Yücel Gürsel: Tesir Tesettüre Takaddüm Eder - MİMDAP
Ana Sayfa Bağlantılar Biz Kimiz İletişim Mimar İş İlanları
ANA SAYFA
Yücel Gürsel: Tesir Tesettüre Takaddüm Eder
Share 24 Şubat 2010

Alttaki yazı Sayın Yücel Gürsel’in Kayseri Danışma Kurulu’nda yapmış olduğu konuşmadır. Oda içi demokrasi, mesleki sorunlar, odanın meslek ve ülke ortamında aldığı konumla ilgili çok önemli tespitler olduğu için kendisinin verdiği izinle yayınlanmaktadır. Yaklaşan meslek odası seçimleri güzergahında meslek politikalarının oluşum ve değişiminin bir bölümünü tarihsel süreçlere dayalı olarak fark edebileceğimiz aşağıdaki yazıda, yine Sayın Yücel Gürsel’in izni ile editörlüğümüzde metnin anlamını değiştirmeden noktalama işaretlerine müdahale edilmiş ve konuların istikametini gösteren ara başlıklar konmuştur.

 

 

 

 

mimdap

 

 

 

yucel-gursel-3

 

 

 

Değerli arkadaşlarım; bir kere son rapor konusunda, yanı Mersin Danışma Kurulu, arkasından Olağanüstü Genel Kurul, Olağanüstü Genel Kurulun getirdiği tartışma ortamıyla Emre Madran bir şekilde genel kanaati belirtti. Büyük ölçüde katılıyorum. Ama en azından bir temsiliyet kavramının zenginleştirilmesine temel teşkil eden derleme toparlama rapor olarak görünüyor. Teşekkür ederim bu rapora, böyle bir tartışma platformuna da verimli bir zemin teşkil etti.

 

 

 

 

Önemli bir toplantı yaşadığımıza inanıyorum, bir dönüm noktası olabilir diye düşünüyorum. O yüzden biraz daha cesur davranmamız gerektiği kanısındayım.

 

 

 

 

Ben 1972’de mezun oldum, Odaya kaydoldum ve kayıt belgemin altında, hüviyetimin altında Niyazi Ağabeyin imzası vardır. Yanı, Oda hüviyetimin altındaki imza Niyazi Duranay’ındır, Ben onu saklarım. Çok uzun bir geçmişi paylaştık. 72-73’te tutuklandım, çıktım, sekreter oldum, ama Odanın öğrenciyken çok içindeydim, örneğin Danışma Kurulu üyesiydim, en politik toplantılarına katılıyordum.

 

 

 

 

Bir saldırıya karşı örgütlenme ile cevap vermek…

Yönetime geldiğimiz yıl mevcut iktidar, yani 12 Mart iktidarları, TMMOB Yasasını değiştirmek üzere harekete geçti. Bu bir saldırıydı. Bu saldırıya karşı biz bir karşı saldırı düzenledik ve İstanbul’da ağırlıklı olarak bütün şubeleri topladık, bir araya getirdik ve o zaman mesela Makina Mühendisleri Odası sağcıların elindeydi, Kimya Mühendisleri Odası sağcıların elindeydi, ama bu TMMOB Yasası değişikliğine karşı birlikte bir mücadele platformu oluşturduk. Bu mücadele platformu. Sonunda koordinasyon kurulu gibi bir örgütlenmeyi ortaya çıkardı ve o koordinasyon kurulu, Türkiye çapında mühendislerin, mimarların örgütlenmesini sağladı.

 

 

 

Yani, bir saldırıya karşı bir karşı saldırı örgütledik ve bu örgütsel platformda da aynı zamanda işyeri temsilciliklerini oluşturduk işyerlerinde. Bu ikisi de TMMOB Yönetmeliği haline geldi, yani İstanbul Şubesinin bu eylemi buna dönüştü.

 

 

 

 

Geçmişte de hep böyle oldu: Bir aksiyona karşı aksiyon

yucel-gursel-1

 

 

 

Tabii bundan önce bir hamle daha var, o da 68 kuşağının 72’de Odadaki var olan yönetimleri değiştirmesidir. Yani, o değiştirme, dışarıdan bir değiştirmedir, dışardan odanın içine girmek isteyen bir değiştirmedir. Bunu bir mukayese için hatırlatıyorum, yani dışarıda büyümüş, örgütlenmiştir. Mevcut yönetimler çok mu kötüydü? Hayır, onlar İstanbul’un planlamasını savunan bir anlayışa sahiptiler. İçlerinde Türkiye İşçi Partisi üyelerinin de olduğu kişiler de vardı, Ergün Unaran ve bizim bir arkadaşımız daha vardı.O olay bir temsiliyetti, yani dışarıda olan bir grup, kendi görüşlerinin temsil edilmesi için örgütlendi. Odayı ele geçirdi. 12 Eylül bastırdı, bütün sendikaları, meslek örgütlerini kapattı. 84 yılında İstanbul Şubesi, bir potansiyel, 12 Eylülün saldırısını göğüslemek için ortaya çıktı. Bursa Deklarasyonu ortayla çıktı. Ne oldu? O zamana kadar şube açılmasına müsaade etmeyen Merkez Yönetim Kurulu anlayışı ki merkezi bir mücadele tarzı vardı tamamen. Ne yaptı? 25 tane şubenin kurulması sürecini açtı. Bir yönetmelik değişikliğiyle yaptı bunu. Bu yönetmelik değişikliğiyle ne oldu? Önceden Ankara, Diyarbakır’dan Van’a, Van’dan Kayseri’ye Konya’ya, bütün temsiliyeti kendisi verir kendilerine, Ankara’dan verirken, İzmir’e de bir bölgesi verirken, temsiliyet gelişti.

 

 

 

 

Bu bir temsiliyet sorunuydu. Bugün burada toplandığımız zaman, 25 şube ve temsilciliklerden örgütlenen bir temsiliyet var burada. Bunun kaynağı, baskı rejimine karşı. 12 Eylüle karşı direnişin ürünüdür ve bütün yönetmelikler değişmiştir. Mimarlar Odasının yönetmeliği, yani bizim 73’te devraldığımız. Masonlar dediğimiz gruplardan devraldığımız yönetmelik, aslında iyi bir yönetmelikti. İstediğiniz ölçüde merkezi davranabilirsiniz, istediğiniz ölçüde ademi merkeziyetçi davranabilirsiniz, aynı yönetmelikte. Demek ki demokrasi, örneğin Ankara Şubeden Nimet Hanımla görüştük, aynı zamanda bir zihniyet meselesidir. Yani, sizin zihniyetinizin olaya bakışı, demokratik davranmanızı gerektiren koşullarda merkezî davranmasını gerektirir. Emre Madran bunu açtı, katılıyorum önemli ölçüde Bizim tarihimize baktığımız zaman, bu yönetmeliklerde zaman zaman merkeziyetçi, zaman zaman ademi merkeziyetçi, ama giderek de temsiliyeti artıran BKBT’ler de çıktı, yeni örgütlenmeler çıktı.

 

 

 

 

Savunma ve örgütün kapanması bugün gündemde

 

 

yucel-gursel-2

Demek ki temsiliyet meselesi Odamızın tarihinde vardır ve daha da önemlisi, bu temsiliyet hiçbir zaman demokratik koşullar güllük gülistanlıkken değil, tam tersine, bir saldırı olduğu zaman ortaya çıkmıştır. Bunu lütfen hatırlayalım.Ben lise öğrencisiyken askerlik dersi gördüm. Bir kurmay yüzbaşı, çok entelektüel bir adamdı, askerlik dersinde şunu söylemişti: “Tesir tesettüre takaddüm eder.” Tabii bu kelimeler Arapça, Osmanlıca. Tesir, yanı aksiyon; tesettür, örtünme, korunma, tesettürün karşılığı odur, korunmaktır. Tesir, aksiyon, korunmaya takaddüm eder demek, kıdemlidir demektir. Askeriyede kıdem önde gelir. Bunun tam karşılığı futboldadır; en iyi müdafaa hücumdur, çok açık.

 

 

 

Bırakalım niyetleri, yani dünyanın küreselleşmesi meselesinin Türkiye dahil bütün ülkelerde, bütün dünyanın yeniden işgal edildiği meselesini, çok özel bir işgal programı olarak yorumlamak de küresel meseleyi kavramamış olmak demektir. Bugün Afrika’nın topraklarından Çin’in kendi toprakları dahi, en iyi, merkezi bir şeyde bütün ülkenin toprakları yağmalanmaktadır küresel sermeye tarafından. Bunu özel bir durum olarak görmeyelim.

 

 

 

Ne kadar örgütlü iseniz o kadar demokratik olursunuz…

 

Bu saldırıya karşı bizim yapacağımız şey, mevcut durumu savunarak aşamayacağımız bir durum. Yapılacak şey, bu durumu doğru kavrayıp kendi hücumumuzu inşa etmemiz. Bu örgütlenmektir, yani temsiliyet meselesi aslında esas itibariyle baktığınız zaman, ne kadar örgütlüyseniz, o kadar temsiliyeti benimsersiniz. Yoksa temsiliyet kafadan uydurulmuş bir biçim meselesi değil.

Temsiliyet, örgütlenmeniz varsa, siz eğer A kategorisi içinde örgütlüyseniz, o kaçınılmaz olarak temsil edilir. Kaçınılmaz bir şeydir, bu. Yani, şimdi serbest çalışanlara ilişkin problem vardır, Serbest Mimarlar Derneği, çok katılıyorum Emre Madran’ın açılımına, çok önemli. Yani, siz onlarla ne yaptınız; sanki çok yabancı, düşman. Onlar elbette herkes kadar çıkarcı, herkes kadar mesleki imkânlarını kullanmak istiyorlar; iş sorunu, işsizlik sorunu falan… Onların geçmişlerinden gelen Masonik örgütlenmeleri, bazı alışkanlıkları da var falan. Fakat, onları örgütlemek, onları da meslek içinde görüşlerini temsil ettiğiniz anda, o bir saldırgan kişi olmaktan çıkacaktır ve saygılı davranacaklardır.

 

 

 

Şu anda ben mesela biliyorum, örneğin Doğan Hasol “Beraber çalışalım” diyor, “Ben Odanın bütün görüşleriyle beraberim” diyor. O da şu anda bir birim ki Eyüp Muhcu onun olumlu taraflarını açıkladı.

 

 

 

Böyle demokrasi, böyle delegasyon olur mu?

yucel-gursel-4

Arkadaşlar; bu noktada Nimet Hanım, gerçekten bir uyarı yaptı, yani temsiliyet meselesi, aynı zamanda demokrasinin zihinsel gelişimiyle alakalıdır. Evet, ama bu zihinsel gelişim, alttan üste. üstten alta diye bir ayrım göstermez ki. Bizim kendi demokrasi anlayışımız, hiçbir yönetmeliğe değiştirmeden bugün bize karşı görüşte olan insanları “Gel kardeşim, sen de delege ol, gel bu toplantılarda karşı da olsan, görüşlerini söyle” olgunluğunu göstermekten geri midir bizim demokrasi anlayışımız, bu zihniyetin gerisinde miyiz? Sen, ben, bizim oğlan, delegasyon olur mu? Bu yıllardan beri böyledir. Odanın temsiliyeti, saldırıya karşı, karşı saldırının inşa edilme sürecidir. Bugün enteresan bir durum vardır.

 

 

 

 

Önemli olan zihniyet…

Burada bir zihniyet meselesi var, buna değinmek istiyorum. Biçim, yani temsiliyet, bir biçim olarak bakılmamalıdır. Doğrudur, temsiliyeti biçime indirgeyemezsiniz. Ama, bir biçimi olmayan temsiliyet olabilir mi? Örnekler var, yani bir biçimi olmayan temsiliyet endişesiyle hiçbir adım atamayız. Herhangi bir aşamada, herhangi bir meselede mevcut temsiliyeti geliştireceksek, bunun mutlak suretle bir biçimi vardır, bir usulü vardır. Biçimi mutlaklaştıralım derken, biçimsizliğe ve biçim dışına düşmemek lazım. Aynı şekilde amaç ve araç ilişkisidir, bu tarihin ciddi bir ideolojik, felsefi problemidir.

Herhangi bir amacı kutsallaştırdığınız anda -ya da herhangi bir usulü, yani bir taraftan usulü kutsallaştırıyorsunuz, bir taraftan de amacı- o amaç her türlü aracı meşru kılar Bunun ikisi de, yani amaç-araç ilişkisi, usul ve esas ilişkisi diyalektik bir etkileşim içindedir. Yeni usullere ihtiyaç duyduğu zaman, esasa ilişkin değişmeleri zorlar, aksi yöndeki düşünceleriniz yeni usuller yaratır ve Mimarlar Odasının tarihi, bu diyalektik ilişkinin, düşünce sistematiğinin zenginliğiyle doludur ve her mücadele, her saldırıya karşı bir mücadele verme tarzı yeni temsiliyetler inşa etmiştir.

 

 

 

 

Mevcudu durumu kalıcılaştırmada ısrar muhafazakarlıktır

yucel-gursel-5

Uzun yıllardır 12 Eylül rejimini gerekçe göstererek şu ya da bu biçimde sadece mevcut durumu muhafaza etmenin -çok veciz örnekler verebilirim, ama- son derece muhafazakâr bir düşünce olduğunu ifade ediyorum. Yani muhtemel bir tehlikenin mevcut tehlikeyi, yaşadığımız tehlikeyi meşrulaştırması mümkün olamaz. Örnek vereceğim tekrar: Kurtuluş Savaşında, ülke işgal edilirken yapılan şey nedir; karşı saldırıdır, mevcut durumu korumak değildir olay. Kurtuluş Savaşı, en zor koşullarda örgütlenme ve karşı savaşı örmedir, bizim ulusal var oluşumuzun temelinde bu vardır.Yalnız, bu konu çok önemli, bu usul ve esas meselesi konusunda mevcut durumu muhafazaya yönelik biçime indirgememe düşüncesinin zihinsel bir anlayış olarak doğru olmadığı kanısındayım. Şunu söylemek istiyorum: Devrimcilik, yani hepimizi bağlayan, birçok farklı siyasî kategoriyi bağlayan devrimcilik, esas itibariyle durumu ileriye götürmektir, değiştirmektir; kendini de değiştirmektir, politikayı da değiştirmektir. Bunun şu ya da bu biçimde “Aynen kalsın” diye bir gerekçeyle sınırlandırılması, bir tesettür sorunudur, korunma sorunudur.

 

 

 

 

Sistemin kendisinde tutuculuk hakim

Özel olacak baktığımız zaman, bu küreselleşmeyi tartışmak istemiyorum, ama Türkiye’de şu anda klasik Batı demokrasisi modeli olan Türkiye Cumhuriyeti modelinde yasama, yürütme, yargının ayrılığıdır, değil mi? Amerika demokrasisi de, Fransa demokrasisi de böyledir. Ama çıktı ki ortaya; yasama, yürütme, yargı ve ayrıca dördüncü kuvvet basın ve ayrıca Türkiye’nin özel durumunda Ordunun kuvvetler ayrılığı içinde olmadığını, kuvvetler birliği içinde olduğunu ve bunun ciddi bir çatışma içinde olduğunu görelim.

Bugün Türkiye’de yaşanan çok ciddi problem, yani politikaların değiştirilmesine tekabül eden, gerçek, fark etmemiz gereken küresel krizin ülkemize ait en orijinal tarafı. Türkiye’de zımni olarak, perde arkasında egemen sistemi oluşturan yasama yürütme, yargının. Ordunun ve basının birliği bugün dağılmaktadır ve yargının bağımsızlığı tartışılmaktadır, Ordunun durumu ayrı bir güç olarak yeniden tanımlanmaktadır, basın üzerinde ciddi bir hegemonya savaşı vardır.

 

 

 

Aydın Doğan grubuna karşı mesela. Bu durum bir krizdir ve bu kriz bize çok önemli inisiyatifler ve fırsatlar tanır. Bugün Türkiye’de gerçek toplumcu bir muhalefet partisi, ilerici bir parti, sol diyelim olsa, bu krizden demokrasi adına çok ileri mevziler kazanabilir. Çünkü kuvvetler birbiriyle çatışırken, sizin o kuvvetlerle olan ilişkinizde yeni hedefler elde etmek mümkündür. Bu konjonktür inadına, tam tersi ne atak olmayı, cesur olmayı göze almıyor. Türkiye’de klasik Batı demokrasisinin gerçek anlamda kuvvetler ayrılığı inşa edilirken, bu kuvvetler ayrılığı içinde toplumsal güçlerin demokratik mevzilerini elde etmeye dair fırsatları görmüyor.

 

 

 

 

TMMOB’ye ve odalara müdahale korkusu

yucel-gursel-6

Niçin bir siyasi iktidar, meslek örgütleri için bir operasyon yapacak? Bu operasyon 12 Martta da denendi. 12 Eylülde de denendi. Bu operasyonu âdeta böyle yeraltından notlar halinde öğreniyoruz. Hâlbuki belli ilişkiler var, yani Bayındırlık İskân Bakanlığı Mimarlar Odasını resmen davet ediyor mu, görüşüyor mu? Görüşüyor. Bu görüşmelerde bu yeni mevcut yasa taslağı tartışılıyor mu? Tartışılıyor. Yani bunlar böyle çok gizli kapaklı meseleler değil.Bizim bir mimarlık yasamız var mı? Mimarlık Yasa Tasarısında neler demişiz? O olayla ilgili baktığınız zaman, bu ilişkiyi yönetebilmek ve bundan sonuç alabilmek için açık, berrak ve kitlesel desteği olan hedefler üzerine gitmemiz lazım. O zaman diğer meslek örgütleri, o zaman serbest mimar, memur mimarlar, bütün bu güçleri bu süreç içinde arkanıza alacak bir davranışa, heyecana, dinamizme, yani mücadeleci bir zihniyete ihtiyatimiz var ve bunun olmadığını söyleyemezsiniz.

 

 

 

Nitekim bakınız, 1986’da yöneticiler kafalarından esti. “Artık demokrasiyi verelim tepeden” diye olmadı örgüt içinde yapılanlar. Ne oldu? Kadıköy’de, Bakırköy’de örgütlendi mimarlar, Bursa’da, Antalya’da örgütlendi. Ama bizim yaptığımız, sadece bunların örgütlenme potansiyellerinin önünü açmaktı.

 

 

 

Toplumu ve mimarları durağan-değişmez saymak ne ölçüde kabul edilebilir?

Eğer derseniz ki mimarlık potansiyeli bugün ölü, keyfi yerinde ya da mahkûm olmuş, mevcut duruma, kabullenmiş, o zaman kardeşim, bu bizim toplumcu mücadelemizde bir zihinsel temel teşkil edemez. Ben, mimarlık kitlesinde bir potansiyel olduğuna, rahatsızlık olduğuna, arayış içinde olduğuna, toplumun da inanmak durumundayım. Toplum hiçbir zaman mevcut siyasi politikalardan geri kalmamıştır Türkiye’de.

 

 

 

Ne yapsın toplum? En cahil dediğimiz insan, ilk fırsatta değişime oy veriyor, sosyal demokratlara veriyor, Refaha veriyor, AKP’ye veriyor. Önüne ne fırsat gelirse ona veriyor. Toplum aslında bir ikim olarak bugün ilerlemek istiyor, demokrasiyi istiyor büyük çoğunluk. Mevcut siyasetlerdir bunun önünde engel olan mevcut sistemi sürdürmek isteyenlerdir.

 

 

 

 

Program tartışılmayan genel kurul olur mu?

yucel-gursel-7Karşı karşıya olduğumuz durum çok nettir, bir daha genel kurula -ancak genel kurulda -konuşacağız ama mutlak surette bu genel kurulda somut, operasyonel adımlar atılması lazımdır. Mutlak surette genel kurullara program getirilmelidir, mimarlık kitlesi programı tartışmalıdır. Bunu hep söylüyoruz, bunu hep söylüyoruz, bu çok basit bir şey. Yönetmeliğe de gerek yok, Merkez Yönetim Kurulu karar verecek, “Şube genel kurullarından 15 gün önce şubelere aday olanlar programlarını versin” diyecek arkadaşlar. Merkez yönetim kurulları 1 ay önceden, 15 gün önceden teşekkül edecek adaylar, programlarını sunacaklar.

Çalışma programının eleştirisi hiçbir zaman yapıcı olamıyor, çünkü iktidar pozisyonuyla geliyor oraya delege, yani kimi seçeceğim diye geliyor, akortlanıyor. Burada kalkıp da ciddi bir program, yani bir iki yıllık çalışmanın eleştirisi yapılamıyor zaten ona fırsat kalmıyor gündem içinde. Yoksa o eleştiriyi yapmak mümkündür, ama o günkü gündem, tayin edici gündem, sadece yönetim oluşturmaya akortlanmıştır ve çok kötü bir akortlanmadır. Merdiven altı organizasyonunu ben söylemişimdir, benim seçilme dönemim odur, merdiven altında seçilmiştim. Olmaz böyle bir şey, bu deneyleri yaşadık. Bu genel kurulda mutlaka dinamik, atak, operasyonel önerilerin gelmesi lazımdır.

 

 

 

Bu belge, aslında sunulan belge yeterlidir, yani bundan daha fazla ileriye bir açılım olamaz. Temsiliyet kavramı irdelenmiştir. Temsiliyet derken, Mimarlar Odasının toplumda ve dünyada temsiliyeti vardır ve Mimarlar Odası, gerçekten uluslararası düzeyde ciddi bir temsiliyet hakkına sahiptir Ama ülke içinde, yerel yönetimlerle ve merkezi yönetimlerle temsiliyet ilişkisinin adımlarını almalıdır. Bu tabii politikada bir ölçüde kıvraklığı, ustalığı gerektirir. Bu kıvraklık kavramını da yanlış anlamayalım, o şartlara göre durumun doğru değerlendirilmesi anlamındadır.

 

 

 

YÜCEL GÜRSEL
16-17 Ekim 2009 Mimarlar Odası 41. Dönem 2. Merkez Danışma Kurulu – Kayseri

12 Yorum
  1. öncelikle bir süreç dersi gibi konuşma. sonrasında ise bir meslek odasının nasıl bir yol izlemesine ilişkin müthiş öğretici bir örnekleme ve açılım sunuyor.
    sadece savunma yapma ve bütün mücadelesini hukuk davaları olarak gören bir meslek odası yerine mimarlığı da hatırlayan bir oda…

    ferda çetinkoz | 24 Şubat 2010

  2. Ne oldu da İstanbul’da zaten genel anlamıyla “sol” olan eğilime rağmen 1990 lı yıllardan itibaren ortak çalışma ve ortak liste yapma anlayışı kayboldu?
    Ne oldu da bu “sol” eğilimlerden bir tanesi diğerlerinin tümünü tasfiye etmeye girişti?
    Ne oldu da “gericiler geliyor” diye başlattıkları “duyarlılık” kabartmasını “dalancılar-masonlar-a.k.p liler…” diye sürdürmeyi bir gelenek haline getirdiler?
    Ne oldu da asıl meslek sorunlarından, asıl ülke sorunlarına meslek kanalından işlemek varken tıpkı yıllardır eleştirdiğimiz resmi politikalarda olduğu gibi kendini “karşıtlarıyla” ifade eden, karşıtlık üreten bir “kültür” geliştirilmeye çalışıldı?
    Ne oldu gerçekten, mimarlık alanı niye bu külfeti kaldırıyor, üzerine hala yük ediyor, basit komplo-basit yakıştırma kampanyalarına kurban ediliyor?
    Ne oldu bu mimarlara, ne oldu mesleğin kendi içinden uzanan ve insanları bütünleştiren gizil güce?
    Ne oldu?

    aliye sertanlı | 25 Şubat 2010

  3. Yücel beyin görüşlerinin anlamlı olması için davranışların ardındaki gerçeklere de bakmak lazım. Evet dört dönemdir mimarlar odasının temsiliyeti daralmıştır. Neden? Çünkü ancak başkalaştırmayla seçim kazanma şanşı olan gruplar yönetimdedir. Seçim propagandaları son dört seçimde sürekli olarak çirkinleşmektedir. En sonunda onlar AKP’liye kadar varmıştı. (Yakında Yücel Gürsel’in AKP’den gelecek seçimlerde İstanbul’da belediye başkanı adayı olacağı söylentileri bile yayınlanmaya başlayabilir.) Çünkü çirkinleşmenin sonu yoktur. Ve sözkonusu olan da büyük bütçelere kavuşmuş bir oda yönetimidir. Bu yönetimde profesyonel yönetici olup (örnek Sami bey gibi) kendi maaşını belirlemektir. Profesyonel yönetim kurulu üyesi olmayı yasaklamayı bile kimse düşünmemektedir. Üstelik ellerinde yüzde ellibire yüzde kırkdokuzu yönetme imkanı veren bir seçim sistemi vardır. Ve kimse yüzde kırkdokuza düşmedikçe bunu talep etmemektedir. Mevcut yönetim kurulları da bırakın temsiliyeti savunmayı bunu bir seçim kuralına dönüştürmek isteyen yasa çalışmalarını bile gazetelere hem de üyelerin paralarıyla verdikleri reklamlarla protesto etmekte, “eğer herkes katılırsa yönetemeyiz” demektedir.
    Gidin bürolara şimdiki yönetimin anlattığı masalllara inanmış geceleri rüyalarında Soroslar, Akpartiler, NTV’ler gören ve seçimlerde mevcut yönetimlere oy vermeye yemin etmiş bindirilmiş kıtalar göreceksiniz. Hiçbirşeyi sorgulamayan, temsiliyetin ne kadar önemli olduğunu anlamamış meslektaşlar. En büyük kabusları ise daha çok sayıda, kontrol edemeyecekleri sayıda meslektaşın gelip onlara karşı oy kullanması. (NTV’ye karşı olmaları ve onu karşı tarafın propagandasını yaptı diye itham etmelerinin nedeni de bu)
    Üç dört dönemdir Mimarlar Odası yönetimi Odayı lağvetti. Mimarlar Odası bir meslek odası olmaktan çoktan çıktı. Üyelerinin imzalarını pazarlayanlara sempati ile bakan, iktidarlarla kolkola girmiş, yarışma jürileri oluşturmuş, habersiz imza rezaletlerine imza atmış bir yer. Temsiliyetin olmadığı yerde bu çelişkiler doğaldır.
    Serbest Mimarlar Derneği bile çok daha fazla mimarlar odası niteliği taşır durumda. (“Yaşasın Mimarlık” dizisine bakın: hangi oda yönetimi ellerindeki inanılmaz olanaklara rağmen benzer bir şey ortaya koydu?) Veya bu kadar gelir arttı ne kadarı yeni bir dergi, yeni bir yayın, yeni bir gençleri, yaşlıları destekleme projesine dönüştü? Neye dönüştüğünü görmek isterseniz maaşlara ve maaşa bağlanmış kesimlere bakın ! (tabi mali raporun herhangibir yerinde açık seçik anlaşılır şekilde bulabilirseniz.) Mekanizmayı da anlarsınız.
    Ama yine de Sayın Yücel Gürsel’in iyi niyetini kutlarım.

    Ahmet Birkan | 25 Şubat 2010

  4. Savunmacı çizgi ve akabinde içine kapanma, kendini yeniden üretemeyen yeniyemeyen organizmaların kronik sorunudur. Böbrek yetmezliği gibi bir şey. Sürekli diyalizde olacaksın ve aynı şeyleri tekrarlayacaksın.
    Yücel beyin anlatımları bir perspektif olarak doğru elbette ama asıl sorun kendisini sol, demokrat diye tanımlayanların hayatın aldığı yeni biçimlere karşı alternatifler üretememeleri. Bu sorun temelinden çözülmedikçe mimarlar odası gibi bol bütçeli bir yeri kimse bırakmaz istemez.
    Ben yıllardır yönetimler tarafından sürdürülen kampanya vari karşı tarafı ötekileştiren ağır ithamların gerçeği yansıtmadığını biliyorum. Bir çok kişi de bunu farkediyordur. Asıl mesele şişkin bütçeli, demokratik cephe içinde light pozisyonla risksiz ve ama alabildiğine prestijli makamları bırakmama kavgasıdır.
    Nasrettin hocanın “post gitti kavga bitti” durumu yaşansa belki daha saf bir demokratikleşmeden söz edilebilir.
    Saygılar

    K.Ahmet Atalık | 25 Şubat 2010

  5. umut ile umutsuzluk yan yanadır. seçim dönemleri dramatiktir aynı zamanda. siz demokrat mimarlar göğsünüzü siper etmişsiniz doğru bildiklerinizi söylüyorsunuz. öte tarafta korku var ya kazanırlar da bizim yıllardır iş haline getirdiğimiz oda yöneticilikleri ne olur diye uykular kaçmıştır.
    haydi hayırlı seçimler

    Mehmet Fidan | 26 Şubat 2010

  6. Bugünkü “kamu yararcı, toplum hizmetinde” mimarlar oda hizmetini bayrak edenler onbeş yıldır hukuk davalarını öne çıkarıyorlar. Hukuka, adalete güvendiklerini söyleyip “yüce yargıyı” överek yüce yargının önlerini açtığını söylüyorlar.
    Bütün mimarlara mektuplarda ve oda dergilerinde açılan davaları yazıyorlar. Bir dava kazandıkları zaman büyük zaferler olarak maillerimize atıyorlar.
    İki sorum var: Zorlu Center için birinci aşamada dava kazanıp yarışmayla yapılan projeleri durdurdular ve on defa haber yaptılar. Yüce adalet dediler işte durdurdu. Sonra aynı adalet durdurmayı kaldırdı. Hiç bir yayında bu yer almadı.
    İki… Kadıköy Korner otel, durdurulması için dava hazırlığına girişti, “başvuru gününü geçirdi” ve itiraz hakkı kalmadı yine mimarlık dergisinde ve mektupta tıs yok.
    “Zamanını geçirdiğiniz” başka ne davalar vardır ama kazandıklarınız dışındakini haber vermiyorsunuz. Herkes sizi kent davaları kazanıyor biliyor. Madem en önemli çalışma aksınız bu. Ne öz eleştiri ne başka birşey.
    Bu mudur şimdi “toplum hizmetindeki mimarlar odası”
    Şimdi yaldızlı laflar, kalın çalışma raporları bu ayrıntılara kim bakar nasıl olsa.

    Nurdoğan İriler | 27 Şubat 2010

  7. Değerli Yücel Gürsel, konuyu betimlemeniz ve içinde bulunulan meslek politikalarının daralmasına neden olan zihniyet ilişkin saptamalarınıza olduğu gibi katılıyorum.
    Saygılar
    Hasan Kıvırcık

    Hasan Kıvırcık | 1 Mart 2010

  8. Geçmişteki sözünü söyleyen ve buna karşılık kendisini toplum nezdinde ortaya koyup test eden, bu pratikten yeni önermeler çıkararak yeni alternatiflerle topluma dönen bir odanın bugünkü kendini kendis için var etmeye çalışan odaya benzer bir tarafı var mı?

    Lalehan | 2 Mart 2010

  9. eski statükocu program ve planlarla meslek odası yönetme anlayışı henüz toplumun diğer kesimlerinde olduğu gibi bana kalırsa demokratikleşip şeffalaşamayan mimarlık kamuoyunda pirim topluyor. yoksa bu seçim ve temsil sistemiyle aynı kişiler başka hangi ülkede yer alabilirler? bu durum bir istisnadır ve Y.Gürsel anlayışın temelinde yatan gerçekliği yeterince vurgulamış zaten.

    necati ersönmez | 7 Mart 2010

  10. statükonun kırılması gerçekten çağdaş gerçekten demokrat bir dönemin başlaması en büyük dileğimizdir. halihazır yönetimin diğerlerini ötekileştirdiği kampanyalardan bıktık artık.

    fazlı çalışır | 7 Mart 2010

  11. Sevgili Yücel Abi,

    Seninle bi görüşmek isterim. Ben amcan İbrahim’in oğlu Tunç

    Sevgiler

    tuncgursel4@yahoo.com /tuncgursel4@gmail.com

    İsmail Tunç Gürsel | 13 Haziran 2016

  12. Ne konuşmalar ama, bugün bu kadar içerikle bir söyleşi olabiliyor mu bilmiyorum. Yücel beye teşekkürler.

    berhan deniz | 18 Aralık 2019


Yorum yazmak için


  Avustralya’nın Melbourne kentindeki Penleigh ve Essendon Gramer Okulu’ndaki (PEGS) Müzik Merkezi, McBride Charles Ryan’ın (MCR) PEGS Kampüsleri genelindeki bir dizi girişiminin bir parçasıdır. 

Copyright © 2024 All Rights Reserved | Mimdap.org