Uğur Tanyeli : Taksim için hazırlanan proje ‘çocuksu araçlarla verilen siyasal kavga’dır. - MİMDAP
Ana Sayfa Bağlantılar Biz Kimiz İletişim Mimar İş İlanları
ANA SAYFA
Uğur Tanyeli : Taksim için hazırlanan proje ‘çocuksu araçlarla verilen siyasal kavga’dır.
Share 20 Şubat 2012

“Taksim’den önce Beyazıt Meydanı’nın yarım kalan projesini tamamlayın”
Yeni kitabında kentsel dönüşümü ele alan mimarlık tarihi profesörü Uğur Tanyeli: “Türkiye’de kentsel mekanlar bir tür terbiye etme aracı gibi kullanılıyor”

Kentsel dönüşüm soğuk, uzak bir kavram. Gayet kitabi bir terim. Ama çare yok; İstanbul’da yaşıyorsanız her gün karşınıza çıkıyor. Sofralarda, arabalarda, sokaklarda konu dönüp dolaşıp şehirde “değiştirilecek/ dönüştürülecek” alanlara geliyor. İstanbullular kendi hayatlarını konuştukları kadar şunları da tartışıyorlar: Tarlabaşı, Taksim, Sulukule ne olacak? Haydarpaşa Garı, AKM, Emek yıkılacak mı? Yerlerine alışveriş merkezleri mi yapılacak? Taksim Meydanı yeniden düzenlenip, Topçu Kışlası Gezi Parkı’nın yerine dikilecek mi? Bunlar olsun mu, olmasın mı? İstanbul dokunulmaz mı, yoksa dönüşmesi şart mı?
Bu soruları sorduğumuz isim Uğur Tanyeli, mimarlık tarihi profesörü… Mimari eleştiri metinlerinden oluşan yeni kitabı “Rüya, İnşa, İtiraz” kısa süre önce yayımlandı. Kitapta Tanyeli’nin bu sorunlara karşı tutumu çok açık. Değişime karşı değil. Ancak Türkiye’de çok geniş bir mimari mirasın hiçbir ekonomik zorunluluk olmadan tahrip edildiği tespitini yapıyor. Son aylarda tartıştığımız projeler için de şunu söylüyor: “Bu, kent tasarımı ve mimarlık kavgası değil”.
Uğur Tanyeli ile İstanbul için tasarlanan projeleri, en yenisi ve belki de en tartışmalısından başlayarak konuştuk.

Sizce, bir mimar gözüyle Taksim yeniden düzenlenmeye muhtaç mı?
Bu, Taksim’i düzenlemekten ne anladığınıza bağlı. Taksim’de yapılacak çok iş var; en azından otobüs duraklarındaki o pejmürdelik giderilebilir. Ama radikal bir değişikliğe Taksim’in ihtiyacı yok. Hele hele otoları yere gömmeye hiç gerek yok. Üstelik alt geçit girişlerinin ne kadar kötü olacağını hesap edersek, Taksim’i düzenlememek sonucuna varacağını söyleyebilirim. Sonunda Aksaray’a benzeyen bir yere dönüşebileceği riskini herkes dikkate almalıdır.

“Beyoğlu’nun dönüştürme çabası yıllardır çok cazip”

* O halde bu ısrar neden?

İmar konuları Türkiye’de bir inatlaşmaya dönüşmüş gibi gözüküyor. Bence AKM’nin iki yıldır kapalı kalması da bir tür inatlaşma… Türkiye’de kentsel mekanlar bir tür terbiye etme aracı gibi kullanılıyor. 200 yıldır süren bir alışkanlık. Bu iktidar yalnızca son halkası. II. Mahmud döneminde başlar bu alışkanlık.

* Amaç kimi terbiye etmek?

Kimin kendisiyle aynı fikri paylaşmadığını düşünüyorsa. Tahmin edeceğiniz gibi terbiye edilmek istenen kitle, hiçbir dönemde sabit kalmıyor. Taksim’deki değişime itiraz eden hiç kimsenin derdinin iktidarla itişmek olduğu kanısında değilim. Ama Türkiye’de kamusal alanda yapılan bir şeye itirazınız varsa, iktidarlar bunu asla o mekana ilişkin bir itiraz olarak algılamaz. Kendi varlığına yönelik bir itiraz olarak değerlendirir ve onun tepkilerini üretir.

* Taksim için hazırlanan projeyle bu bölgede terbiye edilmek istenenler kim?

Bir kere Gezi Parkı’nı kullananların aşağılandığını söyleyebilirim. “Orada travestiler, eşcinseller toplanıyor” cümlesi sıklıkla dile getirilir. Bu proje onları oradan uzaklaştırmayı, halının altına süpürmeyi içeriyor mu? İçeriyor. Sadece bu da değil bana kalırsa… Genel olarak siyasal anlamda muhalif olarak nitelendirilenlerin hedef alındığını söyleyebilirim. “Taksim böyle dönüştürülmesin” diyen herkes hedefte.

“Gezi Parkı mimari olarak Topçu Kışlası’ndan önemli”

* Kentsel dönüşüm tartışmalarına konu olan alanların çoğunun Beyoğlu sınırları içinde olması tesadüf değil herhalde…

Değil tabii. Beyoğlu’nun dönüştürme çabası Erken Cumhuriyet’ten beri çok cazip. O dönemdeki temel amacın ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Burası büyük ölçüde gayrimüslimlerin yaşadığı bir yerdi. Ulus devlet kurarken kenti homojenleştirme iradesi kullanmak isteyenler, kenti tabii ki Beyoğlu’ndan başlayarak dönüştürmeyi düşünmüşlerdir. Bugün gayrimüslimler yok. Ama iktidarlar her dönemde istenmeyenler üretmeyi başarır. Sözgelimi Tarlabaşı’ndaki dönüşümün gerekçesi lumpen denebilecek gruplar. Yoksullar, mülksüzler… Bu marjinal grupların oradan deyim yerindeyse temizlenmek istendiğini biliyoruz.

* Kullanılan tanımlamalardan biri de “mutenalaştırma”…

Mutenalaştırmanın taşıdığı imanın kötülüğüne dikkat çekmek isterim. Mutena olmayan, demek ki itina gösterilmemiş bir yer. “Burada olmamaları gerekenler var” diye düşünürseniz, temizlemeye başlarsınız. Sulukule’de de aynı şey yaşandı. Orayı bozduğu düşünülen bir grup vardı orada, Romanlar… Onları ‘temizlemek’ti amaç. Bugünün dünyasında böyle kentsel politikaların savunulacak tarafı yok. Açık bir insan hakları ihlali.

* Taksim için hazırlanan projeyi ‘çocuksu araçlarla verilen siyasal kavga’ olarak değerlendiriyorsunuz. Çocuksu bulduğunuz nedir?

O sözü Topçu Kışlası bağlamında kullanıyorum. 1930’larda ortadan kaldırılmış bir kışla binası. “İlle de ben bunu yeniden yapacağım” demek çocuksu bir inat. Reel bir talep, yeniden yapılmasını gerektiren hiçbir neden yok. Kışla çoktan yok edilmiş, yerine Erken Cumhuriyet’in en önemli kentsel düzenlemelerinden biri gerçekleştirilmiş.
O park, yerinde konumlandığı eski Topçu Kışlası’ndan mimari anlam bağlamında daha önemli. İlla bir rekonstrüksiyon yapılacaksa İstanbul için başka öneriler olabilir.

* Sizin önerileriniz ne?

Beyazıt Meydanı’nın Turgut Cansever tarafından yapılıp yarım kalmış, sonraki dönemde de ciddi şekilde tahrip edilmiş projesini tamamlamak çok daha akıllıca olur. Daha iddialı örnek istenirse, Simkeşhane’nin önünde Theodosius Zafer Takı çok önemli bir yapı. Bu kadar önemli bir tarihsel yapıta sahip çıkmıyoruz, onun yanında devede kulak diyeceğimiz bir şeyi tarihimize sahip çıkma adına yeniden yapacağımızı söylüyoruz. Hiç inandırıcı bir gerekçe değil.

* Şöyle bir tespitiniz var: “İstanbul’da, hangi siyasal görüşte olursa olsun, çoğunlukça beğenilmiş ve benimsenmiş bir modern dönem kentsel mekanı yoktur”.

Mutabakat aramaksızın bu kadar büyük dönüşümlere kalkıştığınızda birilerinin canını acıtırsınız. Beyazıt Meydanı işte böyle tahrip edildi. Ve benim çocukluğumdan başlayarak o meydanın mahvedildiğine dair konsensus oluştu. İyi niyetli dönüştürüldü oysa ki, kimse oturup “Bu meydanı yok edeyim” demedi. Eğer mutabakat yoksa, yaptığınız her ne olursa olsun problemli hale geliyor.

“Herkesin anısı olan bir yeri kolay dönüştüremezsiniz”

* Bu kadar kalabalık bir şehirde, herkesin apayrı hikayesi olan Taksim için mutabakat ne oranda mümkün?

Zaten üzerinde herkesin anısı olan bir yeri kolay kolay dönüştürmezsiniz. Paris’te “Sorunlar saptadım, Concorde Meydanı’nı yeniden düzenleyeceğim” diyen var mı? Orası da problemli, sürekli trafik tıkanıyor orada. Açıkçası, kenti dönüştürmek için biraz daha sakin davranılabilir. “Hemen şimdi eylemde bulunacağım ve şahane bir sonuç çıkacak” biçimdeki beklenti, imkansız bir beklenti.

* Kitabınızda İstanbul’da yaşayanların kentin aktörleri değil de, ‘sakin’leri olduğuna dair bir eleştiriniz var. Dönüşüm projelerine karşı İstanbulluların tutumunu nasıl buluyorsunuz?

Çoğunluk kentin sakinleri; sakin sakin izliyorlar olup biteni. Ama bugün geç Osmanlı döneminden de, erken Cumhuriyetten de çok daha aktif bir sivil toplum var Türkiye’de. Yine de orta sınıflar aktif olarak sokağa çıkmıyor. Hayır demiyorlar. Ancak her şey yapılıp bittikten sonra bir vızıldanma hali oluşuyor.

AKM

“AKM’yi korumak için, onun bir başyapıt olması gerekmez”

AKM’nin mimari kalitelerini tartışmak artık anlamlı değil. Böyle bir opera binası yapmışsanız artık onu korursunuz. Dünyanın hiçbir yerinde opera binaları “Artık böyle bir sahne düzeni yok” veya “Eskidi” diyerek yeniden yapılmazlar. Anıları var bu yapıların… Ayrıca çok da pahalı yapılardır bunlar. AKM kendi dönemi bağlamında ciddiye alınabilir bir yapıdır. Bir başyapıt olduğu söylenemez ama korumak için başyapıt olması da gerekmez. İşe yarıyor mu? Yarıyor. Hem yerine yapacağımızın daha iyi olacağının garantisi var mı? Hayır. Belki daha kötüsünü yapacağız. Zaten bana kalırsa kenti tarihsel planda düşünmenin argümanı bu olmalı: Yıktığımız her şeyin yerine daha iyisini yapacağımıza emin miyiz? Cevap her seferinde “Hayır” olmalı. Gelin görün ki kamu otoritesini temsil eden hiç kimsenin kendi yapacağının daha iyi olacağından en ufak kuşkusu yok. Bu nasıl bir özgüvendir anlamakta zorlanıyorum.


HAYDARPAŞA

“Otele dönüştürmenin ne mahsuru olabilir?”

Benim Haydarpaşa’nın artık gar olarak kullanılmamasına temel bir itirazım yok. Yetmiyor o yapı çağdaş bir gar işlevi için. Gar olarak kullanmak için bile radikal bir biçimde dönüştürmek gerekir. Orada bir liman alanı vardı ve artık liman olarak kullanılamayacağı besbelli. Bir biçimde değerlendirilmesi gerek.
Haydarpaşa’yı, kamu otoritesiyle toplumsal beklentinin uzlaşacağı bir formülle ticari işlevlere açmak mümkündür. Garı başka bir işleve tahsis etmek mümkün, çok da yapılabilir bir öneri. Artık Demiryolları’nın binası olarak kullanamıyorsanız, otele dönüştürmenizin ne mahsuru olabilir? Oradaki dönüşüme Taksim’deki ya da Tarlabaşı’ndaki gibi bakmak zorunda değiliz. Tarlabaşı’nın sorunu o dönüştürme dediğiniz şeyin insani maliyetinin çok büyük olması.

                                                                                   EMEK SİNEMASI

“Göründüğünden daha büyük bir kayıp”

Hiç tereddütsüz söyleyeyim, büyük bir kayıp. Gözüktüğünden daha büyük bir kayıp. Türkiye’de öyle kayıplar üretiyoruz ki, sonunda elimizde pek az tarihsel ürün kalıyor. Bugün 1930’lardan kalma bir tane sinema binamız yok. Emek de o yıllardan kalmış değil. Bina çok daha eski, ama 1960’larda dönüştürüldü. Bugün korumak istediğimiz şey, 60’ların yapısı. Bu kadar savurgan olma hakkına sahip miyiz? Elimizde sonsuz büyüklükte bir tarihi stok varmış gibi davranıyoruz ki yok öyle bir stok.
Emek 60’lardan kalma, ama içindeki anılar çok daha eskilere giden bir yapı. Yeni AVM’de üst katta adı Emek olan bir sinema yapınca o Emek olmayacak ki. Bunun “Süleymaniye’yi de yıkalım, yan tarafa çağdaş bir Süleymaniye yapalım” demekten hiçbir farkı yok. Kuşkusuz Süleymaniye daha önemli bir yapı, ama mantık bu. Buna hakkımız yok. Sadece başyapıtlar korunmaz; kentler aslında ikinci derecede önemli yapılardan oluşur. Onlara sahip çıkmak çoğu zaman daha bile önemlidir.
Kamunun en azından zarar etmediği bir alanı, tarihsel dokuya sadık kalarak koruyabilecekken onu alt üst etmesinin hangimize yararı olabilir, anlamıyorum. Bu kadar muhtaç değiliz. Daha da önemlisi, kamu otoritesi olağan bir tüccarmış gibi davranamaz.

Miraç Zeynep Özkartal
Kaynak : Milliyet

8 Yorum
  1. Uğur bey bir çok yönden çok haklı, katılıyorum. Taksim’i düzenlemek ve orada “birşeyler” yapmak nedense çok cezbedici bir durum, kaleye bayrak dikmek gibi algılanıyor sanırım.
    Oysa Beyazıt meydanı mesela niye dikkatlerini çekmiyor AKP nin? İlginin Taksim’de yoğunlaşması kadar, Topçu kışlasının yeniden diriltmenin nasıl bir anlamsal karşılığı olduğu da izaha muhtaç.

    Alişan Ortaç | 20 Şubat 2012

  2. İlginç bir yorum okudum, “tarihi olanı korumaya çalışıyorsunuz, tarihi olan yeniden yapılacaksa karşı çıkıyorsunuz”
    Buna bir cevap bulunabilir mi?

    coşkun yazıcı | 21 Şubat 2012

  3. Sorun bir bağlam sorunu:
    İstanbul sayısız yapının üst üste aynı yerde farklı zamanlarda yapıldığı bir kent,
    eğer geçmişi yapacaksak örneğin kışladan daha önce olan mezarlıkları da düşünebiliriz, ya da Polatlı’daki topçu okulunu Taksime taşıyarak top atışlarının yeniden Mecidiyeköy tarafına yapılmasını önerebiliriz.-bu arada çok da iyi olur-
    Sorun bağlamın tek yönlü olmaması. Bağlam dediğimiz zaman sadece tarih değil aynı zamanda günümüzdeki anlamları, kullanımları, estetiği de gündeme geliyor.
    İnanmazsanız, Demirören AVM’ye bir bakın, bence o beceriksiz kurul kararlı restorasyon yerine modern mimarinin bir ürünü olsaydı çok daha iyi olurdu.
    YA DA ESKİ YAPININ CEPHESİ OLDUĞU GİBİ KORUNUP içi değişseydi.
    Halalar bıyık takınca amca olmuyor.

    Mustafa | 21 Şubat 2012

  4. Ayrıca bir sorun tartışılırken bir başka şeye dikkati çekmek bence çok akıllıca bir kaçış yöntemi değil.

    Mustafa | 21 Şubat 2012

  5. uğur hoca bol miktarda kent problemine bu arada engin bilgi ve dehasıyla çok emin bir şekilde taksim konusu ve kışlaya da değinivermiş.
    hepsine aspirin yazınca herkes ilaç almış oluyor şüphesiz ve ilaç alma psikolojisi ile bir kısmı, diğer bir kısmı ise başı az ağrıdığından iyi geldiğini düşünüp sorunlarından uzaklaşmış oluyor. gel gelelim temel meseleyi masanın altında tutunca kente dair genel şeyler söylemiş olmaktan kurtulamıyorsunuz.
    emek sineması için hayıflanıp haydarpaşaya otel de olur, tarlabaşında insani sorun var deyip taksim herkesin fikri olan bir yeri kurcalamayın derseniz neyi nasıl seçtiğinizi anlamak, neye nasıl yüklendiğinizi fark etmek, neyi kötü neyi iyi dediğinizi anlamak güçleşiyor.

    ferda çetinkoz | 21 Şubat 2012

  6. Taksim için düşünmek bütün ülkeyi ilgilendiren bir mecrayı konuşmaya ve tartışmaya dönüşüyor. Her akımın bir Taksim tahayyülü var çünkü. Orayı dizayn eden bir anlamda kamusal-siyasal alana da simgesel manada müdahale etmiş oluyor.
    Bu yüzden orada şunu mu yapalım bunu mu, kışla mı cami mi, yol mu gezi parkı mı … ndan ziyade “kim bunu düşünüyor ve hayata geçirmeye çalışıyor” tonlu bir tartışma benim gördüğüm. Ve sanırım bu hep böyle sürecek.

    selim altıntaş | 22 Şubat 2012

  7. Türkiye’nin temel sorunu halk olamamak. Atatürk cumhuriyet fikri hür vicdanı hür nesiller ister derken kastettiği özgür olabilecek kadar gelişmiş bireylerdi. Şimdinin yalaka basını ya da aydınımsıları değil. Taksim konusu bir cumhuriyet ve ideolojisi konusudur. Onun savunulması gerekir ama şimdiki gibi önce istemiyoruz diye bağırıp sonra da her uygunsuzluğa kapıyı açarak değil. Alternatifler ve projeler üretmeliyiz. Tartışmalıyız. Taksime meydanının sorunları, onun tekrar meydanlaşması için gerekenler, onun sivilleşmesi, kültür merkezlerinin sayısının artması, kültürle canlanması, Taksim’in Türkiye ve dünya çapında bir etkinlikler meydanına dönüşmesi toplumumuza bir anlamda bir ışık bir Cumhuriyet ışığı olması gerekiyor.
    Onun için başta yoldan çıkmış üniversiteler ve meslek odaları bu konuya sahip çıkmalı, ciddi bir araştırma, analiz çalışmasıyla Taksimin işlevini tam olarak yerine getirebileceği, gerçek bir meydana dönüşmesi için kolları sıvamalıdır.

    Mustafa | 22 Şubat 2012

  8. SAYIN TANYELININ SOYLESISINDE BIRBIRINDEN FARKLI VE BAZAN BIRBIRLERINI TAMAMLAYAMAYAN UNSURLAR VAR. TAKSIM MEYDANININ, DUZENLENMESI GECTIGIMIZ YILLARDA ULUSAL BIR YARISMAYA ACILMIS VE SONUCLAR ALINMISTI . DOGAL OLARAK BIRINCI GELEN PROJEL;ERIN UYGULANMASI DOGALDIR AMA UYGULANMADI EKONOMIK VE POLITIK NEDENLERLE. AMA ELDE BIR PROJE VAR. TAKSIM MEYDANININ DUZENLENMESI SEHIRCILIK VE MIMARLIKLA COZUMLENEMEYECEK KADAR KOMPLEKS BIR KONUDUR.
    SOYLE MI OLSUN BOYLE MI OLSUN KAVGASI BIR YANA HERSEYDEN ONCE YASAYAN BIR MEYDAN OLSUN. YASAYAN BIR MEYDAN NASIL OLUR ONU TARTISALIM. ORNEGIN YERINE TAKSIM KISLASININ YAPILMASI DUSUNULEN PARK YASAMAYAN BIR PARKTIR. GRAVESTILER YA DA ESCINSELLER ORASINI MEKAN EDINDILERSE BU HALKIN PARKI MEKAN EDEMEMESININ SONUCUDUR. VE TABII BIR PARK NEREDE OLMALI KI YASAYAN CIVIL CIVIL BIR PARK OLABILSIN. BAKALIM TAKSIM MEYDANINI CEVRELEYEN BINALARA, BIR TEK KONUT BINASI GOREBILIRMIYIZ ? IS YERLERI, TICARET HANELER, OTELLER, BIR MAC DONALD ,VE BENZERI FAST FOOD DUKKANLARI, KORKUNC BIR TRAFIK. HANGI ANNE ALACAK TA COCUGUNU , ELINE DE KITABINI YA DA ORGUSUNU SAKIN BIR PARKTA COCUGU KUMDA OYNARKEN KENDISI KITABINI OKUYACAK , GUNESLENECEK ? ADI DA PARK DEGIL DE GEZI ZATEN. ONCE O ARSANIN GEZIYE DONUSTURULMESININ BUYUK BIR HATA OLDUGUNU KABUL EDELIM. CEVRESINDE INSANIN 24 SAAT YASAMADIGI YERDE
    PARK OLMAZ. TAKSIM KISLASI YENIDEN INSA MI EDILMELI.?
    BU KARARI LAMDAN ONCE NEDEN ULUSAL YA DA GEREKIRSE ULUSLARARASI BIR YARISMA ACILMIYOR ? GENC NESIL MIMARLARIMIZ YILLARDIR BUYUK ATILIMLARLA , ULUSLARARASI ODULLU PROJELERDE GOSTERDIKLERI YARATICILIKLARIYLA COK ILGINC ONERILERDE BULUNABILIRLER. NEDEN BU YOLA GIDILMIYOR ? DUNYANIN BUTUN METROPOLLERINDE GEREKEN YERLERDE TRAFIK YER ALTINA ALINMAKTA. BIZDE BU UYGULAMALARIN SON DERECE KALITESIZ YAPILMIS OLMASI, YER ALTINA ALMA OPERASYONUNUN KACINILMAZ SEKILDE KALITESIZ OLACAGI ANLAMINA GELMEZ. INSAN BEYNI BUTUN COZUMLERE KALITE GETIREBILMEK ICIN VAR. BOSTON BELEDIYE SARAYININONUNDE SAHANE BIR MEYDAN VAR . BU MEYDAN YASAMADI . INSAMLAR GITMEDILER, SAHIPLENMEDILER MEYDANLARINI. AMA VENEDIKTE SAN MARCO MEYDANI CIVIL CIVIL. BELKI TAKSIM CEVRESI SU ANDA VENEDIGIN CEKILICILIGIYLE YARISAMAZ AMA ISTANBUL YARISABILIR.
    PARISTE CENTRE POMPIDOU NUN ONUNDE COK TA BUYUK OLMASA DA VAR OLAN MEYDANCIK HER AN DOLU. AMA DOLU OLMASI ICIN BUTUN SARTLARDA CEPECEVRE SUNULMUS DURUMDA. BIR KOSEDE MIM SANATCISI, DIGER KOSEDE PERUDAN GELEN AND DAGLI MUZISYENLER, RESIM REPRODUKSIYONLARININ VE SANAT KITAPLARININ SATILDIGI
    DUZENLI ISPORTALAR, HEMEN KARSIDA SOSISLI SANDOVIC MESRUBAT VE DONDURMA SATAN BIRKAC MINIK DUKKAN. YAPTIGI TAKILARI SATAN BECERIKLI TASARIMCI GENC KIZLAR VS VS . AAAAAA , YOKSA ORTAKOY MEYDANINI MI ANLATMAKTAYIM ? MEYDANLARI GUZELLESTIRENLER INSANLARIN VARLIKLARI VE SUNDUKLARIDIR. TAKSIM KAVGASI
    KAGIT USTUNDE COZULEMEYECEK KADAR CIDII
    SOSYO-PSIKOLOJIK ARASTIRMALAR GEREKTIRIR . KISLA YIKIP YERINE RUHSUZ GEZILER YAPMISLIGIMIZDAN DERSLER ALMAMIZ GEREKIR.NEWYORKTA LINCOLN CENTERDA, GOSTERI ONCELERINDE BUYUK HAVUZUN CEVRESINDE TOPLANIP ELLERINDE SEYYAR BARLARDAN ALDIKLARI KOKTEYLERIYLE GRUP GRUP TOPLANIP IZLEYECEKLERI GOSTERILERLE ILGILI TARTISMALAR YAPAN IZLEYICILER MEYDANI YASATIRLAR. AKM ONUNDE NEDEN BENZER BIR DUZENLEME OLMASIN ?

    BIRAZ HAYAL GUCU, BIRAZ DUNYA BILGISI , BIRAZ CURET, BIRAZ DA NEDEN OLMASINCILIK ? BU KONULAR BELDIYE IMAR N MUDURLUKLERINDE COZULEMEYECEK KADAR CIDDI KONULARDIR . ELESTIRMEK COZUM GETIRMIYOR NE YAZIK KI.
    YAPICI OLMAK GEREK

    AYGEN TORUNER | 26 Şubat 2012


Yorum yazmak için


  Avustralya’nın Melbourne kentindeki Penleigh ve Essendon Gramer Okulu’ndaki (PEGS) Müzik Merkezi, McBride Charles Ryan’ın (MCR) PEGS Kampüsleri genelindeki bir dizi girişiminin bir parçasıdır. 

Copyright © 2024 All Rights Reserved | Mimdap.org