Küba: Umutlu ve Tutkulu İnsanların Renkli Ülkesi - MİMDAP
Ana Sayfa Bağlantılar Biz Kimiz İletişim Mimar İş İlanları
ANA SAYFA
Küba: Umutlu ve Tutkulu İnsanların Renkli Ülkesi
Share 11 Şubat 2014

Jose Marti Küba Dostluk Derneği  öncülüğünde, Küba ayağında AMİSTUR’un olduğu önemli bir deneyimi ‘Dostluk ve Dayanışma’ ruhunu da katarak yaşadık. Bu yazıda hem Küba deneyimimizi hem de kendi bakış açımızdan Küba’nın geldiği noktayı okurlarla paylaşmak istedik.
Küba devrimin ülkesi, ama orada olabilmemizi sağlayan sadece 1959’da Fidel ve arkadaşlarının gerçekleştirdiği sosyalist devrim değil. Doğu Blokunun çöküşüyle başlayan ve Küba’lıların ‘Özel Dönem’ dedikleri zorlu günlerden sonra turizme ve daha birçok yeniliğe kapılarını açmış olmaları aynı zamanda.  Daha özel ve esnek bir dönem diyebiliriz buna.

1959 sonrasında boşalmış bir hazine devir alan ve ciddi bir ambargo baskısı altında olan Küba Rejimi en büyük desteği SSCB’ den ve Doğu Blokundan almış gıda ve enerji desteği sayesinde uzun yıllar ayakta kalmayı başarmıştır. Ancak SSCB’nin dağılması ile bu destek ortadan kalkmış ve Küba ertesi güne uyandığında enerji kaynakları-gıda politikası olmayan bir halkın çaresizliği içinde kalmıştır. Bu süreçte Kübalıların anlatılarıyla her Kübalı ortalama 6 kilo kaybetmiştir. Petrol olmadığı için elektrik üretilememiş, endüstri tesisleri tamamen durmuştur. SSCB’nin çöküşü ABD’nin ambargo sürecini diğer tüm dünya ülkelerini kapsayacak şekilde genişletmesi ile Küba halkı açlık ve kırım ile karşı karşıya kalmıştır.

Bu süreç dışa bağımlı politikalardan arınarak, gerçek devrimlerini yapmalarının zorunluluk haline geldiğini, ülke kaynaklarını en verimli şekilde kullanmalarının gerekliliğini tüm Kübalılara göstermiştir.
1990’lar sonrası Küba dönüşümünü anlamak için Küba tarihine kısa bir bakış atmak gerekecektir.

Kristof Kolomb’un 1492’de kıtayı keşfinden sonra 1511’de Küba’da ilk İspanyol yerleşimi başladı. Bu sırada adada 100.000 civarında yerli yaşamaktaydı. Ancak 300 yıllık sömürge dönemi boyunca adada hiç yerli halk kalmadı. Öldürülenler dışında kalanların topluca intihar ettikleri ve tutsak yaşamaktansa ölümü tercih ettikleri anlatılıyor. Bu gün Küba yerlerinden hiçbir insan kalmadığı gibi gelenek ve görenekleri ile ilgili de hiçbir bilgi-belgede bugüne ulaşmamıştır. Adada hâkim olan kültür sömürgeci İspanyollara aittir. Yerlilerin ortadan kaybolması

ile İspanyollar ihtiyaç duydukları ucuz emeği Afrika’dan ve çoğu Nijerya’dan getirdikleri kölelerle sağlamaya başladılar. Daha sonraları bunlara az sayıda olsa da Çinliler eklendi. Bu gün Küba nüfusunun %80’i bu üç topluluğun evlikleri ile oluşan melez ırkın temsilcileridir. Kalan küçük azınlıkta ise ari olarak kalan İspanyollar, Fransızlar, Afrikalılar vardır. Küba’da kölelik 1899 da kaldırıldı. Ancak ırklar arası evliklerin artması ve ayrımcılığın kalkması 1959 devriminden sonra mümkün olabildi.

1868-1878 arasında ilk bağımsızlık talepleri ile başlayan 10 yıl savaşları sonrasında Kübalı Şair ve sanatçı Jose Marti’nin sürgünden dönmesi ile ilk gerilla mücadelesi başladı.

Küba ulusal kahramanı José Julián Martí Pérez’in doğum günü kutlamaları (28 Ocak 1853) ülkede halen büyük bir coşkuyla kutlanıyor. Havana’da o gece büyük bir meşaleli yürüyüş düzenleniyor ve her yaştan binlerce Kübalı orada olmak için toplanıyor. Jose Marti’nin 3,5 yaşına kadar yaşadığı aile evindeki anma etkinliklerine de ana okulları, ilkokullar, gaziler katılıyor. Bina hemen merkez tren istasyonunun karşı sokağında yer alan mütevazi bir Koloni evi. Onarılarak bugüne dek aslına uygun olarak korunmuş.
Jose Marti bağımsız Küba fikrini ortaya atan hareketi başlatması sebebiyle Küba halkının en fazla önemsediği ulusal kahraman olarak her yerde ismiyle, heykelleriyle anılıyor. Bizde Atatürk’e duyulan saygıya benzer bir duyguyla her yaştan Kübalı anmalara katılıyor.


Jose Marti Evinde anma için toplanan çocuklar

Uzun mücadeleler sonrasında 1 Ocak 1899 da Küba ‘Amerika’nın denetiminde’ bağımsız bir devlet olarak tanındı. Amerika Guantanamo Koyu’nda bir deniz üssü kurma hakkını aldıktan sonra birliklerini adadan çekti. (1901) Guantanamo bu gün halen Amerika’nın karanlık yanının izlerini taşıyan, işkence ve ihlallerin yaşandığı bir hapishane olarak kullanılmaktadır.
1901-1959 arasındaki dönem Amerikan yönetiminin her zaman arkada olduğu ve yoksulluğun derinleştiği karanlık bir dönem olarak hafızalarda yer almaktadır.
Küba Devlet Başkanı Menocal’in 1917 yılında kumarı yasal hale getirmesi ve 1919 yılında ABD’de alkollü içkinin yasaklanmasıyla birlikte, ABD mafyası Küba’yı kendisine üs olarak seçmiştir. Küba’daki turizm sektörü her türlü yasadışı mafyatik faaliyetin merkezi haline gelmiştir. Varadera’da Al Capone’ye ait olan ev halen görülebilir.

AL CAPONE EVİ

Devrim öncesi tarımda çalışan Kübalıların yalnızca yüzde 3’ü çalıştıkları toprağın sahibiydi. Gelir dağılımı arasındaki uçurum büyümüş, Küba halkı ucuz işçi olarak kullanılan, mülksüzleştirilmiş kölelere döndürülmüştü.
Ancak derinleşen yoksulluk ve eşitsizliklerin artması nedeniyle Batista Rejimine karşı halk ve özellikle gençlik içinde yeni mücadele örgütlenmeleri başlatıldı.
Öğrenci hareketinin Batistayı öldürmek için Başkanlık makamına yaptıkları saldırıdaki kurşun izleri halen Devrim Müzesinde durmaktadır.
Fidel’in başlattığı devrim hareketi 1953 Moncada Kışlası işgaliyle başlamıştır. Bu kışlanın büyükçe bir maketi Devrim Müzesinde yer almaktadır. Bu işgal sırasında çok sayıda gerilla öldürüldü Fidel ve arkadaşları tutuklandı. Baskılar sonucu 1955 de tekrar serbest bırakılarak Meksika’ya sürgün edildiler. Meksika pek çok devrimcinin buluşarak devrime hazırlandığı bir eğitim alanına dönüştü. Arjantinli Doktor Ernesto Che Guevara, Fidel ve arkadaşlarına burada katıldı.
Tüm ekip 1956 da Granma yatına binerek Küba’ya kaçak yollardan girmek üzere yola çıktılar. Granma yatı müzede sergilenmektedir.
Devrimin kaderi 1958 yılı sonunda Santa Clara’nın CHE’nin askerlerince ele geçirilmesi ile değişti. Batista 1 Ocak 1959 da ülkeyi terk etti ve Fidel 6 Ocakta Havana’ya girdi.

1959 DEVRİMİNİN BAŞARDIKLARI- BAŞARAMADIKLARI
5 Mart 1960 tarihinde İtalyan Bandıralı bir gemi, Belçika ile Devrim öncesi yapılan bir anlaşma ile Küba’ya silah ve cephanelik getirmek üzere Havana Limanına yanaşmıştı. Ancak bu gemi Havana’ya gelmeden önce Miami Limanına uğrayarak patlayıcılarla donatılmıştı. La Coubre gemisi Havana limanına girdikten sonra büyük bir patlama oldu. Pek çok Kübalı yardım için gemiye doğru koştuğunda ise asıl büyük patlama gerçekleşti. Bu patlamada onlarca Kübalı hayatını kaybetti. Bu devrimin her zaman sabotajlara açık olduğu ve ABD’nin benzer girişimleri yapmasının her an mümkün olabildiğini Kübalılara göstermiştir.
Neredeyse tüm Küba’nın akın ettiği çok büyük bir cenaze töreni düzenlendi. Guevara’nın 5 Mart 1960 tarihinde La Coubre Patlaması kurbanları için yapılan cenaze töreninde Alberto Korda tarafından çekilen ünlü portresinin Dünya üzerindeki en meşhur fotoğraf olduğu düşünülmektedir. Bu fotoğrafta Che’nin yüzündeki öfke ve mücadele azmi okunabilmektedir.

Bu sabotaj girişimi sonrasında tüm ülkede CDR (Devrimi Koruma Komiteleri) örgütlenmeye başladı. 28 Eylül 1961 de kurulan ilk CDR’dan bugüne her yıl aynı gün ülkede büyük etkinlikler düzenlenmektedir. Tüm Küba büyük bir sokak partisine dönüşmektedir. CDR’ lara 14 yaş üzerindeki her Kübalı üye olabilmektedir. Ülke nüfusu bugün 12 milyon civarındadır ve  verilen bilgilere göre 8 milyon kişi CDR Üyesidir.
CDR üyeleri okuma-yazma seferberliğinde, sağlık politikalarının halka anlatılmasında ve daha pek çok konuda rejimin en önemli parçası olan bir STK gibi çalışmaktadır. Örneğin Domuzlar Körfezi çıkarması o bölgedeki iki CDR üyesi tarafından fark edilerek tüm ülkedeki gerillaların harekete geçmesi sağlanabilmiştir.
CDR’lar seçim sisteminin de önemli bir parçasıdır. Parlamento’daki milletvekillerinin %50’si CDR’lar tarafından ön seçimlerle belirlenen adaylardan oluşmaktadır. Bu belirlenen kişilerin neredeyse hiç biri Komünist Parti Üyesi değildir. Sıradan halk temsilcileri nöbet devir teslimi şeklinde bu göreve seçilmektedirler. Milletvekilleri devletten herhangi bir maaş almazlar ve yapmakta olduğu işlerini yapmaya devam ederler. Parlamentonun kalan %50’si ise ülkede çok farklı alanlarda örgütlenmis olan STK-SENDİKA-DERNEK gibi yapılar tarafından belirlenirler. Bunlar sanatçılar sendikası, çiftçiler sendikası gibi farklı meslek grupları içinden gelen sıradan halk temsilcileridir ve yine maaş almazlar.

Domuzlar Körfezine (Playa Giron) ABD tarafından yapılan çıkarmanın olduğu koyu ve GİRON Müzesini gezmeden Küba tarihini ve halkın duygularını anlamak zor olacaktır.

GİRON MÜZESİNDE ÇIKARMA SIRASINDA ÖLENLERİN İSİMLERİNİN OLDUĞU ANIT

Fidel Castro rejiminin devrilmesini isteyen Amerikan hükümeti, CIA eliyle Kübalı muhaliflere eğitimler veriyordu. Muhalifler, 17 Nisan 1961’de bir gece yarısı Domuzlar Körfezi’ne çıkarma yaparak, Küba’yı işgale kalkıştı. 8 uçak ve 5 gemi ve tekne ile yapılan saldırıda Küba’nın zaten sınırlı olan tüm askeri ekipmanları, uçaklarına ve cephaneliklerine saldırı düzenlendi.
Ülke çapında CDR (Devrimi Koruma Gözetleme Komiteleri) ile örgütlü olan halk ve gerillalar ülkenin her yerinden Körfeze doğru gelmeye başladılar.
66 saat süren çatışmalar sonucu çok sayıda Kübalı hayatını kaybetti. Ancak çıkartma püskürtüldü. Körfeze açılan yollar boyunca burada hayatını yitirenler anısına yol kenarlarına dikilen mütevazi anıtları görmek mümkündür.
Bu çıkarma ABD tarafından her zaman reddedildi ve kendileri tarafından değil rejim mualifleri tarafından örgütlendiği iddia edildi. Nitekim gemilerle saldırıya katılan 1400 kişilik birliğin tamamı Küba’dan önceden sürgün edilmiş muhaliflerden ve sadece 2 adet CIA ajanından oluşmaktaydı.
Küba’nın zaferinden sonra yargılanan savaş esirlerinden sadece 5 tanesi idam cezasına çarptırıldı. Geri kalan esirler ABD ile yapılan anlaşma ile ilaç ve tıbbi malzemeler karşılığında ABD’ye iade edildi.
Küba Rejiminin temelini Komünist Parti oluşturur. Ülkede Komünist Parti üyesi olmak, çok uzun yıllar süren rejim yoldaşlığı ve entelektüel sermaye sahibi Kübalılar tarafından sürdürülen özverili bir yol olarak tanımlanmaktadır. Ülkede 35 yaş üstündeki 500.000 kişi Komünist parti üyesidir.
35 yaş altı için Komünist Parti Gençlik Örgütlenmesi vardır ve bu örgütlenmenin de 800.000 üyesi vardır. Ülke nüfusunun %10’u Komünist Parti içinde örgütlü durumdadır. Ülke Politikaları ve hedefleri Parti genel kurullarında belirlenir. Devrimden bu yana 6 adet genel kurul yapılmıştır.
En son genel kurul Fidel’in Raul Castro’ya yönetimi devretmesi sonrasında yapılmıştır. Bu kurul önemlidir zira ülke politikalarında ciddi revizyonlara gidilmesinin bir zorunluluk haline geldiği ‘Özel Dönem’e denk gelmiştir.
Fidel ve arkadaşları Küba’da iktidarı aldıklarında, boşaltılmış bir hazine ve tek tip ürüne dayalı(şeker kamışı) tarım politikası ve eğitimsiz bir popülasyon ve ticaret kapılarının kapatıldığı ambargo süreciyle başa başa kaldılar. Tüm dünyanın amborgo olarak adlandırdığı uygulamaya Kübalılar ‘abluka’ diyor. Abluka yüzünden en temel insanı ihtiyaçlardan yoksun milyonlarca Kübalı açlık ve yoksunluk içinde on yıllardır yaşamak zorunda bırakılıyorlar. Küba bu uygulamanın bir tür ‘soykırım’ olduğunun kabul edilmesi için BM ve AİHM nezdinde yıllardır mücadele vermektedir.
Devrimle birlikte ülkede önce çok yoğun bir okuma-yazma seferberliği ve sağlık seferberliği başlatıldı. Sanayisiz, tarımsız bir ülke yeniden temel ihtiyaçlarını üretebilen bir ülke haline gelmek için çalışmalara başladı.

Okuma yazma seferberliğinde büyük bir başarı sağlanarak %40’larda olan oran %99 a çıkarıldı. Bu durum UNESCO tarafından da denetlenerek belgelendi ve bu alanda dünyanın en başarılı kampanyası olarak yerini aldı.
Devrim sırasında sadece 7000 doktora sahip olan Küba bu doktorların 1/3’ünün yurt dışına kaçması ile ciddi sıkıntılar yaşadı. Öncelikle nitelikli tıp eğitimi alanına yoğunlaştı. Devrimin başardığı en önemli işlerden biri sağlık reformu alanındadır. Bu gün 155 Kübalıya bir doktor düşmektedir. Her Kübalının kapsamlı sağlık kayıtları tutulmakta ve hizmetlere eşit koşullarda ulaşabilmektedirler.

la colmanita(küçük arı kovanı)çocuk tiyatrosu

Eğitim alanında da Devrim büyük başarı kazanmıştır. Küba’da zorunlu eğitim 9 yıldır. Bu süre boyunca çocuklar her tür masrafları devlet tarafından karşılanarak eşit haklardan faydalanabilmektedirler. Ulaşım-yemek-kıyafet-kırtasiye-kitap vb Devlet tarafından karşılanmaktadır.

Ancak Devrimin başaramadığı bazı temel sorunlar 1990’lara kadar devam etmiştir.
Şeker Kamışına dayalı tarım politikalarını, ürün çeşitliliğine dayalı ve temel tüm gıda maddelerinin Küba topraklarında üretilebildiği yeni bir politikaya dönüştürmek mümkün olmamıştır. Küba 90’lara gelindiğinde gıda konusunda halen Sovyetler Birliği’nin büyük ölçüde desteği ile ayakta duruyordu.

Las Terracesas tutkulu Kübalıların yarattığı orman
Küba’nın 15 eyaletinden biri olan Artemisa’ da, Unesco tarafından Biyosfer alanı olarak ilan edilen ve Devrimden sonra insan eliyle yaratılan Las Terracesas orman alanı başarı hanesindeki önemli bir insanlık mirasıdır.


Proje 1969 yılında başlatılmıştır. Küba’nın geçmişte %99 olan orman alanları 300 yıllık sömürgecilik döneminde talan sonucu %19’a inmiştir. Bu gün Küba’da bu oran %23 civarındadır. Kübalılar orman alanlarını arttırma konusundaki başarıları ile övünüyorlar. Las Terracesas adını ağaç dikimi için dağlarda oluşturulan teraslama faaliyetlerinden alıyor. Proje kapsamında 8 milyon ağaç dikiliyor. Bu ağaçlar 24 farklı türden oluşuyor. Dağlarda dağınık halde yaşayan ve elektrik-su gibi olanakları olmayan yerli halk için 130 adet sosyal konut oluşturuluyor. Köyde şu anda 1014 kişi yaşıyor. Köy halkının %45’i turizm alanında %55’i orman alanlarının bakımında ve tarımda çalışıyor. Köyde atık kâğıtlardan dönüştürdüğü ürünlerle defterler ve resimler üreten sanatçılar ziyaret edilebilir.
Ormanların arasında, Fransızlar tarafından oluşturulan Kahve Plantasyonları halen korunuyor. Bu gün Küba’da kahve Brezilya ile yarışamadığı için üretimi çok sınırlı olan bir ürün. Kahve ağacı ormanların arasında dağınık olarak yetişiyor ve çekirdekleri toplanıp plantasyonda kurutularak öğütüldükten sonra katırlarla gemilere taşınıyor. Tüm süreç yoğun emek gerektiriyor ve bu plantasyonlarda geçmişte köleler çalıştırılıyor.

Las Terracesas’da yetiştirilen kahvelere değişik aromalar katarak misafirlere ücretsiz olarak ikram eden bir köylü kadını olan Maria adına  açılan kahvecide hayatınızın en sert espressosunu içmeniz mümkün. Maria bu gün  hayatta ve  85 yaşında, ziyaretçileri selamlıyor ve onlara gülümsüyor. Güler yüzüyle umut veren bir Kübalı. Küba bu yaratıcı kadının emeğini de turistik bir markaya ve manevi bir değere çevirmeyi başarmış.


Devrimin önemli markaları PURO ve  ROM

Küba’da tütün yetiştiricilerine Vegaro deniliyor. Vega küçük tarla anlamına geliyor. Tütün Küba’nın en az yağış aldığı Ekim-Nisan ayları arasında ekiliyor ve yağmurlar başlamadan toplanıyor. Tütün yapraklarının önce en altındaki büyük yaprakları toplanıyor. 95 gün sonra taç yaprakları toplanıyor.
Fabrikada çalışanların ortalama geliri 600 Peso(20 Euro) civarındadır. Her çalışana günde 4 adet puroyu dışarı çıkarma izni veriliyor. Öğle yemekleri fabrikada veriliyor ve servisleri mevcut.
Yeni işe alınanlar 10 aylık bir ön eğitim sürecine tabi tutuluyorlar. Puro sarmak incelikli bir el becerisi istiyor. Bu fabrikada kullanılan tütün ülkenin en kaliteli tütünlerinden oluşuyor, puroyu yapıştırmak için doğal reçine kullanılıyor. Puro tamamen organik malzemelerle ve el emeği ile üretiliyor.
İşçilerin çalışması sırasında sabah gazete haberleri ve öğle yemeği sonrasında hoparlörden dünya klasikleri okunuyor. Bir nevi radyo tiyatrosu dinletisi yapılıyor. Tütün işçilerinin ülkenin en bilgili ve entelektüel kesimini oluşturduğu söyleniyor.

Aklımızda, sadece el emeğine dayalı bu üretimin içindeki insanların, aylık 20 Euro gelirle yaşamlarının nasıl sürdürüldüğü sorusu kaldı. Puro fabrikaların hemen önünde el altından satış yapılan bir karaborsa da oluşmuş durumda. Ancak kalite garantisi olmadığı için fabrikalardan alım yapılması özellikle öneriliyor.

Şeker Kamışı ülkesinin bu üründen yarattığı içki tüm dünyanın gözdesi haline gelmiş durumda Rom üretim fabrikaları da devletin yönetiminde Legendario ve Havana Clup en ünlü markaları. Rom üretim fabrikasına ziyarete gittiğimizde, fabrikada üretime ara verilmişti. Gerekçesi; şişelerin Belçika’dan gelmemesi olarak açıklandı. Şeker Kamışından üretilen Rom halen yurt dışından getirilen cam şişelere dolduruluyor. Küba’da cam üretimi yok. Sanayideki çıkmaz yol her alanda Küba’nın önünde engel oluşturmaya devam ediyor.

‘ÖZEL DÖNEM’ KÜBA ABLUKADA
SSCB’de Gorbaçov önderliğinde Glasnost (açıklık) ve Perestroyka (yeniden yapılanma) politikaları ile sosyalist rejimler dağılma sürecine girmişti. 25 Aralık 1991 tarihinde SSCB Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov’un istifa etmesinin ardından Sovyetler Birliği’ni teşkil eden cumhuriyetlerin bağımsızlığını kazanmalarıyla Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmıştır. Aralık 1991 yılında bir araya gelen Belarus, Ukrayna ve Rusya başkanları Sovyetler Birliğini fes ettiklerini ve bunun yerine Bağımsız Devletler Topluluğu’nun kurulduğunu karara bağladılar.
Böylelikle bu tarihten itibaren Avrupa ve Asya’nın siyasi haritası değişmiştir. 1917’de temelleri atılan ve 1922’de kurulan Sovyetler Birliği’nin dağılması ve yerini Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT)’na bırakmıştır.
Küba, ABD ambargosunun bir halkı yok etmek üzere oluşturulan büyük bir ‘Abluka’ olduğunu tüm dünyaya anlatmaya çalışmaktadır. Bu ablukanın bir halkı soykırıma uğratacak kadar açlık sınırına getirmesinin kabul edilemez olduğu ve ABD’nin soykırım suçu işlediği BM gündemine her yıl getirilmektedir. Her yıl tüm dünya ülkeleri (Türkiye dahil) ambargonun kaldırılması yönünde oy kullanmakta, ancak ABD ve İsrail’in karşı oyu ve ara formüllerle geliştirdikleri alt anlaşmalar gereği abluka kaldırılamamaktadır.
Bu gün ABD patentiyle geliştirilen hiçbir ürün-hammadde ya da herhangi bir parça içeren farklı bir ülke üretimi ürün dahi Küba ile ticaret konusu yapılamamaktadır.

Modern dünyada yaşamın ayrılmaz parçaları haline gelen pek çok ürün bu gün Kübalılara halen çok yabancı. Kübalılar, temel ihtiyaçları karşılanmış (barınma-eğitim-sağlık vb) artı değer üretme baskısı altında yaşayan modern toplumun kaygılı ruh halinden çok uzak, ama bir yanıyla da yoksunlukları çok fazla bir toplum.

Küba Devrim sürecinin en kritik dönemeci diyebileceğiz bu karanlık kaos dönemine ‘Özel Dönem’ adını Kübalılar vermişti. Bu Özel dönem Küba Rejiminin en büyük tehdidi haline gelmişti. Küba açlık ve yeniden var olma arasında seçim yapmak mecburiyetinde kalmıştı.
Küba, son Komünist Parti Genel Kurulunda ve referandumda alınan kararlarla yeni ekonomik politikalar üretmek zorunda kalmıştır. Atılan adımlar arasında dış ticaretin desantralizasyonu, yabancı yatırımlara ve doğrudan yabancı yatırımlarda kâr transferlerine izin verilmesi, serbest bölgelerin oluşturulması, turizmin geliştirilmesi, toprak mülkiyetinde değişikliklere gidilmesi, oto finansman sağlanabilmesi için devlet işletmelerinde özerkliğin güçlendirilmesi gibi unsurlar bulunuyordu.
Süreç, 1992 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile başladı ve Anayasa değişikliğini bu düzenlemelere olanak sağlayacak çok sayıda yasa değişikliği izledi.
Ekonomik dar boğazı aşmak ya da halkını açlığa mahkum etmek ikilemi arasında verilen zor bir kararla Küba bazı alanlarda daha liberal politikalar izlemek durumunda kaldı. Özel girişimlerin önünü açan ve kamu yükünü azaltmayı hedefleyen bu politikaların başarılı olduğu pek çok alanın olduğu gözlenebilir.
Ancak Turizm sektörü gibi denetlenemeyen misafirlerin talepleri ile ortaya çıkan yeni istenmeyen iş alanları(fuhuş gibi) ve bu sektördeki gelir dengelerini alt-üst edebilecek bahşiş ve açıktan ödemeler halen sistemin yumuşak karnını oluşturmaya devam etmektedir.
Ama başarılı örnekler de ortaya çıkmıştır, kooperatifler eliyle geliştirilen ekolojik çiftlikler başarılı bir karlılık modeliyle eşitlikçi modelleri sürdürmeyi başarmıştır.
Ekolojik tarım çiftlikleri, Murelendo gibi yaratıcı mahalle sanat projeleri, ICAP gibi dünya halklarıyla dayanışma ağları işte bu Özel Dönemde kurulmuştur.
Yerel mahalle ölçeğinde geliştirilen buluşçu projeler sayesinde halk kendi çıkış yollarını yerelden yaratmayı başarmaya çalışmaktadır.


Ekolojik tarım çiftlikleri-Alamar örneği

Ülkede bilindik yöntemlerle zararlılarla mücadele edilen zirai ilaçların kullanıldığı, geleneksel tarım çok yaygın bir biçimde devam ediyor. Bir yandan da yerel halkın öncelikli gıda ihtiyacını karşılamak ve tamamen organik-ekolojik yöntemlerin kullanıldığı yüzlerce kent çiftliği de kurulmuş durumda. Bu çiftliklerin kurulmasına öncülük eden kişi Raul Castro. Yerel uzmanların örgütlenmesi ile oluşturulan kooperatiflere tahsis edilen tarlalarda tüm fidanlar ve malzemeler devlet tarafından sağlanıyor. Üretim başladıktan sonra çiftliklerin kendi ekonomilerini döndürmeleri bekleniyor. Elde edilen gelirin %30 kadarı devlete aktarılıyor. Kalan kısmı yeni yatırımlar ve çalışanların ücretleri için ayrılıyor.


Çiftlik kendi gübresini de en yüksek verim alınan solucanlardan sağlıyor. Gübre üretim alanları çiftliğin içinde yer alıyor.
Alamar çiftliği BBC gibi pek çok kanalda belgeselleri yapılan 2 hektarlık bir alanı kapsıyor ve 400 farklı ürün yetiştiriliyor. Kooperatifin 170 üyesi var. Ürünler öncelikle mahalle halkına satışa sunuluyor kalan kısmı otellere satılıyor.

Yerel Mahalle Projeleri-Murolendo

Muroleando Küba’daki yüzlerce mahalle örgütlenmesi ile yürütülen projelerden sadece birisi. Havana’nın hemen çeperinde yer alan bu mahalle, 1991 Doğu Bloğunun çökmesi sonundaki süreçte derin bir yoksulluk-şuç-açlık ve çöp yığınları ile baş başa kalmıştır. Projeyi başlatan mahalle önderi önce çöplerin atık alanlarına taşınmasını sağlayarak küçük mahalle meydanları yaratılmasını başardıklarını, sonrasında bu küçük meydanlara atık malzemelerle Küba’nın en ünlü sanatçıları ve yerel sanatçılar tarafından heykeller ve sanat objeleri yerleştirildiğini anlattı. Mahallenin her sokağı renkli duvar resimleri ile donatılmış durumda. Küçük bir müzik dinletisinden sonra (atık malzemelerle üretilen enstrümanlarda kullanıldı) yerel halk tarafından üretilen el sanatları ürünlerinin satıldığı mağazaya yönlendirildik. Bu mütavazi satışlar projenin tek gelir kaynağı durumunda.

Kent ve Yaşam
Havana

Küba’da devlet tarafından işletilen 80 adet otel var. Turizm artık Küba’nın tek çıkış yolu olarak görülüyor ve çok önemseniyor. Havana kent merkezi 1950’lerde donmuş gibi adeta. Tüm yapı stoku İspanyol Sömürgecilik dönemine ait izleri taşıyor. Kentte dolaşırken ciddi bir restorasyon bütçesi ayrılabilse, Havana’nın Barselona ile yarışabilecek nitelikte bir mimarlık deneyimine sahip olduğunu gözlemlenebilmektedir. Endülüs ve İspanyol etkisi ile zamanının önemli yapıları olarak inşa edilen yapılan büyük konaklar, birden fazla ailenin kullanımına tahsis edilerek konut sorunu aşılmaya çalışılmıştır. Daire içlerinin bakımını aileler yaparken ortak alanlar ve bina cephelerinin bakım ve onarımını yakın zamanda devlet üstlenmek durumunda kalmıştır. Binaların neredeyse %90’ı çok bakımsız ve metruk durumda ama hala çok güzeller.
Havana’nın  özellikle eski kent dokusu içindeki mahallelerde ve iç sokaklarda ne yazık ki sosyal problemlere rastlanmaktadır. Yapıların yüzlerinden geçmişte bu binalarda yaşanan zengin hayatların izlerini sürmek mümkün. Havana sömürge döneminde Avrupa’dan gelen gemilerin Amerika kıtasında ilk durağı olması sebebiyle çok önemli bir liman ve bu ticaretin getirdiği zenginlikten de fazlasıyla nasibini almış bir koloni ülkesi konumunda.

Havana yapı stoku Tarih Ofisi tarafından kapsamlı restorasyon faaliyetleri uygulanan yenileme alanlarına ayrılmış durumda. Merkezde Plaza Vieja da bu restorasyon faaliyeti sonrası canlanan ticari faaliyetten elde edilen gelirle yeni yenileme alanlarına yatırım yapıldığı bilgisini aldık.


Ofis yenilenecek binaları tespit ediyor ve öncelikle içinde yaşayanları aynı mahalle içinde bir geçici yaşam alanına taşıyor.

Geçici yerleştirmenin mümkün olduğunca okul-market ve alışılan tüm diğer düzenlerin devamını sağlayacak bir mekan olmasına dikkat ediliyor.
Özel dönemle birlikte artık zemin katlarda konumlanan restoranlar ve alışveriş mekânları, galeriler ticari aktiviteyi teşvik ediyor. Bazı dünya markalarını Küba’da görmek şaşırtıcı oldu (Adidas, Benetton, Paşabahçe vb)
İki senede bir düzenlenen güzel sanatlar Bienalinde sokakta sanat teşvik ediliyor ve meydanları Bianelde üretilen heykeller süslüyor.



Hammadde temin edemeyen Küba’nın sanayi yapılarının çoğu terk edilmiş ve metruk durumda. Kullanılmayan antrepolardan birisi San Jose Pazarı olarak ressamların ve sanatçıların satış yapabildiği popüler bir alışveriş merkezine dönüştürülmüş.


Küba’da ilk yemeğimizde öğrendiğimiz en önemli bilgi bizim Küba’da yemek saatlerini iple çekmemize sebep oldu. Her restoranda devletin müzik okullarında yetiştirilmiş birkaç enstrüman çalabilen, iyi dans eden ve şarkı söyleyen harika gruplar görevli ve mutlaka yemek boyunca kaliteli müzik dinlemeniz garanti. Her müzik grubu (eğer yeterince iyi olduğu tespiti devlet tarafından yapılmışsa)devlete ait stüdyolarda CD doldurarak, bu mini konserler sonrasında turistlere satış yapıyorlar. Bu satışın geliri onlara kalıyor. Aldığımız CD’lerin tamamındaki kayıt kalitesi son derece iyi çıktı.

Cojimar


Cojimar, las Terrasa restoranı mutlaka gidilmesi gerekenler listesinde olmalı. Minik bir koy içinden okyanusa açılan pencereleri müthiş bir vista veriyor. Bu kasaba Heminway’ in teknesinin sürekli durduğu bir sayfiye yeri. İhtiyar Adam ve Deniz romanı burada yazılmış. Yemek yediğimiz restoranın duvarları Hemingway’ in fotoğrafları ile süslenmişti. Köy meydanında Hemingway anısına bir anıt var. Hemingway Küba için önemli bir figür her yerde karşınıza çıkıyor. Havana’da da Floridita restoranı Hemingway ile birlikte anılıyor.

Santa Clara


Che ve Santa Clara muharebesi anısına düzenlenen meydan-anıt ve müzede Bolivya’dan 16 yıl önce getirilen Che ve mücadele arkadaşlarının mezarlarını ve Bolivya ormanlarında bulunan eşyaları sergileniyor.
Che’nin Bolivyada Ekim 1967’de öldürülmesinden sonra 30 yıl boyunca mezarlarının aranmasına izin verilmediği, aramanın başlamasını takiben 1 yıl içinde mezarlara ulaşıldığı ve kemik testleri sonrasında, Küba sağlık sisteminde kayıtlı olan bilgilere dayanarak naaşların Che ve arkadaşlarına ait olduğunun tespit edildiği anlatıldı. Bu gün Küba’da okula giden öğrenciler her sabah, büyüdüklerinde CHE gibi olacaklarına dair and içmektedirler.

Che’nin bir gerilla olarak bronzdan yapılmış anıtında “Devrime kadar daima durmaksızın” yazıyor. Bizdeki karşılığını da zaten biliyorsunuzdur: Kurtuluşa kadar savaş !


 

 

 

 

 

 

Cienfuegos


Cienfuegos 1819 yılında 25 kişilik Fransız tüccarlarının gelişi ile yerleşime açıldı. Kısa zamanda nüfusu 200 kişiye ulaştı. Kentte Fransız etkisi her alanda kendisini göstermeye devam ediyor. Cienfuegos bulunduğu eyaletin başkenti durumundadır. Eyalet nüfusu 500 000 civarında Cienfuegos ise bugün 150.000 civarındadır.
Kent meydanı tipik Fransız kentlerindeki formda 100×200 ölçeğinde bir meydandır.
Meydana bakan, Katedral, Hükümet binası, Lise, Tiyatro yapıları burayı gerçek bir kamusal alana çevirmektedir. 1890 da dönemin ünlü doktoru ve Belediye Başkanı olan bir kişi tarafından yaptırılan tiyatro yapıldığı dönemden bu yana aynı işlevini devam ettiren ender binalardan birisidir. İspanyol kent planında etkili şekilde uygulanan grid-ızgara sisteme burada rastlanmaz. Meydana açılan ve Paris örneğindeki gibi ışınsal olarak dış caddelere doğru uzayan sokaklardan ve yapı adalarından oluşan bir plan sistemi vardır.
Kent meydanının tam ortasında İspanya Kraliçesine ait olan heykel büyük bir kasırgada yıkılınca yerine Jose Marti’nin heykeli 1928 de konmuştur.
Kent sanatçıları ile ünlüdür ve meydana açılan galerilerde ülkenin en nitelikli resim sanatçılarına ait eserlere ulaşmak mümkündür.

Trinidad

Trinidad Unesco Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan ve değişmeden bu güne ulaşan bir sahil kenti.
Küçük kent meydanı etrafında yer alan Çan Kulesi, Mimarlık Müzesi, Galeriler ve Romantik Müze görülmeye değer yerleridir. Romantik Müze eski bir İspanyol tüccarın evi olarak kullanılan Cantero Sarayı içinde yer alıyor. 19. Yüzyılın İspanyol tarzı dekorasyon ve yaşam anlayışına dair pek çok ipucunu içinde barındırıyor.
kentin pek çok sokağına yayılmış olan Pazar yeri ve resim galerileri kente canlı bir ticareti de beraberinde getirmiştir.

Küba Dünya Halkları Dostluk Enstitüsü(ICAP)

Eski İspanyol varsıllarına ait evler ülke dışına kaçmamışlarsa halen onların torunları tarafından kullanılıyor. Ülkeden kaçanların evleri ise ICAP gibi pek çok STK’nın kullanımına verilmiş durumdadır. Grubumuzu Küba’da ağırlayan AMİSTUR’un ICAP’ın altında bulunan bir işletme olduğunu burada öğrendik.
ICAP’ın bağlantılı olarak çalıştığı 146 farklı ülkede 2000 üzerinde dernekle iletişim halindedir.

SON SÖZ


Tüm bu olumlu ya da olumsuz görülebilecek faktörlere rağmen, Küba denince bundan sonra hafızalarımızda kalan, yoksulluk ve yoksunluğa rağmen umut ve inatlarını kaybetmeyen yaratıcı, devrimin yarattığı adalete inanmış, barışçıl bir halkın mücadele azmi olacaktır.

 

 

Hazırlayan : Nilgün Kıvırcık

13 Yorum
  1. Hem bilgilendirici hem de keyifli bir gezi yazısı olmuş. Ellerinize sağlık…

    nisan atalay | 11 Şubat 2014

  2. Nilgün Hanım, Hasan Bey; Tek sözcükle harika! elinize, yüreğinize ve aklınıza sağlık.

    GÖNÜL YAVUZ | 12 Şubat 2014

  3. Merhaba Hasan Bey, Nilgün Hanım, gezinin yorgunluğu ve dönüş yolunun çilesi bile sizi durduramamış anlaşılan, bu upuzun ayrıntılı yazıyı kaleme almışsınız. Ne kadar teşekkür etsek az, ellerinize sağlık. Derneğimizin adının Jose Marti Küba Dostluk Derneği olduğunu belirtip ufak bir katkıda bulunmak istiyorum yalnızca. Bu geziyi sizlerle birlikte yaşamak çok güzeldi, sevgiler.

    nahide | 12 Şubat 2014

  4. Sadece foto çekmemişsiniz sözcüklerin ve dolayısıyla gezinin komple fotosunu çekmişsiniz..Çok güzel bir çalışma olmuş.Kopyalayıp ”anlat hele Küba’yı” diyenlere bu yazıyı göndereceğim ya da okuyacağım..Elinize sağlık..

    Yılmaz AYRANCI | 12 Şubat 2014

  5. Ellerinize sağlık arkadaşlar.Geziyi öyle güzel anlatmışsınız ki,sayenizde güzel bir band geçiş yaşadım hafızamda.Sizlerle gezmek keyfini başka zamanlarda da tekrarlamak dileğiyle hoşçakalın…

    şehnaz Demirbağ | 12 Şubat 2014

  6. Bana Küba nasıldı diye sorduklarında harikaydı diyorum ve aklıma gelen bölük pörçük bilgileri paylaşıyorum. Oysa sizin yazınız gezide gördüklerimizi, yaşadıklarımızı , izlenimlerimizi o kadar güzel ifade etmiş ki ellerinize sağlık demekten başka söz bulamıyorum :))

    NESİBE DOĞAN | 12 Şubat 2014

  7. Küba için karamsarlık bulutları umarım dağılır. Geçtiğimiz gün Amerikalı yetkililerden de “ambargoyu kaldıralım” sözleri duyulmaya başlandı. Amerika büyük bir dayatmayla dünyayı buna zorluyor ve sürdürülemez birşeyi zorla dünya ülkelerine uygulatıyor. Amacı Küba’yı çaresiz bırakmak. Fakat Küba halkı zor şartlardan çıkmayı kendine yeni yollar bulmayı sanıyorum adım adım başarıyor. Dilerim Küba halkı geçmişte çektiği sıkıntıları atlatır ve rahata erişir.

    Fuat Önal | 13 Şubat 2014

  8. Harıkasın, bundan iyisi Tekrar birlikte olmak hepinizi çok sevdim hepinize yaşamboyu özgür ve sağlıklı güzel günler diliyorum.

    mehmet yılmaz | 13 Şubat 2014

  9. Gözlemlerinizi ve yorumlarınızı keyifle okudum.işte budur.ellerinize sağlık.

    Nuri Altıntaş | 16 Şubat 2014

  10. Küba’nın şehirleşmesi, rejimin tarihi merkezleri koruma ve geliştirme anlayışı, konut politikası, ulaşım ve kamusal alan değerlendirmeleri nasıl, bu konularda da bilgi sunar mısınız?

    Kenan Gür | 22 Şubat 2014

  11. Kendi halinde kendi hayatta kalma mücadelesini veren bu ülkeye dünyanın daha bir sempatiyle bakması, emperyalist ülkelerin ambargolarını kırmaları yolunda adım attırmaları gerekir.

    necmi yazgan | 4 Mart 2014

  12. Yazınız çok pozitif. Küba’ dan 5 gün önce döndüm. Doğu’ dan Batı’ ya 13 gün içinde 3300 km yol yaptım. Kübalı rehber eşliğinde, mahalle araları ve köylere gittim. Halk arasında yönetime karşı hömürdanmalar başlamış durumda. Devlet malını çalıyorlar. Şoförler kullandıkları araçlardan, akaryakıt aşırıp, dışarıda satıyorlar. Ulaşım ve temel ihtiyaç maddeleri en büyük sorun. Özellikle Doğu, 1970’lerin Ecevit Türkiye’ sini andırıyor. Otostop Küba’ nın ikinci milli sporu olmuş Baseball’ dan sonra. Devlet çok hantallaşmış. Egitim ve sağlık yatırımları çok iyi ama Havana’da içinde ilkokul, lise ve universite olan bina kapatılarak yerine lüks otel yapılmaya başlanmış.
    Truzim ve Amerika’ daki Kübalılar (ben onlara Kübalı Almancılar diyorum) Küba için bir umut…

    Ahmet Yalcin | 12 Şubat 2016

  13. Ahmet bey benim Küba deneyimim bundan 2 yıl öncesine dayanıyor. Yumuşama öncesi ve ambargonun halen devam ettiği ve Kapitalizmin henüz ülkeye gerçek manada sirayet etmediği bir döneme ait anıları paylaşmıştım. Ama artık ambargo kalktı ve emperyalizmin araçları hızla nüfusa sirayet ediyor ve eşitsizlikler maalesef çoğalıyor. Dolayısı ile mutlu insanları ülkesi pek yakında rekabetçi, hırslı ve yeni keşfettikleri para için pek çok değerlerinden vazgeçen fırsatçı insanların ülkesine dönebilir. Bu tanımlar bizlere pek yabancı değil biliyorsunuz her gün bu atmosferi soluyarak yaşıyoruz.

    Nilgün Kıvırcık | 12 Şubat 2016


Yorum yazmak için


  Avustralya’nın Melbourne kentindeki Penleigh ve Essendon Gramer Okulu’ndaki (PEGS) Müzik Merkezi, McBride Charles Ryan’ın (MCR) PEGS Kampüsleri genelindeki bir dizi girişiminin bir parçasıdır. 

Copyright © 2024 All Rights Reserved | Mimdap.org