“Forensic Architecture” veya bizdeki çevirisiyle “adli mimari” adından da anlaşılacağı gibi doğrudan veya dolaylı mimarlıkla ilgili bir iş. Bu işi 2010 yılından bu yana sürdüren mimarı, Eyal Weizman’ı tanımaya çalışalım.

 

 

*Forensic Architecture’un Tahir Elçi cinayeti çalışmasından. 

Geçtiğimiz Şubat ayında İngiltere’den gelen bir rapor, Tahir Elçi cinayetini aydınlatacak çok önemli somut değerlendirmeler içeriyordu. “Forensic Architecture”ın hazırladığı bu rapora ilişkin ayrıntılı bilgi ve görseller bianet’te de yayınlandı.1

 

 

“Forensic Architecture” Londra Üniversitesi’ne bağlı Goldsmiths Koleji’nde mimarların ve farklı disiplinlerden gelen uzmanların oluşturduğu bir araştırma grubu.

 

 

Dünya üzerinde yaşanan insan hakları ihlallerinin ve özellikle devlet güçlerinin neden olduğu şiddet olaylarının aydınlatılmasına yönelik araştırmalar yapıyor. Bu araştırmalarda genellikle mimari tekniklerden ve mimaride kullanılan teknolojilerden yararlanılıyor.

 

 

İzninizle önce şu “forensic” sözcüğü üzerinde biraz duralım. İngilizcede daha çok “adli tıp” anlamında kullanılıyor. Bir olayın gerçekleşmesinin ardından, geride kalan somut kanıtlar üzerinden yapılan bilirkişi incelemesi denilebilir.

 

 

“Forensic architecture” Türkçeye “adli mimari” diye çevrilebiliyor. “Olay yeri incelemesi” veya “tahribat tespiti” de diyebiliriz. Daha çok havacılıkta, uçak kazalarının ardından yapılan “kaza kırım raporu” incelemelerine benzetebiliriz.

 

 

 

Adli Mimari’nin Mimarı: Eyal Weizman 

 

 

*Eyal Weizman. 

 

 

 

Doğan Hasol’un yıllarca önce yayınlanan bir yazısı2 “Her Şeyin Mimarı Var” başlığını taşıyordu. Hasol, günlük basında mecazi anlamda kullanılan “mimar” sözcüğünden örnekler derleyerek ilginç bir “kolaj” yapmış, bir “memleket manzarası” çizmişti.

 

 

Yazının sonunda Hasol şöyle diyordu: “Bugün Türkiye’de her şeyin mimarı var; yalnızca yapıların ve çevrenin mimarı yok.

 

 

Eyal Weizman 1970 Hayfa doğumlu bir İsrailli, mimarlık eğitimini İngiltere’nin ünlü Architectural Association mimarlık okulunda, kısa adıyla AA’de yaptı.

 

 

İsteseydi o okuldan yetişen çoğu mimar gibi uluslararası piyasalarda parlak işler yapan “star” mimarlardan biri olabilirdi. O, farklı bir yolu seçti, İsrail’in Filistin’de yapılı çevreyi işgal politikası doğrultusunda nasıl biçimlendirdiğini araştırmaya yöneldi.

 

 

Mimarlık ve yerleşim planlaması yoluyla Filistin halkına uygulanan baskı ve zulmü araştırdı ve dünyaya duyurdu.

 

 

Weizman, insan hakları örgütleri, barış yanlısı girişimler ve Filistin yönetimi ile yakın ilişkiler kurdu.

 

 

Filistin planlama örgütünde çalıştı, Filistin topraklarına ilişkin harita ve benzeri belgelerin derlenmesine katkıda bulundu. İsrail saldırılarının yapılı çevrede neden olduğu tahribatın birebir tanığı oldu.

 

 

İşgalci politikaların giderek Filistinlilerin yaşam alanını nasıl daralttığını yerinde gördü ve tanıklıklarını kamuoyu ile paylaştı.

 

 

BERLİN 2002 – açılmadan kapatılan sergi 

 

 

 

 

Eyal Weizman’ın yaptığı çalışmaların ilk defa yaygın biçimde kamuoyuna ulaşması 2002 yılında Uluslararası Mimarlar Birliği UİA’nın Berlin’de toplanan Dünya Mimarlık Kongresi kapsamında meslektaşı Rafi Segal ile birlikte hazırladıkları sergi ile mümkün oldu.

 

 

Sergi, İsrail Mimarlar Birliği adına hazırlanmıştı ve iki mimarın bir süredir yürüttükleri “Sivil İşgal” araştırma projesini yansıtıyordu.

 

 

Bu projede, İsrail’in Filistin toprakları üzerinde uyguladığı işgalci politikayı hava fotoğrafları, haritalar ve diğer belgelerle ele alıyorlardı.
Sergi tam açılacağı gün İsrail Mimarlar Birliği’nin sansürüne takıldı. Yani sergi açılmadan kapandı.

 

 

Buna duyulan tepki, konuya olan ilgiyi daha da yaygınlaştırdı. Weizman ve Segal, sergi çalışmalarını bir kitap halinde derleyerek yayınladı. İkili, proje doğrultusunda çalışmalarını sürdürdü.

 

 

Bu arada 2005 yılında geniş katılımlı bir toplantıda sergi ve “Sivil İşgal” projesi yeniden tartışmaya açıldı.

 

 

Tartışmalar sonunda İsrail Mimarlar Birliği Başkanı projede anlatılanların doğruluğunu kabul ettiğini söyledi, özür dileyerek sansür kararını kaldırdıklarını açıkladı.

 

 

Bu süreç, Pelin Tan’ın o tarihlerde Weizman ve Segal ile yaptığı bir söyleşide3 ayrıntılarıyla anlatılıyor.

 

 

Eyal Weizman Ankara’da 

 

Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin 2010 yılında düzenlediği Mimarlığın Sosyal Forumu, ana akım mimarlıktaki harcıâlem konuların ötesindeki konuları ele alıyordu.

 

 

Mimarlığın sosyal ve siyasal yanlarının tartışıldığı forumun başlıca sloganlarından biri “Bir Başka Mimarlık Mümkün”dü.

 

 

Endonezya’dan Küba’ya kadar dünyanın değişik ülkelerinden gelen konuşmacılar bu alanda zengin bir deneyim ve bilgi birikimi sergiliyordu.

 

 

Forumun çağrılı katılımcılarından biri de Eyal Weizman’dı. Konuşmasının başlığı Türkçeye “Yıkımın Yıkımı” olarak çevrilmişti.

 

 

“Yıkımın Çözümlenmesi” de diyebiliriz. “Adli Mimarlık” (Forensic Architecture) çalışmalarını anlattığı bu konuşmada, incelediği ilk konunun Kosova’da çatışmalar sırasında yıkılan bir cami olduğunu belirtiyordu.

 

 

Miloseviç’i yargılayan uluslararası mahkeme, caminin yıkımına neden olan bombardımanın Sırplar tarafından mı, yoksa NATO tarafından mı yapıldığının tespitini istemiştir. Weizman bu konuda özetle şöyle diyordu:

 

 

“Elimde cami hakkında yıllar boyu süren tartışmaların kayıtları vardı. Mahkemede yargılanan Miloseviç, ilk kez uzman tanık olarak bir mimarla karşılaşmıştı.

 

 

“Bu kişi Harvardlı mimarlık tarihçisi Andras Riedlmayer’di… Miloseviç tahmin edeceğiniz gibi caminin rastgele atılan bir NATO bombasıyla yıkıldığını söylerken Riedlmayer ise Sırp kuvvetlerinin minareyi vurduğunu ve minarenin sistematik bir çöküşe yol açacak şekilde caminin çatısına düştüğünü göstermeye çalışıyordu.

 

 

“Sorun tarih açısından önemliydi ama öyle yargı yoluyla çözülebilmesi pek de mümkün değildi. Soruşturmaya başlamam istendiğinde cami çoktan UNESCO tarafından yeniden inşa edilmişti. Caminin nasıl yıkıldığıyla ilgili bir karara varılamadığından caminin önüne Sırplar ya da NATO tarafından yıkıldığını anlatan bir yazıt / anıt da koyulamıyordu.

 

 

“Bilgisayara verileri girip camiyi sanal olarak binlerce kez yıkmamıza rağmen bir sonuca ulaşamadık ve sonunda mahkemeye uzman görüşü yerine, biri caminin Sırplar tarafından, diğeri NATO tarafından yıkıldığını anlatan iki anıt tasarımı sunduk.”

 

 

Eyal Weizman ve arkadaşlarının araştırdığı ikinci toplu yıkım olayı, 2008-2009 yıllarında Gazze’de İsrail ordusunun neden olduğu tahribat olmuş. Saldırıda 15.000-20.000 bina yıkılmış. 1.400 insan ölmüş. Ankara’daki konuşmasında Weizman özetle şöyle anlatıyor bu “yıkım”ı:

 

 

“Ölenlerin çoğu İsrail saldırısı sırasında binalardan kopan parçaların isabet etmesiyle, kendi evlerinin, binaların içinde öldüler. Dolayısıyla kent, evler, binalar yalnızca olayların fonu ya da savaş görüntülerinin bir parçası değildi; öldürmenin yolu, mekanizmasıydı.

 

 

“İnsanlar uçan beton parçaları, üzerlerine inen camlar ve altında kaldıkları binalarla öldürüldü. Bu, şiddetin Filistinlilerin vücutlarına aktarılması haliydi.”

 

 

Pentagon’dan insan hakları analistliğine 

 

Weizman Ankara konuşmasının önemli bir bölümünü Marc Garlasco’ya ayırmıştı.

 

 

Garlasco’nun ilginç bir öyküsü var. Pentagon’da yedi yıl uzman olarak çalıştıktan sonra İnsan Hakları İzleme Komitesi (HRW)’ye geçmiş ve savaş bölgelerinde, Irak’ta ve Lübnan’da görev yapmış. Başarılı, etkili bir “yıkım” analisti olmuş.

 

 

Garlasco’nun Pentagon’daki görevi “Yüksek Değerli Hedefler” Şefliği. Ekibiyle birlikte bilgisayar başında bu hedefleri ortadan kaldırmaya yönelik planlar hazırlıyor.

 

 

Söz konusu hedefler, Irak Baas Partisi liderleri. Pentagon Irak’a girmeden önce onları yok etmeyi amaçlıyor.

 

 

Garlasco ve ekibi, hedefteki liderlerin nerede yaşadığını, oturduğu binanın nasıl yıkılabileceğini, oraya hangi bombanın atılması gerektiğini vs. hesaplıyor.

 

 

Ancak planlanacak saldırının bir sınırı var. Beyaz Saray kısıtlama getirmiş, hedefteki kişi ile birlikte en fazla 29 sivil ölebilir diyor. Eğer hesaplamalarda bu sınır aşılırsa saldırı planı iptal ediliyor. Hassas bir iş!

 

 

Böylesine ince hesaplamalarla uğraşan Garlasco sonunda tam bir “yıkım tasarımcısı” -yıkım mimarı da diyebiliriz- olmuş. Ancak Irak savaşı başladığında, Garlasco kendisine tanınan 29 kişilik kotaları her seferinde aşmasına karşın bir lider bile öldürememiş.

 

 

Böyle bir “hayal kırıklığı”ndan sonra, taraf değiştiriyor ve İnsan Hakları İzleme Komitesi’nde çalışmaya başlıyor. Bir vicdan muhasebesi sonucu, insancıl nedenlerle mi bunu yapıyor?

 

 

Yoksa bu profesyonelce bir iş değişikliği mi? Burası biraz sizin yorumunuza kalmış.

 

 

Garlasco yeni görevinde Irak’a gidiyor, kendi tasarladığı yıkımları yerinde görüyor, inceliyor. Yaptığı planların somut sonuçlarını birebir yerinde “okuyor”. Böyle bir deneyim kısa zamanda Garlasco’yu, Weizman’ın deyimiyle “yıldız” bir insan hakları analisti konumuna getiriyor.

 

 

Garlasco bu arada Birleşmiş Milletler’in yürüttüğü araştırmalarda da çalışıyor.

 

 

Gürcistan, Osetya, Libya ve Afganistan’daki savaş bölgelerinde yapılan incelemelere katılıyor.

 

 

Örneğin Osetya’da misket bombalarının neden olduğu ölümleri ve yıkımı, Afganistan’da döşenen mayınlar dolayısıyla yaşanan kayıpları somut tespitlerle belgeliyor.

 

 

Garlasco Irak’tan sonra Lübnan’a geçiyor. İsrail’in bu ülkede işlediği savaş suçlarına ve neden olduğu yıkımlara ilişkin raporlar hazırlıyor. İşte o sırada İsrail, Garlasco’ya karşı bir karalama kampanyası başlatıyor.

 

 

Onun bir Nazi hayranı olduğunu ileri sürerek HRW’deki görevine son verilmesini istiyorlar. Sonunda sözleşmesi iptal ediliyor ve Garlasco, HRW ile arasındaki anlaşma gereği, çalışmaları konusunda tam bir sessizliğe bürünüyor.

 

 

Nazi hayranlığı suçlamaları onun 2. Dünya Savaşı’na ve Nazi ordusuna ilişkin öteberi toplama merakına dayandırılıyor. Doğru, Garlasco’nun böyle zengin bir koleksiyonu var.

 

 

Ama Eyal Weizman bunu, onun uzmanlığına gölge düşürecek olumsuz bir durum olarak görmüyor, tam tersine “yıkım tespiti” çalışmalarına yönelik yoğun ilgisini pekiştiren bir şey olarak değerlendiriyor.

 

 

“İsyankâr Mimarlık”-“Şiddetin Mimarisi”

 

Beş yıl kadar önceydi, El Cezire televizyonu “İsyankâr Mimarlık” (Rebel Architecture) adlı bir belgesel dizisi yayınlamıştı.

 

 

Dizide dünyanın değişik ülkelerinde mesleğini direniş ve eylem biçimi olarak kullanan mimarlar ve çalışmaları ele alınıyordu.

 

 

Dizinin “Şiddetin Mimarisi” konulu bölümünde4 Eyal Weizman, İsrail’in mimarlık ve yerleşim planlamasını kullanarak Filistin’deki işgali yaygınlaştırmaya ve kalıcı hale getirmeye çalıştığını somut örnekleriyle anlatıyordu.

 

 

“Şiddetin Mimarisi” bölümü, Weizman’ın işgal altındaki Batı Şeria’da bir İsrail askeri üssünü çevreleyen tepede bulunan gözetleme kulesine yaklaşarak nöbetçiyle konuşmaya çalışmasıyla başlar. Nöbetçiyle arasında şöyle bir diyalog, daha doğrusu tek taraflı bir konuşma geçer:

 

 

  • EW: Asker, selam! Dinle bak! Siz buraya el koymadan önce biz burada uygulanacak bir proje hazırlamıştık. Biraz daha yakına gelebilir miyim?
  • Nöbetçi: Hayır!
  • EW: Niçin oraya gelemeyecekmişim? Orası sadece sizin malınız mı? Orası herkese ait bir yer. Aslında siz neden buradasınız?
  • Nöbetçi: Yaklaşma!
  • EW: Niçin?
  • Nöbetçi: Çünkü…
  • EW: O kule senin yerin yurdun mu? Orası senin filan değil ve sen o kulede oturmuşsun bana ne yapmamam gerektiğini söylüyorsun.

(Eyal Weizman söylenerek geri döner, galiba bu arada hafiften küfrediyordur ve kendini izleyiciye tanıtır. Belgesel başlar.)

 

 

Etkinlikler, raporlar, kitaplar… 

 

Eyal Weizman etkin bir akademisyen. “Mekânsal ve Görsel Kültürler” alanında çalışan bir öğretim üyesi olarak biliniyor. Bu yıl İngiltere’nin ulusal “British Academy” kuruluşuna üye seçildi. Zürih ETH Üniversitesinde konuk profesör. Bir süre Princeton Üniversitesi’nde çalışmış. Araştırmacı Gazetecilik Merkezi (CIJ) Yönetim Kurulu’nda görev yapıyor.

 

 

Lahey Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin teknolojik konularla ilgili danışma kurulunda üye. İsrail barış örgütü B’Tselem’in Yönetim Kurulu üyesi.

 

 

Kurucusu ve yöneticisi olduğu “Forensic Architecture” (Adli Mimari) Araştırma Ajansı, 2009’dan bugüne kadar 49 konuda araştırma gerçekleştirmiş ve ayrıntılı raporlar hazırlamış. Bunlardan biri Tahir Elçi cinayetine ilişkin.

 

 

Diğer araştırma konuları arasında Filistin ve Suriye’de yaşanan yıkımlar, işlenen savaş suçları önemli bir yer tutuyor. Merkezin www.forensic-architecture.org internet sitesinde dosyaları yayınlanan araştırma konularının bazıları şunlar:

 

 

  • Akdeniz’de geçiş sırasında ölen sığınmacılar (2011, 2015, 2011)
  • Pakistan’da insansız hava aracı (İHA) saldırılarının neden olduğu ölümler ve tahribat (2010, 2011, 2012, 2014)
  • Sumatra ve Kalimantan’da doğal çevrenin tahribi (2015)
  • Pakistan’ın Karaçi kentinde bir tekstil fabrikasında çıkan ve 260 işçinin ölümüne neden olan yangın (2012)
  • Sincar’da Yezidi kültür mirasının İŞİD tarafından tahrip edilmesi (2015)
  • Atina’da Pavlos Fyssas’ın neo-faşistler tarafından öldürülmesi (2013)
  • Chicago’da Harith Augustus’un polis tarafından öldürülmesi (2018)
  • Atina’da LGBTQ aktivisti Zak Kostopoulos’un öldürülmesi (2018)
  • İngiltere’de Grenfell Tower yangını (2017)
  • Meksika’da polis ve sivil çetelerin gençlere saldırısı sonucu 6 kişinin ölümü, 43 kişinin kaybolması ve 40 kişinin yaralanması (2014)
  • Almanya’nın Kassel kentinde Halil Yozgat’ın neo-nazilerce öldürülmesi

Weizman’ın, bazılarını diğer yazarlarla ortak yazdığı 20 kadar kitabı var. Bunlardan üçü Türkçeye de çevrildi ve Açılım Kitap tarafından yayınlandı.

 

 

“Hollow Land – Israil’s Architecture of Occupation” adlı kitap Emre Can Ercan’ın çevirisiyle 2016’da “Oyuk Topraklar – İsrail’in İşgal Mimarisi” adıyla yayınlandı. Kitabın başında Pelin Tan’ın yazdığı yönlendirici bir sunuş yazısı var. Kitap hakkında bir eleştirmenin söylediklerini aktaralım:

 

 

 

 

 

“Filistin topraklarının İsrail işgali ile farklı yollardan oyulmasının iç burkan hikâyesi. Weizman’ın çarpıcı kelime-imaj tertipleri aynı anda hem mekân siyasetinin dâhice bir eleştirisi, hem de sömürge idaresi ve mülksüzleştirmeye yönelik keskin bir suçlama.”

 

 

Weizman’ın Thomas Keenan ile birlikte yazdığı “Mengele’s Skull” adlı kitap, Sidar Bayram’ın çevirisi ve “Mengele’nin Kafatası – Adli Estetiğin Ortaya Çıkışı” adıyla 2014’te yayınlandı.

 

 

Eyal Weizman’ın şiddetin sıradanlaşmasını eleştirdiği “The Least of All Possible Evils” adlı kitabının çevirmeni de Sidar Bayram.

 

 

Çeviri, geçtiğimiz yıl “Arendt’den Gazze’ye Ehvenişer Siyaseti” adıyla yayınlandı.

 

 

Eyal Weizman’ın çalışmaları ve yukarıda sözünü ettiğimiz üç kitabın üzerinde daha ayrıntılı durulmalıdır. Bu, Türkiye’de bir süredir yaşanan insan hakları ihlalleri ve yapılı çevreye yönelik saldırıları daha kapsamlı yorumlamamıza yardımcı olacaktır.

 

 

Bu arada son iki kitabın çevirmeni Sidar Bayram’ın, 19 Şubat 2020 Çarşamba günü 18.30’da, İstanbul Akbank Sanat’ta “Adli Mimarlık İle Günümüz Sanatı” konusunda konuşacağını duyuralım.5

 

 

(1) http://bianet.org/bianet/insan-haklari/205284-forensic-architecture-tahir-elci-cinayetiyle-ilgili-raporunu-acikladi
(2) http://www.doganhasol.net/her-seyin-mimari-var-2.html
(3) https://v3.arkitera.com/s27-eyal-weizman-ve-rafi-segal.html
(4) https://www.youtube.com/watch?v=ybwJaCeeA9o
(5) https://www.akbanksanat.com/etkinlik/adli-mimarlik-ile-gunumuz-sanati

 

 

 

 

 

Kaynak : bianet.org

3 Comments

  1. Hiç bilinmeyen bir yönüyle yeni bir mimarlık alanı. Düşünmek lazım demek ki.

  2. Arif hocam, açıkçası benim hiç duymadığım bir mimarlık uygulaması ve alanından bana ve okuyanlara yani hepimize ne çok şey öğretmişsiniz.
    Eyal Weizman belki de “adli mimarlık” deneyiminin kurucusu ve ama muhakkak ardılları gelecektir. Filistin’deki yaşam alanı işgallerinden Tahir Elçi’nin öldürülmesine değin birçok olayı Eyal Weizman’ın ele almış olması müthiş. Kamusal alanda muhalif bir bakış söz konusu olduğunda bir mimara daha ne kadar çok iş düştüğünü bu önemli yazınızdan fark ediyorum. Yapılacak çok şey var yani. Bu değerli bilgilendirme için eline sağlık hocam…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir