Prof. Dr. Aykut Karaman ile Kentsel Tasarım ve Planlama üzerine - MİMDAP
Ana Sayfa Bağlantılar Biz Kimiz İletişim Mimar İş İlanları
ANA SAYFA
Prof. Dr. Aykut Karaman ile Kentsel Tasarım ve Planlama üzerine
Share 24 Haziran 2009

Söyleşiyi yapan: Seval KALKAN

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölüm Başkanı Prof. Dr. Aykut Karaman ile Kentsel Tasarım, Kentsel Planlama, geçtiğimiz ay düzenledikleri Uluslararası 4. Kentsel Tasarım Kongresi ve İstanbul üzerine konuştuk…

a-karaman-1.jpg

Eğitiminizden, şehirciliğe yönelişinizden bahseder misiniz?

O zamanki adıyla Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde (şimdiki Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) mimarlık eğitimi alarak 1973 yılında mezun oldum. Liseden beri özellikle yurtdışında bir akademik kariyer yapma isteğim vardı. 1416 sayılı yasayla tanımlı öğretim üyesi yetiştirmeyi hedefleyen devlet bursunu kazanarak Amerika’ya gittim.

Şehircilik konusunda bir şeyler yapmak istiyordum. Kentsel tasarımın, kentlerin gelişme dinamiğini etkilemesinde potansiyel etkin rolü dikkatimi çekmeye başladı. Kazandığım burs “şehircilik alanında kentsel tasarım üzerine öğretim üyesi yetiştirmek üzere” diye ifade edildi. Philadelphia’da, University of Pennsylvannia’da Mimarlık Fakültesi’nde doktora programına girdim.

O zaman “yeni kentleşme bağlamında çevre duyarlı yerleşmeler, ekolojik planlama ve tasarım konuları mimarlık ve şehircilik temel tartışma konuları idi. Ben de tezimi bu konuda yaptım. Türkiye’ye döndüm ve devlet bursu aldığım için mecburi hizmet görevimi MSGSÜ’de tamamladım. Burada yardımcı doçent, doçent ve profesörlük aşamalarını tamamladım.

Bu bölümde Kentsel Tasarım’ın gelişimini anlatabilir misiniz?

a-karaman-5.jpgKentsel tasarım alanında, teorik anlamda yoğunlaşmış biri olarak bilgi ve tavrın gelişmesine çok katkılarımın olduğunu söyleyebilirim yayınlar ve bilimsel toplantılar aracılığıyla.

Kentsel Tasarım bir meslek değil, lisans eğitimi almış bir meslek adamının yüksek lisans eğitimi aracılığı ile kazanması gereken bir formasyon, yeni bir açılım, bir disiplin.

MSGSÜ’de hem eğitim, hem sempozyumlar aracılığıyla kamuoyunu, ilgilileri bu konuda bilgilendiriyoruz. Eğitimde bu konuya ilgi duyan öğrencileri yönlendiriyor ve yüksek lisans düzeyinde eğitim veriyoruz. Burada verilen eğitim artık dünya çapında da ön plana çıkmış durumda. Kentsel Tasarım Sempozyumları aracılığı ile de MSGSÜ Avrupa ve Amerika akademik çevrelerinde tanınan bir kurum olmuştur. Amerika ve Avrupa’daki Kentsel Tasarım alanında yüksek lisans veya sertifika veren programlar içinde adı ön planda olan bir üniversiteyiz. Bu akademik iletişim, sempozyumlar ve gönderdiğimiz öğrenciler aracılığıyla da her sene gelişmektedir.

Uzun seneler yaşadığım yurtdışında oluşturduğum akademik ilişkilerimi de buraya taşıdım. Avrupa, Valencia, Barcelona, Genova, Bari, Hannover, Hamburg, Londra LSE, Selanik, Roma, Lizbon, Montpellier üniversiteleriyle Erasmus anlaşmalarını,(buna Erasmus Intensive Programı da dahil) yapan kişiyim. Bu anlaşmalar aracılığı ile çok sayıda öğrenci ve öğretim üyesinin karşılıklı değişimi gerçekleşmektedir.

Bölümün Kentsel Tasarım eğitimini besleyen araştırma ve uygulama faaliyetleri de söz konusudur. Örneğin “Aphrodisias Antik Kenti’nin Korunmasına Yönelik İlkeler”, İstanbul’un Mekansal Gelişme Stratejileri”, “Bodrum Ortakent Kentsel Morfolojisi”, yapılan bazı araştırma projesi örnekleridir.

Burada eklemek istiyorum: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde eğitim dili İngilizce değil ve az miktarda İngilizce dersi veriliyor. Ama buna rağmen İngilizce eğitim veren üniversitelere kıyasla bile çok yüksek bir potansiyeli var yurtdışı bağlantıları ve değişim programları konusunda.

Sanırım sürekli sunum yapmaktan da kaynaklanan bir özgüven var, eğitimlerle öğrencilerin güveni de artıyor. Erasmus anlaşmalarından önce de öğrencilerimizin ya da hocalarımızın yurtdışındaki workshoplar, seminerler, konferanslara çok yaygın katılımları söz konusu idi. O süreçte, öğrencilerin büyük bir çoğunluğunun liseden İngilizce bilerek üniversiteye geldiklerini gözledik. Derslerdeki Türkçe sunumları kadar İngilizce sunum ve iletişim konusunda gelişmiş olduklarını mutlulukla izliyorum. Öğrencilerimiz, gelen öğrencilerle aynı düzeyde İngilizceyi konuşur haldeler. Fikirlerini çok net anlatabiliyorlar. Bu tür değişimlerin, dillerinin gelişmesinin yanı sıra, farklı ülkeleri, farklı eğitim tarzlarını yaşama, algılama ve kıyas etme olanaklarını kazanmaları gibi faydaları da oluyor.

Mesela 5 öğrencilerimizi Ocak ayı içinde Erasmus Intensive Program çerçevesinde Roma’ya götürdük. O kenti yaşıyor, gözlemliyor, eskizler yapıyor, kendince yorum ve sonuçlar çıkarıyor olmaları, alternatif eğitim adına çok büyük kazanç. 25 öğrencimizle Cenova’ya gittiğimizi hatırlıyorum. Aynı şekilde onlar da buraya geliyorlar. Bu tür çalışmalar bilgi, kültür, görgü, eğitim tarzı alışverişi, mekânları yaşamak, algılamak, gibi pek çok kazanımlar getiriyor.

Bunlar, kısa dönem alışverişler. Bir ya da iki sömestr için eğitim amaçlı öğrenci değişimlerimiz de çok yaygınlaşmış durumda.

a-karaman-3.jpg

Yani, sorunuzun cevabı için özetle, Türkçe eğitim vermemize rağmen öğrencilerimizin yabancı dilde, özellikle İngilizce iletişim konusunda gelişmiş bir birikimleri var. Gözlemlerime göre Türkiye’deki gençler dünyaya açılmaya hazır haldeler. Yabancı dil öğrenmeye eğilimliler. Tabi bu da onların ve Türkiye’nin geleceği için büyük bir avantaj.

Peki, buraya gelen yabancı öğrenci ve hocaların durumu nasıl?

Buraya workshop için gelenler de yeni bir şeyler katabiliyorlar kendilerine. Tamamen değişiyorlar. Ön yargıyla geliyor olabilirler ama geldikten sonra düşünceleri tamamen değişiyor. Eğitim sistemimizin, bakış açılarımızın benzerlik ve farklılıklarını görüyorlar. En son “Re-thinking Waterfront Workshop” adında bir çalışma yaptık. 4 üniversite katıldı. Öğrenciler gördüler ki aynı şeyleri ya da farklı şeyleri düşünebiliyorlar. Farklı yaratıcı potansiyelleri ortaya çıkıyor. Bir grubumuzla Tersaneler, diğer bir grubumuzla da Perşembe Pazarı hakkında çalıştık. Çok ilginç ürünler, projeler ortaya çıktı.

Geçtiğimiz ay gerçekleştirdiğiniz Uluslararası 4. Kentsel Tasarım Kongresi’nden bahsedebilir misiniz? İçeriği nedir? Neler tartışıldı?

kentsel-tasarym.jpgGeçen ay Kentsel Tasarım Sempozyumları’nın 20.’sini yaptık, bu 4. kongreydi. 20 yıldır sürdürdüğümüz bir gelenektir bu. Amacımız, Kentsel Tasarım’ın ne olduğuna yönelik öğrencileri, akademisyenleri, kamuoyunu bilgilendirmek. Bu kapsamda bu yıl;

— Yerel ve küresel tartışmaların indirgeyici durumunu sorgulamak;
— Tasarım yaratıcılığı, kentsel koruma ve kent tarihi üzerine tartışmak;
— Yeni Kentsel fikirleri bulmak ve yaratmak;
— Üniversiteleri, konut üretenleri, planlama kurumları ve yerel yönetimlerin tasarım birimleri gibi kentsel çevredeki aktörleri bir araya getirmek;
— Politik olarak güçsüz kesimleri güçlendirmek ve karar süreçlerine katılımlarını arttırmak konusunda bir araç olarak Kentsel Tasarımı tartışmak;
— Bu disiplinin Akademideki araştırma programları içindeki statüsünü iyileştirmek;
— Akademi ile profesyonel yaşam arasındaki iletişimi arttırmak;
— Kentsel tasarımın, değişen paradigmalar ekseninde kendini yeniden keşfetmesi ihtiyacını düşünmek;
— Öğrencilerin gelecekte, iş yaşamına girerken karşılaşacakları ekonomik ve politik gerçekliklere daha etkin biçimde hazırlanabilmeleri için Kentsel Tasarımın neler yapabileceğini konuşmak;
— Kentsel Tasarımın politik düzenleyiciliği ve program niteliğindeki yönlerine vurgu yapmak amaçlanmıştır.

20 yıldır süren sempozyumlarda gelişme eğilimini nasıl görüyorsunuz? Şu anda daha fazla kitleye, daha fazla ülkeye ulaşıyorsunuz. Nasıl bir noktaya geldiniz ve nasıl bir noktaya gideceğini düşünüyorsunuz? Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde yapılması da ayrıca bir katkı sağlıyor olsa gerek?

Mimar Sinan’da yapılması tabi bir artı değer. Bizim planlama eğitimimizi besleyen bir yapısı olmasından kaynaklanan bir özellik taşıyor. Kamuoyu, özellikle bu konuyla ilgili karar vericiler, belediyeler, yatırımcılar, Kentsel Tasarım’ın bir gereklilik olduğunun farkına varıyorlar, daha doğrusu vardırdık artık. Hem bizim aracılığımızla hem de onlar kendi pratikleriyle bu noktaya geliyorlar. Zaten bütün dünya sürekli bir etkileşim içinde. Yarışmalar aracılığıyla da Kentsel Tasarım bir uygulama aracı olarak kendini gösteriyor.

İstanbul da geleceğinin korunmasında Kentsel Tasarımın misyonunu ve rolünü anlamak durumunda.

Biz akademik misyonumuzu yerine getiriyoruz ve çok büyük bir gelişme var. Özellikle bu konuyla ilgili Türkiye’deki üniversitelerden genç akademisyenler veya diğer hocalar sürekli arıyorlar bizleri. Yani artık aranan bir sempozyum oldu. Akademik anlamda misyonuna ulaşmış durumda ve sürekli gelişiyor. Kamu yararı adına dışarıya yaydığımız mesajlar yerlerine ulaşıyor ve kullanılıyor.

Türkiye’deki Kentsel Tasarım eğitimini nasıl buluyorsunuz?

Bu eğitimi bizim üniversitemizde Sayın Mehmet Çubuk kurdu, bizlerin de katılımıyla çok gelişti. Eğitim, bizim burada uyguladığımız sistem, yılların birikimi, yurtdışında edinilen deneyimlerin buraya taşınması, diğer hocaların da teorik dersler ve projeler sürecinde yer almasıyla sistem oturmuş durumda. Disiplinlerarası bir yapısı var. Kentsel Tasarım Yüksek Lisans programındaki öğrenci, plancı, sosyolog, antropolog ekonomist ve mimarlarla etkileşim içinde dersler ve atölye çalışmalarını paylaşıyor. Bu bir bilgilenme süreci, bir meslek değil. Bir mesleğiniz var zaten, bir plancısınızdır belki. Mesleğinizin yanında bu, bir ufuk açma, farkına varma süreci.

a-karaman-6.jpg

Bugün, bu eğitim sürecinde bilgilenen, formasyon kazanmış insanlar bütün Türkiye’de çeşitli kurumlarda, özel şirketlerde çalışıyorlar, kendi ofislerini açıyorlar ya da çeşitli karar verme süreçlerinde rol alıyorlar bu birikimleriyle.

Kentsel Tasarım’ı ilgilendiren bir yarışma sürecinde bir ekonomist bir sosyolog da yer alabiliyor. Eğitim bizde başladı ve kökleşti; kapsamlı, tercih edilen bir bölüm haline geldi. Bizden sonra diğer üniversitelerde başladı. Ama tarzlar ve içerikler doğal olarak farklı. Öyle olması da gerekiyor.

İstanbul gibi hem tarihi, hem çevresel, hem kültürel potansiyeli yüksek bir kentte Kentsel Tasarım çalışmaları yapmak zor mu ve ne tür zorluklar var, neler sizi engelliyor?

İstanbul gibi çok hassas değerlere sahip olan bir kentin üzerinde Kentsel Tasarım süreci ve uzmanlığı elinin üzerinde olması lazım. Tarihi, kentsel, ekolojik, bütün değerleri tespit eden her türlü proje yaklaşımları karşısında Kentsel Tasarım, bir değere koyma sürecidir. Hassas değerleri akılcı planlama ve tasarım yöntemleriyle geliştirmek adına, İstanbul’un Kentsel Tasarım disiplinine ve kontrolüne ihtiyacı her geçen gün artmakta. Buradan şu anlaşılmasın: Sürekli olarak mekanı değiştiren, dönüştüren, tüketen projeler üretmek değil söz konusu olan. Var olan değerleri korumaya yönelik fikir projelerin geliştirilmesi esas ihtiyaç duyulan.

Değerleri korumakla Kentsel Tasarım’ın nasıl bir ilişkisi var?

Korumayla tasarımın doğrudan bir ilişkisi bulunuyor. Koruma, tasarım ve planlama… Planlama büyük kararları üretiyor; Kentsel Tasarım ise, planlamanın ortaya koyduğu vizyonu hayata geçirmede önemli bir araç. O vizyonun sosyal boyutlarına, ekonomik boyutlarına, ekolojik boyutlarına, estetik boyutlarına yaşam kazandıran bir misyonu var. Koruma, kentin yaşamını yeni bir bakışla ele alma gereksinmesi olduğuna göre, onun biçim kazanmasında ve sonunda o kararların da biçime dönüşmesinde Kentsel Tasarım’ın rolü çok büyük. Kentin hayati yapısına, ekolojik yapısına, ekonomik yapısına, sosyal yapısına, morfolojik yapısına yönelik müdahaleler kentsel tasarım ölçeği alanına giriyor ve o ölçekten itibaren kentin yaşanası değerleri biçimlenip karar üretilebilir hale geliyor. Kentsel Tasarım bütün değerleri koruma, geliştirme, yönlendirme misyonunu üstlenmektedir.

İstanbul’da nasıl engellerle karşılaşılıyor?

En büyük engel, sadece Kentsel Tasarım’ın değil, bütün planlama ve karar sürecinin ve korumanın da karşısına çıkıyor. Tepeden inme siyasi kararların kente empoze edilmiş olması, bir engel olarak karşımıza çıkabiliyor. Yatırımcılar öncelikleri ile kamu ve kentin geleceği arasında bir çelişki, çatışma içinde kalıyorlar. Kentsel Tasarımcı’nın görevlerinden biri de bunu yatırımcıya anlatmak. Yatırımcının rant ve maksimum kâr etme öncelikleri her zaman temel çatışma alanını oluşturuyor. Kentsel Tasarım buna direniyor. Siyasi baskılar ve rant ekonomisinin yarattığı baskılara direnmek zorunda kalıyor.

a-karaman-8.jpg

Yarışmalar İstanbul’da ve Türkiye’de çoğaldı ama diğer ülkelerle kıyasladığımız zaman yine de çok az. Yarışmaların Kentsel Tasarım Projeleri için önemi ve avantajı nedir?

Kentsel Tasarım yarışmaları çok önemli çünkü konuyla ilgili kamuoyuna mesaj verilen önemli bir araç, süreç. Bu disiplinin, kentin gelişme alanı için gerekli doğru durumu çok iyi takip eden bir misyonu var. Bütün yarışmacılar tüm beceri ve birikimlerini ortaya koyuyorlar ve orada iyi bir değer ortaya çıkması için fikirler sergiliyorlar Bu fikirlerin kamuoyunda paylaşılmasına ihtiyaç var. Uygulama olması, fikir ortamının zenginleştirilmesi gibi açılardan yarışmaları yaygınlaştırmak lazım. Türkiye’de çok az Kentsel Tasarım yarışması yapılıyor.

Almanya’da yarışmaları ilginç yöntemlerle yapıyorlar. Orada da bizdeki gibi çok sayıda plancı, mimar ve bununla birlikte ciddi bir istihdam sorunu var. Bir bakıma iş olanaklarını yaygınlaştırma adına politika olarak çok sayıda bölgesel yarışmalar yapılıyor. Ayrıca her ay yayınlanan, içinde farklı temalı yarışmalar ve bunların sonuçlarının yayınlandığı bir dergileri var. O dergi aracılığıyla yeni fikirleri izleme olanağı sağlanıyor. Türkiye’de de hem gelir, hem istihdam, bilgi ve beceriyi taze tutma, yeni fikirlerin ortaya çıkması, bunların kamuya mal edilmesi ve uygulanması adına çok gerekli yarışmalar süreci.

İstanbul’a yönelik uluslar arası yarışmaların herkese açık olması lazım. Böylelikle, yerli-yabancı isteyen herkes katılır ve herkes kapasitesini sergiler. Gelişme böyle olur. Bu yarışmalar bölgelere kadar yayılmalı. Herkese açık olmalı, belediye ve devlet tarafından desteklenmeli.

Yabancı mimarlara yaklaşım ve yabancı mimarlara açılan yarışmalar hakkında neler düşünüyorsunuz?

Bu bir tercihtir, bir yatırımcı olarak istediğin kişiye projeni yaptırabilirsin.

Ama söz konusu olan bir yarışmaysa uluslararası düzeyde olmalı ve fırsat eşitliği yaratılarak herkes katılmalı, herkes potansiyelini gösterebilmeli.

a-karaman-2-4-7.jpg

2010 yılında, İstanbul Avrupa Kültür Başkenti ve bununla ilgili birçok spekülasyonlar var. En ön planda olan proje olarak AKM’yi biliyoruz. Siz AKB fırsatının iyi değerlendirildiğine inanıyor musunuz?

Geçen sene biz öğrencilerle birinci sömestr, daha önce Avrupa Kültür Başkenti misyonu üstlenmiş 20 şehri inceledik ve ikinci sömestr İstanbul’a yoğunlaştık. Bu 20 şehri belli bir sistematiğe göre inceledik. O kentin hazırlanırken nasıl finanse edilmiş olduğu, nasıl bir örgütlenme yapısına sahip olduğu, aktörlerin kimler olduğu, temel misyonu ve vizyonunun ne olduğu gibi konuları araştırdık. Bittikten sonra da neler olduğunu da inceledik. Hepsinin sonucunda kentin kimliğini korumaya ve geleceğe taşımaya yönelik projelere öncelik verdiklerini gördük. Kentlerin oradan filizlenmiş, doğmuş, büyümüş ve oradan dünya çapında meşhur olmuş yazarların, çizerlerin ve sanatçıların kitapları, ürünleri, sanat eserlerinin sergilenmesi, satışı vb için uygun yerler de inşa edilmiş. Her kent temel bir vizyon kurmuş ve ona doğru yönlenmiş ama bu projelerden muhakkak bir ya da bir kaçını kalıcı olmak üzere kente sunmuş.

Bu süreçte kentin ne kazandığı önemli. Belki bir kültür merkezi. Kentin çeperlerine yani o yoksun bölgelerde yaşayan insanlarına etkinliğin gidip gitmediği önemli. Bazı kentler onlara yoğunlaşmış. Onların yaşamını iyileştirmek ana hedefi olmuş. Kentsel olanaklara erişemeyen bölgelerdeki insanlara, bu kültürel faaliyetleri ve kültürü oraya götürmeye, onları kalkındırmaya odaklanmış temel fikir olarak. Her biri farklı bir temaya yoğunlaşmış, bazısı tarihsel yapısını yenilemeye, kalkındırmaya, bazıları somut değerlere, kültürel değerlerin de ötesinde, müzik gibi üst yapısal kültürlere yönelmiş. İstanbul’un da ikili yapısı, fırsatlara kolay erişebildiği merkezi var ve bir de çeperleri var. Çeperlerdeki insanlara da kültür başkenti olgusunun taşınması lazım. Merkezinin kültürel değerleri korunma ve yenileme sürecine girmiş. Aynı enerji ve potansiyelin çeperlere, yoksul kesimlere sosyal projeler aracılığı ile ulaştırılması veya çökmüş, terkedilmiş alanları, kamusal alanlar olarak kazanmaya odaklanılması lazım. Kamusallığın, hem sosyal, hem de fiziksel mekânların düzenlenmesi anlamında İstanbul’un öncelikleri arasında olması gerekli. Kalıcı, sürdürülebilir projelere yönelinmeli.

TOKİ uygulamaları hakkında neler düşünüyorsunuz?

Bu yıl da yine Planlama Atölyemiz kapsamında, Avrupa Planlama Sistemleri’ni inceledik ve içlerinde nasıl bir hiyerarşik yapıya sahip olduklarını ve onları besleyen nasıl bir kurumsal mekanizmalara sahip olduklarını inceledik. Ajansları var, yani mevcut yapı tek başına yeterli olamadığı için onu yapabilir kılacak, destekleyecek ajanslar kurulmuş. Mahalle Yenileme Ajansı, Toplu Konut Ajansı, Konut Edindirme Ajansı gibi. Türkiye’de de TOKİ var buna karşılık olarak ancak üretilen konutların kalite sorunu olduğu tartışılmakta. Konut edindirmeye yönelik avantajlar sağlıyor görünüyor ama yaşanılası bir çevre üretip üretmediği bir tartışma konusu. Aynı zamanda TOKİ kentin restorasyonu ve iyileştirilmesine yönelik finans ve yaptırım gücü potansiyelini iyi kullanabilmeli. Kentsel Tasarım uzmanlarıyla kurum uzmanlarının yürüttükleri akılcı bir projeyi TOKİ hayata geçirebilmeli.

toki2.jpg

Ama TOKİ hiçbir zaman plancılar, mimarlar, tasarımcılardan bahsetmiyor, her zaman bunların yerine müteahhitlerden bahsediyor?

Evet, bu yüzden de üretilen bütün ürünler tek tip, sadece renkleri farklı. Konut üretimi salt fiziksel çevre kurmanın ötesinde sosyal kültürel, ekolojik ve estetik boyutlarıyla da ele alınması gereken çok karmaşık bir süreçtir. Türkiye gelişmekte olan bir ülke olarak şu anda temel ihtiyaç olan barınmayı bir an önce karşılama evresinde. Kaliteli çevre yaratma tartışmaları yeni başladı. Bu iyiye doğru bir gidiş olacaktır eğer uzmanlarıyla tartışılır hale gelirse. Sosyal yaşam, psikolojik yaşam, görsel kalite için de sorumluluğu tartışacak düzeyde bir evrede değil, hızlı üretip arz etme aşamasındayız şu anda. Başka ülkelerin yeni fikirleri deneyen ama mahalle yaratma fikrini de ön planda tutan yerleşme örnekleriyle geleceğin kentine yönelik ipuçları sunan örneklerini incelemek lazım. Aslında Türkiye’nin geleneksel kent dokularında bu ipuçlarının en iyi ve özgün örneklerini görebiliriz. Her biri birbirinden farklı ve tanımlanabilir kimliği olan kentsel yerleşme deneyimleriyle dolu ülkemiz.

TOKİ’nin Kentsel Tasarım ve Korumaya yönelik bu konulara hâkim uzmanlarla çalışması lazım. Başlangıç olarak doğru bir yapı. Amaç da doğru ama gerçekleştirme sürecindeki ilkeler ve öncelikler tam olgunlaşmış değil.

İstanbul ve çevresindeki karayolları üzerinde binalar blok blok gelişiyor. Otomobil kullanımı odaklı yerleşime geçiliyor. Bir yerden bir yere gitmek gittikçe zorlaşıyor. Bu düzenin böyle olmaması için nasıl bir tasarım yapılmalı ya da yapılmalıydı?

Önce İstanbul’un büyüme sürecinin durdurulması lazım. Çeperlerdeki büyüme, ulaşım sorunu, enerji tüketimi ve zaman kaybı gibi pek çok probleme neden oluyor. İstanbul’un tamamen merkeze yoğunlaşıp, merkezdeki bir takım alanların potansiyellerini, yerleşilebilir ve ticari anlamda geliştirilebilir alanlara yöneltip, buraları dönüştürmesi lazım. Bu dönüşümlerde öncelik kamusal alan kazanımları olmalıdır.

Bunun dışında çeperlerdeki büyümeyi yönlendirici alanların artık yeni kentleşme dediğimiz ilkeleri bünyesinde taşıyacak tarzda planlama ve tasarım ürünlerine dönüşmesi gerekiyor. Şu anda alt kentsel birimler üretilmiyor. Alt kentsel birimler nedir? Yaşayacak nüfusun ihtiyacı olan tüm donatılarıyla, okulu, hastanesi, kamusal alanları, sokakları, meydanlarıyla bir komşuluk birimi bağlamında üretilen ve diğer kent parçalarıyla da ilişki içinde olan birimlerdir. Yaya odaklı erişilebilirlik kriterlerini sağlamakla beraber toplu taşıma bütünleşmesine yönelik, kent bütünlüğünü de sağlayacak bir düzenek kurulması lazım. Ama böyle bir çabayı göremiyorum. Kentsel alt birim üretilemiyor.

ceper.jpg

İstanbul’un çeperlerindeki yerleşimler

seaside-b.jpg

 Yeni Kentleşme anlayışıyla tasarlanan ABD’nin Seaside Yerleşkesi

Kentsel Dönüşüm projeleri konusundaki düşüncenizi sormak istiyorum son olarak.

İstanbul’un Kentsel Dönüşüm bağlamında dikkatini merkeze yoğunlaştırması lazım. Dönüşümü pozitif anlamda ele alırsak merkezdeki çöküntü alanlarına ve terkedilmiş konutlara, ticaret veya endüstri alanlarının terkedilmiş olanlarına yönelik projeler üretilmesi lazım. Cihangir, Balat, Fener, Tersane bölgeleri gibi bölgeler kentin yararına, sosyal olarak geri kazanılmalı.

donusum.jpg

Kent gelişen, değişen ve büyüyen bir yapıya sahiptir. Planlamanın önceliği çöküntü alanları olmalı ve dönüşüm de kamusal alan kazanımı ya da ihtiyaç sahiplerine yönelik yapılmalıdır. Gelişim-dönüşüm sürecinde kazanılan mekânları yeni fonksiyonlarla donatmak değil, kaybolan değerleri geri kazanmak olmalıdır öncelik. Örneğin kazanılan bölgeler yeşil alan, okul, hastane olarak değerlendirilmeli. Kıyı alanları kamusal kullanımlara yani yaşayanların günlük dinlence ihtiyaçlarını sağlayacak alanlara dönüştürülmelidir.

Çok teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim.

mimdap

10 Yorum
  1. kentsel tasarımın sadece bir okul işi olduğunu düşünmüyorum, bir eğitim ve deneyim meselesi olduğu doğru ama bu şu ya da bu okul değil. yurt dışında kavramın tam anlamıyla kentsel tasarım var ve bu faaliyet aynı zamanda profesyonelce yer buluyor. bizde sadece yarışmaların adı kentsel tasarım kelimeleriyle süsleniyor fakat icraat yok.

    Yaşar Gezer | 25 Haziran 2009

  2. Üniversite eğitiminde hocamızın söylediklerine göre MSÜ kentsel tasarım alanında büyük başarılar elde ediyor. Çok yetenekli dil bilen ve dünyayı anlayan kendini anlatan bugünün öğrencileri yarının tasarımcılarını yetiştiriyor. Hocamızın ve bütün eğitim kadrosunun bu başarısını ilk önce kutlamak isterim. Bu memlekette kentsel sorunlar herkesin konuştuğu düzeyde yaygındır ve bilinir ama çareleri bir türlü ortaya çıkarılamaz. Belki bu tasarımcılar sayesinde kentsel sorunlara çözümler bulunur.
    Saygılar

    ecmel büyükhanlı | 26 Haziran 2009

  3. kentsel tasarım akademi dünyası arasında çeşitli taraflarıyla tartışılıyor olsa bile toplum nezdinde anlaşılmış bir husus değil. bir yandan halkın bu kavramı anlamasının yolu açılmalı. üniversite ve hocalarımız bunun için de birşeyler yapmalı.

    nadire kılıçbay | 27 Haziran 2009

  4. Bu ülkede planlamacılığın en kutsandığı zamanlarda plan fikrine olan inancın arttırılmasını bir yana koyarsak aslında hiç de iyi örnekler verilmedi. Planlama “imar planı” paftalarına ve ne yazık ki iki boyutlu olarak işlenen bir takım parametrelere dönüştürüldü. Çekme mesafesi, kat sayısı, emsal değerleri falan filan. Bir lejantla herşey çözülmeye çalışıldı. Mimarin dolayısıyla tasarımın hiç hesaba katılmadığı bu uzun yıkıcı dönemde basmakalıp ucuz fikirler ucuz cepheler birbiriyle uyumsuz kimliksiz bir kentsel doku bu dönemin eseridir bana göre.
    Kentsel tasarım lafı biraz buna alternatif birşeydir aslında. Ya da bana göre öyle olması lazım. Kentin görünür bütün yüzeylerinin yaşam alanı olarak fark edilerek düzenlenmesi çabasıdır. O zaman sokak sokak olur, meydan meydan olur, cephe cephe olur.
    Şu ana kadar kentlerimizde bu ciddiyette bir çalışma organizasyonu görülmüyor. Zira bina yapma faliyeti ireysel bir çaba, bina da tekil olarak üretiliyor. Sokak bazında, mahalle bazında, adalar bazında kentsel tasarım ve mimarlık üretimleri yok ülkemizde. Bir kaç proje başladı ama onlar da sonuçlanmış değil.
    Kentsel tasarımcılar fiziki mekanı başta olmak üzere böyle bütünlüklü bir yaklaşımla ele almalılar. Dolayısıyla bu eğitim hm iyi bir plancı olmayı ama çok sıkı bir mimarlık eğitimini de gerekli kılar. Yoksa geçmişteki “herşeye kadir yüce plancılar” kof hayalleriyle ama pratikte hiç bir uygulamayı yönetemiyecek bir nesil ortaya çıkar ki kanımca bu da yıkıcı bir şeydir.
    Kentsel tasarımı çok yönlü kavrayış içinde ele alan, bunun gereğini yerine getiren eğitim çalışmalarını elbette kutlamak gerkir. Ülkemizde bu konuda uzun olan yolun bir an önce kısaltılması temennisi ile.
    Saygılar

    Cemal Kozlu | 27 Haziran 2009

  5. Üniversitelerinde yapılan eğitimi tebrik ediyoruz. TOKİ konusunda sıkıntılar var. Halk ekmeğin konut versiyonu olarak ortaya çıkan bu müessese ne yazıkki, zamanın demirperde ülkelerinin yaptığı tekdüze ve insanı sıkıntıya sokan yerleşim birimlerine benzer yerler yapıyor. Hem de büyük bir övünçle. Şehirden genelde uzak ve monoton bir yapıya haiz bu mahallerin ilerideki durumlarını tahmin etmek ise zor değil.

    Gerçi genel itibariyle şehirciliğimizin pek de iyi olduğu söylenemez. Belediye başkanından düz vatandaşına kadar önemli bir süreci ihtiva eden planlamanın tam olarak istenilen seviyede olmadığını söylemek bir ayrıcalık değil. Belediye başkanı, belediye meclisi, vatandaş ile birlikte ve benzeri bir şuur ile plancı bu işi birlikte yapabilirse müsbet sonuçlar almak mümkün. Uygulamanın ise yine aynı olgunluk içerisinde yürütülmesi de gerekiyor. Adam gibi, insancıl, güzel ve her nevi iyi sıfatları haiz şehirler yapmak ve oralarda yaşamak için daha yiyeceğimiz çok fırın ekmekler var. Hele hele, rant ve mal hırsının her şeyin önüne geçecek derecede göz kararttığı bu dönemin atlatılması ise zor, ama imkansız değil.

    Kentsel dönüşüm meselesi de yukarıda saydığımız hususlara ilaveten geri kalmışlık seviyesiyle alakalı. İnsanları kırk katır ile kırk satır arasında bırakan bu anlayışın da değişmesi gerekiyor. “Ya gecekondularda oturur sürünürsünüz, ya da yüksek mağaraların inlerinde hayatınızdan bezersiniz” deniliyor. Bu durumun değişmesi de yine rant hırsları, mal hırsı, hak-hukuk ve sair hususların doğru yerlerine oturmasına bağlı.

    İyi ve güzel şehirlerde, doğru dürüst çevrelerde yaşamak dileğiyle.

    Hayati Binler | 27 Haziran 2009

  6. bence kentsel tasarım üzerine bir sevgi beslemeye onu cici göstermeye çalışmak gibi bir zorunluluk yok tam tersine bütün çağdaş ülkelerde olduğu gibi kentsel tasarımın kendisi bir zorunluluk esasında. bunun farkında olmamak ve yokmuş gibi yapmak sadece vatandaşın alışkanlığı değil bence. devlet yetkilileri farklı mı esas onlar kentsel tasarıma önem vermiyorlar. belediyeler ise açtıkları fakat uygulamaya koymadıkları kentsel tasarım yarışmaları ile şov yapıyorlar. asıl suçlular yöneticilerdir.

    yılmaz aydıner | 28 Haziran 2009

  7. ben buradan kentsel tasarımı gerekli ama planlamanın altında bir yerde duran yeni ve hoş bir disiplin olarak anlıyorum. peki mimarlıkla ilişkisi bunun nerede? mimarlıkla kentsel tasarım nasıl bağ kuruyor? eğer bu bağ tarif edilmezse plancılığın farlı bir kent ölçeğinde biraz daha ayrıntılı biçimdeyapılması anlaşılır ki her halde kentsel tasarımcılık bu değildir. kopan ve birbirinden ayrışan yeni bilim şubeleri açmak değil farklı bir kavramı çok aktörlü olarak kotarmaktır.

    lale sim | 30 Haziran 2009

  8. Biz bu ülkede şehirci-mimar kavgasını gazetesinden başlatan eski oda başkanları gördük. Yine aynı şekilde bu kavgayı farklı düzeylerde şehircilerde kendi cephelerinden yaptılar. Bütün mesele piyasada daha fazla söz sahibi yapılmak istenen meslek üylerine selam çakmaktı.
    Kentsel tasarım lafları bu sıralarda haddinden fazla konuşuldu. Bunu yeni bir alan olarak fark edenler bu pastayı kim gövdeye indirsin telaşına kapıldılar.
    Mesleklerin bir piyasadaki odalar vasıtasıyla temin ettikleri piramit bir de üniversiteler içindeki hiyerarşi öyle böyle sert değildir. Bu kadar acımasız geçmesinin nedeni mevcut imkanları kürsüleri kullananlar diğerlerini yok etmek üzerine kuruludur. Bu kadar sert ayak oyunlarının olduğu yerlerde bana göre mesleki dayanışma olamaz ve ne kürsülerde bilimsellik ilerler ne de piyasada kentsel tasarım gibi ortaklaşa yaratılan branşlar tam olarak gelişebilir. O yüzden hocamızın herşeyi pembeye boyayan sözlerinin bu kısmına ihtiyatla bakıyorum. Saygılar

    Osman Çoban | 7 Temmuz 2009

  9. Kentsel Tasarım İlkeleri diye bir kurallar bütünü var mıdır ?
    Merak ettiğim bu hususu sizlere sormak isterim…
    saygı ve sevgiler

    yalçın kurt | 9 Aralık 2009

  10. merhaba hormatli hocam aykut karaman hazratlari.
    irandan sizi izlayorum. sizin yazilarnizi okiyarak yorum yapmak ki hamdimizda deyil. ama har halda akidami siza ilateciyim.
    yazmamda yalnishlar olmasini affedarsiniz!
    stanbulda sahircilik doktora korsini gechirmak istadim olmadi. gene sizdan yol gostarmanizi talab edyorum ki turkiyenin neresinda va nasil byreseach shekilda sahircilik doktora korsini gchirabilirim?
    siz va ayle iyi siniz enshaallah.

    ahamd khajeh | 9 Haziran 2016


Yorum yazmak için


  Avustralya’nın Melbourne kentindeki Penleigh ve Essendon Gramer Okulu’ndaki (PEGS) Müzik Merkezi, McBride Charles Ryan’ın (MCR) PEGS Kampüsleri genelindeki bir dizi girişiminin bir parçasıdır. 

Copyright © 2024 All Rights Reserved | Mimdap.org