Doğa ve kültür maden rantına kurban edilemez - MİMDAP
Ana Sayfa Bağlantılar Biz Kimiz İletişim Mimar İş İlanları
ANA SAYFA
Doğa ve kültür maden rantına kurban edilemez
Share 26 Ağustos 2020

MAPEG, 766 maden arama ve işletme sahasını ihaleye çıkardı. Maden arama ve işletme sahaları incelenirse çoğunlukla orman, mera ve tarım alanı olduğu görülecektir. İktidarı bu yanlış maden ve enerji politikasından vazgeçirmek için, yöresel düzeyde verilen bu geç kalınmış tepkileri, ülke genelinde toplumsallaştırmak ve ortak bir mücadeleye dönüştürmek gerekiyor.

 

 

 

 

 

 

PROF. DR. ERDOĞAN ATMIŞ
Bartın Üniversitesi Orman Fakültesi

 

 

Enerji Bakanlığı’na bağlı Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG), 766 maden arama ve işletme sahasını ihaleye çıkardı. İhaleler 24 Ağustos ile 28 Eylül 2020 tarihleri arasında yapılacak. Bu ihaleler toplam 893 bin hektarlık alanı yani ülke yüzölçümünün yüzde 1,14’ünü kapsıyor. Maden arama ve işletme ihalesine çıkılan 68 il içinde maden sahası sayısı bakımından 73 alanla Sivas birinci, 56 alanla Kahramanmaraş ikinci, 39 alanla Eskişehir üçüncü sırada yer alıyor. Sadece bu ihalede Kahramanmaraş toplam alanının yüzde 4,9’u, Sivas, Erzincan ve Elazığ illerinin yüzde 3,7’si madencilik için ruhsatlandırılmış.

 

 

 

Son yıllarda MAPEG’in web sitesinde bu tür ilanlara çok sık rastlanıyor. Örneğin; geçtiğimiz temmuz ayında 286 sahanın ihalesi yapılmıştı. Yine Haziran 2018’de 616 farklı alan için ilana çıkılmıştı. 2016 yılında bu gazetede Doğu Karadeniz’deki 6 kentin yüzde 38,7’sinin madenlere ayrılmış olduğu haberi yer alıyordu. Tema Vakfı’nın yayımladığı yeni bir rapora göre ise; Kazdağları yöresinin yüzde 79’unun maden ruhsatlı olduğu iddia edilmekte. Bu tür ihalelerin son yıllarda hızla artması ve ülkenin her tarafının birer maden ocağına dönüşüyor olmasının sorgulanma zamanı çoktan geldi de geçiyor bile. 2004 yılında değişikliğe uğrayan Maden Yasası ülkedeki bütün yer altı ve yer üstü kaynaklarının sermayenin hizmetine sunulmasını sağlamak için atılmış önemli bir adımdı. Daha sonra sermayenin önüne çıkan engeller, iktidarın anayasaya aykırı şekilde değiştirdiği yönetmelik ve genelgelerle tek tek aşıldı.

 

 

 

MERA VE OVALAR YERLE BİR EDİLİYOR

 

 

İhaleye çıkan maden arama ve işletme sahalarının koordinatları incelenirse, bu alanların çoğunlukla orman veya mera alanlarına denk geleceği, tarım alanlarının da bu alanlar içinde yer alacağı görülecektir. Ülkeyi “kalkındırma” iddiasındaki iktidar, bunu sanayi ve hizmet sektörünü destekleyerek yapmak yerine kendince ülkenin ormanlarını, meralarını ve ovalarını yerle bir ederek “kalkınma” çabası içine girmiştir. Örneğin; ihracat gelirlerinin artırılması hedeflenerek mera ve ormanlardan altın, gümüş, bakır, kurşun, mermer gibi ürünlerin çıkartılıp yurtdışına hammadde veya yarı mamul madde olarak satılması son yıllarda hız kazandı. Bir diğer önemli neden inşaat sektörünün talepleri. İnşaat sektöründe ihtiyaç duyulan mermer, taş, çimento, demir, mıcır, bakır vb. madenlerin yasal düzenlemelerle rahatlıkla mera ve orman alanlarından çıkartılması sağlandı. Bu uygulamalar ülke ekonomisinin lokomotifi olarak varsayılan inşaat sektörünün maliyetlerini düşürerek sektörü ayakta tutmak uğruna yapıldı. Öyle maden sahaları oluştu ki, İstanbul, Bursa, İzmir gibi inşaat sektörünün yoğun olduğu bölgelerin çevresindeki mera ve ormanlar delik deşik edildi ve bu alanlardan çıkarılan malzemeler inşaat sektörüne ucuz hammadde olarak verildi. Yine ekonomiye güç katacağı sanılan bir boyut da, var olduğu uzun yıllardan beri bilindiği halde rantabl (karlı) olmadığı için yer altında bırakılan düşük kalorili kömür rezervlerinin, termik santrallarda yakılınca büyük bir rant yaratacağı anlaşılınca yeni bir hazine bulmuş gibi yağmalanmaya başlanmış olması. Bu süreçte en iyi nitelikteki ormanlarda bile mıcır ve taşocağı dâhil her türlü maden arama ve işletme olanağı getirildi. Orman alanlarındaki madencilik çalışmalarının kolaylaştırılmasından sonra, dünyanın sayılı ekosistemleri arasında yer alan orman ve meralarımızın yerli ve yabancı firmaların madencilik faaliyetleri için gözden çıkarıldığı kamuoyunun gündemine defalarca geldi. Yerli ve yabancı iş çevrelerinin baskıları sonucu Maden Yasası’nda yapılan değişikliklerden sonra çıkarılan yönetmelik ve genelgelerle; her çeşit ormanlar, ağaçlandırma sahaları, özel koruma bölgeleri, milli parklar, meralar, sit alanları, su havzaları, kıyı alanları, turizm bölgeleri, askeri yasak bölgeler ve şahsa ait özel alanlar dahi madencilik faaliyetine açıldı.

 

 

 

AKP DÖNEMİNDE YÜZDE 142’LİK ARTIŞ

 

 

 

AKP’nin 2015 yılına kadarki ilk 13 yıllık iktidar dönemiyle, AKP öncesi 13 yıllık dönem karşılaştırıldığında; ormanlarda yapılan maden tahsis adedi, öncesindeki 13 yılda yıllık dönemde ortalama bin 87’den AKP döneminde yüzde 142’lik artışla 2 bin 630’a yükseldiği tespit edilmiştir. Önceki dönemde yılda ortalama 2 bin 483 hektar orman alanı madencilik faaliyetleri için tahsis edilmişken, AKP döneminde yüzde 172 artarak 6 bin 758 hektara çıktığı görülmektedir. Ne yazık ki bu artışlar 2015’ten sonra daha da hız kazandı. Bu artışların ormanları ve meraları parçalı hale getirdiği ve bu ekosistemleri yok ettiği göz ardı ediliyor. Ormanların ormancılık dışı amaçlarla kullanılmasına bu kadar hızlı bir şekilde devam edilmesi durumunda yakında bu ekosistemleri tek parça olarak görmek mümkün olmayacak. Mera ve orman ekosistemlerinin paramparça edilmesi demek; orada yaşayan yaban hayatının yerinden edilmesi, bitki ve ağaçların gelişiminin olumsuz etkilenmesi, biyolojik çeşitliliğin azalması, su kaynaklarının kuruması, topraklarımızın erozyon ve toprak kaymasına açık hale getirilmesi anlamına geliyor.

 

 

 

Diğer yandan, ülkedeki tarım ve hayvansal ürün üretiminde yaşanan yetersizliklerin varlığının farkına varıldığı ve bu ürünlerin çoğunun yurt dışından ithal edilmek zorunda kalındığı bu günlerde, mera ve tarım alanlarının madenlerle paramparça edilip, yok edilmesi ülkenin gıda güvenliğini de tehdit ediyor. Şimdi bu hesapsız işleri “Milli Enerji ve Maden Stratejisinin” bir başarısı olarak göstermek tam bir aymazlık. Afrika kıtasının doğal varlıklar bakımından en zengin kıtalardan biri olduğunu herkes bilir. Fakat Afrika kıtasının yer üstü ve yer altında bulunan bütün varlıkları uluslararası şirketler tarafından bu tür aymazlıklar sonucu sömürülmüş olduğu için, bugün Afrika en fakir kıtaya dönüştü ve insanları başka kıtalara göç ediyor.

 

 

 

ORTAK MÜCADELEYE DÖNÜŞTÜRMEK GEREKLİ

 

 

 

Türkiye’de de mera ve orman ekosistemleri ile tarım alanlarının gördüğü ve göreceği zararları ve karşı karşıya olduğu bu büyük tehdidi görmezden gelerek bu tür “kaba” madencilik çalışmalarına devam edilemeyeceği çok açıktır. Zaten ülkenin birçok yerinde, yerel halk ve sivil toplum örgütleri, bu tür madencilik faaliyetlerinin yörelerindeki havayı, suyu, toprağı, ormanı, merayı, tarlayı yok ettiğini görünce isyan etmekte. Çanakkale Kirazlı’da, Artvin Cerattepe’de, Ordu Fatsa’da, Bursa Kirazlıyayla’da ve birçok ilimizde benzer projelere karşı sürdürülen mücadeleler kamuoyunun gündemine sık sık gelmekte. Ne yazık ki bu tür tepkilerin birçoğunda artık çok geç kalınmış olduğu için ya ormanlar ve meralar yok edildikten sonra projenin durdurulması sağlanabiliyor, ya da projenin devam etmesi önlenemiyor.

 

 

 

İktidarı bu yanlış maden ve enerji politikasından vazgeçirmek için, yöresel düzeyde verilen bu geç kalınmış tepkileri, ülke genelinde toplumsallaştırmak ve ortak bir mücadeleye dönüştürmek gerekiyor. Bunun için de bu büyük yanlışın henüz daha başında, maden sahalarının ihale aşamasında müdahil olmak gerekli. Öncelikle bu ihalelerin yapılacağı 68 ildeki demokratik kitle örgütleri ve siyasi parti temsilcilerinin bu durumun farkına varması sağlanmalı. Bu kesimler “yatırımların” hangi ilçede, hangi köylerde, hangi vasıftaki arazilerde yapılacağını belirlemeliler. O yörede yaşayanların bu uygulamalardan nasıl etkileneceğini ve bu alanların niteliklerinin ne şekilde değişeceğini tespit etmeliler. Bu tespitlerini yöre halkına anlatarak, onların sürece dâhil olmasını sağlamalılar. Bunun dışında ülke genelindeki yaşam savunucuları da, tecrübelerini bu mücadeleye yansıtacak organizasyonlar yapmalılar. Yani ülkenin dağını, ormanını, akarsuyunu, merasını, ovasını, bitkisini, hayvanını ve kültürünü korumak için yatay ve dikey düzeyde ciddi bir örgütlenme gerekiyor. Bunu bugün yapmazsak, yarın çok geç olacak…

 

 

 

 

Kaynak : Birgün


Yorum yazmak için


  Avustralya’nın Melbourne kentindeki Penleigh ve Essendon Gramer Okulu’ndaki (PEGS) Müzik Merkezi, McBride Charles Ryan’ın (MCR) PEGS Kampüsleri genelindeki bir dizi girişiminin bir parçasıdır. 

Copyright © 2024 All Rights Reserved | Mimdap.org