmak istemiyor
    Vatandaşın geliri düşük, yapısına fazladan ayıracağı miktar yok
    Es kaza birşey yapacak olsa birsürü laf duyacak
    En iyisi kendi haline bırakmak, o zaman kimse bir şey sormuyor, demiyor.
    Ülkemizde hafıza kaybı ve unutma isteği tasarlamak ve yeniden üretmek motivasyonundan çok daha fazla.
    Sonuç ise “bundan fazlası olur mu?” canım. Buna da “şükür”.

  8. bina ali sedese ait ancak bir vakfa ait çok küçük bir hisse var bu nedenle restore edilemiyor. ayrıca noterin tahliyesi sıradan kiracıdan çok farklı. tüm bu engeller ve özensizlik bu binayı bu hale getiriyor

  9. okul okumayla her şey ögrenilmiyor.
    kentsel dönüşüm ve kültürel varlıkların korunması malesev ,
    ülkemizde rantsal dönüşüm olarak uygulanıyor .bunun aksini bana izah etmeniz zor. 30 40 yıldır imar yasagi uygulanan bu bölgeler sit alanları bu hükümetle koruma yenileme degil kendi gruplarına peşkeş çekiliyor. siz ornekte istersiniz: sulukulede kimse kalmadı, tarlabaşındada kalmıyor ; acele kamulaştırmayla ANAYASAYLA GÜVENCE ALTINDA OLMASI GEREKEN TAPU malesef yoksayılıyor , Sizde buna mantık dediginiz pencereden
    bakmaya çalışıyorsunuz……
    söylenecek pek birşey yok …..)))))))))
    olaya dışardan bakmak pek mantıklı değil ,yada bu işten çıkarı
    olanların içinde yeralanlar destek vermek zorunda.
    pastadan pay almakta var , sonuçta!!!!!!!!!!!!!

  10. daha kentsel yenilemnin ne olduğunu bilmeyen, duyduğu bütün dönüşüm lafına öteden beri karşı olan, aslında dönüşümü hiç sevmeyen gruplar şimdi “kentsel dönüşüm” lafını öcüleştirmekle meşguller.

    bu ortak koro yenilemeyi, yapıları yaşanılır kılmayı suç, bunlar hakkında konuşmayı günah, es kaza bu yapıları kurtarmaya girişirseniz sizi rantçı ilan ediyorlar.

    Vlora Hanın durumuna bakın bir bakalım, bakımsızlıktan ne hale gelmiş. bu gene iyi durum, daha bin beteri var gerçekten. yok, yok bu ülkede eğitim seviyesi (üstelik bu kadar cehalet ancak okuyarak elde edilir) dip olmuşken bırakın vasatlar cumhuriyetini kendi haline.

    hayatta üç dikili ağacı olmayan, ele güne gösterecek bir projesi olmayanlar konuşuyor. yapı korumuş, eski yapı onarmış olan olsa arlarında kulak vereceksin sözlerine ama nafile. durum çok zayıf ve ümit kırıcı, oda başkanı olmuş konuşması üslubu ne halde. daha bu vaziyet karşısında ne beklenir?

  11. Bu tarihi binamız niye bu kadar ‘siyahtır’ yani niye bu kadar kirlidir. Her hangi bir Avrupa kentinin tarihi binsaı kendi patinası içinde olmak kaydıyla böyle elli sen, altmış sen unutulup bırakılmaz. Bu kadar bakımsız olamaz. Taş kaplaması kendi renginde bile olmayan bu binamızı kullanıcıları koruyamıyor belli. Ama yerel yönetim, merkezi yönetim ne güne duruyor.

  12. Vlora Han’dan daha kötü durumda olanlar var bence. Ama bu da bir gösterge tabi. Benim bildiğim Büyük Postane yolu koruma kurulları binasına giden yoldur. Koruma kurulu değerli hocaları buradan geçerken acaba ilgili belediyesine “rica” şeklinde bile olsa bu tabelaların temizletilmesi ve ıslah edilmesiyle ilgili bir talepte bulunuyorlar mı? Yoksa onlar sadece önlerine gelen projelere mi bakıyorlar?

  13. Kentsel düzenleme ve cephe koruma sadece tarihi özelliği olan kentlere ve merkezlere değil bütün şehirlere getirilmeli. Dükkan sahiplerinin bu kadar vandal bir tabela saldırganlığı hiç bir zaman hoş görülecek şey değil. Yerel yönetimin birinci görevlerinden biri ayrıca. Sokak görüntüsü kamuya ait birşey tıplı imar hakkı gibi. Onun bizim ülkemizdeki gibi sınırsız ve sonsuz kullanımı olurmu hiç? El insaf.
    Ayrıca uygarlığında göstergesi.

  14. Reklam panolarının ölçüsüzlüğü tespiti gerçekten tam ülkem insanının tipik davranışı. O bölgede yaşayanlar binalarının tarihi olduğuna bir süre sonra dikkat etmemeye başlıtor zaten. Aldırmıyor altında ne var diye. Varsa yoksa satacağı malın reklamı. Belediylerin doğru dürüst bir yöntemi bence yok. Bu işe bir dur deme zamanıdır.
    Saygılarımla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir