1800 yıllık tarihi yapıyı restorasyonla katlettiler! - MİMDAP
Ana Sayfa Bağlantılar Biz Kimiz İletişim Mimar İş İlanları
ANA SAYFA
1800 yıllık tarihi yapıyı restorasyonla katlettiler!
Share 5 Aralık 2019

Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’in dedesi olan Dulkadiroğulları Hükümdarı Alaüddevle Bozkurt Bey’in adını taşıyan camide yapılan restorasyona tarihçi Cezmi Yurtsever’den tepki geldi: “Mahvettiler camiyi!”

Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde bulunan ve kentin simgelerinden biri olan Alacami’de 2014 yılında başlatılan restorasyon çalışmasında sona gelindi. Geç Roma döneminde bazilika olarak kullanıldığı belirtilen yapının içerisine Bizans döneminde bir kilise eklendi. 15. Yüzyılda bölgeye hakim olan Dulkadiroğulları Beyliği Hükümdarı Alaüddevle Bozkurt Bey’in oğlu Kasım Bey, tarihi yapıya babası adına bir mihrap ve minare eklettirerek camiye dönüştürdü. Hatay Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından Tuba İnşaat Taahhüt Tic. San. Ltd. Şti. Adlı özel bir firmaya ihale edilen restorasyon çalışması kapsamında tarihi yapının üzeri minarenin görünümünü de etkileyecek şekilde metal malzeme ile kaplandı. Kadirlili tarihçi ve yazar Cezmi Yurtsever yapılan uygulamaya tepki göstererek restorasyonu bir felaket olarak nitelendirdi. Usta fotoğraf sanatçısı ve Magma Dergisi yazarı Bünyad Dinç ise arşivindeki Alacami fotoğraflarının artık çöp olduğunun altını çizerek, “Mesela bir Osmaniye kitabı için Alacami fotoğrafı kullanılmak istense artık yok. Şu anda görünen hali var. Benim fotoğrafım şu anda işe yaramıyor” diye konuştu.

Osmaniye’nin Kadirli ilçe merkezinde Bağ Mahallesi 246 Ada, 8 parselde kayıtlı bulunan Alacami’nin geçmişi Roma dönemine kadar uzanıyor. Antik çağda Filaviopolis olarak anılan kentte Geç Roma İmparatorluğu çağında (M.S. 3-4. YY.) bazilika olarak kullanıldığı belirtilen yapıya Bizans (Doğu Roma) döneminde küçük bir kilise eklenerek kiliseye çevrilen tarihi yapıya, 15. Yüzyılda bölgeye hakim olan Dulkadiroğulları Hükümdarı Alaüddevle Bozkurt Bey’in oğlu Kasım Bey, tarihi yapıya babası adına bir mihrap ve minare eklettirerek camiye dönüştürdü. ‘Alaüddevle Mescidi’ olarak adlandırılan yapının bu adının söylenişinin zor olmasından dolayı halk arasında ‘Alacami’ olarak anılmaya başlandığı belirtiliyor.

Alacami restorasyon öncesinde

 

PROF. DR. HALET ÇAMBEL 1961’DE KAZI YAPMIŞTI

Türk arkeolojisinin önemli isimlerinden biri olan 2014 yılında yitirdiğimiz Prof. Dr. Halet Çambel tarafından 1961 yılında kazısı, 1967’de ise onarımı yapılarak tahribatlardan korunması sağlanan Alacami, üç ayrı tarihi ve mimari dönemi bir arada barındıran önemli yapılardan biri olarak biliniyor. Ancak 2 bin yıla yakın geçmişin özelliklerini bünyesinde taşıyarak günümüze kadar ulaşan Alacami’de 2014 yılında başlatılan restorasyon çalışmasının, tarihi yapının görünümünde büyük bir değişiklikliğe yol açması tepkilere neden oldu.

 Restorasyon sonrasında Alacami

 

 

 

TARİHÇİ CEZMİ YURTSEVER: ‘BU DÖNEME KADAR ÖZELLİĞİNİ KORUDU’

Alacami’nin geçmişinin 2 bin yıla uzandığını ve insanlığın ortak mirası olduğuna dikkat çeken tarihçi-yazar Cezmi Yurtsever, şunları dile getirdi: “Bu coğrafya Yavuz Sultan Selim döneminden itibaren yaklaşık 400 sene Osmanlı idaresinde kaldı. Alacami Osmanlı’nın son dönemine kadar tarihi dokusuyla korundu. 1905 yılında İngiliz arkeolog ve casus Gertrude Bell bu kasabaya geldiğinde caminin fotoğrafını çekerek kayda almış. Cumhuriyet döneminde cami bir süre kendi haline bırakıldı, daha sonra1960 yılında Ömürcan Yücel ve Cahit Yücel Öğretmenlerin kurduğu turizm derneği, Alacami ve çevresini koruma altına alınmasını sağladı. Prof. Dr. Halet Çambel 1960’lı yıllarda Alacami ve çevresinde bulunan tarihi eserle ilgili yaptığı çalışmanın ardından bilimsel makale yayınladı. Bu döneme kadar camiye hiç bir müdahale yapılmadı ve tarihi özelliği korundu.

Alacami, Nisan 1905. (Gertrude Bell arşivi)

 

 

 

 

‘BU GÖRÜNTÜ TAM BİR FELAKET, MAHVETTİLER CAMİYİ’

15-20 yıldır zaman zaman Alacami ihaleye çıkarlarak restorasyon çalışmaları sürdürülüyordu. İki yıl öncesine kadar çürüyen yerlerine müdahaleler yapıldı ama orjinalliği korunuyordu. Son 2 yılda bizim bilemediğimiz bir takım gelişmeler ve Hatay’daki Vakıflar Bölge Müdürlüğü Yetkilileri’nin müdahalesiyle kendi düşüncelerine uygun, dayatmacı bir mantıkla buradaki onarıma müdahale ettikleri haberi geldi bize. Ben Kadirlili’yim, son bir kaç aydır gelip gidiyorum. Baktığım zaman inanın yüreğim burkuldu, rahatsız oldum. Çünkü adeta üzerine çelik bir manto giydirmişler. Minare şerefesine kadar çelik manto içine alınmış. Bu görüntü bir felaket, facia. Arkeoloji ya da restorasyon tarihinde okutulacak kadar kötü bir felaket bu. Mahvettiler camiyi.”

‘VAKIFLAR’A DEVREDİLMESİNİN ARDINDAN BU NOKTAYA GELİNDİ’

Prof. Dr. Halet Çambel’in Alacami’nin orjinalliğinin korunarak müze olmasını istediğini dile getiren Yursever, tarihi yapının mülkiyetinin Kültür ve Turizm Bakanlığından alınarak Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne verilmesiyle başlayan sürecin ardından bugünkü noktaya gelindiğini savundu. Yapılan restorasyonun Kültür ve Turizm Bakanlığının temel politikasına aykırı olduğunu söyleyen Yursever. “Alacami iki yıl öncesine kadar orijinal haliyle gayet güzeldi. Son iki yılda olan gelişmelerin sonrasında bugün bir restorasyon felaketi ortaya çıktı. Ben son halinin fotoğrafını görünce birden bire paniğe kapıldım. ‘Bu bir felaket, olamaz’ dedim ve fotoğrafı sosyal medyadan kamuoyu ile de paylaştım. Ecdat, bu eseri olduğu gibi bırakmış ama bugün görünen şey tam bir felakettir” diye konuştu.

‘MALİYETİ YÜKSELTMEK İÇİN ÇATI ÇELİKLE KAPLANDI’ İDDİASI

Konuyla ilgili sorularımızı yanıtlayan Kadirlili gazeteci Selçuk Savran da Alacami’de yaşanan restorasyon sürecine ilişkin şu iddiaları dile getirdi: “Alacami 10 yıl kadar önce ibadete açılmış, bir de İmam atanmıştı. 2014’te başlayan ve 5 yıldır tamamlanamayan restorasyon çalışmasında şu aşamada sona gelindi. Şu anda Alacami’nin orjinal yapısı kaybolmuş durumda. Sanki Alacami değil, tenekeyle kaplanmış yayla evini andıran ucube bir görüntü ortaya çıkmış. Bizim çocukluğumuzdaki Alacami yok artık. Başlangıçta Alaami’nin aslına uygun şekilde restore edilmesi için bir proje hazırlandı. Daha sonra yapının üzerine ahşaptan bir çatı yapılması planlandığı ancak bunun yüklenici firmanın maliyetini karşılamayacağı düşünüldüğü için ahşap yerine çeliğe dönüştürüldüğü iddia edildi.”

‘İÇERİ GİRMEMİZE İZİN VERMEDİLER’

Tarihi yapıdaki mozaiklerin üzerinin betonla kaplandığı iddialarına da değinen Savran,bu iddiayı doğrulamak için şantiye alanına gittiğinde yetkililerin camiye girmesine izin vermediğinin altını çizerek, “İddiaların doğru olup olmadığını yerinde görmek için içeri girmek istedik ama izin verilmedi. Yetkililerle tartıştık. Bu nedenle bu iddiayı teyit edemedik. Eğer bu iddia doğruysa ortada daha vahim bir durum var” diye konuştu.

BÜNYAD DİNÇ: ‘ALACAMİ ARTIK YOK, FOTOĞRAFLAR ÇÖP OLDU’

Usta fotoğrafçı ve Magma Dergisi yazarlarından Bünyad Dinç ise daha önce Alacami’yi fotoğrafladığını ancak yapılan restorasyonla yapının artık kendisinin kayıt altına aldığı halini yansıtmadığını belirterek, “Ben Alacami’yi de gidip fotoğrafladım. Arşivimde duruyor ama şu anda bütün bu fotoğraflar çöp oldu. Bendeki fotoğraflarda Alacami’nin bir zamanlar ki hali var ama bugünkü hali yok. Mesela bir Osmaniye kitabı basılmak istense ve Alacami fotoğrafı kullanılmak istense artık yok. Şu andaki gözüken hali var. Benim fotoğrafım şu anda işe yaramıyor” dedi.

‘UZMAN OLMAYA GEREK YOK, BUNUN ADI TEK KELİMEYLE KATLİAMDIR’

Türkiye’nin doğasını ve kültür mirasını yıllarca fotoğraflayarak belgeleyen isimlerden biri olan Bünyad Dinç, Türkiye’de bu gidişle tarihi eser diye bir şeyin kalmayacağını savunarak, “Türkiye’de tarihi bir Selçuklu kervansarayı kalmadı. Artık Selçuklu kahvesi, kafesi, restoranı var. Şaka değil, gerçek bu. Benim bu konuda akademik eğitim görmemiş olmam gerekmiyor. Mimar ya da restorasyon konusunda uzman olmam da gerekmiyor. Çünkü bu o kadar açık bir şey ki; birisi bir tabancayı almış, bir başkasını öldürmüş. Herkes bunu görüyor ama ‘bu katil değil’ deniliyor. Bunu anlamak için hukuk okumaya gerek yok. Bunun adı tek kelimeyle katliamdır. Başka bir şeyle söylemeye bile gerek yok” ifadelerini kullandı.

‘KENTLERİN HEPSİ BİRBİRİNİN AYNISI OLDU’

Türkiye’de her kentin kendine has bir kimliğinin olduğunu ancak bunun son yıllarda ortadan kaldırıldığını vurgulayan Dinç, “Şu anda Türkiye’de şehir ya da kasaba kalmadı. Niğde, Orta Anadolu karakteri taşıyan bir kentti. Dağcı kimliğim ve Aladağlar’dan dolayı Niğde yılda 7-8 kez gittiğim bir yerdi. Her gidişimde fotoğraflıyordum. Bu günün Niğdesi ile ilgili bir şey yapmak istesek, arşivimdeki on binlerce Niğde fotoğrafından hiç birini kullanamayız. Hiç biri işe yaramaz. Artık öyle bir Niğde yok. Bu müthiş bir kimliksizleştirme. Uşak, Erzurum, Trabzon gibi kendi özgün kimlikleri olan kentler vardı. Ben Trabzon’da okudum, artık Trabzon diye bir kent yok. Bir mezbelelik var ortada. Kentlerin hepsi birbirinin aynısı oldu. Bunu kelimelerle açıklamak mümkün değil. Ben buna mezbelelik kültürü diyorum” görüşünü dile getirdi.

‘BU KONUDA ARTIK GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYAN BİR YOLDAYIZ’

Yapılan uygulamaların restore değil yeni yapı inşasına dönüştüğünü savunan Dinç, bunun koruma anlayışıyla bağdaşmadığına işaret ederek, “Bugün ‘bir değeri nasıl paraya dönüştürürüz , buradan nasıl para kazanırız’ diye düşünülüyor. Bu çok kötü. Buraya gittiğiniz zaman tarih görmüyorsunuz. Baktığınızda 2 bin yıllık bir yapıyla karşılaşmıyorsunuz. Yeni inşa edilmiş bir yapıyla karşılaşıyorsunuz. Bu konuda yasal düzenlemeleri değiştirmenin de bir anlamı yok. Çünkü kimse yasalara uymuyor. Mahkemeler karar veriyor, ‘bu inşaat durmalı’ diyor ama inşaat durmuyor. Yasaları düzelttik diyelim, uygulayan yok ki. Bu konuda artık geri dönüşü olmayan bir yoldayız. Artık nehirler yok, göller yok” dedi.

‘TAKSİM MEYDANININ FOTOĞRAFLARI BİR YIL İÇİNDE ÇÖP OLDU’

Coğrafyanın, kültürlerin ve insanların yok oluşuna tanıklık etmenin kendisinde kişisel olarak nefret duygusu uyandırdığını dile getiren Bünyad Dinç, şunları söyledi: “Ben 60 yaşındayım. Benim gençliğimde ‘ülke kalkınacak’ diye bir söz vardı. Ama ülke kalkınmadı. Böyle bir şey olmadı. Kalkınmadan ne anlaşılıyor bilmiyorum ama suyumuz kalmıyor, yemeğimiz kalmıyor, hiçbir şeyimiz kalmıyor. Herşeyimizi dışarıdan almaya başlıyoruz. Bunu bir kişi yapmadı. Toplum olarak hepimiz yaptık. Bazen bana ‘şuranın fotoğrafı var mı?’ diye soruyorlar. İshak Paşa Sarayı’nın fotoğrafını istiyorlar. Belki 50 defa gidip fotoğrafladığım İshak Paşa Sarayı’nın arşivimdeki fotoğraflarından hiç biri bugün işe yaramıyor. Çünkü artık İshak Paşa Sarayı kalmadı. Orada başka bir yapı var. İstanbul da aynı şekilde. Hepimizde İstanbul’ki Taksim Meydanının fotoğrafları vardı. Ama bir yıl içinde hepsi çöp oldu. İnanılır gibi değil.”

ROMA MOZAİKLERİNİN ÜZERİ ÖRTÜLDÜ İDDİASINI UZMANINA SORDUK

Geçtiğimiz yıllarda bölgede arkeolojik kazılarda görev alan ancak adının açıklanmasını istemeyen bir uzman ise konuyla ilgili şunları dile getirdi: “Alacami antik bir yerleşimin üzerinde bulunuyor. Bugün İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenen ve insan boyutundan daha büyük olarak yapılan tunç Hadrian heykeli Alacami’nin yakınındaki alanda bulunmuştu. Yani bu bölge tamamen bir antik yerleşim. Prof. Dr. Halet Çambel yaşıyorken bu alandaki Roma dönemine ait mozaiklerin ortaya çıkarılmasını ve koruma altına alınmasını istiyordu. Ancak mozaiklerin üzerini kapattılar ve öylece kaldı. Yapının Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredilmesinden sonra bugünkü noktaya gelindi.”

TARİHİ CAMİ YAVUZ SULTAN SELİM’İN DEDESİNİN ADINI TAŞIYORDU

Restore edilen tarihi cami, Dulkadiroğulları Beyliğinin Hükümdarı ve aynı zamanda Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’in dedesi olan Alaüddevle Bozkurt Bey’in adını taşıyordu. II. Bayezid’in dördüncü eşi ve Yavuz Sultan Selim’in annesi olan I. Ayşe Hatun, Alaüddevle Bozkurt Bey’in kızıydı. Ancak Osmanlı döneminin tarihi kaynakları, Yavuz Sultan Selim’in siyasi anlaşmazlığa düştüğü dedesi ve dört oğlunu akrabaları ile birlikte katlettirdiğini kaydediyor.

Kaynak : gazeteciyazaryusufyavuzblog.wordpress.com

3 Yorum
  1. Bu çatı örtüsü gibi şey kalıcı bir şey olamaz kanısındayım, şantiye ortamını korumak için geçici çatıdır herhalde. Tersini düşünemiyorum. Koruma kurulu onayı başka türlü verilemez.

    Fethi Börekçi | 5 Aralık 2019

  2. hiç bir işleri düzgün değil adamların. bir yıkım kültürü geliştirdiler.

    salim yıldırım | 7 Aralık 2019

  3. Daha neler göreceğiz

    selahattin özçiçek | 9 Aralık 2019


Yorum yazmak için


  Avustralya’nın Melbourne kentindeki Penleigh ve Essendon Gramer Okulu’ndaki (PEGS) Müzik Merkezi, McBride Charles Ryan’ın (MCR) PEGS Kampüsleri genelindeki bir dizi girişiminin bir parçasıdır. 

Copyright © 2024 All Rights Reserved | Mimdap.org