Resim, heykel ve mimari için ilk üç temel sanat diye değerlendirilir. Sanat Tarihi derslerinde, bu üç sanat dalının tarihsel gelişimi, ortaya çıkardığı, etkileyici, iz bırakan eserler konu alınır.

 

 

 

 

Tarihsel süreç içinde üretilen eserler benzerlikler, aynılıklar gösterir. Zaman boyutu içinde bu aynılıklar sürecine sanat akımı, sanat ekolü diyoruz. Sanat akımlarının ortaya çıkışında yönetim şekilleri, sosyal gelişmeler, bilimsel ilerlemeler gibi daha birçok öge rol oynar. Bu akımların aslında kendilerinden önceki akıma bir tepki olduğunu da görürüz.

 

 

 

 

 

Klasizm, Romantizm, Sembolizm, Barok, Gotik, Empresyonizm, Realizm, Sürrealizm, Kübizm, Fütürizm, Dadaizm, Pop Art, Konstrüktivizm, Modernizm, Postmodernizm, Dekonstrüktivizm gibi çok bilinen sanat akımlarını burada hatırlatmakta yarar var. İlk dönemlerden sonra sanat akımları önce mimarlık sanatında ortaya çıkmıştır.

 

 

 

 

 

Sonra diğer sanat dallarını etkileyerek orada akıma uygun eserler yaratılmıştır. Gotik mimari, barok mimari eserleri biliriz. Sonrasında daha çok müzik alanında daha çok barok eserler üretilmiş, “Barok Müzik” bir döneme adını vermiştir. En bilinen temsilcileri ise Bach ve Vivaldi’dir. Barok akımı da Klasizme reaksiyon olarak ortaya çıkmıştır.

 

 

 

 

 

Sevgili okur, burada uzun uzadıya sanat akımları detaylarına girerek sizlere sıkıntı vermek değil amacım. Meraklıları araştırıp okuyacaktır zaten.

 

 

 

 

 

Amacım; diğer sanat dallarına karşın daha az bilinen, merak edilmeyen, üç temel sanattan biri olan mimarlık konusunda ilgi uyandırmaktır.

 

 

 

 

 

VAZGEÇİLEMEYEN SANAT

 

 

 

 

 

Daha önceleri de “Sözcükler”de yazmıştım; mimarlık için “Dışı senin içi benim sanat” da denir. Başka bir söz ise “Mimarlık, vazgeçilemeyen sanattır”. Tüm bu gerçekçiliği, aleniliği, zorunluluğu, hatta mimarlığın dayatmacılığına karşın normal, sıradan insanlar tarafından, mimarlık en az bilinen, ilgilenilen, üzerine eğilinmeyen bir sanattır.

 

 

 

 

 

Bunun nedenleri içinde haliyle mimarlık hakkında bilgi, kültür sahibi olmak yatar. Sanatın geçmişi, kavramları, yapı ve malzeme bilgisi, dönemsel etkileri, retrospektif süreci algılamış olmak gerekir. Bilgi sahibi olmadan konuşulabilecek, ortaya karışık salvolar atılabilecek bir alan değildir mimarlık. Politika, ekonomi, futbol, kalkınma, şiir, edebiyat üzerine herkes konuşabilir belki… Ama Mimarlık ve sahici müzik üzerine konuşmak, yazmak, televizyonlarda atıp tutmak için bilgi, ilgi ve “maça” ister.

 

 

 

 

 

Şu sıralarda Almanya’dayım. Mimarlık sanatının en güzel örneklerini bu ülkede görebilirsiniz. Zaten çoğu sanat akımlarının kaynağı da Almanya’dır. Bilhassa Barok, Gotik, Modernist, Postmodernist, Dekonstrüktivist mimari eserler önce Almanya kentlerinde ortaya çıkmıştır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

GOTİK MİMARİNİN TEMSİLCİSİ KÖLN DOM KATEDRALİ

 

 

 

 

 

 

Sizlere örneklerle sanat akımlarını mimari alanda anlatmaya çalışayım. Gotik akımın en bilinen temsilcisi Köln Dom Katedralidir. Katolikler için bir ibadethane olan yapı 1248 yılında yapımına başlanmış, 632 yıl sürmüş ve 1880 yılında hizmete açılmıştır. Gotik tarzdaki katedral 7000 m² alanda, 157 m’yi bulan yüksekliği ile UNESCO Kültür Mirası listesindedir. Gotik akımı sivrilikler, keskin kenarlar ile fark edebilirsiniz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ALMANYA PARLAMENTO BİNASI

 

 

 

 

 

 

 

 

Bina, mimar Paul Wallot tarafından 1884 ile 1894 yılları arasında Berlin’de Spree nehrinin kenarında, Tiergarten semtinde neo-rönesans tarzında inşa edilmiştir. Camdan oluşmuş çelik bir kubbe eklenmesi zamanının mimari anlayışına göre son derece ileri bir yaklaşım olarak nitelendirilmişti. Hitler döneminde, 1933 yılında meydana gelen yangında büyük hasar görmüş, İngiliz mimar Norman Foster tarafından 1995-99 yıllarında restore edilerek hizmete sunulmuştur. Cam kubbesi ile ilgi çeker.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BERLİN FİLARMONİ BİNASI

 

 

 

 

 

 

Berlin Filarmonik, II. Dünya Savaşı sırasında şehirdeki eski filarmonik konser salonunun yıkılması sonucunda 1963 yılında Hans Scharoun tarafından tasarlanmıştır. Scharoun’un organik ve futuristik tasarımı, doğrudan yapının işlevine hizmet etmektedir. Müzik, kavramsal ve fiziksel olarak tasarımın merkezinde bulunmaktadır ve tasarımın merkezinden, konser salonunun arka sıralarına doğru artmakta ve akmaktadır. Berlin Filarmonik, 2500 kişilik bir ana oditoryum ve 1200 kişilik daha küçük bir oda müziği salonu bulundurmaktadır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BERLİN YENİ YAHUDİ MÜZESİ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Dekonstruktivizm akımının en uç örneğidir. Daniel Libeskind tarafından tasarlanmıştır. Berlin Yahudi Müzesi, bir yapının kendisini anıta dönüştürme örneğidir. Arsa üzerinde yaptığı zikzak, Süleyman Mührü ’nün açılmış biçimidir. Yüzeyi titanyum alaşımıdır. Yırtık biçimindeki pencereler acıyı simgeler. Bahçe, 49 kez yaşanmış sürgünü yansıtır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BERLİN YENİ ULUSAL GALERİ BİNASI

 

 

 

 

 

 

 

Klasik modernizmin bir simgesi olarak kabul edilir. 1968 yılında açılan bina Bahaus ekolü yaratıcılarından, mimar Ludwig Mies Van Der Rohe tarafından tasarlanmıştır. 8 kolon üzerine kondurulmuş bir teras çatı ve kolunsuz iç mekandan oluşur. Bodrum ve Zemin iki katıdır. Dönemine göre çok yenilikçidir. Katre planın kenarları 64.8 m. konsol çıkmalar 7.2 m.dir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Berlin tarihi ve yeni binaların uyum içinde sergilendiği düzenli planlı, yeşil dokusu, parkları, sanat galerileri, kolay ulaşımı ile mimarlık ve şehircilik mesleğinin örnek Kentlerindendir. Burada mimari örneklerden çok azını verebildim. Umuyorum sizlerde bu kenti görme şansını yakalarsınız.

 

 

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir