Ümran Aydın söyleşisi: "Bu ülkede mimarın derdi bitmez" - MİMDAP
Ana Sayfa Bağlantılar Biz Kimiz İletişim Mimar İş İlanları
ANA SAYFA
Ümran Aydın söyleşisi: “Bu ülkede mimarın derdi bitmez”
Share 27 Nisan 2009

Söyleşiyi hazırlayan: Hasan KIVIRCIK

Bu kez mesleğin içinden, yaşamını serbest mimar olarak sürdüren, hepimiz gibi olan ve hepimiz gibi mesleki, insani, yaşamsal sorunlarla her gün yüzleşen bir mimarı konuk ettik.

Ümran Aydın on yıllık mimar ve şu anda serbest büroculuk yapıyor.

Ortak sorunlarımızı gizlemeden, olduğu gibi, samimi bir şekilde dile getiren, mesleğe, mesleki yaşama ait dertlere, meslek odası hayatına kendi bulunduğu yerden bakışını bizlerle paylaşan, bildiğimiz ama söze dökemediğimiz gerçekleri yalın bir şekilde ifade eden, hepimize bir ayna tutan Ümran Aydın’a teşekkür ederiz.

mimdap

mimdap: Serbest meslek sahibi olarak sizin için mimarlık nasıl bir anlam ifade ediyor?

Ümran Aydın: Benim için mimarlık, çok sevdiğim bir meslek ama şuan ki durumda mimarlık yapmasam, bir başka meslekle de geçinsem dediğim zamanlar oluyor. Şu an mimarlığı sürdürüşüm hayatımı idame ettirebilmek için aslında. Yani zevk alarak yapmaktan bahsediyorum -ki zevk alıyorum tabi- ama sorunlar var. Ben üniversiteye girerken kaza eseri mimarlık okumadım, 12 – 13 tercihimin hepsi mimarlık üzerineydi. Mimarlık mesleğini gerçekten istediği biçimde yapanlarda vardır, bazen takip ediyorum yayınlardan; çok çok güzel işler yapmış, belki Türkiye’ de adını yeterince bilmesek de yurtdışında çok kaliteli projeler yapmış insanlar da vardır. Mimarlığı herhalde bunlar yapıyordur. Onlara bakınca kendime soruyorum: Şimdi biz ne yapıyoruz?

umranaydyn1.jpg

Kendi şahsım adına, 11 yıldır ve bil fiil okulda iken de çalıştım, toplu konut merkezlerinde, mimari özel bürolarda, peyzaj projelerinde de çalıştım. Hem okuldayken hem okulu bitirdikten sonra sürekli çalıştım, hep mesleğin içindeydim. 5 yıl kadar bir belediye de (Esenyurt) çalıştım, belediyecilik yaptım ve geçen seçimlerde biliyorsunuz yöneticiler değişince bir şekilde gönderildim. Mesela bu da mimarın çilelerinden biridir, şuan aynısını başka arkadaşlarda yaşıyor, o da çok kötü bir şey.

mimdap: Bir yandan ‘sürekli’ eğitiliyorsunuz…

Ümran Aydın: Ben bir serbest çalışan mimarım. Şu an resmi kurumlarda ya da serbest çalışan mimarların üstünde prosedür anlamında bir çok yük var.

BÜTÜN KÜLFET SERBEST ÇALIŞAN MİMARA MI YÜKLENMELİ?

Sizi kontrol eden adamın mimar olmasına bile gerek yok. Benim mesela; odanın el atması gerektiğini düşündüğüm konulardan biridir; yani bazen kızıyorum, SMGM’yi sadece ben almayayım, yapı denetim benim projemi onaylıyorsa, yapı denetimci de alsın. Bir ders alınacaksa, benim bir şeyi öğrenmem gerekiyorsa yaptığım şeyin doğru olup olmadığının da kontrol edilmesi kanaatindeyim. Bu bir nevi ölçme değerlendirme, eğer benim sadece kendi şahsım olarak “bir şeyi biliyorum” önemliyse, ben bildiğimi zaten biliyorum; ama yok eğer bir daha eğitim alıyorsam… ben Oda’da mesela bizi kontrol edenler için bu eğitim şart mı değil mi emin değilim. Beni kontrol eden kişi; bilmek zorunda değil, yapı denetim benim projemi onaylıyor ama bilmek zorunda değil, belediyedeki kişi mimar olmak zorunda değil. Ben kızıyorum, çünkü oda sadece serbest çalışan mimar için yok. Bu senenin olağanüstü genel kurulunda özel gündem maddesi örgütlenme. Dürüst olayım, ben örgütlenme konusunda da çok da emin değilim; örgütlensek mi? yani Oda’cılar gerçekten örgütlenmek istiyor mu?

mimdap: Bir konuşmanızda bu konuda bir telafuzunuz var “böyle onbeş tane oda olsa ne olur” diye…

Ümran Aydın: Örgütlensek ne olacak? Örgütlenmeden ne anlıyoruz? Örgüt; bir şeyler de ortak paydalarda buluşup, ortak çıkarlar için mücadele etmektir. Ben korunduğumuzu düşünmüyorum.

umranaydyn2.jpg

ÖRGÜTLENME DAYANIŞMA İÇİNDİR, AMA…

Özel sektörde biliyorsunuz, bir işyerine girdiğinizde bitmiyor olay. Deneme süresi, SSK’sız çalıştırma, kendini beğendirme, işinde kendini ispatlama evrelerinden sonra, o birkaç aylık süreçten sonra, “hadi kardeşim güle güle” denebilir bizlere. Yani ben şunu da biliyorum; karar mekanizmasında olan insanlar ya da yetkisi olan insanlar gerçekten özgür iradeleri ile ne kadar yetki kullanabiliyorlar?

mimdap: Sizin özel sektörde olduğunuzu varsayalım bir an için. Mimarlar Odası’nın serbest büroculara ve tescil yaptırabildiklerinin üstünde daha etkili bir yapı olduğunu hepimiz biliyoruz. Diğerlerinin gönüllü katılımı eğer gerçekleşirse, mesela kamuda çalışanlar ister gelir ister gelmez ama tescilli olanların bir mecburiyeti var. Ne diyorsunuz bu duruma?

Ümran Aydın: Son söylenene göre ,olağan üstü genel kurulda öğrendim, oda’nın %70 geliri serbest çalışanlardan oluyor, buradan bakınca ciddi çalışıyormuşuz demek ki. (gülüyor)

mimdap: Buradan baktığınızda, meslek alanının sorunlarını ortaya koyalım, yani serbest çalışanların piyasada sorunları var –o gün de değinmiştiniz- proje almaktan, yapmaktan bahsettiniz.

Ümran Aydın: Bunu çok insan biliyor, düşünsenize çok acı bir şey, ben hakikaten çok üzülüyorum. Etik kodları çıkarmak zorundayız, etik kodlar diye bir yönetmelik çıkarmak zorundasınız, bu başlı başına bir acı bence, yani yazık günah.

mimdap: Siz bu duruma ne diyorsunuz? Etik kodlar oluşturulma meselesine nasıl bakıyorsunuz?

ETİK KOD: BİZ YETERSİZİZ, ZAYIF AHLAKLIYIZ DEMEK BİRYERDE

Ümran Aydın: Ben çok üzülüyorum, yani mimar olmamın ötesinde insan olarak çok üzülüyorum. Şimdi bakın bizim bir başka kuralımız daha vardır: mesleki davranış kuralı. Bu bile incitici. Yani ben insan gibi davranmak için yönetmeliğe tabiyim. Bu kötü. Demek ki ben yeterli düzeyde bir insan değilim, dürtülmem gerekiyor, genel olarak konuşuyorum bunu. 22.jpg Hadi bunu geçtik, insanlar davranışı bilemiyor olabilir, bilmiyorsa öğrenir vs “belki böyle bir şeydir” der geçerim ama etik kodlar, özellikle biz en son oturumda tartıştığımızda da, bazıları inkâr ediyor ama şöyle bir maddesi var yanlış hatırlamıyorsam; “mimar iş almak için başka bir meslektaşını kötüleyemez.” Orada biz şaştık kaldık ve bir bey, ismini hatırlamıyorum, şöyle dedi: “ böyle bir şey söyleyemezsiniz, ‘iş almak’ diye bir deyim olamaz, mimar mesleğini icra eder” dedi. Ama gerçek öyle değil, mimar iş almaya çalışıyor. Çünkü gerçekten çoğu şöyle; mimarlık sadece kağıt üstünde, mimarlıkla hiçbir işi olmamış çok kişi var bu toplantılarda. Dolayısıyla onlar böyle söylemeye ve düşünmeye ısrar ediyorlar.

mimdap: Ya her gün karşımıza çıkan gerçekler…

Ümran Aydın: Mimar dediğiniz noktada, çok elit bir şey geliyor insanların aklına. Tarihten anlayan, kültürden anlayan birileri geliyor. Ha, belki de mimarlık gerçekten öyle, yaratmak, bir şeyler ortaya çıkarmak, düşünmek.

MİMAR TOPLUMDA ÇOK YUKARIDA BİR YERDE ZANNEDİLİYOR

Mesela mimar avukat gibi düşünür adliye sarayı tasarlarken. Çoğu doktor bilmez bizim kadar hastaneleri, eminim bilmez. Çünkü biz hastaneleri yaparken başından sonuna her tarafını, içerisindeki bütün eylemleri bilmek durumundayız. Bu tarafından bakıldığında mimarlık çok özel bir meslek, ama sonra kişi size iş yaptırmaya geliyor, bakıyor, “aslında bir teknikerde bunun işini yapabiliyor” diyor sonra. Mimarlığa pahalı bir meslek gibi bakılıyor, mimar, proje maliyeti ile başta insanları korkutmuş gibi oluyor. Sonra mal sahibi direkt teknikere yöneliyor. İnanın teknikerler piyasada bizden daha çok iş yapıyor. Ben büroculuk yapıyorum, projecilik yapıyorum diye söylüyorum; masrafımız çok. Belli bir fiyat belirliyorsunuz –ki zaten çok düşük bir fiyat, bunun faturasını kesiyorsunuz, onun karşılanması gereken bir gideri var, büro gideri var, vergileri var vs, bir de yaşamak zorundasınız. 33.jpg Bakıyorsunuz; tekniker birisi iş alıyor, bir mimara maaş bağlıyor ve mimar hiç görmeden proje imzalıyor. Projeyi görmemiş, işi görmemiş ama ha bire imza atıyor. Otomatikman o miktarlar o kadar aşağı düşüyor ki. İşte etik kodlara geliyoruz şimdi; siz sadece mimarla uğraşmıyorsunuz, mesleğinizin içinde sizin elinizden işinizi almaya çalışan meslektaşınızla uğraşmıyorsunuz, bir yandan da teknikerlerle uğraşıyorsunuz.

mimdap: Peki bu projelerin hepsi meslek odası denetimine gittiğine göre, bu bahsettiğiniz tarzda imzacı sayılabilecek olan, tekniker ya da mimar da olabilir bu, bir çok projeyi gerçekte tasarlaması mümkün olmayan, sayıca çok projeyi götürmüş olması -sizin gibi durumun farkında olan- Oda fark edemiyor mu bu durumu?

“PİYASADA YAŞANANLARI AÇIKÇA KONUŞMALIYIZ”

Ümran Aydın: Eder aslında, yani ediyordur herhalde. Yanında çok eleman çalıştırdığını düşünüyordur bilemiyorum, ya da hani ona dur diyebilecek bir yöntemi yoktur belki de. Oda’nın belirlediği proje fiyatları var. Ben inanmıyorum ki, şuanda bürocuların, büro işi yapanların –mesela kaç kişiyizdir? -1000 kişiyizdir, belki 100 tanesi gerçek fiyatla çalışma yapıyordur, o da çok zordur. Yani ancak ünlü mimar olacak, ya da çok ünlü olacak, belli işleri yapmış olacak, onun dışında ben inanmıyorum ki Oda’nın belirlediği fiyatta alamıyordur, alamazsınız.

mimdap: Bu piyasanın kendi kusuru mudur? Kendi kendine rekabet olduğu için mi bu böyle? Başka unsurlar da var mı?

Ümran Aydın: Rekabet şöyle ki; siz bir proje yapıyorsunuz, teklif veriyorsunuz, bunu ben birebir yaşadığım için örnek veriyorum, ben diyorum ki müşteriye “bu işin bedeli şudur, hatta en düşük, verebileceğim en aşağıya inmişimdir”. Sonra ne oluyor? Gelip bana diyor ki müşteri “ falanca kişi bana şu kadara yapacak”. Yani sizin verdiğiniz fiyatın yarısına ya da yarısından da aza bir fiyat söylüyor. Piyasadan tanıdığımız bir meslektaşımız söylüyor bu fiyatı, o da beni tanıyor sonuçta. Düşünsenize, Oda’nın toplantılarına gittiğimizde Türkiye’deki mimarları tanıyoruz, kaldı ki, piyasadakini tanımayacağız.

mimdap: Bu söylediklerinizin yani bazı bürolara yılda 3-4 iş giderken bazılarınaysa sayısız iş gitmesinin belediyeler ile bir bağlantısı sizce var mı? Oradan bir yönlendirme var mı? Bir de çalışan mimarın belediye içinden bir bağlantısının olması, bu tarz bir piyasayı elde etmesinde etkili oluyor mu?

BELEDİYELERDEN MİMARLIK HİZMET ALANINA MÜDAHALE

Ümran Aydın: Çok. Yani nasıl var? Ben belediyede de çalıştım, imarda biliyorsunuz, hem belediyede çalışıp hem de dışarıdan büroculuk yapanları da tanıyorum. Sonra bana da dediler “ hem burada çalışırsın, hem de dışarıdan iş yaparsanız yapın, çok göze batmadan yapın”. Bana o bile ters geldi, yani iyi kötü dışarıda iş yapanları da görüyorduk, o dönemde iyi bir dönem değildi. Yani zor bela büro kirasını çıkarıyorlar, elemanları işten çıkarıp telefonlara kendileri bakıyorlar, elektriği suyu vs. yani “yazık günah; biz iş alırsak bunlar ne alacak” diye düşünürdük, otomatikman biz avantajlı bir yerdeydik.

mimdap: Peki bu söylediğiniz kural işliyor mu hala? Yani belediyede çalışıp, dışarıdaki bir büroya iş verme ve belli bir oransal ortaklığa sahip olma durumu oluyor mu?

Ümran Aydın: Tabi. Kimisi sadece kendi projesini kendisi tasarlıyor, çizimini kendi yapıyor ve dışarıya sadece imza atmak için veriyor, ya da iş takibini yaptırıyor vs.

mimdap: Nasıl buluyorsunuz bu imzacılık konusunu? Yani imzacılık mesleki bir sorun mu? Etik bir şey mi? Ya da normal bir şey mi? Bu imzaların yanında bir de devlet yetkililerinin de imzası var, burada sorumluluğa ortak olanlara bir işlem yapılması gerekmiyor mu?

Ümran Aydın: Gerekmez olur mu? Yani bana bir etik kod koyuyorsunuz da, ya dışarıdakine? Ondan bahsediyorum işte bende. Sadece “gelen serbest çalışan mimarın başına mı geliyor” diye de düşünmüyor değilim. Serbest çalışana da kızıyorum aslında, mesela diyelim ki adam 50 – 100 lira proje başına harçlık veriyor, kalemden de proje gidiyor, arşivden de proje gidiyor, aklına gelen herkesten herkese proje gidiyor. Zabıta da götürüyor, amirde, memurda 50 – 100 liradan gidiyor. Yani ben şunu hatırlıyorum; birinden bahsetmişlerdi, bir senede 350 tane proje geçirmiş.

113.jpg

mimdap: Nasıl oluyor?

Ümran Aydın: Yani işte “nasıl oluyor” diye soruyorsunuz; her gün bir proje mi çizdi bu adam? Proje dediğiniz şey, iki çizgi değildir. Ben size başka bir şey söyleyeyim; örneğin belediyenin çok üst rütbesinde bir yerlerde, birini getiriyorlar, büro açtırıyorlar, o güne kadar hiç deneyimi olmamış insanlar getiriyorlar ve çok ciddi projeler alıyorlar ve çok ciddi iş yapıyor bu insanlar. Örneğin parsel bazında imar tadilatı ile işler yapıyor bu insanlar.

mimdap: Söylediğinize göre yapı projesini de aşan işler de var burada. Kent planı ile oynanarak…

Ümran Aydın: İşte… Bu da onaylanıyor, sonra sırasıyla Oda’dan da geçiyor ve oluyor. Somut isimler kullanmıyorum, meslek odasının bunu bildiğini farz ediyorum bir de bunlarla ilgili hiçbir soruşturma, kovuşturma yapılmamış, hiç kimse takibe uğramamış ve yasal olarak da kimse suçlu ispat edilmemişse ona suçlu deme şansımız yok. Ama şuna eminim ki; bu olaylar hakkında, benden çok daha fazlasını bilenler vardır. Bir yerde ayıklanacak diye düşünüyorum, su akıp yatağını bulacak diye düşünüyorum.

SİSTEM KENDİSİNİ DÜZELTEMİYOR

mimdap: Su yıllardır akıyor ama yatağını bulmuyor, zamanla hizmet kalitesi de farklılaşıyor.

Ümran Aydın: Burada” hırsızın hiç mi suçu yok?” diye sormak lazım. Mal sahiplerine de bunu sormak lazım, müşterinin de bilinçli olması lazım. Biz bazen müşterilerimize de, örneğin, bir müteahhide (uzun zaman çalıştığımız), biz o kadar çok öğretiyoruz ki, o bizden çok mimar oluyor nerdeyse. Bizim müşterimiz bayağı bir bilinçleniyor. Ama bu bence çok az bir kesim tabi.

mimdap: Yani mimari hizmet alanında rekabetin çok olduğu bir dönemde, sizin beş lira dediğiniz yere, müşterinin başka yere iki liraya gitmesi doğal aslında, bugünkü piyasada.

Ümran Aydın: Ona bir şey demiyorum, ama şöyle oluyor olay; diyelim ki bir yaptı ve kötü bir şey çıktı, ikincide size geliyor, “demek ki sadece iki çizgi değilmiş olay” diyerek mimara geliyor.

mimdap: Peki ulusal düzeyde kullanıcının gelir düşüklüğü ile ilgisi var mı bunun? Bir de; 99 depreminden sonra “yapı denetim” diye bir kavram var, yapı denetim şirketlerinin de mimari projeye soyunduğuna dair haberler duyuyoruz ya da iş dağıtımı yaptığı şeklinde… Bu durum bizi “acaba halkın gelir seviyesi düşük ve o yüzden en ucuzuna mı yaptırmak istiyor” gibi bir fikre itiyor.

Ümran Aydın: Yok. Diyelim ki bir bina, en sıradan bir apartmanı kaça mal ettiniz? 600 -700 milyardan aşağı yapamazsınız. Siz orada 2 milyar projeden kar etmeyi düşünüyorsanız, zaten başta hata yapmışsınız demektir, çünkü o size başka türlü maliyette geri dönecektir. Biz müşteri ile konuşurken, maliyeti arttıracak veya azaltacak etkenleri de konuşuyoruz. Yaptığınız tasarımın biçimi gerçekten çok etkili, döşeme şekli etkili… o kadar çok şey bunu etkiler ki…

MİMARLIK GERÇEK ANLAMIYLA TANINMIYOR

Biz diyoruz ya, “mimarlık nereye gidiyor?” İnsanlar mimarlığı tanımıyor, topluma sadece bir etiket olmasının ötesinde gerçekten bir işe yaradığını anlatırsak, mimarlığın sadece çizmek olmadığını, aslında bir yaşam kurmak olduğunu anlatırsak, eminim ki durum değişecek, eksiğimiz aslında burada. İnsanlar mimarlığı tanımıyor, mimarın ne olduğunu anlamıyor, bizim yaptığımız işin ne kadar önemli olduğunu bilmiyor.

mimdap: Peki denetim ve uygulama ile ilgili sorunlar yaşıyor mu serbest mimarlık yapanlar? Siz şantiyeye gittiğinizde nasıl sorunlarla karşılaşıyorsunuz örneğin?

44.jpg Ümran Aydın: Diyelim ki sadece kontrol yapacaksınız, müşteri kendi ekibi ile devam ederken siz sadece kontrollük yapacaksınız; bu biraz sıkıntılı. Çünkü ben bayanım ama erkeklerde eminim aynı sıkıntıları yaşıyordur, bir kere biri ya da bir ekip bir işi yapıyorsa her zaman en iyisini yapıyordur, ondan başka kimse daha iyisini yapamaz ve asla dışarıdan bir müdahale almayı kabul etmiyor, bunu müdahale olarak görüyor zaten. Yani duvarcıya duvar ördürmeyi tarif ederiz ama o zaten o duvarı örmeyi senden daha iyi biliyordur kafasına göre. Yapı denetimde çok sıkıntı yaşamıyoruz. Bir defasında çalıştığım yapı denetimlerde şöyle bir sıkıntı yaşadım; yapı denetim inşaata hiç uğramadı. Yapı denetimcinin işi denetlemek, örnek almak, karot almak… Yani bunu mimar mı yapacak yapı denetimcinin yerine? Diyebilirim ki, bu işi iyi yapanlarda var, yapmayanlarda var, tenzih etmek lazım.

SORUNLARIN ÇÖZÜM YERİ OLARAK “MİMARLAR ODASI”

mimdap: Serbest meslek sahibi bir mimar olarak “Mimarlar Odası niye var” sorusunu sordunuz daha önce. Niye var?

Ümran Aydın: Mimarlar Odası örgütlenmek için var, mesleğe sahip çıkmak için var, bir çatı toplanmak için var, gerektiğinde dayanışmak, gerektiğinde birbirimizi desteklemek için var. Mimarlık dediğim gibi, çok özel bir meslek ve kıymeti bilinmiyor, onu öğrenciyken çalıştığımda da biliyordum ama bu kadarda değildi. Mesleği daha iyi yerlerde tutmak için var Mimarlar Odası.

mimdap: Yeni mezun biri için Mimarlar Odası ne ifade eder? Gerekli midir?

Ümran Aydın: Ben ilk mezun olduğumda koşa koşa geldim odaya, birazda gelmem gerektiğini düşündüm. Belki de çalışıyor olduğum için. Ben çalışırken oda ile iç içeydim, gider gelirdim, lokaline giderdim vs. ağabeylerimizi ablalarımızı tanırdım, belki bu ait olma hissi ile alakalı bir şeydi, bir yere ait olmak, bir şeylere ait olmak, insan mesleğini çok sevince; bu mesleğe ait bir şeylerin içinde olmak istiyor. Temmuz’da diplomamı aldım, Ağustosta ben odaya üye oldum mesela. Haftada 5 gün odaya gider gelirdim. Bir vesile ile Bakırköy ile tanışmam oldu, ondan sonra sıklıkla gittim. Oda ortamını gördüm, çok da sevdim, çalışmalara katıldık. O zaman daha kalabalıktı, daha güzeldi. Ha ortaya bir şey çıktı mı? çıkmadı, o ayrı mesele. Belki de ben sabırsızdım, belki de gittiğiniz yerde bir şeyin ortaya çıkmadığını düşündüğünüzde, yaptığınız bir şeyin sonucunda, insana zaman kaybı gibi geliyor, başka bir şeyle uğraşsaydım diyebiliyor insan. Odaya sıklıkla gittiğim dönemlerde, komisyona gidiyordum, bir şeyler yapmaya çalışıyorduk. Komisyon derken, örneğin bir ara mimarlar İngilizce bilmeli. Biz kendi çapımızda SMGM yapıyorduk aslında. Eksiklerimizi kapatalım diyorduk, İngilizce bilmemek bir eksiklikti. Kültür sanat anlamında da çalışmalar tasarladık, mesela bir radyo kuralım dedik, insanlara mimarlığı anlatan bir radyomuz olsun ve konuşmalar yapalım diye düşündük.

mimdap: Geçmişe oranla, yeni mezunların büyük kısmı odaya gelmiyor. Bunların bir kısmı kamuda çalıştığı için, kimisi iş bulamadığı için diyelim ama giderek makas açılıyor, kayıtsızlar çoğalıyor, böyle bir eğilim söz konusu. İnsanların Oda’dan beklentisi azalmış gibi görünüyor, ne dersiniz?

Ümran Aydın: Bakın mesela ben o kadar yoğun bir şekilde gidip gelirken, akabinde bir şey ortaya çıkmadı. Gidip geliyorsunuz ama her şey konuştuğunuzla kalıyor.

mimdap: Siz, Mimarlar Odası’nın üyelerine ne verdiğini, ne kazandırdığını düşünüyorsunuz?

Ümran Aydın: Bir kere mimarlık mesleğinin nereye gittiği belli değil. Oda mimarlar için ne yapmaya çalışıyor değil, galiba yöntemi tutturamadı. Yöntemde tutarsızlıklar, uyumsuzluklar söz konusu. Şöyle ki; tam bir koordinasyon sağlayamadık, şubeler her biri başka bir şey söylüyor, şube kendi görüşünü söylüyor, yayınlıyorlar ama aslında o kimin görüşü belli değil. Yani bizim görüşümüz diye bir şey yayınlanıyor ama benim hiçbir fikrim, bana kimse bir şey sormuyor. Mesela SMGM; gerçekten bir şeyler vermeye çalışıldığını biliyorum ama kazara mı çıktı? O da belli değil. SMGM niye var? Yani teknik gezi yapılabilir? Ya tamam yapılabilirde, Mimar Sinan teknik gezi, tamam ama Edirne’yi herkes biliyor artık. Yurt dışında hiç mi görülecek bina yok? Çok merak ediyorum. İnsanlar artık ne teknikler kullanırken, biz hala betonarmenin dışına çıkamıyoruz. 3-5 tane çelik yapan ya da yeni farklı sistem kullanan mimari büro dışında… Sorunlar çok aslında.

MESLEK ODASI İLE İLİŞKİ MECBURİYETLERE DAYALI

mimdap: Serbest bürocu olanlar, eğer oda vizesi zorunluluğu olmasaydı, oda ile olan ilişkisi bugünkü seviyesinde olur muydu?

55.jpg

Ümran Aydın: Hayır. Çok eminim. Eskilere bakmayalım, yıllarca oda ile iç içe olmuş kişilerden bahsetmiyorum ama yeni mezun olup da büro tescili almak zorunda olmayanlar inanmıyorum ki kolay kolay gelsin. Zaten gelmiyor da yani.

mimdap: Kamuda çalışan, ücretli çalışan, işsiz olan mimarlara, sizce oda uzanabiliyor mu? Ya da ulaşıyorsa onlar için bir şey yapabiliyor mu?

Ümran Aydın: işyeri temsilcileri diye bir kurulumuz var biliyorsunuz, ben birkaç sene üst üste işyeri temsilciliği yaptım, belediyede olduğum dönemde. Bir sürü toplantılara gittik, Ankara’ya gittik, hatta kendi aramızda konuştuk “başka illere de gidelim” dedik. Başka yerlere gittik, farklı insanlar gördük ama şunu fark ettim; belli bir süre sonra insanlar gelmiyor. Oda ulaşıyor mu? Bu konu çok konuşulur bizim kendi aramızda. Yani örgütlenmek diyoruz ama, bir mecburiyet yok, oradaki insanların gelmek gibi bir kaygısı yok. Yani “Odaya niye gideyim ki, bana ne veriyor ki” diyor, çünkü odayı tanımıyor aslında. Şöyle bir şey oluyor; mesleki örgütlenmekten falan bahsediyoruz ama mimar yeni mezun olmuş, şansına iş bulmuş, çalışıyor ve “mesleki örgütlenme olsa ne, olmasa ne?” diye düşünüyor, adam düşmüş kendi derdine. Nedir? Orada sendikal örgütlenmeye gidiyor veya benzer bir şey… Birebir kendi arkadaşlarımla da konuşuyorum mesela, kimsenin mesleki örgütlenme gibi bir kaygısı yok.

mimdap: Mimarlık profesyonel bir iş olma konusunda şuanda, o işi yapana nasıl bir tatmin duygusu vermektedir? Örneğin memnun musunuz siz durumdan?

Ümran Aydın: Statü durduğunuz yere göre değişiyor. Benim şu an durduğum yerde, bir topluma girdiğimde, mimar dendiğinde mutlaka farklı bir bakış geliştiriyor. Ama bir kamuda iseniz, mimar ya da memur olmanız ne kadar işinize yarar, size ne fayda sağlar? Hatta bazen iyi bile değil. Sorumluluk sahibi iseniz ve istemediğiniz bir şeyler yapmaya zorlanıyorsanız belki iyi bile değil. Şu an mimarlık mesleği tatmin ediyor mu? – şunu söyleyeyim; çoğu zaman okuldan mezun olmak gerekmiyor. Hani bir referans mektubunuz varsa bir mimarın yanından, mimarlık yapabiliyorsunuz. Bu resmi olarak böyle olmasa da, uygulamada öyle bir şey.- Çünkü dediğim gibi, teknikerde sizin işinizi yapıyor. Aslına bakarsak resmi olarak da bu böyle, belediyede benim projemi onaylayan tekniker ise, iş bitmiştir. Ama meslektaşlarımız biraz daha derli toplu davransa yani etik davransa aslında, senede 100 proje yapmayın, ayda bir proje yapın mesela, ama adam gibi para kazanın, adam gibi yaşayın, mesleğinizi doğru düzgün yapın, mesleğinizin hakkını verin.

MESLEKTAŞIN ZOR ZAMANINDA YANINDA BİR ODA UMUDU…

mimdap: Bu söylediğiniz pespektifte, gerçek hayatta karşılaştığınız sorunlar konusunda, meslek odasının açılımları var mı?

Ümran Aydın: Eğer gerçekten meslek örgütü ise olmalı. Eğer örgütün anlamı dayanışma ise, benim anladığım; olmalı. Benim meslek odasında bulunma sebebim mesleğe sahip çıkmaktır. Mesleğe sahip çıkmak da, onu yapana sahip çıkmaktır diye düşünüyorum. Oda bir şey yapıyor mu? – kendi çapında yapmaya çalışıyordur belki de. Birebir belki de birebir bunlarla muhatap olmak zorunda olmadığım için, bir sorup soruşturmaya tabi olmak gerekmediği için, herhangi bir sıkıntılı durum için, Oda’ya başvurmak zorunda kalmadığım için, yapıyor ya da yapmıyor demem zor- Örneğin, beraber çalıştığımız arkadaşlarımızdan birisi bir soruşturmaya tabii oldu; ciddi bir soruşturmaya. Derseniz ki, oda yanında mıydı? – ben görmedim- Yani en azından bir gidip sorabilir, mesleğini hor kullanmış olabilir, kötü olabilir, yetkisini yanlış kullanmış olabilir. Tenzih etmek istiyorum; odayı belli başlı kişilere bağlamak istemiyorum. Oda belli başlı bir kurum ama kurumu da yürüten kişiler. Ben buradan düşünmüşümdür; “kişiler acaba hiç mi piyasada çalışmadı? Hiç mi fikirleri yok? Bazen düşünmüşümdür, acaba bunların başına hiç mi bir şey gelmedi? Biz mesela dışarıdan biri olarak “mimarlık meselesinin, örneğin fatura meselesi, bu hiç piyasayı bilmeyen birinin söyleyeceği bir laftır. Piyasada eminim, belki %10 parasını hak eden, hatta üstünde para alan ve iş yapan birileri olabilir ama bu çok az bir kesimdir. Geri kalan örnek 4000 tane büro tescilli bürodan 40 tanesi böyle çalışır, bu da %1 eder. Sizin geriye kalan %99’uda düşünmeniz lazım. Ama yok oda diyor ki örgütlenelim… Kimi örgütleyeceksiniz? Zaten büro tescili olan mecbur gelmiş odaya. Ondan geriye kamuda orda burada çalışan kalıyor, onların örgütlenmesi. Tamam da, niye örgütleyeceksin? Farz edin örgütlendik, bu kafayla 50 bin üyeden 50 binini örgütlendik, ne olacak? Ne yapacaklar? Biz odaya ne yapacağız, oda bize ne yapacak? Gerçekten çok merak ediyorum.

mimdap: Temsiliyet konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizin gözünüzden, bu 10 yıllık geçmişinizde Mimarlar Odası içerindeki demokratik mekanizma nasıl işlemektedir?

Ümran Aydın: Oy alarak seçildikleri için demokratik görünüyor. Çoğunda bende oy veren biri olarak, karşısında mı duruyorum? Bazen evet. Oda da belli bir kesim var, kaymasından endişe edilen akslar var, onlar savunuluyor, yani öyle görünüyor.

MUHALEFET OLMAK ZOR İŞ

mimdap: Meslek odasında yönetime muhalefet olma algısı sizce nasıl bir şeydir?

Ümran Aydın: Ben gördüğüm yerini söyleyeyim, bunu sadece şube olarak değil de, tüm şubelerden bahsedeyim. En şikayet ettiğimiz noktada, en muhalif olan bile oraya oturduğu zaman, değişiyor. Ben mesela belediye de çalıştığım dönemde dışarıda olan insanları bilirim, veya sonradan görüyorsunuz masanın öbür tarafına şimdi onlar geçti, otomatikman sanki dışarıda çalışan insan hiç o psikolojiyi bilmiyor. Sonuçta kamu ile devlet karşı karşıya. Kamu eğer vatandaşsa. Çoğu uygulamada, masanın öbür tarafına kim geçerse geçsin değişiyor, bir değişim var. Bu işte dediğim gibi, bulunulan yerin yada kurumun getirdiği bir koruma içgüdüsü herhalde sanki. Kurumu koruma gibi, adı her neyse yani. Ama şöyle bir şey var; karıştırdıkları nokta şu: o korunulan kurumun varlık sebebi benim zaten, onu benden koruyamazlar, korumaları gerekmiyor. Yani niye var, mimar olmasa Mimarlar Odası’nın ne işi var? değil mi?

mimdap: Peki burada kuruma zarar verilecek diye içgüdüsel olarak beliren bir tepki mi? Ya da bir koruma güdüsü ile muhalefete karşı olma hissi mi gelişiyor sizce seçim dönemlerinde?

66.jpg Ümran Aydın: Muhalefet var mı sizce? Farklı bir şey mi söylüyor sizce? Ben çok farklı bir şey görmedim, iyi kötü toplantılara katıldım, gördüğüm kadarıyla. Başından sonuna bakıyorum; bu kadar değişim olması mümkün değil. Diyelim ki; siz bir zamanlar birlikte çalıştığınız insanları örnek verelim; onlar yine devam ediyorsa, siz karşıya geçmişseniz, bu kadar mı değiştiniz? Bu kadar 180 derece mi değiştiniz? Demek ki o kadar büyük bir nüans yok. Ha vardır mutlaka, bir şeyin doğru olmadığını düşünürsünüz, ya da yöntemde bir farklılık yaratmak gerekli diye düşünürsünüz ve bir şeyleri değiştirmek istersiniz. Demek istediğim bu. O yüzden çok ciddi bir muhalefet bana göre yok. Keşke olsa. Ben bu seçim dönemlerinde çok ciddi bir muhalefet çatışması olduğunu düşünmüyorum, mesela son seçimde şöyle bir farklılık oldu; o güne kadar oda da görünmeyen ya da duyulmayan insanların odaya gelip de aday olması oldu. Çok uç görüşteler miydi? – bilmiyorum, çünkü tanımıyorum. Dediklerinde çok uç bir şeyler var mıydı? – yoktu bana göre.

mimdap: Niye gürültü koptu o zaman?

Ümran Aydın: Ya dediğim gibi çok seviyoruz ve sonuçta koruyoruz. Öyle odayı herkesten çok seven bir grup var. Yani işi gücü oturmuş olan insanlar odadan ne bekler? Neyi ister? Ben kendi adıma düşünüyorum, yani zaman harcıyorum. İnsanlar genel kurula gitmeyi, zannediyor ki tatile gidiyoruz. Şimdi Cengiz Hoca’ya (Bektaş) bakıyorum, işi gücü, üretimi olan bir büyüğümüz. O’nun orada olması bizim için bir lütuf olabilir, demek ki O, bu odaya katkı vermek için burada.

mimdap: Mimarlığa Çağrı Platformu’nda ortaya atılan düşünceler var, burada hem farklı grupların ve muhalefet olabilecek olan kişilerinde delegasyonda yer alması gibi bir açılım var. Bu gelişir ve örgütün atıl kalan durağan yapısını biraz daha canlı kılınabilir mi? Yoksa beyhude bir çaba mıdır?

Ümran Aydın: Beyhude değil de, az önce dediğim gibi muhalefet yok. Temsili sistem olmalı mı? Muhalefet gerçekten olsaydı, onlarında bir temsili olsun isterdim ama çok da umursadığını zannetmiyorum dışarıda kalan insanların. Benim bir çok arkadaşım işleri itibariyle hayatları boyunca odaya ihtiyaç duymasalar gelmezler. Şuan gelen var ama hiçbir şekilde odadan aldığı bir şey yok, Oda örgütlenmesinden aldığı bir şey yok, onlara hiçbir şekilde bir şey veremez oda, istese de verebilecek pozisyonda değil hatta.

mimdap: Peki bu Oda yöneticiliğinde yönetim kadrolarının değiştirilmesi anlamında ne düşünüyorsunuz? Yani 3-5 dönem üst üste aynı kişilerin olması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ümran Aydın: Ne diyeyim… Biz onu SMGM de kaldırdık mesela. SMGM başkanı 2 dönem seçilebilir dedik. Çok da abartmayalım dedik. Bir, çok azdır, iki, iyi kötü bir şey bırakır, ondan sonra biri gelsin yani. Değişse aslında fena mı olur.

mimdap: Meslek yaşamına içerden samimi bakışlarınızı bizimle paylaştınız, sorularımıza yanıtlar verdiğiniz için teşekkür ederiz.

Ümran Aydın: Ben de teşekkür ederim.

14 Yorum
  1. sayın Ümran Aydın, mimari proje ve ruhsat işleri piyasamızı çok net bir şekilde ortaya semişsiniz.siz bazı yerleri es geçmi söylenebilecekleri hafifletmişsiniz bana göre. piyasada diplere vurulmuş vaziyette. imzacılık had safhada. teknikere düşmüş işler var evet ama zaten ücretliçalışan “mimarar” otoket bilen teknikerler olarak kullanılıyor. ücretide ona göre veriliyor. iş bazında çalıştırılanlar var hatta. yani bu alandaki sorunları öyle oda ortamında pek konuşmaya kimseni yüreği kaldırmaz ve de konuşmuyorlar zaten. hanım hanım yada efendi efendi odaya herkes gelip oturup dinleyeceğini dinliyor verilen çayı içiyor herkese gülümseyip oradan ayrılıyor. siz imzacılığı oda biliyor yada bilmesi lazım diyorsunuz ya bende eminim bilindiğinden. fakat iş alma düzenine bir çözüm bulamayan oda sözüm ona türkiyenin işlerine çözüm arıyor.
    sizi yürekli buldum. akıldan geçirilip fakat hiç konuşulmayanların belgesi gibi olmuş söyleşiniz.

    ceyda çabukel | 27 Nisan 2009

  2. sevgili ümran arkadaş,
    olağanüstü genel kurulun ardından bir durum değerlendirmesi yaptığımızda bir gerçeğin altını çizdik hep beraber arkadaşlarımızla ve oda tarihi ve yakın tarihindeki dönemsel süreçlerin bir değerlendirilmesinin yapılması ve aynı zamanda bu kritiğin kuşaklararası paylaşım ortamına aktarılması ve giderek yönetim kültüründe kuşaklararası devir teslimlerin yapılmasının önünün açılması gerektiğini ifade ettik ve bu konuda bir metin çalışması yapmaya karar verdik..şimdi sen ”muhalefet var mı acaba” ya da ”en muhalifi bile oraya (!! ünlemler benim) oturduğu zaman durum değişiyor” ve en son olarak ”onlar yola devam ediyor siz karşıya geçmişsiniz,bu kadar mı değişilir” tarzı yorumlarınızı asla eleştirmiyorum,sizin kuşakla örgüt bağlarının kopması ve büyük bir kesimde karamsarlığın yer etmesinden kendimi ve kuşağımı da sorumlu tutuyorum..ama evet ümran kardeşim insanlar değişiyor-toplum değişiyor-şartlar değişiyor ve biz süreçleri doğru analiz edip pozisyon alamıyorsak kaybediyoruz..katkı ve katılımlarınızı görmek beni sevindiriyor ve boşa kürek çekilmediğini anlıyorum..sizi görüşlerinizden ve bu görüşlerinizi ifade etme yürekliliği ve üslubunuzdan ötürü kutluyor daha aktivist olmaya davet ediyorum..sevgilerimle…

    salih şencan | 27 Nisan 2009

  3. mimarların piyasada sadece ruhsat projesi çizen ve belediye işi yapanların arasında kıyasıya bir rekabetin olduğu çok bilinir. hepsi fiyatını birbirinden aşağıya düşer. dolayısıyla sorun çözülmez. müşteri belirler fiyatı. bu sarmaldan çıkmak bir sendikal örgütlenme sorunudur ancak. bir sendikası yoktur mimarların. oysaki mimarlar odası sendikal örgütlenmeyi yani mimarları müşteriler karşısında güçlü yapma projesini asla kabul etmez. bu yetmiyor gibi dışardan herhangi biri mimarı odaya şikayet etse mimar anında onur kuruluna gider. mimar oda için korunacak bir varlık değil kötü ahlaka bulaşmış fena bir kişidir.
    ümran kardeşimiz problemlerin kendisine değen yüzeyinden sözlerini söylemiş ama sorun ortak. çok can alıcı konular bunlar.
    teşekkürler, saygıyla.

    necibe polat | 28 Nisan 2009

  4. serbest mimarın geliri zaten düştüke düşüyor. buna sebeplerden biri rekabet diye bir şeyin kuralsız sınırsız yapılması. belediyecilerin proje yapmasına rekabet denmez resemn piyasayı silip süpürüyorlar. bu kadar düşük ücrete mimarlık hizmeti verilmez fakat herkesin birbirinden iş kapma yarışında olması yüzünden irtifa indikçe iniyor. bu kriz otamında serbest mimarın da ücretli çalışanın da şi çok zor. giderek zorlklar arttıkça temiz kalabilmek zorlaşıyor.

    remzi gülen | 29 Nisan 2009

  5. ümran hanım bizi bizle konuşturduğunuz için teşekkürler. sıkı bir yüzleşme yapmış ve söylendiği gibi piyasamıza ayna tutmuşsunuz. sağolun

    temel güçlü | 29 Nisan 2009

  6. mimarın derdi bu kadar örgütsüz olmaktan bu kadar serbest piyasayı kuralsız yaşamaktan dolayı bitmiyor. küçük hesaplar herşeyi küçültüp eve ekmek parasını bile tehdit ediyor. bir dahaki sefer iş almak için daha düşük fiyat ve sonunda eskilerin söylediği gibi “kazan ölüyor”. hizmet piyasasını asgari ücret yönetmeliği yayınlamakla oda düzenleyemedi bugüne kadar. o asgari ücret yönetmeliği zaten oda harcı hesaplansın diye her sene artarak önümüze sürülüyor. o listeden oda harcı ödeyen mimar acaba gerçekte kaç para tahsil edebiliyor? bu soruya yanıt bulmadan sorunların büyük kısmı çözülemez.
    saygılar

    nurullah gök | 29 Nisan 2009

  7. sorunlar önemli ve yakıcı aslında. ümran arkadaş kendi önünde geçenleri lafını esirgemeden nakletmiş bu önemli birşey. bizde eksik olan dinlemesi gereken ve duruma göre eksikleri giderecek olan yapıların bu tür eleştiri ve ortaya çıkmış durumlara göre tepki vermemeleridir. duymamış gibi kafalarını başka tarafa döndürüp sizi sorununuzla başbaşa bırakırlar sonuçta.

    lale sim | 30 Nisan 2009

  8. valla olayın cok acı yönünü tabiki herkez gibi bende kendi büromda yaşıyorum, 3500 TL teklif verdiğim projeden 500 TL totalde kazanmazken (statik + mimari + elektirik + makina + harita + özalit + telefon + elektirik+ kira ……………………….) müşteri gelip 2500 TL ye şu şu bana fiyat verdi diyipte karşına hiç bişeyden anlamayan Kurtlar vadisindeki villayı cok beyendim ondan yapalım havalı bişey olsun diyen son müşterimden sonra asla belediye ruhsat çizmiyorum…. Lanet olsun gözleri yıllarca çizmekten bozulmuş, örencilik ve her daim cıktı maket dergi kitap parası verıpte kendını gelıstırmeye calısan ınsanları bu duruma dusuren duyarsız tepkısız vurdumduymaz ıs yapmaz hazır yıyıcı sorma ver parası ısteyen her kuruma ve her kısıye….

    EMRE BAKIR | 2 Mayıs 2009

  9. bu ülkede mimarın derdinin bitmesi için meslek standardı, meslek geliri, meslek uygulama biçimi konularında yani bil cümle ekonomik-demkratik çerçevede serbest mimarın örgütlenmesi lazım. emre arkadaşın somut örneği ümran hanıınkine tıpa tıp benziyor.
    bu oda yapısı ile serbest mimarın hiç bir güncel derdi çözülmez. onların aklı bile ermez bu konulara. önce insan odadan değil hayattan para kazanıyor olması lazım. o yüzden o cenahtan bir yardım gelmez her koyun kendi bacağından derer ya serbest çalışanlar kendi aralarında örgütlenmelidir. bir smd var fakat onlar daha üst düzeyde projeler yapanlar için.

    Mustafa Sabri Önçler | 2 Mayıs 2009

  10. İMP planları, 1/100 binlikler, Galataportlar, Haydarpaşalar, Dubai kuleleri, Zorlu Center… uç uç bakalım nereye kadar. Meslek odası bunlara laf yetiştirirken sanki memleketin her yerinde bu projelerden yapılıyor zanneden çıkacak.
    Şu yanıbaşınızdaki belediyeye koltuk altına sıkışmış dosyadaki proje acaba nasıl meşakketle çıkıyor. Onun kaç paraya alındığını bilen var mı? O paranın bir kısmının üzerine müşteri kılıklı müteahhitin yattığını gören var mı?
    Bu insan (mimar oluyor burada) ertesi gün nasıl açıyor o büroyu? Nasıl sürdürüyor bu çarkı?
    Kim merak eder ve kim çözüm arar acaba?

    Mehtap Güzelce | 4 Mayıs 2009

  11. Kimin merak ettiğini bilmem ama Mimarlar Odasının bu günkü yönetiminin böyle bir derdi olmadığı kesin. Çünkü o hala daha hergün binzorlukla bürosunu açan mimarı toplum düşmanı, halk düşmanı, emperyalizmin emrinde, sömürü aracı, yağma talan aracı olar görmekte israr ediyor.
    Bence ülkemize mimarlığın gelmesinin birinci koşulu bu anlayışın yönetimden uzaklaşması.
    Mimarlığın ve mimarların kurtuluşu, aynı zamanda ülkemize nitelikli mimarlığın gelmesi, mimarlığın saygınlığının artması ancak ve ancak bu oda yönetiminden kurtulmaya bağlı.

    Metin Kinali | 5 Mayıs 2009

  12. Bekir Coşkun’un “Mimarlar ve Şehirler” Başlıklı Yazısına Yanıt

    05.05.2009

    3 Mayıs 2009 tarihli Hürriyet gazetesinde yayımlanan Bekir Coşkun’un “Mimarlar ve Şehirler” başlıklı yazısı üzerine, Mimarlar Odası Genel Başkanı Bülend Tuna’nın cevabi yazısı bilgilerinize sunulmuştur.

    5 Mayıs 2009

    Sayın Bekir Coşkun,

    3 Mayıs 2009 tarihli “Mimarlar ve Şehirler” başlıklı köşe yazınız değindiğiniz konular üzerine bir şeyler yazmak ihtiyacını duydum.

    Bugün kentlerimize baktığımız zaman içimizi acıtan, gelecek için karamsar olmamıza yol açan bir manzara ile karşılaşıyoruz; özellikle son elli yıldır yaşanan yoğun göç ve hızlı kentleşmenin acı sonuçlarını görüyoruz. Bu kentlerde yaşıyor ve çalışıyoruz, bu yapılarda bizim de imzamız var, bizler de sorumluyuz, ama gerçeğin bu kadar da basit olmadığını belirtmek isterim.

    Sizin de bildiğiniz gibi, üzerinde yaşadığımız bu topraklarda binlerce yıldır değişik kültürler sayısız eser yaratmıştır. Çatalhöyük’ten Hititlere, Roma ve Selçuklu’dan Osmanlı’ya uzanan kültür coğrafyamızın bize bıraktığı zengin arkeolojik ve mimari miras, sahip olmakla onur duyduğumuz kültür zenginliğimizdir, bize gurur vermektedir. Bu yapıtların kuşkusuz mimarları ve yapı ustaları vardı; ustalığı çağdan çağa aktaran bir geleneği vardı. Yöreyi, yöre malzemesini tanıyan, yapı yapmayı bilen, ustalığını detaya, nakışa varıncaya kadar gösterebilen ve bize övünülecek yapılar bırakan bu yapı ustalarını saygıyla anıyoruz.

    Yeryüzünün en köklü uygarlık birikimine sahip ülkelerinden biri olma ayrıcalığı, elbette beraberinde önemli sorumluluklar getirmektedir. Biz, bugünün mimarları olarak kendimizi, bu mirası sağlıklaştırmanın yanı sıra daha da zenginleştirerek gelecek kuşaklara aktarma göreviyle yükümlü hissediyoruz. Onca mimarın, yapı ustasının eserinin, birikiminin yanına kendi yorumumuzu, yapımızı koymayı; katkımızı, yaratıcılığımızı esirgememeyi; nitelikli tasarım katkısıyla sadece yapının sahibinin ve kullanıcısının değil, kentin ve kentlinin de yaşam kalitesini, beğeni düzeyini yükselten bir etki bırakabilmeyi önemsiyoruz. Yıllardır pek çok meslektaşımız saygın eserleriyle bunu gerçekleştirmişlerdir. Bunca kaosun içerisinde kolaylıkla fark edilmese de, kullanıcıları tarafından hoyratça değiştirilse de bu eserler nitelikli duruşlarıyla örnek olmaya devam etmektedirler.

    Yapı üretim süreci çok yönlü, çok bileşenlidir. Yapılı çevrenin daha kaliteli olması sadece bu bileşenlerden birisinin, örneğin sadece mimarın, işini daha iyi yapmasıyla sağlanamayacak kadar karmaşıktır. Kamunun düzenleyici ve yol gösterici rolü, yerel yönetimlerin kentlerin planlanmasında, kent projelerinde gösterecekleri özen, mimarın ve teknik elemanların kendilerinden beklenen teknik ve yaratıcı hizmet üretimini layığıyla yerine getirmeleri, yapılı çevrenin arzulanan kalitesini sağlamaya yönelik çok önemli temel gerekliliktir. Ancak yapı sürecinin diğer bileşenlerinin, yapı ustalarının, yapı malzemesi sektörünün ve benzer unsurlarının da kaliteli hizmet konusunda üstlerine düşeni yapmaları da gerekmektedir. Ve tabii ki mimarlık hizmetine talip olanların, kullanıcıların, kentlilerin iyiyi güzeli arayan, ayıplı, eksik hizmeti reddeden bilinçli tavrı çok önemlidir.

    Mimarın yapı ve yapılı çevre üretimiyle ilgili kararlarda neden yeterince etkin olamadığını sorgulamalıyız. Yıllardan beri üniversitelerimizde kaynak ayrılarak binlerce mimar yetiştirilmesine rağmen, mimarlık bilgisinden ve mimarın birikiminden gereğince neden yararlanılmadığını sorgulamalıyız.

    Sadece imar mevzuatı gerekli gördüğü için bir mimarın imzasına başvurulmasını; kullanıcının seramiğe verdiği bedeli değil de, mimara verdiği ücreti çok görmesini de sorgulamalıyız.

    Yapıların mimarlarıyla birlikte anılmaları evrensel bir olgu olmasına rağmen neden mimarlarımızın yapılarına plaket çakmadıklarını elbette sorgulamalıyız. Ama mimarın birkaç sene sonra kendi yapısını tanımakta zorluk çektiğini; ilave kat çıkılması, balkon kapatılması, her bir katın farklı panjurlarla donatılması, cephenin klima ve tabelalarla görünmez hale gelmesinin de acı veren bir durum olduğunu anlamalıyız. Kullanıcının yapının mimarına, inşaatın sorumluluğunu üstlenen teknik elemanına danışma gereğini bile duymadan istediğini yapabilme özgürlüğünü sorgulamalıyız.

    Bu sorgulamaları çoğaltmamız mümkündür; Mimarlar Odası olarak bu sorgulamaları değişik ortamlarda sürdürdüğümüzü de bilmenizi isterim. Toplumda mimarlık kültürünün yerleşmesini, benimsenmesini, mimarlık değerlerinin sadece ilgili kişi ve kurumlar tarafından değil, herkes tarafından içselleştirilmesini önemsiyoruz. Dileğimiz yaşam çevrelerimizin, kentlerimizin bu topraklardaki kültürel birikime yakışan bir şekilde mimarlıkla bütünleşmesidir. Mimarlar Odamızın hazırladığı Türkiye Mimarlık Politikası bu arayışın sonucunda üretilmiş ve tartışmaya sunulmuştur. Basınımızın bu tartışmaya katılması, katkı koyması, mimarlığın, kentlerimizin ve yapılı çevrenin sorunlarını gündeme getirmesini diliyoruz. Mimarlıkla ilgili haber ve yorumların sadece emlak sayfalarında değil, kültür ve sanat sayfalarında da yer almasını, irdelenmesini diliyoruz. Basınımızın bu çabasının iyinin güzelin arandığı, kötünün elendiği bir yapı düzeninin yerleşmesine katkı yapacağına inanıyoruz.

    Saygılarımla.

    Bülend Tuna
    Mimarlar Odası Genel Başkanı

    Anonim | 9 Mayıs 2009

  13. valla haklısınız ümran hanım neyse ben kartuş toner dolum yazıcı tamir işiyle ugraşıyorum tel 0546 830 27 57

    yusuf erol | 23 Şubat 2010

  14. mükemel.rir.yorum.başarıların.devamını.dılerım.

    olcay.kaya | 21 Şubat 2013


Yorum yazmak için


  Avustralya’nın Melbourne kentindeki Penleigh ve Essendon Gramer Okulu’ndaki (PEGS) Müzik Merkezi, McBride Charles Ryan’ın (MCR) PEGS Kampüsleri genelindeki bir dizi girişiminin bir parçasıdır. 

Copyright © 2024 All Rights Reserved | Mimdap.org