Eskiçağ tarihçisi Frank Kolb’a göre, bir yerleşmenin kent türü yerleşme sayılabilmesi için öncelikle belli bir büyüklüğe ve nüfus yoğunluğuna sahip olması gerekmektedir. Kolb bu yaklaşımında yakın Doğunun büyük ebatlı yerleşmelerini baz almaktadır. Ona göre Troia VI Korjjmann tarafından iddia edildiği gibi geniş bir aşağı kente sahip, büyük ve yoğun nüfuslu bir kent değildir. Peki ama Kolb hangi argümanlarla yola çıkmaktadır? Kullandığı manifestolar doğru mudur ve sunduğu bu perspektifle yerleşmeyi doğru değerlendirebilmekte midir?

Yazan: Dr. Alev Erarslan
Kaynak: Toplumsal Tarih Dergisi Nisan 2008 sayısı

Son yıllarda eskiçağ tarihçisi Frank Kolb tarafından Troia’nın geç tunç çağına tarihlenen VI. yapı katı (MÖ 17001190) ile ilgili bir tartışma başlatılmıştır. Kolb, Troia VIl’nın Korfmann’ın ileri sürdüğü geç tunç çağı Anadolu’sunun ticaret merkezi ve politik başkenti olduğu iddiasının yanı sıra, yerleşmenin kentsel karakterini de sorgulamış ve Korfmann’ı yerleşmenin önemini her açıdan abartmakla suçlamıştır.(1) Kolb’a göre, Troia VI döneminin önemli bir ticaret merkezi olmadığı gibi, kentsel niteliklere de hiçbir zaman sahip olmamıştır. (2)

KoIb’un konuyla ilgili ilk itirazı, Korfmann’ın yerleşmenin boyutları ve demografik yoğunluğu ile ilgili savına gelir. Korfmann, yeni araştırmalar sonucunda Troia VI’nın kalenin citadel/akropol güneyinde yaklaşık 2530 hektarlık bir alana yayılan güçlü, gelişmiş, anıtsal bir sur sistemiyle çevrili aşağı şehre ve 10.000 kişilik nüfusa sahip olduğunu belirtmiştir. Kolb ise arkeolojik olarak bu denli geniş alana kurulu bir aşağı şehrin varlığının kanıtlanmadığını, buranın çok daha küçük bir yerleşme olduğunu ve nüfusunun da iddia edildiği hacimde olmadığını belirterek bunun sadece bir varsayım olduğunu ileri sürer. (3)

Kolb’un eleştirdiği ikinci nokta, Troia VI’nın ekonomik yapısı üzerinedir. Korfmann’a göre Troia VI Ege, Anadolu, Balkanlar ve Karadeniz arasında stratejik öneme sahip bir ticaret merkezidir. (4) Korfmann, Troia’nın ticari nesnelerinin çok zengin bir portföye sahip olduğunu söyleyerek; bunlardan Çanakkale Boğazından geçen balık sürülerinin, Karadeniz’in kuzeyindeki stepler ile orta Anadolu’nun dağlık bölgelerinin atlarının, Baltık bölgesinin amberinin, Kolchis ve Kırım’ın akiğinin, kuzey Anadolu, Balkanlar ve/veya Orta Asya’nın bakırının, Troas ya da Kolchis’in altınının, Bohemya ya da Orta Asya’nın kalayının, kuzeydoğu Anadolu’nun kıyı bölgelerinin demirinin, SuriyeFilistin bölgesinin Kenan amforalarının ve kölelerin bu yaygın ticaretin kapsamı içinde olduğunu belirtir. (5)

Kolb ise bu noktada da Korfmann’ın iddiasını temelsizlikle suçlayarak yerleşmenin bu denli yoğun ve geniş ölçekli, yaygın, uluslararası kimlikte bir ticaret merkezi ticari metropol olduğu görüşünün arkeolojik verilerle kanıtlanamadığını, bunun sadece bir hipotez olduğunu ifade ederek itiraz eder. (6) Kolb, Korfmann’ın Troia VI’nın geniş ağa sahip bir ticaret ve liman kenti olduğu görüşünün aksine, Troia’nın ilk kazı başkanlarından Cari Blegen’in istatistiklerine göre Troia VI buluntularının çoğunluğunu tezgâh ağırlığı ve ağırşakların oluşturduğunu söyleyerek, yerleşmenin ekonomisinin tarım, sığır ve at yetiştiriciliği ile dokumacılığa dayalı olduğunu, bundan dolayı da yerleşmede ihracata yönelik olarak üretilen nesnelerin sığır, at ve dokumalar/kumaşlar olabileceğini ileri sürer.(7)

Ancak bunun da, bu denli büyük, ağır hayvanların Karadeniz, Balkanlar ve Kafkaslar’a sürüler halinde nakliyesinin gerek karadan, gerekse denizden o dönem için hayli zor göründüğü için şüpheli olabileceğini ekler.(8) Kolb, üst düzeyde ve çeşitlilik gösteren ekonomik uzmanlaşmanın ve farklı dallarda profesyonel zanaatkar sınıfının bulunmadığını iddia ettiği yerleşmede, bireysel ihtiyacın ötesinde ticaret için üretildiği kesin olan bir diğer maddenin de endüstriyel ölçekte, üstün kalitede gerçekleştirilmiş dokumacılık olduğunu belirterek, yabancı talep için üretildiği iddia edilen Troia Gri malları, Haki mallar ve yerel Miken stili seramiklerinin iç tüketime yönelik üretildiğini söyleyerek bu görüşün de dayanaksız olduğunu ileri sürer.(9) Kolb aynı zamanda, yerleşmenin mimari olarak da Korfmann’ın iddia ettiği gibi ticari fonksiyonu bulunan bir kentin gerektirdiği mekânsal farklılığa sahip olmadığını belirterek, bir ticaret kentinin niteliklerini açıklamak için yerleşmeyi Ugarit kenti ile karşılaştırır.(10) Araştırmacı, Ugarit’in 120×85 metrelik bir alanı kaplayan 90 odalı, oldukça büyük, anıtsal görünümde ve zengin doküman içeren arşivleri olan bir saray ve 4 tapınaktan oluşan bir kamusal idari alanı olduğunu; yapı dokusunun, sakinlerinin statülerindeki hiyerarşiye işaret eden gösterişli elit konutları, tüccar evleri, kütüphaneler, arşivler ve gelişkin kent planlamacılığı gibi kozmopolit bir yerleşim karakterine sahip olduğunu, ayrıca bir ticaret liman kentinin gereği olarak kentteki tüm yapılarda çok sayıda ithal nesne bulunduğunu söylemektedir. (11)

Koib’un, Korfmann’ı Troia Vl’nın önemini ve kentsel niteliğini abartmakla suçlarken ileri sürdüğü gerekçelerden bir diğeri de yerleşmede yazının olmayışıdır. Kolb’a göre, eğer Troia VI Korfmann’ın belirttiği gibi önemli bir ticaret merkezi veya döneminin önemli bir kenti olsaydı, teorik olarak böyle bir yerleşmede üst düzey uzmanlaşma olacağı için hem zanaatkar sınıfı hem de Korfmann’ın iddia ettiği gibi yoğun ve uluslararası ölçekteki ticaretin muhasebesinin yapılabilmesi için yerleşmede yazı veya onun yerine geçecek işaretler sistemi ile mühür kullanımının bulunması gerekirdi.(12) Kolb örnek olarak, geniş yelpazedeki yazılı dokümana sahip Yakın Doğu kentlerini, Ugarit’i ve Anadolu’dan KuşaklıSarissa, Karahöyük ve Acemhoyük’ü göstermektedir. (13)

Kolb, bir kent yerleşmesinde bulunması gereken bir diğer değişken olan yönetim fonksiyonunun da Troia VI’da bulunmadığını söyleyerek Korfmann’ı bu noktada citadeldeki yapıların niteliğini yanlış tanımlamakla eleştirmiştir. Korfmann, Anadolulu özellikler taşıyan kapı, bastiyon ve testere dişi çıkıntılarla güçlendirilmiş anıtsal bir sur sistemiyle çevrelenmiş olan Troia VI citadelinin görkemli bir mimari ve gelişkin kent planlamasına sahip olduğunu ve burada farklı planlara sahip seçkin konutlarıyla birlikte merkezde, yerleşmenin en yüksek noktasında bir saray yapısının bulunduğunu belirtmektedir.(14) Ancak Kolb, saray olarak tanımlanan bu mekânın sadece hayali bir rekonstrüksiyon olduğunu ve citadelde farklı kamusal etkinliklerle ekonomik ve idari yönetime işaret eden sayı ve çeşitlilikte bir yönetim birimi yerine, aristokrat konutlarından başka bir şey olmadığını iddia ederek(15) yerleşmenin kent ölçeğinde bir yönetici sınıfına sahip olmadığını ileri sürer.

Kolb Haklı mı?

Kolb’un Troia VI’nın kentsel kimliğini tartışırken çizdiği resimde kullandığı enstrümanlar akıllara bazı soru işaretleri getirmektedir. Acaba Kolb hangi argümanlarla yola çıkmaktadır? Kullandığı manifestolar doğru mudur ve sunduğu bu perspektifle yerleşmeyi doğru değerlendirebilmekte midir?

Frank Kolb, 1984 yılında kaleme aldığı Die Stadt im Altertum adlı kitabında kent olgusunu sorgulamış ve kent dinamiklerini, kentlerin ortaya çıkışına neden olan etmenleri, Yakın Doğu, arkaik ve klasik dönem kentleri üzerinden incelemiştir. Araştırmacının bu çalışmasında, klasik kent teorilerinin izinde olduğu görülür.(16) Kolb, Troia VI ile ilgili itirazlarını öne sürerken de aynı metodu kullanarak yerleşmeyi geleneksel kent parametreleri çevresinde yorumlamaktadır. Bu faktörlere göre, bir yerleşmenin kent türü yerleşme sınıfına girebilmesi için öncelikle kentin fiziksel morfolojisinin ilk yansıması olarak belli bir büyüklüğe ve nüfus yoğunluğuna sahip olması gerekmektedir. Yakın Doğu’nun büyük ebatlı yerleşmeleri baz alınarak ileri sürülen bu ölçüte göre, belli bir büyüklüğün altındaki yerleşmeler kent olarak kabul edilemez.

Kolb, Troia VI’nın aslında Korfmann tarafından iddia edildiği gibi geniş bir aşağı kente sahip olmadığını, yerleşmenin kent olarak nitelendirilmesinin her şeyden önce ebat ve demografik yoğunluğunun yetersizliğinden dolayı mümkün olmadığını ileri sürer.

Kolb’un, Troia V’nın ticaret kenti olduğu savını kritik ederken de yine klasik görüşlerin etkisinde olduğu görülür. Araştırmacı, yerleşmede Korfmann tarafından iddia edildiği gibi büyük hacimli bir ticari etkinliğin olmadığını arkeolojik verilerle ortaya koymanın yanı sıra, mekânsal yapı olarak da yerleşmenin bir tüccar kenti olmadığını ileri sürer. Ona göre bir ticaret kenti bu ticaretin örgütlü bir sisteme dahil olduğunu gösteren, karmaşık idari sistemlere işaret eden tapınak veya saray gibi anıtsal görünümde ve zengin doküman içeren arşiv ve kütüphaneler içermeli, aynı zamanda aralarında tabaka farkı bulunan elit residanslarına ve tüccar konutlarından oluşan heterojen bir kent planlamasına sahip olmalıdır. Bu tanımda da Kolb’un izinde olduğu Yakın Doğu kent modeli ve geleneksel hipotezlerin yansıması açıkça görülmektedir.

Araştırmacı yerleşmenin yönetim fonksiyonunu da sorgulamış ve aynı yolu izleyerek, bir kentin yönetim organının bulunduğu akropol alanında, Yakın Doğu kentlerinde olduğu gibi farklı kamusal etkinliklerle ekonomik ve idari yönetime işaret eden, zengin sayı ve çeşitliliğe sahip yönetsel erk göstergesi görkemli kamu yapılarının bulunması gerektiğini, oysa Troia VI citadelinde sadece seçkin evlerinin bulunduğunu, bunun da kent türü yerleşim birimi ile örtüşmediğini dile getirmiştir.

Kolb, bir kent yerleşmesinin ön koşulu olarak yazıyı görmekle de yine eski akımlara ne denli sadık olduğunu ortaya koymaktadır. Araştırmacı, büyük çapta bir ticaret merkezi veya kent yerleşmesinde zanaatkar ve tüccar sınıfının ekonomik eylemlerini yürütebilmeleri için yazı veya belirli bir işaretler sistemi ile mühür kullanımının zorunlu olduğunu gerekçelemiş ve örnek yerleşme olarak da Ugarit’i ve Troia’nın çağdaşı bazı Anadolu yerleşmelerini göstermiştir.

Yeni Varsayımlar

Uygarlık tarihinin en önemli kırılma noktalarından biri olan kent olgusu tarih boyunca farklı disiplinlerdeki araştırmacılar tarafından tüm boyutlarıyla irdelenmiş, köyü kentten ayıran ve kentlerin ortaya çıkışına neden olan dinamiklerin tartışıldığı çok sayıda kent hipotezi oluşturul muştur. Bu kuramlardan en bilineni ve en çok tartışılanı, Vere Gordon Child’ın köyden kente dönüşümü açıklamak için eski Mezopotamya kentlerini inceleyerek hazırladığı, on maddeden oluşan eklektik listedir ve çok eleştirilmesine rağmen tüm kent tartışmalarının odağını oluşturmuştur.

Ancak yakın zamanlara kadar kentleri ayırt etmekte kullanılan bu kriterler, sevindirici bir gelişme olarak, kent kavramını kuramsal yaklaşımlarla tartışan araştırmacılar ile maddi arkeolojik verilerle kuramların değişikliğe uğrayabileceğini öne sürerek bunlara daha az bağlı kalma eğiliminde olan arkeologlar tarafından tartışılmaya başlanmıştır. Bu kriterlerin farklı coğrafyalardaki kentlere uyarlanması sonucunda ortaya çıkan sorunların ve yanlış değerlendirmelerin kaldırılmasını amaçlayan yeni araştırmalar ortaya bambaşka sonuçlar çıkarmaktadır. Çoğunluğunu arkeologların oluşturduğu bu gruba göre, kentleri ortak payda olarak kabul edilen birkaç ölçüt ve kuram ile tanımlamak ve bunları toplumsal yapı, nüfus ve coğrafi yapı gibi kültürel çevreleri ile tarihsel geçmişleri farklı olan her bölgeye uyarlamak yanlıştır. (17) Sosyal, coğrafi, ekonomik ve mekânsal süreçlerin karşılıklı ilişkilerinin değerlendirilmesi gerektiğini savunan bu gruba göre, kent teorileri evrensel nitelikte değildir ve büyük bir bölgenin ülke farklı yerüstü ve yeraltı kaynaklarına sahip mikronişlerinde bile farklı yerel kent modelleri gelişebilmektedir. (18) Yerel ve bölgesel Özellikleri yok sayan geleneksel yaklaşımların tersine, tüm dönem ve bölgeleri kapsayan kent hipotezlerinin olmadığının görülmesiyle birlikte bölgesel perspektifler öne çıkmaya başlamıştır.

Kolb’un paradigmasının yanlışlığı bugün artık yeni arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkan lokal kent modelleri sonucunda da görülmeye başlanmıştır. Tüm basmakalıp kent teorileri küçük boyutlu, az nüfuslu, düşük düzeyli bir tabakalı toplumsal yapıya sahip, tapınak ya da saray gibi bir kamusal yapısı olmayan, olsa bile bu yapılarda ekonomik yönetimin göstergesi olarak yazı veya mühür kullanımının bulunmadığı, yoğun zanaatkar sınıfının görülmediği, bölgesel ölçekte dahi ticari ilişkileri olmayan ama kendi iç dinamikleri ile bölgelerine ve onun koşullarına uyan kent modellerinin varlığı ile geçerliliğini kaybetmiştir. Bugün artık kent bilimdeki yeni yaklaşım global bakıştan ziyade bölgesel ve yerel kontekstlerdir.

Anadolu Örneği (İlk Tunç Çağı)

Kolb’un kullandığı bu eski bakış Anadolu Platosu’nun da kentleşme sürecinin sadece kristalleşme evresinde değil, olgunluk aşamasında bile yanlış değerlendirilmesine neden olmuş ve dünün eski moda kentsel anahtarları ile irdelenen birçok yerleşme kent sıfatını hak etmediği düşünülerek farklı adlarla anılmıştır.

Hatta bu yaklaşım sonucunda Anadolu’da kentleşmenin Mezopotamya kültürlerinin etkisiyle geliştiği, bazı dönemlerde Yakın Doğu’nun taşrası olduğu dahi ileri sürülmüştür. Ancak bu kuramların tartışılmaya başlanması sonucunda meydana çıkan yeni bakış ile Anadolu’nun, kökeni kalkolitik çağın erken evrelerine inen ve kendi kültürel altyapısı ile tarihsel arka planını yansıtan, ilk tunç çağı boyunca gelişmiş, bölgelere göre bazı farklılıklar içermek ve çağdaşı yakın bölge kültürlerinden etkileşimler taşımakla birlikte plan düzeni, mekânsal kuruluş ve genel kurgu gibi yerleşim ilkeleri açısından belli ortak geleneksel karakterler taşıyan özgün, yerel bir kentleşme geleneği olduğu ve bu yerleşmelerin bölgesel perspektifle Anadolulu bakıldığında aslında “kent” yerleşmeleri olduğu görülmüştür.

Klasik şemanın tersine, Anadolu kent modelinde Kolb’un aradığı çoğu değişken bulunmaz. Kolb’a göre, kentlerin karakteristik özellikleri olarak kabul edilerek lokomotif değerde oldukları söylenen; hektarlarca alanı kapsayan büyük ve yoğun nüfus, kalabalık yönetici sınıfı, seküler gücün temsili saray ve tapınaklardan oluşan akropol alanları, üst düzey hiyerarşiye sahip birkaç tabakadan oluşan soylu zümre, belirgin ara toplum katmanları, sosyal ve mekânsal göstergelere dönüşmüş ticaret ve zanaat aktiviteleri ile yazı Anadolu kent modelinde görülmez. Küçük, seyrek yerleşim dokusuna sahip, yazı ve hesaplardan oluşan kayıt sistemi gibi göstergelerin kullanılmadığı, yaşam ve ekonomide söz sahibi olan yönetsel hegamonyanın yöneticibazen mimariye bazen sadece buluntu topluluğuna yansıdığı, yönetim modelinde çokkatmanlı yönetim sınıfından çok bey/ağa olarak tanımlanan bir siyasi otorite figürünün merkezde olduğu ve bunun dışında ayrıcalıklı bir elitler grubunun bulunmadığı bu kent motifi(19) tamamen Anadolu’nun kendi iç koşullarını ve özelliklerini yansıtmaktadır.

Sonuç

Görüldüğü gibi, kent yerleşmeleri bölgesel ve yerel özelliklerle karşılaştırmalı değerlendirmeler dikkate alınmadan kavranmaya çalışıldığında ortaya yanlış sonuçlar çıkmaktadır. Kent olgusuyla ilgili olarak yapılan yeni araştırmalar ve tekrar okumalar bunu desteklemektedir. Değişen bulgular ve görüşler çerçevesinde betimlenen bu yeni resme göre Kolb, yaklaşımının yanlışlığından eskiliği dolayı hem Troia’ya, hem de Troia’nın başka coğrafyalardaki kentlerle karşılaştırılması yerine Anadolu konsepti içinde(20) özgün kimliğiyle tanımlanması gerektiğini söyleyen Korfmann’a haksızlık etmektedir.

DİPNOTLAR

1 Frank Kolb. “Troy VI: A Trading Center
and Commercial City?”, American Journal o{ Archaeology 108. 2004, s. 586-605: Peter Jablonka, C. Brian Rose, “Late Bronze Age Troy: A Response 10 Frank Kolb”. American Journal of Archaeology 108. 2004, s. 626-627: Dieter Hertel. Frank Kolb, “Troy in Clearer Perspective”, Anatolian Studies 53. 2003, s. 73-76: D. F. Easton, J. D. Hawkins, A. G. Sherratt, E. S. Sherratt, “Troy in Recent Perspeclive”, Anatolian Studies 52. 2002, s. 103-104.
2 Age.
3 Kolb, s. 599-600. 604: Hertel, Kolb. s. 74. 86.
4 Manfred Korfmann, “Çanakkale Boğazı’nda Troia Kalesi ve Aşağı Kenti. Denizlerin ve Karaların Birleştiği Yerdeki Savaş ve Barış Kenti”, Tarihten Günümüze Anadolu’da
Konut ve Yerleşme, Habitat II, (ed). Y. Sey, 1997. İstanbul, s. 94;
5 Korfmann, 1997, s. 94; jablonka, Rose, s. 624.
6 Kolb, s. 586-587: Hertel, Kolb, s. 73-
7 Kolb, s. 590, 598-599: Manfred Korfmann, “Troia-Ausgrabungen 1993”, Studia Troica /,, 1994, s. 45; Manfred Korfmann, “Troia-Ausgrabungen 1996′, Studia Troica 7, 1997a, s. 59-60; Hertel, Kolb, s. 84.
8 Kolb, s. 599.
9 Kolb, s. 598, 604.
10 Kolb, s. 596-597.
11 Age.
12 Kolb, s. 598-599.
13 Age.
14 Manfred Korfmann, “Troia”, EczacıbaşıSanat Ansiklopedisi 3. 1997b, s. 1820; Ralf Reeks. “Troia. Son Tunç Çağı”, Arkeo Atlas 3. 2004. s. 70-71.
15 Kolb, s. 597.
16 Korfmann, 1997, s. 91.
17 Mehmet Özdoğan, “Yakındoğu Kentleri ve Batı Anadolu’da Kentleşme Süreci”, Hayat Erkanal’a Armağan. Kültürlerin yansıması. Studies in Honor of Hayat Erkanal. Cultural Reflections.

(eds). Erkanal-Öktü. A. ve diğ, Ankara,2006, s. 571-572: Jean-Louis Huot. Jean-Paul Thalmann, Dominique Valbella. Kentlerin Doğusu. Ankara. 2000, s. 14,32: M. Chesson, G. Philip, “Tales of the city? ‘Urbanizm’ in the Early Bronze Age Levant from Mediterranean and Levantine perspeetives”, 2003, joumal ot Mediterranean Archaeotogy 16/. s. 3-16; Alev Erarslan, “Anadolu’da İlk (?) Kentler. Kent Olgusu Üzerine Bir Tartışma”, TÜBA-AR to.
2007, s. 70.
18 Erarslan 2007, s. 70.
19 Özdoğan 2006, s. 573.
20 Manfred Korfmann, “Troia: A Residential and Trading City at the Dardanelles”, Politeia-Society and State in the Aegean Bronze Age (AEGAEUM 12. Proceedings of the Fifth International Aegean Conference University of Heidelberg, Archaologisches Institut 10-13 April 1994,1), Liege-Austin, 1995, s. 180-181:

8 Comments

  1. rahmetli korfmann okusaydı çok mutlu olurdu.onu çok onore eden bir yazı.Anadolu kent modeli diye birşey olduğunu da burdan öğrendim.teşekkürler.

  2. troia ile ilgili okuduğum en güzel yazı.yazarın dili çok gzüel.radikal bir sorgulama yapmış yazar.tebrikler…

  3. kent kriterleri artık nihayet sorgulanmaya başlanmış. örnekleme çok başarılı olmuş.

  4. kenti bu tarihsel perspektife dayalı olarak burada okuyunca güncel kent muhabbetlerinin yüzeysel ve sadece bu çağa ait sızlanmalar olduğunu anlıyorum. hele bir de çözüm yerine yeni sorunlar üretmek isteyenleri farkedince şimdiki kentimizin insan odaklı bir başka kaosla daha uğraşmak zorunda olduğunu çok iyi anlıyorum.
    saygılar

  5. hem mimarlar hem arkeologlar için çok faydalı bir yazı. bence yazar çok güzel bir tartışma yazısı hazırlamış. yazının kurgusu çok iyi. troia vı örneğinden kent kavramlarına bakış. tebrikler ve teşekkürler.

  6. kent kuramlarından tarihe ait olanları kolayca anlıyoruz artık, sebep sonuç ilişkisine mi alıştık duya duya öğrendik mi ne? ama günümüzde kent kuramı hala muamma bence.

  7. Kentlerle ve onların derin tarihiyle ilgili çok önemli dosyalar giriyorsunuz. Aydın Germen hocanın yazısı da inanılmaz güzellikteydi. Mimarlar da faydalanıyordur şehircilerde umarım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir